Canavarlar ve mistik hayvanlardan büyücülerden film veya dizi yapılmıştır. Ama benim görevim bu canavarları avlamak ve huzuru sağlamak. Benim kim olduğumu merak ediyorsunuzdur. Ben bir avcıyım.
Londra 12. 9. 2007
Londra’daydım yolda yürüyordum hava yağışlı ve rüzgârlıydı üzerimde keten’den bir ceket başımda bir şapka yanımda bir silah ve bıçak bulunduruyordum. Ben bir avcıydım ve yarı vampirdim. Yarı Vampir kulağa alışılmadık geliyor değilmi?
Yağış daha da şiddetlenmişti kaldığım otele doğru yola koyulmuştum. Otel ise Eski bir oteldi benim için tek ayrıcalığı ucuz olmasıydı cebimde beş kuruş para yoktu otele borçlanıyordum ve otel sahibi bundan pek hoşnut değildi. Geldiğimde beni otel sahibi kızgın ve sinirli bir şekide karşıladı sonuç olarak beni evden attı. Ve ben sokakta kaldım. Mutsuzdum ama bir şekilde kalacak bir yer bulmalıydım. Gece olmuştu ben kalacak bir yer bulamamıştım bende kilisenin arka bahçesinde yorgun bir şekilde uyuya kalmıştım. Sabah uyandığımda kalktım ve iş ve kalacak yer aradım buldumda bulduğum iş ve kalacak yer iyi bir yerdi. Bulduğum iş bir fırıncını çırağı olarak işe alındım bana yatacak yerde verdi.
İlk günden maaşımı aldım ve otele borcumu ödedim. İlk gün uyuyamadım çünkü çığlıklar duyuyordum yatağımdan kalktım silahımı ve bıçagımı yanıma aldım ve merdivenlerden indim ve dışarı çıktım çığlıklar karşı binadaki komşudan geliyordu ve camdan içeri tırmandım içeri girdim hayaletler kadının etrafında dolanıyordu. Hayaletler’in bütün özelliklerini biliyordum çok fazla yartığı öldürmeden önce özelliklerini araştırmıştım. Hayaletler insanların korktuğu kişilere veya ölü akrabalarına bürünür ve onların ruhlarını alırdı. Muhtemelen kadının ölü akrabalarındandı. Hayalet kadına dahada yaklaşmıştı bende silahı elime alarak onları vurdum. Kadın daha çok korkmuştu ben ona yaklaşmaya çalıştım ama o benden uzaklaştı çünkü benden korkmuştu. Korkmuşçasına bir sesle:
– Sende kimsin diye sordu.
– Benim adım James ben bir avcıyım dedim.
Bana inanmadı ve yavaşça masanın üzerindeki bıçağı aldı ve üzerime atladı ben elinden bıçağı aldım ve onu üzerimden attım yerden aynı anda kalktık korkusuyenememişti üzerime atlamayı bekliyordu. Bende sana yardım etmek istiyorum, iyi birisiyim dedim. Kadın ağır ağır yavaşladı ve sağa sola baktı ve bana kızgın ve üzgün bir sesle şunu söyledi:
– Benim kardeşimde bir avcıydı o öldü.
– Bunu bilmiyordum.
– Adınız nedir diye sordum?
– Elizabeth.
– Tanıştığıma memnun oldum.
– Avcı olduğunuzu söylemiştiniz bana biraz kendinizden bahsedin.
– Ben aynı zamanda bir yarı vampirim. Kulağa garip geliyor değilmi?
– Hayır. Çoğu insanın hayat hikayesini duydum ben pisikiyatrisim deli olan insanların hikayesi senden garip.
– Eminim öyledir. Ben sıradan bir avcı değilim. 13 yaşındayken lanet olası bir kutuyu açtım ve canavarlar başıma musallat oldu ve bu görevde benim oldu bir çok canavarı öldürdüm. Ve onlarım her özelliğini bilirim.
– Kardeşiniz neden öldü?
– Sizi ilgilendirmez.
Elizabeth sorduğum soruya kızgınmış gibi duruyordu etrafa baktı şunu söyledi.
– Abim bir hayalet tarafından öldürüldü ve ondan kalan tek hatırası bu kolye kaldı dedi. Ve bana yavaşça elindeki kolyeyi gösterdi.
– Antik Kraliyet ailesini koruyan kolye. Siz soylu bir ailemisiniz?
– Hayır. Ama abimin koruduğu bir soylu aile vardı.
