“Bu gece sen nöbettesin Gri Baykuş.” Dedi emirleri sırayla yağdıran Maymun Bob ve devam etti “İstersen yanına birkaç baykuş daha al, daha güvenli olur.”
“Tamam, Bob. Yanıma alacağım arkadaşlarımı daha sonra karar veririm. Nöbet işi bende, bana güvenebilirsin.”
“Bu gece geleceklerini tahmin ediyorum hatta bundan eminim. Bu sabah Kara Kuzgun şehre gitmiş.” Bob’un sırtı dönük olduğu ağacın dalına tünemiş olan Kara Kuzgun gaklayarak bunu doğruladı. Bob kafasıyla onaylayarak devam etti.” Şehirde yok edicileri-adamlara bu ismi takmışlardı-görmüş ve aralarında konuşulanları duymuş.” Maymun Bob’un konuşması ilerledikçe etrafında onu dinleyen hayvanlar başlarını öne eğip daha dikkatli kulak kesiliyorlardı.
“Bu gece gelip Yaşlı Fani’mizin işini sessiz sedasız bitireceklermiş ve burayı;çiftliğimizi, otlaklarımızı, ormanımızın tamamını yok edeceklermiş. Bize yaşayacak alan da bu şekilde kalmayacak. Hatta bizi tekrar geldiğimiz yere, hayvan satıcılarına götürebilirler ya da bizi burada hemen öldüre.” Bob sözünü tamamlayamadan etrafındaki bütün hayvanlardan acı verici inlemeli sesler koptu.
Yaşlı Fani yıllar önce Quachoa şehrine kocaman kamyonuyla gelmişti. Geri dönerken kamyonunda taze yiyeceklerle döneceğini düşünmüş, ama yanılmıştı. Quachoa şehrinde kurulan devasa pazarın satıldığı sebze ve meyvelerin yada diğer yiyeceklerin kalitesi oldukça meşhurdu. Dilden dile söylenirken Fani’nin de kulağına kadar gelmişti. Fani’de kendi şehrinden kalkıp Quachoa’ya pazar için gelmişti. Bu pazara kendisinin işlettiği yemek dükkanı için taze sebze, meyve, et ve dükkanında çokça satılan yiyecekleri almaya gelince, pazarda sadece sebze-meyve veya diğer umduğu şeylerin dışında hiç istemediği şeylerin de satıldığını gördü. Pazarda hayvanlarda satılıyordu. Satılan hayvanlar tavuk, inek ya da atlardan oluşmuyordu. Daha çok insanların görmeye alışık olmadığı evcil hayvanlardan değil yabani hayvanlardan -ayı, , yılan, kurt, tilki, değişik kuş türlerinden vs. vs- oluşuyordu. Hatta kirpi bile-bazı insanların değişik işlerine kirpilerin iğneleri gerekiyordu – satılıyordu. Hayvan satıcılarının, hayvanlarını tuttuğu büyüğünden küçüğüne, hayvanın sadece sığabileceği kadar genişlikteki sağlam kafeslerde tutuyorlardı ve kafesle birlikte hayvanı satın alan kişiye veriyorlardı. Bu kafesler Quachoa’nın yüzde yirmisini kapsıyordu. Bu hayvanların ise neden satıldığını öğrenince sinirlenmekle hüzünlenmek arasındaki karışık bir duyguyu yaşamıştı. Hayvanları satın alan kişiler hayvanı öldürerek değerli sayılan postunu giyim firmalarına satıyorlar, hayvanı aldığı paranın kat kat fazlasını kazanıyorlardı. Ya da tuhaf geleneklere sahip insanlara-bu insanlar geleneklerine göre normal bir insanın yiyemeyeceği hayvanları yiyorlardı- satıp yine paralarının karşılığını fazlasıyla alıyorlardı. Hayvanları farklı farklı kişiler satın aldıkları için hayvanların ne için kullanılacağı da farklıydı. Kimileride aralarında hayvanları zorla dövüştürüp kumar oynayarak para kazanıyorlar, kimileride hayvanat bahçelerine satıyorlardı. Yani her türlü kendilerini zengin edecek şekilde hayvanları kullanıyorlardı. Hayvanları satan kişilerde yasak olan veya olmayan, hayvanların yaşam alanlarına girip hayvanları avlıyorlardı. Avlayan insanlar kendilerine avlanmayı meslek edinmişlerdi. Kendilerini, yasak bölgede ya da avlanma sezonu dışında avlanırken yakalayan devlet yetkililerine de bol keseden para –rüşvet- verip yetkilileri güler yüzle geri gönderiyorlardı.
