Gülümsemeyi şu aralar her şeyden çok hak eden arkadaşım Merve Kütükkıran’a
Hiçbir şeyde en iyi değildi Emre. En başarılı öğrenci, en başarılı sporcu falan değildi yani. Sıradandı ama, bunu hiç mi hiç istemiyordu. Arkadaşlarının mantığını, yeteneklerini kıskanırdı o. Ha bir de bir yönü daha vardı ki onu tamamen sıradan olmaktan alıkoyuyordu.
Büyü ile ilgileniyordu Emre. Hatta sahaftan aldığı eski bir kitabı bile vardı. O bunları kullanmaz, sadece teorisine bakardı. Uygulamayla işi yoktu. Korkuyordu aslında. Ama hırsı ve kıskançlığı yenmişti bu sefer korkusunu.
Her şeyde en iyi olma tutkusu onu kitabının sayfalarını karıştırmaya itmişti. Bulmuştu da aradığını. Hayatında ilk kez büyü yapacaktı yeniyetme. Heyecanlandı.
İşe çemberi kurmaktan başladı. Rûnları hazırlamak zor işti ama gereken tek şey dikkatti. Kapısını kilitlemiş bir tebeşir almıştı. Halısını kaldırmış çıplak zemine kitaptakileri birebir çizmişti. Şimdi iş iksiri yapıp kurbanlarına içirmekti. Malzemeleri aldığı aktar ona garip garip bakmış ama istediklerini vermişti. Kasaptan insanın hiç aklına getirmek istemediği şeyleri düşük bir fiyata ayarlamıştı. İksirin yapımı zor değildi, kolayca yapabilmişti. İş şimdi, onları içirmekteydi.
Okulda giderken kapısını kilitliyordu. Gelir gelmez bir şeyler atıştırıp odasına kapanıyordu. Ebeveynleri bu işte bir iş olduğunu düşünüp şüphelenmeye başladılar. Oğullarının şu manyakça ‘hokkabazlık’ sevdasını biliyorlardı çünkü.
Ne yapıp etti Emre, içirdi sonunda iksiri herkese. Kimisinin su şişesine koydu. Kimisinin Beden Eğitimi’ndeyken portakalına şırıngayla enjekte etti. Kararlıydı bu işte. Bu hummada aklında sayfanın son satırını okumak yoktu.
Ama planın ikinci kısmıydı zor olan. Bir başkasının da bedenine girmek istiyordu ve bunun için de ayrı bir iksir gerekiyordu. Biraz zorlanarak bunu iksiri de yaptı. Şimdi bir tek bu çocuğu nasıl evinde getireceği kalmıştı.
Bir İrade Muskası’nı çocuğun ceketine koydu. Kendisinde olan tılsımın ikinci kısmıyla çocuğu kontrol edebilecekti.
Okulun çıkışında yakaladı onu. Kendisiyle gelmesini söyleyip eve doğru yollandı. Annesine ders çalışacakları yalanını kıvırdı; o kurbanına mülteci gibi bakarken. Odasına girdiler. Emre son birkaç haftadır yaptığı gibi yine kilitledi kapısını. İçirdi kurbanı Burak’a iksiri.
E Emre’nin neden öyle bir beden istediğini anlamak çok zor değildi. Kendi tıknaz yapısının aksine Burak uzun boylu ve kaslıydı. Allah için, tipi de fena sayılmazdı. Esmerdi. Simsiyahtı saçları. Bir etkileyici bakardı.
Elini tuttu Burak’ın. Büyü sözlerini mırıldanmaya başladı.
“El ele, ruh ruha. Beden kalsın geriye. Bilinç değişimi olsun isterim sadece. Nahz-alvaren b’arres nahjelvium darganes. Sivr-onna gamietta.”
Bir karıncalanma hissetti. Sonra büyük bir acı yaşadı. Ağzından ve burnundan dumanlar çıkmaya başladı. Yeşil bir bulut odada asılı kaldı. Emre bayılıverdi.
O sırada zavallı Burak’ın durumu da pek farklı değildi. Mavimsi bir sis sahibinden çıkıp Emre’ye süzüldü. Yeşil bulut da yakışıklı bedenin içine girdi.
Emre yaklaşık bir dakika sonra uyandı. Duyuları çıldırmış gibiydi. Başı dönüyor, uğultular duyuyordu. Parmak uçları karıncalanıyordu. Bir an sonra, eski haline döndü. Ne yaptığının farkına varıp sevinç ve heyecanla doğruldu. Burak’ın ellerine baktı- yani artık kendisinin olan ellere. Çılgınca bir kahkaha atıp aynasının başına geçti. Görüntünün de kendisinin olduğundan emin olana kadar da ayrılmadı.