Kadın’ın benden sakladığı birşeyleri olduğunu anlamıştım oda bunu anlamıştı sürekli yüzüme ve kolyeye bakıyordu.
– Artık gitmem lazım.
Gitmeme izin verdi ama ben yatağımda hiç uyuyamadım o kolyeyi düşünüyordum nasıl değerli bir kolye avcı’da bırakır. Sabaha kadar uyuyamamıştım sabah kalktığımda üzerime yorgunluk çökmüştü. İlk işim ustamdan izin aldım ve dışarı çıktım internet cafe’den soylu aileleri araştırdım hepsinin ölü olduğu veya hayalet oldukları ile söylentiler vardı. Ama bir yazı görmüştüm şöyleydi soylu Vali Alexius bir antik kolyeye sahib olduğunu ve bütün canavarların efendisi olduğu yazıyordu. Aklıma sorular takılıyordu Elizabeth’in abisi o kolyeyi Vali Alexius’tan çaldıysa Alexius’un canavarları Elizabeth’e saldırıyorsa aklıma türlü türlü soru geliyordu. İnternet cafe’den çıktım yağmur yağmaya başlamıştı Elizabeth’in evine doğru yola koyuldum Elizabeth’in kapısını çaldımda kapıyı başka birisi açtı ve ben Elizabeth’in abisiyim dedi. İçeri doğru geçtiğimde bir tabut ve başında insanlar vardı. Elizabeth’e noldu diye sordum’da trafik kazası geçirdiğini söylediler. Abisi bana şunu sordu kardeşimi nerden tanıyorsun sadece eski bir dostuyum dedim. Aklım daha çok karışmıştı kendimi tutamıyordum ve soruyu sordum. Kısık bir sesle Elizabeth sizin öldüğünüzü söylemişti. Adam kardeşi gibi sağa sola baktı daha sonra cevabını verdi. Hayır benölmedim ölseydim burda olurmuydum dedi. Sorularım ve merakım daha dinmemişti. “Adınız nedir?” diye sorduğumda soğukkanlılıkla yüzüme baktı ve John Wilson dedi. Kafam daha çok karışmıştı. Peki bana neden sizin ölü olduğunuzu söyledi diye sordum. Bana cevabı gülerek o size kendini pisikiyatris olarak tanıtmıştır o eskidendi şimdi ise hiç evden çıkmayan bir insandır mesleğinide bıraktı. Ve benim ölü olduğumu söyler. Bu sözleri duyunca aklıma dahada çok soru takıldı hiç deli gibi görünmüyordu. Abisinde birşeyler vardı ama çözememiştim. Ve ben gitmek için izin almıştım. Dışarı çıktığımda kafamda binlerce soru vardı. Düşünmekten hiçbirşey ile ilgilenemiyordum. Fırıncıya doğru yola koyuldum.
Elizabeth’in cenazesin’den 3 gün geçmişti ama hale sorular kafama takılıyordu. Gecelerdir uyuyamıyordum sorularımı dindirmek için Vali Alexius’un konağını ziyaret etmeye karar verdim. Söylentilere göre o evdeki bütün soylular ölmüştü ve o evde tek bir kişi yaşıyormuş eski bir rahiben’in kızı olan Vali Alexius’un hizmetçisi olan bunamış bir yaşlı kadın yaşıyormuş. Konağın kapısını çaldığımda beni Hizmetçi karşıladı. Ve kızgın ve cırtlak sesiyle bana şunu sordu “sende kimsin?” Bende ben fırıncını çırağıyım dedim ve hediye olarak elimdeki çöreği verdim ve size soracak sorularım var dedim kadın yumuşadı ve geç içeri bakalım dedi. Bende içeri doğru geçtim evleri çok temiz ve düzenliydi. Şunu söyledim eviniz çok temizmiş dedim bana cevabını şöyle verdi benim değil onun temiz diyerek Vali Alexius resmini gösterdi. Kafam karışmıştı kadın bana kahve istermisin diye sordu bende nezaket gereği olur dedim. Kadın mutfağa doğru gitti geri gelirken vampir hislerimle elinde bıçak olduğunu hissettim ve ayağa kalktım ve bana kadın şöyle söyledi sana kahve yapıcağımı sandın dedi. Elindeki bıçağı bana doğru attı omzumdan sıyırdı ve sadece ceketim zarar gördü. Hızlı bir şekilde elime silahımı aldım ve ateş ettim. Kadın duman olup yok oldu. Evden çıktım fırıncıya doğru koştum fırıncıya vardımda fırıncı yerde ölü bir şekilde yatıyordu merdivenler’den gıcırdama sesi duydum ilk gördüğüm şey Elizabeth’in abisiydi abisi hayalete dönüştü silahımı alıp ateş ettim yanındakini vurdum abisi merdivenlerden üzerime doğru atladı dışarı doğru kaçtım dükkanı kapısını kapattım ve kilitledim ve oradan uzaklaştım otele doğru gittim o gece orada kaldım. Geceleğin bu her şeyi açıklıyor dedim ama aklıma sorular takıldı. Bende bu şehirden ayrılmaya karar verdim. New Jersey’e gidecektim biletlerimi almıştım kararlıydım havalimanına geldiğimde Elizabeth’i görmüştüm boynunda takılı bir muska vardı. Kafam karışmıştı. Yanına doğru yaklaştım beni görür gibiydi. Güneş gözlüğü takmıştı ama onu tanıdım.
