Öykü

Aykırı Palyaço

Size arkadaşım Thomas’ı anlatacağım bugün. O tanıdığım en nevi şahsına münhasır insandır. Sokaklarda makyajsız suratı ve renksiz kıyafetleriyle gezerken, herkesin tuhaf bakışlarına ya da sataşmalarına hiç aldırış etmez. Burası palyaçoların dünyasıdır, herkes makyajlı ve renkli kıyafetlerle yaşar. Şekerden yapılmış gibi görünen dükkanlar, ön tekerlekleri kocaman bisikletler ya da kaldırımda uzun sırıklar üstünde yürüyen palyaçolar vardır. Herkes suratlarında değişik renk rujlarla çizilmiş kocaman bir gülümseme ile birbirlerini selamlar hatta biraz samimi olanlar yakalarındaki çiçeklerden su sıkarlardı birbirlerine.

Thomas ise hiçbir palyaçoya benzemezdi. Soluk teniyle bazen hüzünlü hüzünlü bir bankta otururdu bazen ise kocaman bir kahkaha ile bir şeyler okurdu parkta. Ben zaman zaman onunla uzun sohbetler ederdim ama diğer palyaçolar onunla çok samimi olmazlardı. Öyle ya nasıl güveneceklerdi Thomas’a? Kendilerine benzemiyordu bir kere, mutsuz elbiseler giyiyor, palyaçoların düzenini tehdit eder gibi duygularını saklamadan açık açık yaşıyor ve bunu saklamaya da çalışmıyordu. Böylelerinin toplumda çoğalmasını istemezdiniz. Oysa Thomas’ın böylesine aykırı olmasının bir nedeni vardı. 8 yaşındayken o ve mutlu palyaço ailesinin içinde olduğu otomobile sarhoş bir palyaçonun kullandığı bir kamyon çarpmıştı ve tüm ailesini kaybetmişti. Sonrasında hiç normale dönemedi, bir daha palyaço kıyafetleri giymedi.

Bir gün şişman ve gösterişli vali palyaço bir yasa yayınladı, danışmanlarının ısrarıyla kaleme aldığı yeni yasaklar her sokağa asıldı. Buna göre artık palyaço kıyafetleri giymek ve de makyaj yapmak herkes için zorunluydu. En önemlisi de kırmızı balon burunlar mutlaka takılacaktı çünkü palyaço olmanın ve medeniyetin simgesiydi kırmızı burunlar.

Bu gelişmelerden habersiz Thomas gene parkta oturuyordu ki iki asık suratlı polis palyaço gelip onu karakola götürdüler. O gün öğlenden sonra mahkemeye çıkarıldı, hakim palyaço:

“Eğer yarından itibaren makyaj ve kostüm giymeye başlarsan seni affederim ve serbest bırakırım.”

Thomas sessizce başını iki yana salladı ve reddetti.

Hakim palyaço çok sinirlendi ve kükredi:

“Atın bunu demir parmaklıklar ardına!”

Sonraki günlerde Thomas’tan bir daha haber alamadık. Yıllar sonra bir rastlantı sonucu palyaçolar şehrinin uzak bir köşesinde yanımdan biri geçti, bir an tanıdık gelmişti ifadesi. Döndüm ve seslendim:

“Thomas?!”

Birkaç saniye durdu sonra yavaşça döndü. Kilo almıştı ve kamburlaşmıştı, kötü bir makyajı vardı ve ruju aşağı doğru eğik, mutsuzluk şeklinde çizilmişti. Zor bir durumdaydı, saçları dökülmüştü.

“Nasılsın?” dedim.

Gözlerimin içine o kadar büyük bir hüzünle baktı ki ilk defa kalbimin acıdığını hissettim.

Bir şey söylemeden döndü ve uzaklaştı. Arkasından gidemedim, olduğum yere çivilenmiştim. Bizim gibi olmadığı için onu ezmişler, üzmüşler ve işkence etmişlerdi. Dayanamadığı noktada kurtulmak için kendisinden vazgeçerek palyaçolar gibi giyinmek zorunda kalmıştı.

Biz palyaçoların dünyası böyleydi işte, hiç kimse diğerini mutsuz ya da öfkeli görmek istemiyordu. En çokta yönetici zümre, onlara göre sokaktaki herkes gülen suratlarıyla mutlu mutlu yaşamalıydı. Malumunuz mutsuzluk ve isyan bulaşıcıdır.

Ömür Durmuş

Merhaba, ben Ömür Durmuş. Endüstriyel tasarımcıyım. Yarım yüzyıl önce doğduğum İstanbul'da yaşıyorum. Bir gün Borges gibi yazabilmek hayali kursam da haddimi biliyorum. Eski toprak bir rock and roll dinleyicisi, çizgi roman ve sinema seven bir faniyim. Burada yetenekli yazarlarla aynı ortamı paylaşmak inanılmaz. Bu güzel deneyim için teşekkürler.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *