Elrond’un kapsülündeki mavi ışık saat 06:00 da yandı. Sağına dönerek uyanması için beynine sinyaller gönderen alarmın ufak kırmızı ışığını kapattı. Kapsülün kapağını açarak yattığı yerden kalktı. Sabah içtiması için hazırlanması gerekiyordu. Bugün yeni mahkûmlar hapishaneye transfer edilecekti.
Cortina de Glory Hapishanesinde gardiyan olarak geçirdiği onuncu yıldı. Bu hapishane galaksinin en güvenilir hapishanelerinden biriydi. Daha önce birkaç firar girişimi dışında galaksi medyasında hiç yer almamıştı. Onlar da başarısız firar girişimleri olduğundan hapishanenin sicilinde olumsuz bir durum yaratmamıştı. Aksine hapishanenin ününe ün katmışlardı. Cortina de Glory Hapishanesi bu ünü sebebiyle gezegenler arası birçok hükümet tarafından tercih ediliyordu.
Hapishane Glory gezegeninin Hodel uydusu üzerine inşa edilmişti. Uydu üzerinde hapishane dışında başka bir yerleşim bulunmuyordu. Gezegenle arasında ki bağlantıyı bir hava rayı sağlıyordu.
Buradaki gardiyanlar mülteci toplayıcıların getirdiği kimsesiz çocuklar arasından özel olarak seçilerek yetiştiriliyordu. Çocuklar yirmi yaşına geldiğinde hapishane yönetimi onlarla uzun süreli kontratlar yaparak gardiyan olarak çalıştırmaya başlıyordu. Gardiyanlar hapishane içerisinde ki kapsüllerde barınıyor, haftada bir defa Glory gezegenine gitmek için izin alıyordu. Aslında izin günleri dışında onlar da mahkûmlar gibi hayatlarının büyük bir kısmını bu hapishanede geçiriyorlardı. Mahkûmlardan tek farkları onlar gibi kapalı bir hücrede yaşamayıp hapishanenin onlara tanıdığı imkânlar dahilinde kısıtlı bir özgürlüğe sahip olarak yaşamalarıydı.
Elrond günlük traşını olarak üniformasını giydi. Darbeli botlarını da ayağına geçirdikten sonra feltik jopunu dirseğine yerleştirerek son kez ekranda kendine baktı. Harika görünüyordu. Artık yeni mahkûmları karşılamaya hazırdı. Kapsülünden ayrılarak nitrokayı ile ana binaya doğru yöneldi.
Nitrokayı park ederek ekip şefinin yanında yerini aldı. Ekip şefi Jhonson iri cüssesi ve siyah ten rengiyle onu ilk defa gören mahkûmlara korku salıyordu. Görev dışında ne kadar iyi kalpli bir insan olsa da hapishane koşullarında otoriteyi sağlamak için bu şekilde görünmekte ustaydı.
Hava treni platforma yaklaştığında kapı açılmadan Jhonson kemerini çekiştirerek ilk mahkûmları karşılama için pozisyonunu aldı. Genelde hapishaneye ilk adımını atan mahkûmlarda kargaşa yaratma potansiyeli yüksek oluyordu. Jhonson ve ekibinin işi bu ilk partiyi bastırarak onlara nerede olduklarını hatırlatma amacı taşıyordu. Bu ilk dalga atlatıldıktan sonra zamanla mahkûmlar hapishane şartlarına alışarak daha uysal hale geliyordu.
Trenin kapısı açılır açılmaz sarı saçlı, dövmeli bir zenci mahkûm indi. Gözleriyle onu karşılayan ekibi süzdü. Arkasından şişman, top sakallı bir huldog platforma adım attı. Huldoglar negrosky kullanan, ufak uzay üslerine toplu baskın yaparak geçinen, kimsenin bulaşmak istemeyeceği belalı tiplerdi. Asla yalnız gezmezler fakat hapse düştükleri anda yalnızlaşarak hırçınlaşırlardı. Huldogun arkasından yüzünde derin yara izi olan kısa boylu bir arghantinli indi. Sakin bir şekilde lazer kelepçeli ellerini önde tutarak sıradan yürümeye devam etti. Mahkûmlar platformun karşısına geçerek sıra oluşturdular. Elrond ve dört gardiyan onların başındaydı. Tam olarak on iki mahkûm hapishaneye teşrif etmişti. Jhonson onay paneline parmağıyla dokunduktan sonra hava treni platformdan ayrıldı.