Jin diye bana selendi. Yanına yaklaştım neden buradasın diye sordum. Bana benim ölü olduğumu sanıyordun değilmi diye sordu. Evet abin bir hayalet çıktı. Ve onu öldürdüm. Onlar gerçek hayaletlerdi dedi. Kolyenin peşinde olduklarını söyledi. New Jersey uçak kalkmak üzereydi. Uçağa bindik ve uçak harekete başladı. Uçakta Elizabeth’muska ne işe yarıyor diye sordum. Bana özel güçler veriyor bende bir avcı sayılırım dedi. Uçak kaltıktan yarımsaat içinde hiç konuşmadık. Elizabeth’e doğru döndüm bana herşeyi anlat dediğimde cevap vermedi.
New Jersey’e geldiğimizde Elizabeth’in yüzünde bir telaaş vardı. Nerde kalıcaz diye sordum. Önceden otel ayırtmıştım dedi. İlk gün kendi odamda güzel bir uyku çektim. Sabah olunca erkenden otelden ayrıldık nereye gidiyoruz diye sordum. Bana avlanmaya gidiyoruz dedi. New jersey’ın güzel sokaklarından geçerken taksiye bindik. Elizabeth sakindi muskasına baktım ortasındaki gümüş parlıyordu. Ve bunu ona söyledim. Taksiyi durdurtu bana koş koş diye bağırdı. Elizabeth noluyor diye sordum. Bana sadece koş koş dedi. New Jersey’ın sokaklarının arasından dolanıyorduk eski bir eve doğru koştuk midem bulanıyordu başım dönüyordu. Sonra her yer kapkaranlık oldu. Uyandığımda başımda Elizabeth ve yanında bir kadın vardı. Yanındaki kadın hizmetçi elbisesi giymiş genç yaşlarında bir kadındı. Elizabeth’le kadın konuşuyorlardı benim uyandığımı geç farkettiler.
Ne oldu diye sordum. Bayıldığımı söylediler. Burası neresi diye sordum. Elizabeth kısık bir sesle:
– Burası canavarlardan sığınma evimiz buraya hiçbir canavar giremez.
– Bu kadında kim? diye sordum.
– Sizi tanıştırmayı unuttum bu Kate oda bir avcı sayılır.
Kate merhaba diye seslendi. Merhaba dedim. Yatğımdan kalktım. Kate içeriden bir tas çorba getirdi. Çorba hiç duymadığım bir çorbaydı rengi yeşil’di. Elizabeth güven verici bir gülümsemeyle çorbanı iç dedi. İçimden içmemek geliyordu aç değildim otel’de tıkamasa doymuştum hatta Elizabeth’in kalan yemeğinide yemiştim. Çorbadan bir kaşık aldım tadı çok ekşiydi yüzüm ekşimişti başım döndü ortalığı bulanık görmeye başlamıştımki ortalık kapkaranlık oldu. Uyandığımda bu sefer başımda hiç kimse yoktu. Aynı odadaydım yatğımdan kalktım ve kapıya doğru ilerledim kapıyı açmaya çalıştım ama klitliydi kapıyıda kıramadım çünkü demirden’di. Arkamı döndüm masanın üzerinde bir not vardı. Masa doğru yaklaştım masanın üzerinden notu aldım notun üzerinde hiç bir yere gidemezsin sana tavsiyem çorbadan bir kaşık daha almak ve bizim gelmemizi beklemek. Bu nottan sonra hiçbir şansım yoktu ve çorbadan bir yudum daha alarak uykuya daldım. Uyandığımda karşımda Elizabeth vardı. Nereye gitiklerini sordum. Cevap vermedi. Ayağa kalk diye seslendi Elizabeth. Ayağa kalktım oda’da iki tane kapı vardı önceden bir tane kapı vardı. Kafam karışmıştı Elizabeth kafan karıştı değilmi? diye sordu bana.
