Lüksemburg’da düzenlenen 19 Yaş Altı Cimnastik Oyunları’nda asimetrik paralelde altın madalya kazanan Şule Gönyecioğlu madalya töreninin bitiminde spor kompleksinin tuvalet kabinlerinden birine girip tuvaletini yaptıktan sonra, üzerinde “arızalı” anlamına gelen Lüksemburgca kelimeyi anlamadığı için sifonu çekince ortadan kayboldu.
Elbette Şule’nin bu şekilde kaybolduğunu kimse görmedi. Sadece kaybolduğunu biliyorlardı. Nasıl kaybolduğu hakkında kimsenin bir fikri yoktu. İlk önce sakince aradılar kızı. Yabancı bir yerdeydi ve yanlış bir yere gitme ihtimali vardı. Ama zaman ilerledikçe endişeler artmaya başladı. Telefon trafiği hızlandı. Aileler, bakanlıklar, büyükelçilikler… Diplomatik kriz olmak üzereydi iki ülke arasında. Güvenlik kamerası görüntüleri incelendi. Şule’nin izi en son tuvaletlere kadar sürülebilmişti. Tuvalette kamera yoktu tabi ki. Tuvaletler de didik didik incelendi. Hiçbir şey bulunamadı. Bacaya bağlanan avuç içi kadar bir havalandırma dışında başka bir pencere yoktu tuvaletlerde. Aylar boyunca araştırdılar bu olayı ama gizem bir türlü çözülemedi.
Şule, gidebileceği 4.376.345.109.003 olası paralel evren varken gide gide, kendi evrenindeki Lüksemburg, İsveç, İtalya, Tunus, Cezayir ve Nijer’in büyük bir kısmından oluşan adanın bulunduğu bir evrene gitmişti. O an bilmiyordu ama o dünya üzerindeki insan sayısı bir milyonu bile bulmuyordu. Üzerinde dikildiği adada ise sadece 17.534 kişi yaşıyordu. Aslında 17.535 kişi yaşıyordu ama Şule ansızın kendi evrenindeki tuvaletin şimdiki evrende olması gereken yerde belirince, yaklaşık bir metre yanında gölde balık tutan yaşlı bir kadın kalp krizinden ölüvermişti. Şule’nin ansızın belirdiğini gören tek kişi o yaşlı kadın değildi. Yüz yüz elli metre kadar uzakta yere kazdığı mamut gözetleme çukuru içinde etrafı kolaçan eden yirmi yaşlarındaki genç kız da görmüştü Şule’yi. Bir anda ortaya çıkıveren bu “şey” yüzünden afallayan kız kısa bir süre tereddüt etse de koşarak Şule’nin yanına gitti.
Şule ise doğal olarak neler olduğunu anlayamamıştı. Neredeyse tek bir ağaç bile görünmeyen uçsuz bucaksız gibi görünen bir düzlükte, bir gölün kenarındaydı. Yanında, yerde yatan yaşlı bir kadın vardı. Etrafına bakındı. Arkasını dönünce kendisine doğru gelen bir yaratık gördü. Yaratık yaklaştıkça bunun hırpani görünümlü bir kız olduğunu anlamıştı.
Birkaç dakika birbirlerini süzerek kolaçan ettiler. İkisi de temkinliydi. Şule bir şeyler söyledi. Hırpani kız da bir şeyler söyledi. İkisi de birbirlerini anlamadılar.
Ama çok sürmedi kaynaşmaları.
Yaklaşık 4 ay sonra Şule ve kız ortak bir dilde anlaşabilmişlerdi. Konuştukça farklı evrenlerden oldukları da anlaşılmıştı. Birbirlerinin evrenleri ve yaşamları hakkında her şeyi biliyorlardı 6 ay kadar sonra. 9 ay kadar sonra çok iyi arkadaş olmuşlardı çünkü hırpani kızın yaşadığı ıssız yerde neredeyse onun yaşıtı kimse yoktu. Şule’nin gelmesinin üzerinden bir yıl geçmemişti ki hırpani kız Şule’nin altın madalyasıyla birlikte ortadan kayboldu.