Jhonson’ın işaretiyle en öndeki gardiyan mahkûmlara yürümeleri için yol gösterdi. Mahkûmları uzun bir nitrokaya yan yana oturmaya başladılar. Nitrokaya yan oturmak istemeyen holdog huzursuzluk yaratıyordu. Jhonson hemen olaya müdahale etmek için oraya yöneldi. Huldoga sessizce nitrokaya oturmasını emretti. Bir nerosky sürücüsü olarak asla yan oturduğu bir araçla seyahat edemeyeceğini belirten huldog direnmeye devam ediyordu. Jhonson feltik jopuyla onu yere yatırdı. Huldogun eklemleri felç olmuştu. Diğer gardiyanların yardımıyla onu nitrokaya bağladılar. Bu felç hissi onu hücresine kadar sakin bir şekilde götürmeye yetecekti.
Elrond arghantinli mahkûmu hücresine yerleştirdi. Arghantinli hücre kapısı kapandıktan sonra lazer kelepçeli ellerini Elrond’a uzattı. Elrond kelepçeleri kaldırdıktan sonra arghantinli yatağına yönelerek oturdu. O gece gardiyanlar yeni gelen mahkûmların dinlenmelerine izin verdi. Ertesi gün onlara hapishaneyi tanıtacaklardı.
Yuvarlak avluda toplanan on iki mahkûmun başında duran Jhonson, onlara hapishane kuralları anlatıyordu. Katlı hücrelerden oluşan avlunun çevresinde diğer mahkûmlar hücrelerinde karşıdaki dev ekranlara bakarak maç izler gibi yeni gelen mahkûmların tanıtımını izliyordu. İlk etapta yeni gelen mahkûmlar diğer mahkûmlarla hapishaneye alışana kadar yüzleşmeyecekti. Bu ön brifing bittikten sonra hepsi hücrelerine çekildi.
Aradan geçen birkaç gün sonra Elrond bir paketle arghantinlinin hücresine geldi. Arghantinli yatağında oturmuş onu izliyordu. Paketi biraz sonra açılacak lazer bölmenin önüne bırakarak geri çekildi. Paket lazer bölmeden geçerek hücre içerisine girdi.
Elrond, “Katia’dan sana bir paket gönderilmiş.” diyerek onu izlemeye başladı. Arghantinli paketi alarak açtı. İçinden eski tarz bir çift ayakkabı çıktı. Elrond ayağındaki son teknoloji darbeli botlarla bu ayakkabıları karşılaştırdığında arghantinlinin oldukça fakir dostları olduğu kanısına vardı. Hafif bir tebessümle arkasını dönüp yoluna devam etti.
Bir sonraki hafta görüş günüydü. Elrond ve birkaç gardiyan yakınlarıyla görüşme yapan mahkûmları gözetmekle görevliydi. Elrond ekran başından yapay şeffaf perdeyle ayrılmış odalarda bulunan mahkûm ve ziyaretçileri izliyordu. Odalar arasında geçiş yaparken arghantinlinin olduğu oda dikkatini çekti. Argantinliyi ziyaret eden eden kadın bugüne kadar gördüğü en güzel kadınlardan biriydi. Bu çete üyesinin böyle bir kadınla nasıl birlikte olduğuna anlam veremedi. Ziyaretin bitmesiyle mahkûmlar hücrelerine yönlendirildi. Elrond arghantinliyi hücresine yerleştirirken sormadan edemedi.
“O kadın kimdi?”
Arghantinli sessiz kaldı. Arkasını dönerek yatağına uzandı. Elrond bu tavırdan hoşlanmamıştı.
“Hey arghantinli sana bir soru sordum.”
Arghantinli umursamaz tavrını sürdürmeye devam etti.
