Öldürüldü bizden olmayanlar! Bizim için feda ettiler kendilerini. Saldırıldılar yırtıcılar tarafından ve kurtardılar anne ile yavrucağını.
O, güneşin doğmadığı günü asla unutmayacağız.
Öldürüldüler mi? Hem de bizden birisini kurtarmak uğruna? Neredeler? Nerede bu çoban kızlar? Nerede bizim için kendini feda edenler?
Bağlarımızın ölümsüzleştiği anı postumuzu kazıyacağız.
Yol gösterildi ve nehrin kenarına geldik. İki narin beden taşlar üzerinde kımıldamaksızın uzanıyordu. Nehrin soğuk suyu ise bu masum çiçeklerin kirli kalmalarına izin vermeksizin vücutlarını usulca okşuyordu.
Biz ki insanı vahşi bilirdik… Biz ki asla onlara yaklaşmazdık! Beyazlığımız artık bizim için bir utançtır.
Kandan ve dumandan oluşan
Bu hüznü sonsuza dek yaşayacağız.
Güneş katledilmişti ve kanı göklere akmıştı. Esen sert rüzgâr ise uzaklardan yağmurun ve toprağın kokusunu getiriyordu. Kızları sırtlarımıza almış, ormanın kalbine götürüyorduk.
Ateş yakın!
Herkes toplanmıştı. En önde ise lider ve kurtarılan anne ile yavrusu vardı. Ağlıyordu herkes, en çok da ufak yavru…
Ruhları hüznün ulaşamayacağı göklere vardı,
Arkada kalan küller ise acı dolu anıları idi.
Ufaklarımızın gözlerinde parıldayan inciler… Gözyaşı döktük. Unutmayacağımızdan emin olana dek ağladık. Emin olduğumuzda ise arkalarında bıraktıkları kızgın küllere pençelerimizi bastık.
Gözyaşlarımızı silmek için gözlerimize sürdük,
Ak oldu kara…
Çığlıklar ise ormanın her yerinde yankılanıyordu. Masumduk, kalplerimiz bunu nasıl kaldırabilirdi ki… Üzgünüz dostlarım ama buna dayanamıyoruz. İzin verin duymaksızın ağlayalım… İzin verin sadece kendi acımızı duyalım.
Küle bezenmiş pençelerimizle kulaklarımızı kapadık,
Ak oldu kara…
Ufak olanlarımız çok üzüldü. Masumduk hepimiz. En çok da yavru ile annesi… Teselli için yanlarına geldik ve sarıldık.
Kollarımızı sımsıkı birbirimize doladık,
Ak oldu kara…
* * *
Ah dostlarım! Sizler için ormanları yerinden oynattık,
Gökler bile sizi kıskandı.
Ah dostlarım! Sizlere hayatlarımızı borçluyuz,
Anılarınız ise postlarımızın bir parçası artık.
Yıkamadık bir daha o külleri. Aksini nasıl yapabilirdik ki? Böylece binlerce nesil sürecek hüzün başladı. Kardeşlerimiz ise hala gözlerinde, kulaklarında, kollarında ve pençelerinde o anıları saklarlar; silmeksizin ve unutmaksızın.
Merhaba, öyküden ziyade şiire yakın bir anlatım biçimi kullanmışsınız. Açıkçası metnin ne anlatmak istediğini de pek anlayamadım. Biraz deneysel bir çalışma olmuş gibi.
Emeğinize sağlık.
Merhabalar, ilk olarak değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Dediğiniz gibi deneysel bir çalışmaydı. Yapabilir miyim tadında kendimi bir testti açıkçası. Sonuçtan ne kadar memnun olmasam da gerekli gördüm.
Metnin içeriğine gelirsek, temanın ‘Panda’ olmasından faydalanıp, hikayenin içinde açıkça belirtmek istemedim. Tibet destanlarında pandaların zamanında beyaz oldukları, sevdikleri kişiler öldüğünde onların yaktıkları ve kalan külleri birbirlerine sürerek karardıklarını anlatır. Bende ondan faydalanıp şiirsel bir havada sunmak istedim ama pek de anlaşılır olmadığına katılıyorum. Bir daha ki sefere daha dikkatli olacağım.
Vakit ayırıp okuduğunuz ve yorumladığınız için çok teşekkür ederim.
