Öykü

Kısa Bir Ömür

Bavul tamam, çanta tamam, bilet de tamam. Makyajım da iyi, kıyafetim de düzgün. Yavaştan çıksam iyi olur. Kapıyı da kilitleyip ayakkabımı giydim. Taksiden inip otogara doğru ilerledim. Sıradan iş seyahatlerinden biriydi. Şehir şehir gezip denetime gitmek, eğitimlere katılmak artık rutinimin bir parçasıydı. Saati kontrol ettim, otobüsün kalkış saatine yedi dakika vardı. Bineceğim otobüs, bu otogarda mola vermiyordu. Yolcuları aldıktan veya indirdikten sonra direkt devam ediyordu. Bu sebeple adımlarımı hızlandırdım. Bavulumu teslim ettikten sonra otobüse bindim. Bu sefer teklide yer bulamamıştım. Cam kenarındandım, yanımda biri olabilirdi ancak yan koltuğumda oturan bir erkek görmek beklediğim şey değildi. Zira birlikte alınmadığı sürece erkek ve kadını yan yana oturtmuyorlardı.

“Yanlış mı bindim acaba?” düşüncesiyle duraksadım. Oturan kişi elindeki telefondan gözlerini çekip bana baktı. Yeşil gözlü, sarıya çalan saçları vardı. O esnada muavin geldi. Birtakım bilet kontrolü ve bekleyiş sonrası muavin “Abi sen cinsiyeti kadın olarak işaretleyip almışsın bileti. Otobüste hanımefendinin yanından başka boş yer yok, zaten yeterince de oyalandık. Seni indirmek zorundayım. Sonraki sefere binersin, sana yardımcı olacaklar.” dedi. Adamı tanımasam da yüzündeki hayal kırıklığını, şoku, siniri ve üzgünlüğü okuyabilmiştim. Bir telaşla eşyalarını toplamaya başlarken bir yandan da söyleniyordu. Aslında sitemi başkalarınaydı. “Ah Ferhat ya, yapacağın tek şey bilet almaktı bana.” Muavine dönerek “Kuzenim doğum yapmak üzere ona yetişiyorum, en yakın sefer saat kaçta?” dedi. Üç saat sonra olduğunu öğrenince omuzları çökmüştü. “Tamam” dedim.

“Madem böyle bir durum var, beyefendi otursun, beklemesin.” Zor durumda olduğu beliydi, eli yüzü de düzgün birine benziyordu. Yerimize tekrar yerleştikten sonra yaklaşık beşinci teşekkürünü etmişti. Mahcup halde oturduğu son derece belliydi.

Sessiz sakin ilerken bir yandan tabletimden yarının sunum dosyasının üstünden geçiyordum. Ancak bir yerde sürekli hata alıyordum. Bir anlık düşünceyle hafifçe yanımdaki adamın omzuna dokunup “Bir şey sorabilir miyim ?” dedim. Kulaklığını çıkarıp “Tabii buyurun.” dedi. “Sunum dosyamda sürekli bu hatayı alıyorum, halledemedim. Siz biliyor musunuz nasıl yapacağımı ?” dedim. Tableti alıp hatayı düzelttikten sonra detaylı bir şekilde nasıl yapmam gerektiğini anlattı. Ne iş yaptığımı sorunca da koyu bir sohbet başladı. Aynı yolun yolcusu olduğumuzu öğrendik. Her anlamda. Aynı yere gidiyormuşuz, benzer işleri yapıyormuşuz… Yolculuk sonunda telefon numaralarımız alınmış, bir gün çay kahve için sözleşmiştik. Bu yolculuğun üzerinden yaklaşık iki sene geçmiş, bu süreçte çay kahveden çok daha fazla sözler verilmişti. Şimdi en büyük söze hazırlık yapıyorduk. Bir ömür hastalıkta, sağlıkta, birbirimizi eş olarak kabul etme hazırlığıydı.

Oturacağımız evin boyasını tamamlamış, salonda tek duran geçici kanepenin üzerine yorgunluktan kendimizi bırakmıştık. Ben, sevdiğim adamın göğsüne uzanmışken o da beni kollarıyla sarmıştı. Huzurdan ve yorgunluktan gözlerim kapanmak üzereyken bana yönelttiği soruyla hafifçe gözlerimi araladım.

“Üniversitede tanışmış olmayı ister miydin ?”

Nereden aklına geldiğini anlamadığım bu sorusunu hiç yorumlamadan düşünmeye başladım, gözlerimse yavaşça kapanıyordu…

* * *

“Sence finalde de yine aynı şekilde mi sorar ya? Hayır, anlamıyorum bu adam niye bütün öğrencilerinden nefret ediyor. Resmen özelikle yapıyor. Allah aşkına sınavdaki soruların hangisi derste anlattıklarıyla ilgiliydi ?” Sözlerinde haklıydı. En yakın arkadaşım İpek’in isyanlarıyla birlikte kantine girmiştik. Vizeler bitmek üzereydi, havalar iyiydi haliyle kantin aşırı kalabalıktı. “Bu bizim ilk senemiz zorlanmamız çok normal.” dedim onu sakinleştirmek adına. İçeceklerimizi almak için sıradaydık. “Sence Hakan Hoca’nın final notları var mıdır ?” diye endişeli bir şekilde sordu. “Dürüst olmak gerekirse pek zannetmiyorum. Zaten her sene farklı soruyormuş, o yüzden bize kim nasıl yardımcı olabilir bilmiyorum ama daha final var olmazsa bütünlemesi var dur sakin ol. Bak kafamız dağılsın, yarın sınav yok. Bu boşluğu iyi değerlendirelim. Akşam bir şey yapalım mı ?” dedim. Sırada yavaş yavaş ilerlerken internetten de etkinlik arıyorduk. Omzuma dokunan bir elle irkildim. Yeşil gözlü, sarıya yakın kıvırcık saçlı bir çocuk “Bir şey sorabilir miyim?” dedi. İpek’le göz göze geldik, sonra soğuk bir tavırla “Tabii buyurun.” dedim. “Kulak misafiri oldum da bu akşam konferans salonunda tiyatro oyunu var ben de kulüpteyim akşamki oyunda da ufak bir rolüm var. İsterseniz gelebilirsiniz.” dedi. “Sağ olun, teşekkürler.” dedikten sonra önüme döndüm. İçeceklerimizi almış İpek’le çimenlerde otururken bu konuyu konuşuyorduk. Daha doğrusu onun ısrarını dinliyordum. “Kızım çocuğun sana nasıl baktığını görmedin mi, alt tarafı okulda düzenlenen bir tiyatro, gel gidelim en fazla ne olabilir ki ?” dedi. Sussun diye tamam demiştim. En fazla ne olabilirdi ki cidden?

Tiyatroyu izlemiş ve çok beğenmiştik. Oyun sonrası herkesin dağılmasını beklerken etraf tenhalaşmaya başlamıştı. Sahne arkasından bize yaklaşan o yeşil gözlü çocuğu görmüştüm. “Geldiğiniz için çok teşekkür ederim, nasıl beğendiniz mi ?” diye sordu. İpek birden araya girip “Gerçekten kalıp burada sizinle oyun hakkında uzun uzun sohbet etmek isterdim ama benim çok önemli bir işim vardı. Şimdi hatırladım, benim gitmem lazım kusura bakma bebeğim diyerek bana öpücük atarak hızlıca salondan çıktı. Ben arkasından bakakalmışken yanımda çocuk “Teşekkür için sana bir kahve ısmarlamak istiyorum.” dedi. Bir anlık boşluğuma gelip ne yapacağımı bilemeden kabul etmiş bulundum.

Bu kahve içişimizin üzerinden yaklaşık üç sene geçmişti. Üzerine onlarca kez kahve içildi, birçok festivale katılındı, beraber ders çalışıldı, yeri geldi kavga edildi ama asla küs uyunmadı. Son dönemin son finalinden çıkınca kantinde her zamanki noktamızda buluştuk. O benden önce çıkmış beni bekliyordu. Beni görünce gülümsedi. El ele tutuşup onun evine geçtik. Yatağa uzandık, ben onun göğsüne yattım o da beni kollarıyla sardı. Rahatlamış bir haldeydim, huzur doluydum. Sanırım artık beraber mezun oluyorduk. “Ee mezun olunca evlenir miyiz artık ?” dedi muzipçe. “Ohooo daha dur iş bulacağız, senin askerliğin var.” dedim gülerek. Sonra ekledim “Zamanı ileri sarmak istiyorum. Seninle bambaşka güzel bir hayat yaşamak istiyorum.” Saçlarıma bir öpücük kondurduktan sonra “Peki çocukken tanışmış olmayı ister miydin?” diye sordu. Sorusunu düşünmeye başlamışken gözlerim de kapanıyordu.

* * *

Çalan kapının ziliyle masadan fırlayıp kapıyla koşturdum. “Anne Arzu geldi biz dışarı çıkçaaz.” diye seslendim. Aldığım cevapsa hemen hemen her zamankiyle aynı olmuştu. “Akşam ezanından önce evde ol, misafirlerimiz gelecek.” Anneme “Tamam annee !” diye yanıtladıktan sonra en yakın arkadaşımla sokağa indim. Sokaklarında oyun oynanan, herkesin birbirini tanıdığı, köşe başında bakkalının yanında kuaförün olduğu küçük bir mahalleydi burası. Bitişiğimizde apartmana yeni bir aile taşınmıştı. Annem de onları akşama yemeğe davet etmişti. Bizde böyle olurdu. Yeni taşınana yardım edilir, birinin ihtiyacı olduğunda koşulur, herkes birbirine destek olurdu, bir evde pişen diğer evlere gönderili ve kapımız birbirimize açık olurdu.

Yaz tatilindeydik ve haliyle okulumuz da kapalıydı. Hava da çok güzeldi. Tüm gün Arzu’yla sokakta oyunlar oynadıktan sonra akşam ezanı okunmadan eve gittim. Yoksa annem, ertesi gün dışarı çıkmama izin vermezdi çünkü bu konuda çok netti. Eve geçtiğimde komşumuz Selma Teyze de bizdeydi. Selma Teyze yıllardır bizim apartmanda oturuyordu ve annemle hemen hemen her gün görüşürlerdi. Bugün de yeni komşularımız gelmeden önce bize yardım etmek için buradaydı. Annem sokaktan gelmiş paspal halime bakıp ufak çığlıklar atarken Selma Teyze “Aman canımm, çocuklar oyun oynamış ne var bunda erkenden de geldi işte. Hem her şey hazır, sen kızını güzelce bir yıka, daha vakit var. “ diyerek sakinleştirdi.

Aradan birkaç saat geçmiş, babam eve gelmiş, annem beni azarlayarak güzelce giydirmiş, sofrayı da kurmuş vaziyetteydi. Artık geriye tek kalansa misafirlerimizi beklemekti. Çok da beklemeden zil çaldı. Yeni komşularımız gülümseyerek içeri girdi. Anneler daha öncesinde zaten tanışmıştı ama babalar ilk kez bir araya geliyordu. Bir de benden birkaç yaş büyük oğulları vardı. Sarışın ve yeşil gözlü bir çocuktu. Yemekten sonra büyükler daha rahat sohbet edebilmek için bizi odama oyun oynamaya göndermişti. Ben “Acaba beraber ne oynayacağız ?” diye düşünürken biz ilginç bir şekilde hemen kaynaşmıştık.

O gün başlayan oyun arkadaşlığımız, dostluğumuz yıllar içinde yoğunlaşarak artmıştı. Aradan geçen çok uzun zaman sonra ailelerimize beraber olduğumuzu söylediğimizde bizi mutlulukla ve sevinç gözyaşlarıyla karşılamışlardı. Biz de bugünü uzun zamandır beklemiştik. Zaten tahmin ediyorlar hatta annelerimiz tarafından imalı sorulara maruz kalıyorduk ama ilk adımı bizden bekliyorlardı. Sonunda o gün gelmiş artık odaya oyun oynamak için gönderilen iki çocuk olarak değil iki yetişkin olarak aynı evdeydik. Durumu ailelerimize açıklayıp tebrikleri kabul ettikten sonra durumu konuşmak için odaya geçmiştik. İki aile de zaman içinde önceki apartmandan taşınmıştı. Konum olarak birbirimizden uzaklaşsak da manevi olarak hep yan yanaydık.

Odaya geçip aynı anda derin bir nefes aldık sevdiğim adamla. Uzunca bir süre sarıldıktan sonra “Bak sana ne göstereceğim. “ dedi. Benden uzaklaşıp dolabından bir şey çıkardı. Elinde tuttuğu oyuncak, benim yıllar önce sahip olduğum ve çok sevdiğim bir oyuncaktı. “Bunu hatırlıyor musun ?” diye sordu. Şaşkınlıkla elindeki oyuncağı aldım. Bunu yıllar önce taşınırken kaybettiğimi zannederken meğer bunca zamandır ondaymış. Özel bir zamanda vermek istemiş ve bugün de bizim için son derece önemli bir gündü. O geçip yatağa uzandıktan sonra beni de yanına çekti. “Sevgilim herkes içerde.” dedim utangaç bir ifadeyle. “Merak etme gelen olmaz, birazcık dinlen göğsümde.” dedi. Ben de onu dinledim ve gözlerimi usulca kapattım.

* * *

“Hatun, hadi kalk !” Duyduğum sesle gözlerimi araladım. “Yine uyuya kalmışsın. Hadi gelmek üzereler.” dedi elli yıllık eşim. Ellerimden destek alarak oturmaya çalıştım. Bacaklarımı ovuşturarak huysuzca “Her yerim ağrıyor, bu ilaçlar da uyku yapıyor zaten.” dedim. “İyisin iyi, hadi kalk bak torunlarımız gelecek çocuklarımız gelecek.” dedi keyifle. Yıllar içinde buruşmuş ellerini birbirine çarptı çocuk gibi. Sağ salim gelmeleri için bir dua gönderdim hepsine. Sonra kocama dönüp konuşmaya başladım “Bey, bir rüya gördüm.”

“Hayırdır inşallah hanım.”

“Çok karışıktı valla ne sor ne ben söyleyeyim. Yeri geldi üniversitede öğrenci oldum, yeri geldi sokakta oynayan küçük çocuk. Yani anlatsam öykü yaşasam ömür olur.”

Nurevşan Uslu