Fani de bu durumu görünce yanında getirdiği, yemek dükkanı için kamyonunu kaliteli yiyeceklerle doldurmayı düşündüğü yüklü miktardaki paranın tamamıyla bütün hayvanları satın alarak, kamyonunu artık kendi hayvanları sayılan hayvanlarla doldurdu. Diğer hayvan alıcıları merakla kendisine neden hepsini satın aldığını ve Fani’ye hayvanın değerinden kat kat fazlasından para vererek kendisine verebileceğini soran heriflere de “Artık hayvanları rahat bırakın hasta ruhlu herifler!” diyerek Quachoa’dan hayvanlarıyla dolu kamyonuyla ayrıldı. Fani kendi şehrine döndüğünde oğluyla birlikte işlettiği yemek dükkanına gitti. Oğlu kamyonda yiyecekleri değilde hayvanları gördüğünde şaşkınlıktan dilini yutuyordu. Babası Fani olayları anlatınca kendisini zorlayarak bu duruma anlayış göstermeye çalıştı. Babasının ne kadar hayvan sever olduğunu Fani’yi tanıyan herkes biliyordu.
– “Evlat artık yaşlandığımı düşünüyorum. Büyüdüğüm kasabaya Harlen’a gideceğim. Bundan sonra dükkanın yeni sahibi sensin. Ara sıra bende müşteri olarak uğrarım.” demişti Fani. Oğlu ne kadar babasına ısrar etse de, aldığı hayvanlarıyla birlikte kasabaya taşındı.
Büyüdüğü kasabada şimdilerde çok kişi yaşamıyordu. Çoğu kişi şehirlere yerleşmişti. Fani’nin kendi arsası, çepeçevre sarılacak şekilde tuğla duvarıyla örülüydü. Tuğla duvarının içinde kalan kısımda evi ve diktiği ağaçları vardı. Hayvanları arazisine bırakıp, onların davranışlarını izlemeye başlamıştı. Şaşırtıcı derecede özgürlüğe kavuştuklarını anladıklarında hiçbir hayvan vahşileşmemişti. Arazisinin içindeki ağaçlara kuşlar hemen yerleşmişlerdi. Fani’yle hayvanlarının arasında bir bağ oluşmuştu. Hayvanları beslemeye başladığı ilk zamanlarda şehre gidip aldığı basit hayvan mamaları ve aldığı etlerle, haftada bir, oğlunun işlettiği yemek dükkanı da Fani’ye yiyecek göndererek hayvanlarını beslemişti. Ayrıca Fani’nin tuğla duvarlarıyla örülü arazisinin sağ tarafında, dışında kalan bölgede nehir vardı. Bu nehirden de balık tutup hayvanlara-en çok ayılara-veriyordu. Fani birkaç ay sonra nehre bakan tuğlaların bir kısmını hayvanları sıcaktan bunaldıklarında ve dışarıdaki Dünya’ya çıkmaları için yıkmıştı. Hayvanları hem nehre girip hem de ormanlara gidip tekrar Fani’nin yanına dönüyorlardı.
“Eğer herkes yapacaklarını anladıysa geceyi beklemekten başka yapacak bir şeyimiz yok. Konuşma burada bitmiştir.” Ayılara bakıp maymun devam etti” Siz nehrinize gidebilirsiniz” sonra da diğer hayvanlara bakıp” sizlerde geceye kadar istediklerinizi yapabilirsiniz. Tilkiler ve kurtlar komşu çiftliklere girmeden ormanda avlanabilirsiniz.” Dedi ve tam oradan ayrılırken “Birde size şöyle bir seçenek sunuyorum. Fani’yi bırakıp buraları terk edebiliriz. Kaçmayı ister misiniz? diye sordu Maymun Bob ama verecekleri cevabı kendisi de biliyordu.
Çevresindeki hayvanlar “kükreyerek, HIRR!, hırlayarak, CİYUV CİYUV, gaklayarak kendilerine has hayır anlamına gelen sesleri çıkardılar. Bob çevresindeki hayvanları göz gezdirerek gururla “İşte benim ailem.” dedi.
“Michael, bu gece işi bitirip zengin olacağız. Hem bize para hem de Fani’nin arazisine binalar dikeceğini söyleyen adam, o binalardan iki tane de daire verecek” dedi John. John’u dinleyen Michael’in gözleri alacağı iki daireyi duyunca gözleri fal taşı gibi açıldı. Şaşkınlığını kısa sürede atarak kendisini işe verdi. “Söylediğin gibi yaşlı huysuzun hayvanları için icaplarına bakacağımız aletleri getirdim.” İki kiralık katil arabalarının arkasında konuşurken Michael lafını bitirip bagajı açtı. Neredeyse bir düzine silah vardı. John cık cıklayarak “Keşke yaşı adam arazisini patrona satsaydı. Şimdi hayvanlara ve adama yazık olacak “diyerek güldü.