“Senin gibi bir çete üyesiyle öyle bir kadının bir araya gelmesi çok anlamsız. Neyse konuşma bakalım. Nasıl olsa kayıtlardan kim olduğunu öğrenirim.”
Elrond arkasını dönüp gitmek üzereyken,
“Kayıtlarda benim adım da yazıyordur eminim. Bir dahakine adımla seslenirsen cevap veririm.”
Elrond durdu, arkasını dönmeden elini şakağındaki başlığın düğmesine götürerek ekrandan okumaya başladı.
“Miguel Martinez, Arghantin gezegeninden, Buneo Aerolu. 42 yaşında esmer tenli, kahverengi gözlü, 1.65 boylarında, Milenguero çete üyesi…”
Miguel bir kahkaha attı. Elrond sinirli bir şekilde arkasını döndü.
“Kendine gel Arghantinli yoksa seni gardiyanla alay etmekten dipsiz kuyu cezasına çarptırırım.”
Arghantinli, Elrond’un yanına yaklaştı. Sakin bir ses tonuyla,
“Miguel, Miguel Martinez…” dedi. “Şimdi izninle çalışmalıyım.”
Elrond bir süre Miguel’i izlemeye devam etti. Eski ayakkabılarını giyerek duvar karşısında bir takım hareketler yapıyordu. Elrond gardiyanların mahkûmlara ismiyle değil geldikleri gezegene göre kodladıkları hitap alışkanlığını Miguel’e karşı bırakmaya karar verdi. Yüzündeki yara iziyle şüphesiz bir çete üyesi görünümünde olsa da Miguel’de farklı bir şeyler vardı. Onun hakkında daha fazla araştırma yapmaya karar vererek hücre önünden ayrıldı.
Elrond hafta sonu izninde Glory gezegenine giderek araştırmasına eski haberleri tarayabileceği bir medküpde başlamaya karar verdi. Bir yandan ütopi çekirdekli kahvesini yudumlarken bir yandan masanın üzerindeki ekrandan milenguro çetesiyle ilgili haberleri tarıyordu.
“Bard Kolonileri yönetim kurulu üyesi Arnold S. nin yaralanması suçundan gözaltına alınan Milenguero çete üyesi M.M. sorgusunda diğer çete üyelerini deşifre etti. Bugün hakim karşısına çıkan M.M. suçlu bulunarak üç Eso yılı mahkûmiyete çarptırıldı. Arnold S. in avukatı suçlunun ıslah olana kadar en ağır cezayı çekmesini istediklerini belirtti.”
Haberlerde Miguel’in yanında gördüğü kadına ait bir haber yer almıyordu. Elrond, ekranda “Katia” ismini arattı. Zilyon adet sonuç çıkmıştı. Elrond bu yöntemden vazgeçti. Avucunu ödeme ekranına okutarak medküpden ayrıldı. Biraz ortalıkta dolaştıktan sonra hava treniyle Cortina de Glory’e geri döndü.
Ertesi gün hapishane kayıtlarını da detaylı bir şekilde taradıktan sonra Miguel’in hücresini izlemeye koyuldu. Miguel eski ayakkabılarıyla yine duvarın karşısında bir takım hareketler yapıyordu. Elrond devriyesi olmamasına rağmen yerinden kalkarak Miguel’in hücresine doğru yöneldi.
“Seni araştırdım. Carlos, Juan, Alfredo, Osvaldo ve sen… Milenguero Çete üyeleri fakat o kadın hakkında bir bilgiye ulaşamadım.”
Miguel kahkaha attı. Elrond sinirle,
“Kes gülmeyi.”
Miguel zorlukla da olsa kahkahasını bastırdı. Elrond’a dönerek,
“Gardel, D’Arienzo, De Angelis, Pugliese…”
“Kim bunlar?”
“Az önce saydığın çete üyelerinin soyadları, tangonun gelmiş geçmiş en iyi bestecilerinden bazıları”
“Tango mu?”
Miguel onu tekrarladı. “Tango ya…”
Ardından ellerini kaldırıp sanki birine sarılıyormuş gibi tuttu. Duyduğu bir sese konsantre olmuş gibi hücrede adımlar atmaya başladı. Elrond bu hareketlere anlam veremiyordu.
“Saçmalık” diyerek arkasını döndü. Miguel, Elrond’un arkasından kahkahayla seslenerek,
“Eğer öğrenmek istersen tekrar gel. Sana daha da fazlasını anlatırım.”
Elrond o günden sonra Miguel’in hücresinden uzak duruyor fakat gizli gizli ekranlardan onu takip etmeye devam ediyordu. Onun yaptığı hareketleri inceliyor bir anlam vermeye çalışıyordu. Bunun o kadınla bir ilgisi olmalıydı. Sanki ona sarılmış onunla senkronize hareketler yapıyor gibiydi. Bu bir tür seks olabilir miydi? Bazı yerlerde insanın gelişimini kısıtladığı için seksin yasaklandığını biliyordu. Hapishane içerisinde de bu durum tamamen yasaktı. Eğer o kadınla bir şekilde bağlantıya geçip hücresinden onunla birleşiyorsa hapishane kuralları gereği buna engel olmalıydı. Yerinden kalkarak Miguel’in hücresine doğru yöneldi.
“Dur, dur…”
Miguel kollarını yana indirip Elrond’da baktı.
“Buna izin veremem. Ne yapıyorsun?”
Miguel şaşkındı.
“İzin veremez misin?”
“Evet, hapishanede seks yasak!”
“Seks mi?” Miguel kahkahalara boğuldu.
“Kes şunu…”
“Bu yasak değil.” Miguel ellerini kaldırıp tekrar etrafında dönmeye başladı. Elrond iyice hiddetlenerek ona bağırmaya başladı.
“Kes diyorum sana”
Miguel aniden durup ona döndü. Hızlı adımlarla ona yaklaştı. Başını eğip onun duyabileceği şekilde,
“Hayalimdeki kadınla dans ediyorum. Dans özgürlüktür. Buna engel olamazsın. Anlıyor musun?”
“Dans mı? O kadınla mı?”
“Evet, onunla…”
Miguel, Elrond’un yüzüne baktı. Elrond şaşkındı.
“Hâlâ onun kim olduğunu öğrenmek istiyor musun?”
Elrond başıyla onayladı.
“Katia benim hayatımın aşkı”
“Onun kadar güzel bir kadın senin gibi bir suçluyla… İnanılmaz bir durum.”
“Sana hikâyenin nereden başlayıp nasıl buralara kadar geldiğini anlatacağım. İyi dinle.”
“Katia ile Bueno Aero’da bir dans okulumuz vardı. Birlikte unutulmaya yüz tutmuş tango dansını gençlere öğretmeyi amaç edinmiştik. Her şey o zengin züppenin dans okulumuza gelmesiyle başladı. Yanlış anlama insanların zenginliğiyle tango yapması arasında bir bağlantı kurmuyorum. Sonuçta tango da varoşlardan çıkmış elit kesimin keşfetmesiyle önce dünyaya oradan diğer galaksilere yayılmış bir dans türüdür. Zamanla ilgisini yitirse de hâlâ hatırı sayılır bir kitle tarafından icra edilmektedir. Fakat Arnold gibi adamlar parasıyla her şeye hükmedebileceklerini sandıkları gibi tangoya da leke sürmeyi başardı.”
“Bard Kolonileri yönetim kurulu üyesi Arnold mı?”
“Evet, ta kendisi… Katia ile benim öğrencim olmuştu. Her derse kaydoluyor, çok yetenekli olmasa da bir an önce tangoyla insanları etkilemek istiyordu. Fakat bir süre sonra onda farklı bir şeyler sezinledim.”
“Ne gibi?”
“Asıl amacının tango değil Katia’ya yakınlaşmak olduğunun farkına vardım.”
“Bunu öğrenince sen de gidip ona saldırdın, sonra da buraya düştün öyle mi?”
Miguel dudakları arasından gülümsedi.
“Aslında olay öyle değil. Bunu öğrendiğimde çok sinirlenmiştim. Arnold’dan salonu terk etmesini istedim. Fakat o öyle kolay vazgeçecek bir tip değildi. Bunun yerine tangonun ilk zamanlarında insanların yaptığı gibi beni düelloya davet etti.”
“Bir kadın için kapıştınız mı yani?”
“Sana şöyle anlatayım. Tango ilk çıktığı zamanlarda erkeklerin kadınları etkilemek için yaptıkları bir dansmış. İki erkek karşı karşıya gelerek, şimdiki lazer versiyonlarının ilkel hali olan metalden yapılmış ellerindeki çakıyla birbiriyle dans ederlermiş. Bu dansın amacı kadını etkilemek olsa da bazen bu gösteri bir tarafın yaralanmasına hatta ölümüne sebep olabiliyormuş. Çünkü tangonun ilk çağı karanlık çağ olarak bilinir. Evrenselleşmesi ve elit kesim tarafından kabul edilmesi daha sonralara dayanır. Arnold’ın da eski çağlara dayalı böyle bir merakı vardı ve benimle bu şekilde dans etmek istedi.”
“Peki, Katia zaten seni severken bunu niye kabul ettin?”
“Amacım sadece Arnold’a bir ders vermekti. Ona parayla her şeyi satın alamayacağını göstermek istedim. Benim yeteneğimle boy ölçüşmesi mümkün değildi. Basit bir gösteri yapıp bitirecektik. Fakat işin içine gerçek bir çakı ve Arnold’ın hırsı eklenince olay başka bir boyuta taşındı.“
“Yüzündeki yarayı o mu yaptı?”
“Maalesef… Dansımla onu piste gömmeyi bildim. Katia’yı benden alamadı fakat suratımda ki bu derin yara izini bıraktı.”
“Kayıtlarda senin ona saldırdığın yönünde ifadeler var. O sana saldırdıysa buraya nasıl düştün?”
“İşte para gerçek sevgiyi satın alamasa da bazı şeyleri satın alabiliyormuş. Sahte tanıklar, darp raporu, pahalı avukatlar… derken onun için bunu gerçekleştirmek çok zor olmadı anlayacağın.”
“Senin adına üzüldüm.”
“Üzülme, her şey bitmiş değil. Dans özgürlüktür. Bende hücremde özgürlüğümün tadını çıkarıyorum.”
Miguel gözlerini kapatıp kollarını açarak dans etmeye başladı. Elrond onun dediklerini tekrarladı.
“Dans özgürlüktür.”
İçinden düşünmeye başladı. Her şeye rağmen bir umudu vardı. Gerçekten buradan çıkacağına inanıyordu. Onu hücresinde yalnız bırakıp arkasını dönerek oradan uzaklaştı.
Bir sonraki ay ziyaret günü Katia yine Miguel’i görmeye gelmişti. Bu sefer yapay şeffaf perdenin ardında birbirleriyle senkronize hareketler yaparak dans ediyorlardı. Elrond diğer mahkûmları gözetlemeyi bırakmış onlara odaklanmıştı. Birbirlerine dokunmadan yaptıkları bu dansı izlemesi bile eğlenceliydi. Kim bilir arada yapay perde olmasa nasıl bir gösteri ortaya çıkacaktı. Önündeki ekranın arama motoruna tango diye yazdı. Sonuçlardan birkaç videoya ulaşmıştı. Rasgele birini açarak izlemeye başladığında içindeki tutkuyu ateşlemişti. Görüşten sonra Miguel’in hücresine gidip,
“Tango öğrenmek istiyorum. Bana da öğretir misin?”
Miguel kaşını hafifçe kaldırıp Elrond’a baktı.
“Tango mu öğrenmek istiyorsun?”
“Evet, sizi izledim. Bana da öğretmeni istiyorum.”
“Hapisteyiz. Bir partnerin olmadan bunu nasıl yapacaksın?”
“Sen tango özgürlüktür dememiş miydin? Senin gibi tek başıma da özgür olabilirim.”
Miguel başını iki yana salladı.
“Tek başına olmaz.” yerinden kalkarak,
“Peki, öyleyse şu hareketlerden başlayalım. Bunları kendi kendine çalış.”
