İnsan bazen kaderini, yaşadığı yeri hatta varolduğu evreni değiştiremiyor. Seçme şansı verseler sınırlı algımızın içinde ne kadar farklı yaşamlar seçerdik ki? Her zaman suçlu olanın, uygunsuz olanın, çirkin olanın bizzat kendim olduğunun farkındaydım. O yüzden bana bir şans verseler önce kendimi değiştirirdim. Yamuk bedenimi değiştirmek isterdim. Ben de diğer herkes gibi güzel olmak isterdim. Zaten daha baştan kaybetmiştim. Güzelliğin, odak noktasında olduğu bir dünyada ne değerim olabilirdi ki? Üç dilek hakkı verseler, diğer ikisini kullanmamaya razıydım. Tek bir isteğim vardı. O da güzel olmak. İşte insan kendini değiştirirse her şey daha güzel olabilir. Topluma daha rahat adapte olabilir. Mutluluğun anahtarı diğer herkes gibi olmaktaydı. En azından bir yıla kadar düşüncem buydu.
Ben daha baştan kaybetmiştim. Genetikte ileri gitmiş bir toplumun içinde bilinmeyen sebeplerden ötürü 4 yaşından sonra yavaş yavaş omurgam eğrilmeye başlamıştı. Bilinmeyen sebeplerden ötürü… Doktorlar aynen böyle söylemişti annelerime. Bilselerdi zaten çoktan çözerlerdi. Genetik geçişli tüm hastalıklar döllenme aşamasında elimine ediliyordu. İşin en kötü tarafı da düzeltilmek için 18 yaşını bekleyecek olmamdı. Diğer türlü tüm omurgamı söküp yerine yapay omurga takacaklardı. Ve bu ameliyat her sene tekrarlayacaktı. Annelerim bu riski almak istemediler. Özellikle taşıyıcı annem bunun çok acı verici bir şey olacağını söyledi. Bana hiç kıyamazdı. Böylelikle 18 yaşımı beklemeye karar verdiler.
Geçirdiğim son on sene tam bir işkenceydi. Okul arkadaşlarım beni hep hor gördü. Önce şaşkın şaşkın baktılar. Sonra hep ittiler beni. “Çok çirkinsin.”, “Kaybol gözümün önünden.” sözlerini hemen hemen her gün duymaya başladım. Çocuklar acımasızdı. Bir keresinde benimle ilgili bir belgesel çekip tüm okula yaymışlardı. Ekranlarında beni görenler gülmekten kırılmıştı. Bense yerin dibine geçmiştim. ”İnsan kızı var olduğundan beri böyle bir şey görmedi” diyorlardı. Ben böyle bir varlıktım işte. İnsan kızından bile çok farklıydım.
Sokağa çıkmayı, en son kıyamet çığırtkanlarından birisi bize musallat olduktan sonra bıraktım. Beni herkese gösterip; “İşte… İşte…” demişti. “Kıyamet alametlerinden biri. Kendi cinsimizle çiftleşiyoruz. Yasak ilişkilere giriyoruz. Dünya siz günahkarlarla dolu. Sonunda çok acı var…” dedi. Annem kadına kızıp karşı durdu; “Aynı cinsle çiftleşmeden insan soyunu nasıl devam ettirmeyi düşünüyorsun?” Ve kadın lanetler okumaya devam etti.
Okula bile gitmek istemiyordum. Bizi hastalıklardan koruyan aylık aldığımız ilaçları yutuyor gibi kandırmıştım annelerimi. Benim hastalığıma zerre etkisi olmayan ilaçları neden alıyordum ki? Böylelikle iki ay içinde hasta oldum. Bana iğne yapmak zorunda kaldılar. Annelerim çok endişelendi. İntihar edeceğimden şüphelenmeye başladılar. Sonra da her yaptığımı kontrol etmeye başladılar. Bazen tüm suçu onlarda buluyordum. Eğer her sene ameliyat olmamı kabul etmiş olsalardı bunların hiçbirini yaşamayacaktım.
Okulda itilip kakılmam artık bir rutindi. Gövde kaslarım yıllar içinde daha da zayıflıyordu. Beni kolaylıkla yere düşürüyorlardı, yerden kalkmama bile izin vermiyorlardı. İşte bir gün, biri çıkıp onların karşısında durdu. Böyle olmamın benim suçum olmadığını söyledi. Siz de böyle olabilirdiniz dedi. Çok güzel bir kızdı. Onu dinlediler. Bana sataşmayı bıraktılar.
“Merhaba! Ben Yasemin.”
Herkesin ona hayran olmasına şaşmamalıydı. Hem çok asildi hem de kusursuz bir güzelliği vardı. Onunla pek yakın olmadık ama bana karşı hep nazik davrandı. O günden beri ona karşı kimseye itiraf edemediğim bir hayranlık besledim.
Yaşımız ilerledikçe daha iyi arkadaş olmaya başlamıştık. Ona annemleri suçlamamdan, intiharı düşünmeme kadar bir çok sırrımı vermiştim. Aslında sakinleşmem için varlığı bile yeterliydi. Bana çiçek bahçelerini hatırlatıyordu.
