“Sanki, deniz birazdan yükselecekmiş gibi… Bize çok sevdiğimiz o melodiyi çalacak. Ne zaman dikkatlice baksam, başım dönüyor baba ”
“Elodi… Küçük prensesim, akşam olmak üzere. Ben fenerden döndüğümde bol bol sohbet ederiz olur mu?”
“Peki.”
Bu her zamankinden farklı ve hüzünlü bir bakıştı. Bu kez babası, dediklerini umursamamış görünüyordu. Rüzgar, uzun saçlarını yüzüne savurdu. Kış, bütün heybeti ile sahili tehdit ediyordu adeta.
“Bugün beni yalnız bırakmasan baba?” Fısıltı şeklinde çıkmıştı bu cümle ağzından. Uzun bir süre ardından baktı. Deniz feneri, karşı kıyıda babasını bekliyordu.
“Beni senden daha çok seviyor işte..” dedi, deniz fenerine gülümseyerek.
* * *
Karanlık çöktüğünde, beyaz sandal kıyıya yanaştı. Liam, küçük ve tahtadan iskeleye halatı bağlarken Elodia pencereden onu izliyordu. Eşini kaybedeli 6 ay olmuştu. Elodia’ya annesinin eksikliğini çok fazla hissettirmemek için elinden geleni de yapmıştı. Bu küçük kulübeden, bekçilik yaptığı deniz fenerinden ve her günü onun hatıraları ile geçirmekten şikayet etmiyordu. Sadece kızını düşünüyor ama birçok kez denemesine rağmen bu sahili terk edemiyordu.
Elodia kapıyı açtı ve küskün bir tavırla yere baktı.
“Elodi… Neyin var?” Annesini kaybettiği günkü gibi bakıyordu gözleri sanki. Boğazında bir yumruk, nefes almasını zorlaştırıyordu.
“Bu hiç düzelmeyecek biliyorum.” Gözleri çakmak çakmak olmuştu. “Sana bahsettiğim sesi duyuyorum baba. Her gün farklı bir şeyler söylüyor. Ama duyuyorum.. Gerçekten..”
Sesi ağlamaklı olmuştu. Liam, saçlarını okşadı ve “Gel bakalım, anlat bana prensesim” dedi.
Elodia aniden irkildi. Kapının ardında, inatçı ve öfkeli bir rüzgar vardı. Birden kapı açıldı ve tüm öfkesi ile içeri girdi sert rüzgar. Kıyıda boş beyaz sandalı gördü. Hızlı bir şekilde sağa sola savruluyordu. Fakat içinde biri vardı ve ona bakıyordu.
“Babaaa..!” Gözlerini sıkıca kapattı korkuyla. Göz kapaklarını acıyana kadar sıkıyordu. “Babaa…”
Sessizlik..
Hafifçe araladı mavi gözlerini. Babası yoktu. İçinden dua ediyordu. Bir kez daha boş eve bağırdı. “Baba neredesin?”
Yine korktuğu gibi olmuştu. Nereden geldiğini anlayamadığı o ses!
“Hayat bazen o kadar karmaşık görünür ki gözüne… Oysa bir gülümseme bozar karamsarlığı. Rüzgar ile alevlenen büyük ateş gibi.”
“Tüm bunlar rüya olsun tanrım” diye sayıkladı. Olduğu yerde kilitlenmişti vücudu. Hiçbir şey yapamıyordu. Her geçen gün daha da katlanarak artıyordu yaşadıkları. Koşarak dışarı çıktı. Sandala yaklaştıkça rüzgar da artıyordu. Şimdi üzerinde kimse yoktu. Ağlayarak gözlerini kapattı yeniden.
“Baba…”
“Elodi, kızım” “Baba ne oldu bana, çok korktum baba. Çok korktum.” Yatağında uyanmıştı. Babasına sıkıca sarıldı ağlayarak. “Şimdi uyumalısın prensesim. Geçecek hepsi …”
Sayıklayarak daldı uykuya. Liam, saatlerce onu izledi. Kızının yüzünde masum bir tedirginlik vardı. Endişesi ve yaşadıkları küçümsenecek gibi değildi ve üstelik daha 14 yaşındaydı. Annesine çok bağlıydı ve onun kaybının kızın üzerinde daha tehlikeli boyutlara varmasından korkuyordu.
O gece fırtına ve yağmur hiç dinmedi. Liam, küçük bir pencerenin ardından derin düşüncelerle baktı küçük hayatlarına. Beyninde hüzünle karışık bir sürü soru işareti ile bir süre sonra uyuyakaldı.
* * *
“Baba, uyan…”
Liam, sırtı tutulmuş bir şekilde doğrulmaya çalıştı. “Günaydın, prensesim, bugün nasılsın bakalım.”
“Sürpriiiz..!”
Elodia, ondan önce uyanmış ve müthiş bir kahvaltı sofrası hazırlamıştı. “Bugün, daha neşeli görünüyor” diye içinden geçirdi Liam. İşlerini halletmek için hazırlanmaya başlamıştı bile. Haftada iki kez bir dostundan temin ettiği kullanılmış eşyaları, Elodia ile birlikte kasabada kurulan pazar yerinde satıyordu. Akşam çökmeden de Deniz Feneri ile meşgul oluyordu.