Halısını bir ucundan tutup kaldırdı. Çok önceden yaptığı çemberi ortaya çıkardı. Mumları ve tütsülerini yaktı. Perdeleri kapadı. Sembollerin ortasına girip uzun büyü sözlerini söyledi. Bir şarkı gibi, sesini alçaltıp yükseltmesi; duraklayıp hızlanması gerekiyordu. Emre, günlerce çalıştığı için mükemmel bir biçimde söylemişti ritüel sözlerini. Sonra değişken, kendi arzusuna göre söyleyeceği kısma geçti.
“Dilek’in zekâsı; Deniz’in karizması. Poyraz’ın mantığı, merakı; Hakan’ınn el mahareti. Kadir’in kuvveti, Ali’nin sürati. Durmayın; gelin bana. Ayrılın sahiplerinizden de, fırtınaya kapılmışçasına. Gelin. Gelin. GELİN!”
Son cümlesini neredeyse bağırarak söylemişti. Büyünün zorluğundan alnında boncuk boncuk ter birikmişti. Oradan kolay falan gelebilir ama; yaptığı sahiden de irade isteyen bir işti.
Yaklaşık beş-on dakika sonra pencereden ve kapıdan sisler ve dumanlar çıkmaya başladı. İlk gelen altın sarısıydı. Girdap gibi kendi çevresinde dönüyordu. Bu Dilek’e aitti belli ki. O da dünyanın çevresinde döndüğüne inanırdı.
Sonrasında kırmızı bir bulut belirdi. Vasıfsız olmasına rağmen insanların bakışlarını alıkoyuyordu. Tamam. Bu da Deniz’indi.
Sonrasında gümüşi bir tane geldi. Kolları her şeyi kavrıyor, anlamaya öğrenmeye çalışıyordu. Sıkılıyor, öbür nesneye geçiyor; merakını tatmin edince bir başkasına bakıyordu. Belki biraz Uçan Spagetti Canavarı’na benziyordu.
Sonra hardal rengi bir duman öbeği sızdı pencereden. Fokur fokur kaynıyordu adeta. Yerinde duramıyordu. Aynı sahibini uzun parmakları gibi.
İki bulut hemen hemen aynı anda girdi içeri. Biri fırtına grisi ve uzun inceydi. Hızla süzülüyordu. Diğeri koyu bir kahverengiydi. Her ne kadar gazımsı olsa da güçlü bir rüzgar gibi geçtiği yerler deviriyordu.
Hepsi sembollerden oluşan çemberin çevresinde toplandı. Rûnlar ışıldamaya başladı. Emre heyecanla bir nefes verdi. Sisler, bulutlar, dumanlar içeri girmeye başladı. Delikanlının vücudunu kuşattı. Ağzından ve burnundan içeri girdi.
Yeniyetme acı hatırlıyordu. Acı… Müthiş bir baş ağrısı. Son gördüğü şey de açık kitaptan ona sırıtan, sayfanın sonundaki yazıydı.
Büyü denemiş ve dehşet bir sonuç alınmıştır. Ruh bölünemez. Bunu yapmak çok kötü sonuçlara neden olunabilir.
Ve Emre bayılmıştı.
Uyandığında fısıltılar duymaya başladı. Dilek’in ve Poyraz’ın ve diğerlerinin sesleri. Emre anladı. Artık Burak’ın bedenini bilmem kaç kişiyle paylaşmak zorunda kalacaktı. Sanki bütün o bilinçleri söküp atabilirmişçesine saçlarını çekti. Acı ve korkuyla bir çığlık attı.
Masal tadında bir hikaye olarak tasarlamıştım. Umarım başarılı olmuşumdur.
Hmmm… Hemen sahaftan aldığım büyü kitabının son sayfasını kontrol etsem iyi olacak 🙂
Enteresan bir hikayeydi Vega. Seçkideki ilk öykün sanırım? Hoş geldin, sefa getirdin. Özellikle farklı özelliklere sahip ruhların değişik davranış ve renklere sahip olmaları çok hoşuma gitti. Tek eleştirim “E” ya da “Ha” gibi konuşma ünlemlerini yazı içinde kullanman olabilir.
Kalemine sağlık…
Yok; bundan önce de bir öyküm vardı. Onu devamlı olarak tasarlamıştım ama üşengeçliğin gözü kör olsun 😀
Ve önerine uyacağım mit. Teşekkürler 🙂
Evet bence de masalsi bir kissadan hisse tadinda.
Guzel oyku.