Gece olunca dışarıda işe yarayacak olan hayvanlar, yıkık tuğla açığından dışarı çıkıp misafirlerini beklemeye başlamışlardı. Gri Baykuş ilerideki ağaçlıklardan birinde nöbette olan baykuş’un guuklamasını duydu. Gecenin karanlığında ağacın tepesinden aşağıya uçarak indi. Aşağılarda gezen Maymun Bob’a “Geliyorlar” dedi. Maymun Bob kafasını tamam anlamında sallayarak çalıların içinde bekleyen iki kurta ileriyi göstererek ‘Oradalar, ne yapacağınızı biliyorsunuz.” dedi. İki kurt hızla gösterilen yere doğru atıldılar. Gelen arabayı gördüler. Ağaçların arkasında saklanmaya özen gösterek, arabayı durana kadar takip ettiler. Araba durunca iki adam dışarıya çıktı. Arabanın arkasına bagajlara doğru, etrafı kolaçan ederek yürüdüler. Bagajı açtılar. Kurtlar tam sırasının geldiğini düşünerek adamlar bagajın içine bakarlarken onlar arkalarından hızla koşarak saldırıya geçtiler. Tam ağızlarını açıp adamların arkasından zıplarlarken, bir adam hızla arkasını dönüp bagajdan aldığı tüfekle iki el ateş etti. İki kurtta istemsizce kanlar içinde yere yığıldı.
“Aferin John, iyi iki atıştı. Arabanın içinde iki kör adam yok değil mi? Gözlerimiz fazlasıyla görüyor. Hatta kör biri bile ağaçların arkasından gelen kurtları bile hissederdi” diyerek güldü ve lafına devam etti.
“Yolumuza arabayla devam etsek daha güvenli olacak” dedi Michael sırtını tutarak. Bir kutrun dişi Michael’in sırtını çizmişti.
Kirpi, yavrusuyla birlikte yolun ortasında beklerken arabanın sesi gitgide artıyordu.” Yavrum şimdi gözlerini kapatarak bana sarıl ve uyumaya çalış” dedi yavrusuna. Arabanın ilk far ışıkları gözüktü ve hızla kirpilere doğru geliyordu. Yavru” Anne bu ışık gözlerimi yakmaya baş.” daha sözünü bitirmeden araba üstlerinden geçti. Araba hala tekeri patlamadan yoluna devam ediyordu. Tekerlek kirpilere değmemişti.
Araba tuğla duvarlarına geldi. Arabadan inip tekrar etrafı gözetlediler. Tuğla duvarda sadece bir kapı gördüler ama bu kapıdan kapının anahtarı olmadan geçmeleri mümkün değildi. Kapı tuğla duvarları kadar yüksekti. Kapı kırılamayacak kadarda sağlamdı. Tuğla duvarlarının üzerinden atlamalarına yardım edecek bir merdivenleri de yoktu. Başka bir yol bulmalıydılar. Tuğla duvarlarının etrafını dolanmaya başladılar. Umutları tükenirken nehrin yanındaki tuğla duvarda bir açıklık buldular. Dikkatlice aralığa gittiler. Buradan evi görebiliyorlardı. Hatta evin penceresinden Yaşlı Fani’yi de görüyorlardı. John uzun namlulu silahını kaldırıp evin içerisinde, hiçbir şeyden habersiz televizyonunu izleyen Fani’ye nişan aldı. Michael’de etrafı gözetliyordu. Tam bu sırada Maymun Bob” Şimdi! Yıldız uçuşu ve ayılar!” diye bağırarak talimatı verdi.
Yıldız uçuşu, bir grup gri baykuşun yıldız şeklini alıp uçtuğu bir uçuştu. Genellikle bulutlu gecelerde hayvan yavrularını eğlendirmek için gökyüzünde yıldız halini alarak yaptıkları bir uçuştu. Bu sefer başka nedenle yapıyorlardı.
John, Yaşlı Fani’ye nişan alıp ateş etmişti. Mermi hızla Fani’ye doğru giderken bir engele takıldı, baykuşların yıldız uçuşu engeline. Mermi, pencerenin önünde uçan baykuşlara gelmişti. Nehre sırtları dönük olan adamlar, nehirden çıkan ayıların sadece seslerini duyabildiler ve kükreme sesleri adamlara, ayıları göstermiş kadar oldu. Ellerindeki silahları bırakıp, arabaya doğru canlarını kurtarmayı başaracak şekilde koşmuşlardı.
Silah sesini duyan Fani, evinden hızla çıktı. Kapının yanındaki pencerenin önünde kanlar içinde yatan Gri Baykuş’u, Gri Baykuş’un etrafında toplanan hayvanları gördü. Fani kanlar içinde yatan baykuşun yanına çömelip, Maymun Bob’a “Onlar mı gelmişti?” dedi üzüntüyle.” Onlar mı gelmişti?” lafıyla kendisini günler önceden tehdit eden adamları kastetmişti. Maymun Bob’da “evet” anlamında kafasını salladı.
John ve Michael arabaya zorda olsa bindiler. Arabanın önünü geriye doğru çevirip hızla uzaklaşmaya başladılar. Bir müddet sonra arabayı süren John” Benim emniyet kemeri çok sıkmaya başladı.” diyerek emniyet kemerini çözmek için kemere bakınca, onu emniyet kemeri değil, bedeninde sürünen iki yılan sıkıyordu. Bir tane yılanda yan koltukta oturan Michael’in bacaklarından yukarıya doğru sürünüyordu. Bir daha da arabadan, John ve Michael’den haber alınmadı. Ertesi gün ise Yaşlı Fani ölen hayvanları yani onun için ailesinden ölen kişiler için onursal bir cenaze töreni düzenleyecekti.