Elrond boş vakitlerinde Miguel’in gösterdiği hareketlere çalışmaya gayret gösteriyordu. İlk başlarda vücudun dengesini sağlamakta zorlansa da zamanla taşlar rayına oturmaya başlamıştı. Aradan geçen birkaç ay sonra Miguel, Elrond’a dönüp,
“Artık bu hapishanenin duvarları sana dar geliyor. Bence kanatlanmalısın”
“Ama nasıl?”
Miguel Elrond’a bir adres verdi.
“Git Katia’yı bul. O sana yardımcı olacaktır.”
Elrond haftasonu izninde Glory’e giderek Elrond’un verdiği adreste Katia’yı buldu. Burası bir dans okuluydu. İçeri girerek çekingen bir tavırla Katia ile konuşmaya başladı.
“Merhaba, Katia siz olmalısınız. Beni Elrond gönderdi.”
“Merhaba Elrond”
“Adımı nereden biliyorsunuz?”
“Miguel senden bahsetmişti. Geleceğini biliyordum. Seni biriyle tanıştıracağım. Beni takip et.”
Katia, Elrond’u salona yönlendirdi. Kızıl saçlı bir kızın yanına yaklaşarak.
“Nikita, bu Elrond sana bahsetmiştim. Hadi bakalım bir dans edin. Uyumunuzu görmek istiyorum.”
Nikita yerinden fırladı. Elini Elrond’a uzatarak,
“Merhaba Elrond, ben Niky. Hadi dans edelim o zaman.”
Elrond geri çekildi.
“Ama ben henüz dans etmeyi bilmiyorum.”
Katia güldü.
“Korkmanı gerektirecek bir şey yok. Miguel senin yeteneğinden bahsetti. Akışına bırak gerisi gelecektir.”
Miguel tedirgin de olsa Niky ile dans etmeye başladı. Onları izleyen Katia yanlarına gelip,
“Hiç fena değil. Zamanla daha da iyi olacak. Bundan sonra her hafta buraya gelip Niky ile dans ediyorsun Elrond, anlaştık mı?”
Elrond dans okulundan ayrıldığında kendini rahatlamış hissediyordu. Bu hayatında yaptığı en harika şeydi. Haftada bir gün de olsa Cortina de Glory’nin karanlığından kurtulup tango ile özgürlüğün tadına varıyordu. Miguel ona yeni tavsiyeler vermeye devam ediyordu fakat en büyük gelişimini Niky ile tanıştıktan sonra yaşamaya başlamıştı. Hapishanede Miguel ile sohbet ettikleri bir sırada Miguel ona,
“Dans etmek şimdi nasıl? Söyle bakalım fikirlerin değişti mi?”
“Haklıymışsın. Kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. Bu arada Nicky ile de aramızda bir bağ oluştuğunu söyleyebilirim. Doğru bir şey mi bilmiyorum ama bunu sana söylemeliyim. Partnerliğin de ötesinde…”
“Neden yanlış olsun… Dans iki çiftin birbiri arasındaki uyumu hissetmenin en iyi yoludur. Üç dakika dans etmek bazen karşındakiyle saatlerce vakit geçirmişsin hissi yaratır. Eğer doğru kız olduğuna inanıyorsan devam et.”
“Her anımı onunla dans ederek geçirmek istiyorum.”
“Ben de ilk zamanlar öyle hissetmiştim ama sonra alışıyorsun. Yine de ne olursa olsun sana o hissi veren kadınla ne zaman dans edersen aynı hissi yaşayacaksın. Bilim adamları henüz bunun nedeni bulabilmiş değil.”
“Artık burası bana dar gelmeye başladı.”
“Sana bir haberim var. Yakında gezegenler arası bir tango yarışması olacak. Ona katılmalısın. Katia ile konuştum. Size her konuda yardımcı olacak.”
Elrond kısa bir süre düşündü. Miguel’e bakarken en ciddi ifadesini takınarak konuşmaya başladı.
“Hayır, sensiz olmaz. Sen de yanımızda olmalısın.”
“Ben buradan çıkamam evlat. Merak etme sen her şey yolunda gidecek.”