Şule’nin evreninde, Lüksemburg’daki o spor salonundaki bozuk tuvaletin sifonunun çekilmesiyle çalışan gibi pek çok paralel evren portalı bulunuyordu elbette. Ama bunları bilen ya da kullanan var mıydı bilinmez.
Hırpani kız kendi evreninde garip bir yer görmüş ama ne olduğunu anlayamadığı için olayın derinine inmeye cesaret edememişti. Mamut gözlemlediği yerden çeyrek günlük uzaklıktaki kulübesinin üst taraflarındaki tepede bir oyuk vardı. Oraya zaman zaman küçük hayvanlar veya onları güden insanlar girer ya da düşer ve onlardan bir daha haber alınamazdı. Daha önce orasının korkunç bir yer olduğunu düşünüyordu hırpani kız ama Şule’nin anlattıklarından yola çıkarak o oyuğun da böyle bir kapı olabileceğini düşündü. Günlerce diğer evren hakkında bilgi topladı Şule’den. Ne olabilirdi ki en fazla! Yaşadığı sıkıcı dünyadan ayrılır, ölüp giderdi.
Kararını vermişti. Kendini oyuğa atmak için çok düşünmedi hırpani kız. Bir gün tepeye çıktı, bir an bile tereddüt etmeden atlayıverdi kör karanlığa.
Birkaç ay boyunca sürekli gündemde kalmıştı Şule. Zaman zaman Belçika’nın bir banliyösünde ya da Yunanistan’da bir sahil kasabasında görüldüğünü söyleyip ihbar edenler olmuştu ama hepsi fos çıkmıştı. Kıza gösterilen ilgi zamanla azalarak neredeyse sıfıra inmişti. Ailesi bile artık geri gelmeyeceğine inanıp gıyabi cenaze töreni yapmıştı.
Törene ben de katıldım. Lüksemburg’dan Şule’nin ülkesine gitmek epey meşakkatli oldu ama başardım. Daha sonra Şule’nin kaybolmasından cenaze törenine kadar olan bütün olayları internetten en ince ayrıntısına kadar okudum. Epey ses getiren bir olay olmuştu. Üzüldüm ama çok da değil. Bana öğrettikleri için minnettardım o kadar.
Sigortasız kaçak işçi çalıştıran bir atölyede iş buldum. Neredeyse yıkılmak üzere olan, kimlik falan istemeyen ucuz bir otele yerleştim geçici olarak. İlerde, uyum sağlamaya başladığımda daha iyi bir yere geçecektim elbette. Çok iyi değildi durumum ama kulübemde ya da mamut gözetleme çukurunda olduğumdan daha iyi durumda olduğum kesindi.
Adımı Asi koydum.
Boynuma altın madalyamı astım.
Sonra da bu öyküyü yazdım.
Keyifli ve kısa bir öykü olmuş, aklıma Frequently Asked Questions about Time Travel filmini getirdi. Benzer bir kaos yakışırmış bu öyküye de. Kalemine sağlık
Güzel ve acımasız bir yanı olmasına rağmen paralel evrenler arasındaki geçitlerde bir tutarsızlık ya da bilgi eksikliği var gibi. Şule’nin geçtiği ve vardığı tarafı birbirine bağlayan geçit dışında aynı yere açılan başka bir geçidin var olması biraz garip geldi. Farklı bir geçitten geçebilir ama bu da Şule’nin doğduğu gezegene gidilmesinin ne kadar şans! olduğunu akıllara getiriyor.
Belki de Şule’nin varış noktasına odaklanılsa daha anlamlı olurdu diye düşünüyorum.
Eleştiriniz için teşekkürler. Dediğiniz gibi paralel evrendeki kızın Şule’nin evrenine gitmesi tesadüf olabileceği gibi olasıdır da aynı zamanda. Sonuçta paralel evrenlerin varlığı ya da işleyişi konusunda standart kuralların olmadığını düşünüyorum.
Eğlenceli bir öyküydü. Bu karmaşa içinde şok edici bir son bekledim ama olmadı. Olsun bu da güzeldi.
Diğer yazınızdan geldim. Bu yazınızı da keyifle okudum. Tarzınızda kendimden parçalar buldum. Yazılarınızın devamını diliyorum.