Merhaba, hoş geldiniz. Sayın Öznur’a katılıyorum. Yanlış anlamayın beğendim. Hata göremedim farklı bir çalışma olmuş fakat Ben çalışmanızı başka yerde okusaydım yazar ne demek istemiş, neyi anlatmak istemiş? diye sorgulardım. Belirsizlik hâkim. Seçkinin teması panda olunca beyaz ayıların nasıl pandaya dönüştüğünü aktarıyorsunuz. Yani tahmin ederek buna ulaşabildim. Ellerinize sağlık gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…
Merhabalar. İlk olarak vakit ayırıp okuyup, değerlendirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Dediklerinize kesinlikle katılıyorum. Sanırım başka bir yerde bu yazı okunsa pandalar üzerine olduğu belirtilmediği takdirde anlaşılması imkansız olurdu. Yazarken temanın ‘Panda’ olmasından kaynaklı anlatmak istediğim anlaşılır, sıkıntı olmaz diye düşünmüştüm. Yanlış bir değerlendirme yapmışım. Bir daha ki sefere kesinlikle daha dikkatli olacağım.
Tekrar teşekkür ederim yorumunuz için, gelecek seçkilerde tekrar ve tekrar görüşmek üzere…
Merhabalar ve seçkiye hoş geldiniz. Arkadaşlar gibi ben de anlamakta zorlandım, ancak yorumlarınızı okuduktan sonra bir fikir sahibi olabildim. Yazdığımız öykü hakkında her şeyi bildiğimiz için bazen böyle sorunlar olabiliyor ve okuyucu gözünden bakmak da kolay bir şey değil; yine de düzeltilemeyecek bir mevzu değil. Farklı şeyler denemenizi takdir ediyorum, güzel de bir lirizm yakalamışsınız. Öykü, öykü standartlarına daha fazla çekilebilse sorunlar ortadan kalkacaktır. Diğer seçkilerde de görüşebilmek dileğiyle, ellerinize sağlık.
Merhabalar ve bu güzel karşılama için teşekkür ederim. Şiirselliği beğenmiş olmanız bu denemeyi değerli kılan yegane şey oldu, çok teşekkür ederim. Anlaşılmazlık konusuna ise bir daha ki sefere kesinlikle daha dikkat edeceğim. Vaktinizi ayırıp eleştiri yaptığınız için teşekkür ederim. Tekrar karşılaşmak üzere…
Öyküyü okurken kıskançlık duygusuna kapıldığımı söylemeliyim, zira temayı uçuk derecede farklı kullanabildiğinizi gördüm. Neyse ki yorum kısımlarında fikrin orjinalinin Tibet destanlarına ait olduğunu belirtmişsiniz de yüreğime su serpildi. Fakat yine de bu ayrıntıyı görebilmek ve bunu akılda tutabilecek kadar benimseyebilmek de önemli diye düşünüyorum.
Yukarıdaki eserin ne kadarı sizin, ne kadarı esinlenme bilmiyorum ama muhteşem duruyor. Tamamı esinlenme olsa dahi güzel bir kolaj ortaya çıkmış. Zamanla kendi tarzınızı oluşturmak için iyi egzersizler diye düşünüyorum. Bence siz bildiğiniz yolda gitmekte -kesinlikle ama kesinlik- ısrar edin, eminim dağ bile vazgeçecek, bıkacak ve sizin için bir tünel sunacaktır.
Daha önce başka yerde öykünüzü yayınlattırdınız mı bilmiyorum ama burada ilk öykünde, teknik konuda bu kadar cesaretli olmanızı takdir ediyorum. Farklı ve güzel olmuş. Kaleminize sağlık.
Merhabalar,
Uzun zamandır kayıprıhtım semalarında sessizce öykü okuyanlardandım ve bu süre boyunca birçok yazarı kıskanmış olsam da özellikle 2 kişinin her bir öyküsünü okuduğumda imreniyordum ve birisi de sizdiniz, o yüzden sizden böyle bir övgü almış olmak beni çok mutlu etti, teşekkür ederim. Ayrıca ‘İskelet Prenses’in sağlam bir fanıyım. 🙂
Hikayenin içeriğine yönelik ise, dediğim gibi Tibet efsanelerinden bir esinlenme söz konusu, okurken oldukça etkilenmiştim. Böyle bir temada da kullanmamak üzücü olurdu. Farklı tarzlar deneme üzerine ise dediklerinize sonuna dek katılıyorum. Hep aynı tarzda yazdığımız sürece yerimizde sayacağımıza inanıyorum o yüzden sonuç başarılı da olsa başarısız da olsa, her halükarda bizi geliştirecektir, ki hedefin kendisi bu olmalı. Hele ki burada bizleri eleştirebilecek bu kadar istekli ve yetenekli yazarlar varken kesinlikle yeni şeyler denemek istiyorum.
Son olarak daha önce bir öyküm ölümsüz öykülerin kitabında yayınlanmıştı. Başka da bir yayınlanma tecrübem olmadı. Yorumunuz için tekrar teşekkür ederim. Gerçekten beni mutlu ettiniz, iyi günler diliyorum.