“Sen onu bana bırak.”
Elrond arkasını dönüp hücreden uzaklaştı.
Gezegenler Arası Tango Yarışmasına altı ay vardı. Yarışma Yellen Gezegeninde olacaktı. Nicky ile daha sıkı çalışmaya başladılar fakat kısıtlı zaman onlara yetmiyordu. Katia onları yarışmaya hazırlamak için elinden geleni yapıyordu. Zaman geçtikçe Elrond iyice geriliyordu. Salonda çalıştıkları koreografiyi yarıda kesip Katia’ya seslendi.
“Böyle olmuyor.”
“Sabırlı olmalısın Elrond. Asla panik yapma.”
“Hayır, olmuyor. Vaktim kalmadı gitmem gerek.”
Elrond çantasını toparladı salondan çıkmak üzereyken,
“Katia senden bir şey isteyeceğim. Bu pazar, görüş gününe geldiğinde getirir misin?”
“Tabi ne istersen…”
Elrond, Nikita’nın dudağına bir öpücük kondurup,
“Sonra konuşuruz. Nicky’den sana haber yollayacağım.” diyerek ayrıldı.
Pazar günü Cortina de Glory Hapishanesinde sıradan bir görüş günü daha gerçekleşiyordu. Hava treniyle görüş gününe gelen ziyaretçiler yakını oldukları mahkûmlarla görüşecekleri alanda bekliyordu. Aralarında her zaman olduğu gibi Katia’da vardı. Bir süre bekledikten sonra Katia’nın yanına bir gardiyan yaklaştı.
“Hanımefendi üzgünüm ama görüşmeniz iptal edildi. Alanı terk edebilirsiniz.”
“Nasıl olur?”
“Üzgünüm mahkûm bir kaza geçirmiş. Şu an revirde tedavisi yapılıyor.”
“Ne olmuş, durumu nasıl?”
“Ayrıntılı bilgiyi daha sonra öğrenebilirsiniz. Şu an aldığım bilgi görüşün iptal edildiği yönünde.”
Katia telaşla hava trenine bineceği rampaya geri döndü. Diğer ziyaretçiler hâlâ görüşmede olduğundan hava treninin kalkmasına daha vardı. Bu sırada işçiler çamaşır vagonuna hapishane takviyesini gerçekleştiriyordu. Katia boş vagonlardan birine oturarak yarım saat kadar trenin kalkmasını bekledi. Sonunda diğer ziyaretçilerin de gelmesiyle tren hareket etti. On beş dakika sonra Glory Gezegenine varmışlardı. Katia trenden inerek çıkışa doğru yönelmişken koluna Nikita girdi.
“Benimle gel.”
“Neler oluyor?”
Niky konuşmadan Katia’yı başka bir perona doğru sürüklemişti. Bilet kontrol noktasına vardılar. Shine gezegenine hareket edecek perondaydı.
“Hiç sesini çıkartma. Bu trenle buradan ayrılacağız. Detayları sonra anlatacağım.”
Katia, Nicky’nin dediğini yaptı. Trene binip kompartımanlarına doğru yöneldiler. İçeri girdiklerin kıllardan yüzleri görünmeyen iki Naratoit onları karşıladı. Yerlerine oturdular. Tren hareket ettikten sonra Katia, Nicky’i dürtüp fısıltıyla sordu.
“Artık ne olduğunu anlatacak mısın?”
Karşıdaki Naratoitlerden biri konuşmaya başladı.
“İstersen ben anlatayım”
Katia bu sesi tanıyordu. Naratoite doğru döndü.
“Sen…” dedi.
Miguel ve Elrond yüzlerini örten kılları kaldırıp kendilerini tanıttılar.
“Ama nasıl olur? Senin revirde olduğunu söylemişlerdi.”
Miguel güldü. Elrond konuşmaya başladı.
“Her şeyi ben ayarladım. Gardiyanlardan birini Miguel’in yaralanıp revire alındığını söyleyerek sana yönlendirdim. Miguel’i görüş kuyruğundan çıkararak çamaşır vagonuyla hapishaneden kaçtık.”