Elodia, yine babasını karşı kıyıya uğurlarken, her gün olduğu gibi arkasından el sallayarak gülümsedi. Sandalı çok seviyordu. Babasına fırsat buldukça ısrar ediyor ve birlikte sandal gezisine çıkıyorlardı. Kış geldiğinden beri sadece 2 kez binebilmişti. Soğuk havaya rağmen, denize açılmak istiyordu.
Eve girerken bir ses duydu. “Elodia…”
Arkasına baktığında iskeleye bağlanmış sandal duruyordu karşısında. Babası yoktu.
“Baba..!”
Yine başlıyordu işte. Aylardır devam eden bu ses… Birden her yer zifiri karanlık oldu. Deniz feneri bile yanmıyordu.
“Umutsuzluk en biçimsiz şiirdir, sana bakarken. Sen, şimdi bir bilinmezdesin. Gözlerin bana bakmıyor, gülümsemen yok. Hayat sadece nefes almak değildir yanında. Gördüğüm her bir güzellik, yaşadıklarımız, yaşama nasıl bağlandığımız ve unutmak istemediğimiz kahkahalar var şimdi zihnimde. Bunları bile bile yine de sana bakmak acıtıyor canımı.”
Nedir bu ses?.. Ne anlama geliyor?
Elodia, sandalda yine o silueti gördü. Karanlık sanki gittikçe artıyordu. Oraya doğru istemsizce giderken korku artık her yanındaydı. Yaklaştıkça siluet kayboldu. Gözlerini hızlıca ovuşturdu ve deniz fenerine doğru haykırdı.
“Babaaaa.”
Yüzünü yırtan rüzgarda, sandala bindi ve fenere doğru kürek çekmeye başladı. O garip ses artık çok boğuk geliyordu. Sanki çok uzaklardan. Sesler artık yerini melodilere bırakıyordu. Bir süre sonra kürek çekmeyi bıraktı. Melodilerin verdiği huzuru dinledi.
Artık korkmuyordu.
Kürekleri bıraktı ve ayağa kalktı. Denizin ortasında, sandalın ucuna kadar geldi. Deniz fenerine baktı ve kendini suya bırakırken gülümsedi.
“ANNE…”
* * *
Uzun koridorda, iki hasta bakıcı birden odaya doğru koştular. Odaya girdiklerinde Liam’ın haykırışları yükseliyordu.
“Elodia… Elodia, prensesim. Beni bırakma, benimle kal.”
Kalbi durmuştu. Hasta bakıcılar babasını güçlükle yerinden kaldırdı. Elodia’nın yüzünde ise huzurlu bir gülümseme vardı. Kalbi durmadan hemen önce, güçlükle son kez “Anne” demişti.
Dünyası tamamen yıkılan Liam, hastanede hep kızının yanı başındaydı. Annesini kaybettikten sonra girdiği travmayı atlatamamış, son 3 ayda ise yoğun bakıma alınmıştı.
Ve ona her gün, annesinin yazdığı günlüğü okumuştu.
“Hayat bazen o kadar karmaşık görünür ki gözüne… Oysa bir gülümseme bozar karamsarlığı. Rüzgar ile alevlenen büyük ateş gibi.”
bu tür hikayeler her zaman beni benden alır 🙂 çok hoştu. hüzünlü ve güzeldi 🙂 elinize sağlık.
Çok teşekkür ederim yorumunuz için.
Gerçekten çok güzel bir öykü. Biraz kendimi buldum bu öyküde. Gözlerim doldu en son kısımda. Öykülerinizin devamını dilerim. Elinize yüreğinize sağlık.
Duyguları yansıtabildiysem ne mutlu bana. Teşekkürler.
Duygu yüklü bir öykü. Tebrik ederim. Gayet güzeldi. Kalemine sağlık.
Çok teşekkürler yorumunuz için.
Gene hatlarıyla benzeri pek fazla bulunan bir hikaye gibi geldi bana. Anlatımda “baba”nın gözü ile “çocuk”un gözü arasındaki geçişler çok ani olduğu halde benim için sorun yaratmasa da göze batmıyor değil. Bilerek tercih edilmiş olabilir, bu tarz “sanrı üzerinden anlatım” için ideal gibi göründü bana. Rüyalarda kendimiz dışındaki şeyleri de kontrol edebilir ve bilebiliriz. Kızın kendi düşünde babasının düşüncelerini de bilmesi bu anlamda hatalı bir anlatım değil.
” Bu kez babası, dediklerini umursamamış görünüyordu.” bu cümlede kimin dediklerini umursamadığı biraz muallakta kalmış fakat her iki anlamı da öyküyle uyumlu olurdu(farklı olasılıklara kapı açtıkları halde)
İsimleri çok güzel seçmişsin. Çok sevdim.
Günlük metinleri ise harika, tüm hikayenin düşsel temelini ve temasını oluşturacak kadar güçlüler ki hikayenin bazı yerlerinde kurduğun cümleler anlatılanın alışıldık olsa da anlatımın o kadar da sıradan olmadığını hissettirdi bana.
Gece vakti bu yorgun zihinle daha fazla saçmalamadan yeni seçkilerde görüşmek dileğiyle diyip çekileyim ben 🙂
Değerli yorumun için çok teşekkür ederim. En kısa zamanda döneceğim aranıza.