Ne var ki bir gün bana birinden hoşlandığını söyledi. Buna çok üzülmüştüm. Güzel kızdı. Kim olsa onunla beraber olmak isterdi. Benim gibi biriyle olmayı haketmiyordu. Zaten hoşlandığı kıza açılır açılmaz birlikte olmaya başladılar. O zaman kıskançlıktan ne diyeceğimi bilemedim. “Belki de kendi cinsimizle yasak bir ilişkiye girdiğimiz için dünya bu hale geliyordur.” bile dedim. Bana pek kulak asmadı. İçten içe kıskandığımı biliyor olmalıydı. Belki de acı çekişimi izleyip zevk alıyordu.
Bu düşünceler zihnimi meşgul ederken ondan uzaklaşmaya başladım. Belki de görüşmememiz en iyisiydi. Yine de ameliyatıma yakın beni ziyaret etmeyi aksatmadı. Annelerim onun gelmesini memnuniyetle karşılıyorlardı.
Ameliyattan hiç korkmuyordum. Yaşadığım hayattan sonra tüm riskleri almaya razıydım. Ve beklendiği gibi ameliyat gayet güzel geçti. Ameliyattan çıktığım zaman hiçbir ağrı ve acım yoktu. Artık çok rahat nefes alıyordum. Ferahlamıştım. Boyum uzamıştı. Annemlere rahat rahat sarılıyordum. Cennete düşmüş gibiydim.
Annemler bir taraftan, Yasemin bir taraftan çok güzelleştiğim konusunda o kadar gaza getirdiler ki, kişilik değiştirmiş gibi oldum. Artık sokakta rahatlıkla yürüyebiliyordum. Kimse bana garip garip bakmıyordu. Kendime tekrar güvenmeye başlamıştım.
Yasemin elimden tuttu ve beni sosyal kulüplere götürdü. Bana beni beğendikleri için baktıklarını çünkü çok güzel bir kız olduğumu söyledi. Belki de artık benden hoşlanırdı. Ama bunun olabilmesi için önce kız arkadaşından ayrılmalıydı.
Ben, içimde bu umudu yeşertirken ve sevgilisinden ayrılmasını beklerken o bana başkalarını ayarlamaya çalışıyordu. Bir gün beni ilgi dolu gözlerle bakan turuncu saçlı bir kızla tanıştırdı.
Adı Portakal’dı. Kız benimle hayatımda kimsenin benimle ilgilenmediği kadar ilgilenmişti. Beraber alışveriş merkezlerinde parklarda geziye çıkıyorduk. Yine de Yasemin aklımdan çıkmıyordu.
Tam yine Yasemin’den uzaklaştım derken, bir gün beni aradı.
“Ayıp şeyler yapalım mı?”
Ne yapacağımızı çok merak ediyordum. Yasemin; Portakal, ben ve sevgilisiyle beraber eğlenebileceğimiz bir organizasyon ayarlamıştı. Tuttuğumuz loş ve gürültülü odada bir hologram bize dans gösterisi sunacaktı. Bir erkek hologramıydı bu! Haberlerde, belgesellerde hep gördüğüm bir şeydi. Ama bu figürü dans ederken izlemek oldukça eğlenceli olmuştu. Yüzü dahi kıllarla kaplı bu türü gerçekte merak ederdim. Yıllarca televizyonlar bar bar bağırmıştı. “Acaba yok olmasalardı, dünya daha iyi bir yer olur muydu?” diye. Ancak şu an hiçbiri Yasemin kadar ilgimi çekmiyordu.
Ama hayal ettiğimin aksine sevgilisiyle arası gayet iyiydi. Acı da olsa kabul etmek zorundaydım. Ben onun gözünde hala daha acıdığı zavallı bir kamburdum. Portakal da eminim kambur halimi görseydi beni asla sevmezdi. Kimse beni görmüyordu sanki. Kimse beni ben olduğum için sevmiyordu. Bu beden bana ait değil gibiydi. Önce kimse beni sevmiyor diye üzülüyordum. Aslında hiçbir şey kaybetmiyormuşum. Gerçekte de kimse beni sevmeyecekti.
Bu Dünya’da sevgi bile, görüntümüz gibi bir illüzyondu.
Fikirsel anlamda çok hoş şeyler barındırsa da bence fazla basit bir öyküydü.
Bir kızın günlüğünü okur gibi hissettim, ifadeler başkalarına bir şeyler anlatmaktan ziyade zaten kendisinin bildiği şeyleri not etmek ve zaman zaman çeşitli amaçlarla yazıcısı tarafından okunduğunda o anki durumla ilgili bir şeyler düşünmesini sağlamak için yazılmış gibi…
Sonunda barındırdığı fikre az çok katılıyor olsam da duygusal anlamda dengesizlikler yaşamış bir kızın gençlik dönemi tanrıları gibi geldi bana. Sanki, doğru şeyleri yaşarsa o çağa ait çok daha güzel düşüncelere sahip olacakmış gibi.
Öykü için teşekkür ederim ve daha sonrası için başarılar dilerim.