Nicky araya girerek,
“Bende pasaportları ayarladım. Hepsi sana verdiğim çantanın içinde”
Katia, Elrond’a vermek üzere Nicky’den aldığı çantanın içine baktı. Hepsinin adına çıkarılmış yeni kimlikleri elinde tutuyordu. Elrond kendi kimliğini alıp neşeyle haykırdı.
“İlk durağımız Shine, ordan da Yellen ve Gezegenler Tango Yarışması”
Yolculuk sorunsuz bir şekilde sonlanmıştı. Shine gezegeninde Nicky’nin ayarlamış olduğu eve yerleştiler. Cortina de Glory Hapishaneden kaçışları tüm medyaya yansımıştı. Hapishane Muhafızları her yerde onları aramış fakat aramalar sonuçsuz kalmıştı. Dört ay boyunca bu evde saklanarak Katia ve Miguel’in önderliğinde yarışmaya hazırlıklarını sürdürdüler.
Yarışma günü geldiğinde kılık değiştirerek evden ayrıldılar. Yellen gezegenine giderek tüm galaksilerden gelen yarışmacılarla birlikte müsabaka turlarına katılmaya başladılar. Üç gün süren yarışma sonunda Elrond ve Nicky final turuna çıkmaya hak kazanmıştı. Miguel son kez onlara cesaret verici bir konuşma yaptı.
“Sakın heyecan yapmayın çocuklar. Buraya kadar gelerek çok şey başardık. Pistte çıkın ve saman yolunda uçuşan tozlar gibi özgürce dans edin. Siz kendinizi özgür hissederseniz zafer peşinden gelecektir. ”
Elrond ve Nicky birbirlerine güveniyordu. Miguel’in konuşması onları daha da rahatlatmıştı üç dakikalık final turunun ardından kenarda kazanan çiftin açıklanmasını beklemeye başladılar. Açıklanan ilk iki çift arasında onların adı geçmemişti. Bu hem heyecanlarını hem korkularını ikiye katlamıştı. Derken hakem o sihirli numarayı anons etti.
“Yellen Gezegenler Arası Tango Şampiyonu 533 numaralı çift”
533 bu onların numarasıydı. Elrond, Nikita, Miguel ve Katia kenarda birbirlerine sarılarak başarılarını kutlamaya başladı. Elrond gururluydu ve hocasına karşı minnettardı. Ona sarılarak,
“Dans özgürlüktür demiştin.”
“Evet, dans özgürlüktür.”
“Kimse özgürlüğümüzü elimizden alamaz.”
“Alamaz.”
Elrond, Nikita’nın elinden tutarak kupayı almak üzere kürsüye doğru yöneldi. Kupayı elleri arasına aldığında son kez “Dans Özgürlüktür.” sözleri ağzından dökülerek yere yığıldı. Haber bültenleri Yellen Gezegenindeki katliamı flash haber olarak geçerken Cortina de Glory Hapishanesine de bir mesaj iletilmişti.
“Görev tamamlandı efendim.”
Merhaba @ukant ,
Tangonun tarihçesiyle ilgilenirim ben de, yazı o bağlamda ilgimi çekti. Hikaye akıcıydı.
Emeğinize sağlık,
Sena
Selam,
Evren kurulumunu beğendim. Yer yer koşuyordu ve geçen ayki gibi ekstra bir pozitiflik hissettirdi. Ama finali ile gerçekçi bir nihayete erdi.
Verdiği mesajı da ayrıca beğendim.
Hayal gücünüz kayda değer, zanaat de onu tamamen destekleyecek hale geldiğinde romana geçebilirsiniz.
Önümüzdeki seçkilerde görüşmek dileğiyle…
Öyküyü son anda yazıp gönderdim. Noktayı koyduktan sonra kontrol okuması bile yapamadım Son halini benden önce sizler okudunuz diyebilirim. O yüzden koşmasını normal karşılıyorum Beğendinize sevindim.
Öykü biraz aceleye geldi tam istediğim gibi aksettirememiş olabilirim belki ama zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. Burada yazdığım ilk öykü hariç hepsinde tangoyu harmanlamak geleneğim oldu.