Merhaba 🙂
Seçkideki ilk öykün sanırım? Hoş geldin aramıza 🙂
Genelde, “pek yorum almamış” öykülere bir şeyler yazmayı tercih ediyorum. Bu yüzden, senin öyküne pek bir şey söylememiş ve yoğunluğumdan dolayı da onu okuyamamıştım. Fakat, bir arkadaşım “gerçekten” önerince… İşte buradayım 🙂
Okudukça bir şeyler yazarım, bu sayede sözlerimin daha efektif kalabildiğine inanırım fakat öykünün yapısı buna pek uygun değil gibi görünüyor. Çok fazla “okudukça değerini daha fazla ortaya çıkartacak” kısma sahip. Haliyle… Bu sözlerimden sonrakiler, ben “bitirdikten sonra” yazılmış olacaklar.
*Öncelikle, bir şey sormak istiyorum. Burada minik bir harf hatası mı var acaba? “Bağlarımızın ölümsüzleştiği anı postumuzu kazıyacağız.” “postumuza” olması gerekiyormuş gibi ama… Emin olamadım.
*Bir de belitmeden geçemeyeceğim. Anlatımında çok hoş “minik oyun”lar kullanmışsın. Mesela:
“Yol gösterildi ve nehrin kenarına geldik. İki narin beden taşlar üzerinde kımıldamaksızın uzanıyordu. Nehrin soğuk suyu ise bu masum çiçeklerin kirli kalmalarına izin vermeksizin vücutlarını usulca okşuyordu.”
*Bağlı cümlelerdeki bağın, bir sonraki bağlı cümlede de tekrar kullanılması muhteşem bir tat katmış. Bu ve bunun gibi pek çok “kaliteli” ifadeye denk geldim.
*Öykünde “burada neler oluyor” merakını çok hoş şekilde kamçılatmış “bu güzel sözlerin altında ne gibi bir dehşet yatıyor acaba?”yı çok doğru bir tonda sordurtmuşsun okuyucuya (ya da, sadece bana. Bilemedim) Gelecek ayki seçkiye yetişebilirsem, ben de böyleli bir şeyler denemek istiyordum. Bu anlamda, sevindim öyküne rastladığıma 🙂
*Anlatımındaki cümlelerin çok “tatlı.” Her birisinde neleri, nasıl yapıp da bizde nelere sebep olduğunu anlatacak değilim. Biliyorsundur ki yapmışsın 🙂 Fakat, bir noktayı da sormak istedim, şu kısımda neden “idi” ile bitirdin? Sanki, üst satırdakiyle “redif” yapmasın diye gibi ama…
“Ruhları hüznün ulaşamayacağı göklere vardı,
Arkada kalan küller ise acı dolu anıları idi.”
*Bir de: Bitiriş kısmındaki “farklı anlatım” konusunun farkındayım. Yine de, o kısmı biraz daha ilk bölümdeki yerlere uydurmanı ve *** ile öykünü bölmemeni tercih ederdim. Çünkü, *** işareti genelde bir tür “uzun soluklanma” veya “mekansal geçiş anında sersemlememe” amacıyla kullanırım genelde. Ama bu, benim zevkimle ilgili bir şey. Bir yazar olarak sen dilediğini yapabilirsin 🙂
*Engin Yıldırım’ın öyküsünü okudun mu? Onun Panda temasına yaklaşış şeklini takdir etmiştim. Ve, kısacık söylüyor olsam da seninkini de aynı etkilenmişlikle takdir etmekteyim.
Harika bir öyküydü. İkili anlatımı kullanış şeklinden tut, nerede neyi açık edeceğin ve neyin okuyucunun çıkarımlarına bırakacağın muhteşemce seçilmiş. Kıskanılası 🙂
Umarım bir sonraki seçkide ve başka başka yerlerde görüşürüz. Tebrikler…
Kendi yorumlarımızı editleyemediğimizden, buraya minik bir not bırakmak istedim 🙂 Umarım sakıncası olmaz.
Sözlerime eklemeyi unuttuğum bazı şeyler var. Özellikle, başka arkadaşların yorumlarını da görünce “farklı fikirler”in varlığına dair seni umutlandırmak istedim.
Öykünün bu seçki dışında bir yerde yayımlanmış halinde pek de “anlaşılır” olmayacağı konusuna katıldığımı söylemeliyim. Fakat ben bunu “ustaca” olarak niteliyorum. Sanatçı, eserini yayımlandığı/yayınlandığı yerin mekaniklerini de gözeterek, onları da eserine dahil ederek yapmışsa, benim gözümde ustadır. Muhteşem bir şey bu. Eğer bu tarz bir “mekaniği de bir alet olarak kullanma” durumuyla başka yerlere katılmayı düşünüyorsan, bence bu muhteşem olurdu 🙂
Diğer yandan, öykün hem kısacık olduğu halde yerini iyi kullanması bakımından, hem de çok karmaşık cümleler barındırmaması bakımından bence çok anlaşılır hazırlanmıştı. Elbette beğenip beğenmemek veya takdir edip etmemek kişisel tercihlerle ilgili bir konudur. Estetik Felsefesi hala tartışmalarını bitirmiş değil sonuçta 🙂
Arkadaşların yazdığı yorumları okuduktan sonra, yayımladığın ilk öyküyle hevesinin kaçmamasını dilediğimden ve seni aynı performansla, başka başka yerlerde görmeyi istediğimden bu ek mesajı yazıyorum. İşimiz sanat olduğu için, hemen her tür “karşıt görüş” mümkün. Niyetim sadece bu karşıt görüşlerin varlığını belli etmekti 🙂
İyi çalışmalar dilerim yeniden. Yolun açık olsun.
Merhabalar.
İlk olarak bu güzel karşılama için teşekkür ederim ve böylesi bir yoruma ne desem cidden bilmiyorum. Elimden geldiğince cevaplamaya çalışacağım. Öykümden daha uzun bir yorum olduğundan dolayı umarım yorumunuza layık bir şeyler karalayabilirim.
*Size öykümü tavsiye eden arkadaşınıza buradan teşekkür etmek istiyorum. Sayesinde sizden böylesi güzel bir yorum alabildim.
*Dediğiniz gibi orada bir harf hatası var, gözümden kaçmış. Halbuki 2-3 defa üzerinden geçmiştim. Daha fazla dikkat etmem gerekiyor demek ki.
*Anlatımda ise böyle ifade etmek doğru mu bilmiyorum ama ‘tatlı’, ‘okuyanın kulağını okşayacak’ betimlemeler ve kelimeler kullanmaya çalıştım. Hikaye aslında daha uzundu ancak her kontrol ettiğimde cümleler teker teker azaldı ve sonunda ortada bir çekirdek kaldı. Böylece anlaşmazlığı arttırarak onunla doğru orantılı vuruculuğu arttırabildim. En azından inandığım şey bu. ?
*O zaman sonraki öykünüzü heyecanla bekliyorum, farklı bir deneme olsa da olmasa da, böyle düşünmeniz bile beni onurlandırdı. Farklı bir şey denemem kesinlikle amacına ulaştı demek oluyor.
* ‘İdi’li kısım hakkında, aslında redif olmasın gibisinden bir derdim yoktu. Sadece orayı yazdıktan sonra birkaç kez sesli okudum ve ‘anılardı’ uyumlu olsa da istediğim vuruculuğu vermedi, ‘idi’ ise farklı bir hava kattı. Sanırım o yüzden kullandım. Sebep sadece kulağıma daha güzel geldiğini düşünmemden kaynaklı.
* ‘***’ hakkında ise tamamen dediklerinize katılıyorum. Orası tamamen benim durumu toparlayamamdan kaynaklı. Araya birkaç cümle koyup oraya bağlayacaktım ama bir türlü yapamadım, bende bu yola başvurmak zorunda kaldım. Ama kesinlikle dediğinize katılıyorum.
*Engin Yıldırım’ın öyküsünü henüz okumadım ama yorumunuz üzerine en kısa zamanda bakacağım.
Hemen aşağısı ise notunuza yönelik →
*Dediklerinize katılıyorum. Temanın verilmesi aslında bu mekaniğin kullanılması fırsatını tanıyor bizlere. Anlaşılmazlıktan ziyade, okuyucuyu düşündürmeye itebiliriz, tema ise zaten bunun için başlı başına bir ipucu olacaktır. Diğer seçkilerde bunu ne kadar kullanabilirim bilmiyorum ancak elimden geldiğince denemeye çalışacağım.
*Son olarak elbette herkes ortadaki eseri beğenmek zorunda değil. Sonuçta bizlerde okuduğumuz her kitabı, izlediğimiz her bir filmi beğenmiyoruz. Yapılan her bir eleştiri ise yazara eserini ortaya koyarken hiç bakmadığı yönlere ilk kez bakabilme fırsatı tanıyacaktır. Yine de sizden böylesi dolu dolu bir yorum alabilmiş olmak beni gerçekten çok sevindirdi. Elinize sağlık. Sizin hikayeniz de okuduklarım arasında ilkteydi. Tez zamanda bir yorum yapmaya çalışacağım. 🙂