– Evet dedim.
– Bu ev aynı zamanda bir labirent’tir.
– Nasıl bir labirent?
– Çok değişik bir labirent.
Çok fazla geçmeden kapıyı Kate açtı ama çıkış kapısını açtı diyer kapı çıkış olmalıydı. Ozaman ben uyandığımdaki kapı çıkış değildi aslında beni içerdeki bir odaya kilitlemişlerdi Elizabeth’in söylediği gibi burası bir labirent’timuhtemelen canavarların kafasını karıştırmak içindi.
Kate kahveler hazır mutfağa gelin dedi. Mutfağa girdiğimde hiçbir oda yoktukafam çok karışmıştı burası iyi bir sığınaktı. İçeri doğru geçtim kahvemi yudumlarken odayla ilgili varsayımlarımı söyledim. Doğru olduğunu söylediler. O zaman buranın çıkışı neresidir. Bunu söylememiz imkansız göstermemiz gerektiğini söylediler. Kahveleri içtikten sonra mutfaktan çıktığımızda garip birşekide dört tane kapı vardı kapıların üzerinde numaralar vardı içlerinden1 numaralı olan kapı tahtadandı. Hangisi çıkış diye sordum.
– Soru sormada beni takip et dedi Elizabeth.
4 numaralı çelik kapıya doğru ilerledik 4 numaralı kapıyı açtığımızda 2 tane daha kapı vardı. Burda neler oluyor diye sordum. Cevap vermediler. Kate bir numaralı kapıya girdi. Bizde Elizabeth’le 2’inci kapıya yöneldik kapıyı açtığımda normal bir ev salonu vardı ve iki tane daha kapı vardı. İçeriye Kate girdi.
İki kapıda aynı yere çıkıyordu. Son kapıya doğru ilerdediğimde kapıyı açtım. Ve New Jersey’in sokaklarını gördüm. Derin bir nefes çektim . Diğer kapılar ne oluyor diye sordum. Sonra gösteririz dediler. Bu sefer şunu farkettim ki Elizabeth’in muskası kırmızı yanıyordu. Bunu ona söyleyecektimki Kate benden hızlı davrandı. Elizabeth Kate içeri gir sen bana abinden emanetsin dedi. Elizabeth bana döndü ve beni işaret ederek:
– Sen benimle gel dedi.
– Neler oluyor?
– Benimle gel yolda anlatırım.
Biraz ilerledikten sonra Elizabeth bir Mercedes araba buldu kapısını açtığı anda araba birden patladı Elizabeth’le ikimizde yerdeydik . Arabadan dumanlar çıkıyordu. Neler olduğunu anlayamamıştım. Yavaşça yerden kalktım alevlerin arasında Elizabeth aradım ama bir türlü bulamadım. Yanan aracın etrafında dolaştım yerde Elizabeth’in muskası duruyordu. Onu tam aldığım anda arkamdan birisi:
– Ölüm sana tatlı gelecek!dedi.
Ve kafama sert bir nesneyle vurdu. Kendimi kaybettim ve bayıldım. Uyandığımda başım fena bir şekilde ağrıyordu. Etrafıma bakındım. Ve duvar asılı olduğumu fark ettim önümde ise Elizabeth bana sırıtarak bakıyordu şimdi anlamıştım. Elizabeth bir cadıydı. Geçen yaz öldürdüğüm Delphin ‘di.
– Beni hatırladın mı James?
– Evet geçen yaz seni yakmıştım.
– Seni lanet olası pislik senden nefret ediyorum.
– Nasıl geri dönebildin?Bir iblisle anlaşmamı yaptın.
Dediğim anda içeri abisi girer ve Delphinle öpüşür.
– Ne kadar iğirençsiniz o senin abin değil mi?
– Hayır şapşal o bir İblis seni öldürmem için bana yardım etti hepsi bir oyundu.
– Tamda tahmin ettiğim gibi.
– Sonun geldi avcı iyi ölümler!
Ve iblis sevgilisiyle dışarı çıktılar ve beni bu mahsende bıraktılar. Bu konuşmalardan irkilmiş durumdaydım. Birden kapı açıldı içeri ruhlar girmeye başladı “noluyor?”dedim. Ruhlar belliki beni öldürmek için gelmişti. Hemen zincirlerden kurtulmalıydım. Etrafıma baktım ve yanan şömineyi gördüm. Aklıma bir fikir gelmişti . Duvarda asılı olan tahtadan yapılmış geyik boynuzlarını gördüm. Yana doğru savrularak geyiğin bir boynuzunu kopardım ve şömineye attım şömine yavaş yavaş yanması arttı. Ve ikinci boynuzu attım. Duvarlarda çok fazla eşya ve tabela vardı hepsini attım. Alev şömineden dışarı çıkmaya başlamıştı . Ruhlar gerilemeye başladılar. Bu bana birazda olsa zaman kazandırmıştı. Yavaşça zinciri sürterek çıkarmayı başardım ve yere dört ayak üstü düşmüştüm. Yavaşça doğruldum şömineye yöneldim ve yanmakta olan odunlardan bir tanesini aldığım anda ruhlar geriye savrularak bana lanet okuyorlardı. Onları şömineye doğru kıstırdım ve üzerlerine yanmakta olan odunu attım ve hepsi savrularak şöminenin içerine düştü ve yanarak yok oldular. Masanın üstünde duran silahımı ve kılıcımı aldım. Odadan çıktım.
Dışarıda Delphin İblis arkadaşının ruhunu lanetliyordu. İblis arkadaşının gözleri birden kıpkırmızı kesilir ve elinde bir hançerle bana doğru koşar ve Delphin
– ÖL Avcı öl!
İblis bana doğru geldi ve kılıcıyla bana saldırdı. Kendi kılıcımla onun hamlesini savuşturdum ve elimdeki meşaleyi üzerine attım ve iblis yanmaya başladı.
– Seni lanet olası pislik!
Ve bir lanet daha okur ve Kate içeriden gelir elinde bir hançer vardır. Bana doğru geldi ve ona kılıcımın sapıyla vurdum onun ölmesini istemiyordum o masumdu.
– Seni pislik onun bir suçu yoktu.
– Herkes suçludur genç avcı.
Cadının söylediği son sözler beni çok kızdırmıştı elimde kılıcımla ona doğru yürüdüm ve kılıcımı ona savurdum Delphin bir anda kayboldu arkamı döndüğümde bana bir tırpanla saldırdı kılıcımla kendimi korudum. Delphin;
– Öleceksin avcı
– Çok beklersin
Tırpanınından elektrikler çıkmaya başladı ve Delphin cadı haline döndü yüzündeki yanıklar bir insanın midesini yok edicek kadar iğrençti.
– Cezanı çekiceksin
Lanetler okuyarak tırpanıyla bana saldırdı. Saldırısı çok şiddetliydi kılıcım elimden düştü.
Delphin:
– Şimdi işin bitti!
– Henüz değil!
Ve cebimden Delphin’in muskasını çıkarttım. Delphin korkuyla inledi ve geriye doğru savruldu.
– Onu nerede buldun?
– Galiba benimle oyun oynarken düşürdün şimdi sonsuza kadar muskanın içinde hapis kalacaksın.
– Hayır hayır!
Ve Delphin cadısının ruhu muskaya girer ve Delphin cadısının vücüdü buharlaşıp gider. Ve arkama döndüğümde Kate’ın uyandığını gördüm. Ve bana doğru ağlayarak yaklaşır.
– Neler oldu?
– Her şey geçti ağlama artık.
Ve Kate evine bırakır ve yeni maceralar için yoluna devam eder.
| karamaho
Okumayı denedim. Gerçekten de denedim. Ama noktalama işaretlerini gerektiği yerlerde kullanmayışınız, bazı cümlelerdeki anlam bozuklukları gibi okuma ve anlamayı zorlaştırıcı nedenlerden sonra yarısında bırakmak zorunda kaldım. Üzgünüm…
İki paragraf okuyabildim ben de. Cümleler çok kısa ve zayıf. Anlatım bozukluğu had safhada. Sanki bir filmin fragmanı gibi kopuk kopuk şeyler anlatılıyor. Aceleye gelmiş gibi. Oldukça yüzeysel işlenmiş. Ben de üzgünüm ama olmamış.