Selam. Ece ben. Tam olarak beş dakika önce delirdim. Bana göre beş dakika.
Nedenini soracak olanlara, 3. kattaki şu eski gardırop derim tabi ki. Eğer bizimki kadar kocaman bir evde yaşıyorsanız, eğer bizimki kadar kocaman ve eski bir evde yaşıyorsanız, evinizde mutlaka bir kaç tane eski, osmanlı motifli, dededen kalma büyücek gardıroplar bulunur. Hele bir tanesi, şöyle dedenin dedesinin dedesinden kalandır. Ve sizi en çok o korkutur.
Her neyse, kan kaşındırmaya başladı. Kan kaşındırır mı? Ah, hayır, böcekler var. Kocaman böcekler! Durun, yoklarmış. Dedim ya tam olarak beş dakika önce delirdim. Aslında bunu daha önce bekliyordum. İlk önce ölen köpeğimin tabutunu gömmüştük. Tatlı bir köpekti, beş yaşlarında var yoktum. Babam köpeğimi oraya gömdüklerini söyledi, sonradan yalana bak demiştim, gardıroba köpek mi gömülür lan? Yalana bak, hizaya gel.
Bunu dört ablama anlattığımda kahkahalarla güldüler ve beni saklambaç oynarken oraya kilitlediler. Tam tamına beş saat. Ayakkabı kutusunun tekini köpeğim sandım, birisi gelene kadar yani tam beş saat bas bas bağırdım.
Daha sonra annemi gömdük oraya. Bedenini değil tabi, ”geriye kalanları”.
Geriye kalanlardan kastım, kıyafetler, plaklar, ayakkabılar, şapkalar ve fotoğraflar… Oysa annem o kocaman, çirkin kapılı, simsiyah şeyden nefret ederdi. Öldüğünde 55 yaşındaydı. Hep derdi ki, beşinciyi yapmakla hata yaptım. Seni doğururken beş parçaya bölündüm. Önce düşmesin diye dokuz ayı yatarak geçirdim, suyun geldi kendi gelmedin , sonra sancılardan geberdim, ardından ters geldin sonra sarılık oldun… Bana hiç öyle bakma Ece.
Beşinci sınıfın sonunda büyük ablam Seyhan’ı evlendirdik. O kusura bakmasın, gardırop annemle doluydu. Her neyse, hepsi birer birer gittiler en nihayetinde. Koca evde kala kala bir ben, bir de babam kaldık en sonunda.
Ortaokulun sonundaki sınava -malum yeni adı sebese- hazırlanmam için herkes gibi dershaneye gitmek yerine, babamın tuttuğu özel hocalardan ders aldım. Binbir raporla okulu geçiştirirken, gelen üç farklı hocanın yüz ifadelerini hiç unutmam, Sosyalci her sınavımdan övgüyle söz ederdi, yüzü daima ışıl ışıldı. Fenci sadece biyoloji olduğu zamanlar sevinçli görünürdü, fizikten bir-iki soru çözdürürse ondan daha mutlusu yoktu. Matematikçi ise daima mutsuzdu, fazladan yığdığı ödevlerden haberi bile yoktu. Hafta sonları memnuniyetsiz bir ifadeyle kontrol edip üzerlerine kocaman birer çizgi çizdiği kağıtların gardırobun hangi köşesinde yer aldığına dair hiç bir fikri yoktu. Ve babam, isteği üzeri hafif aralık bırakılan kapıdan, kontrolcü bir edayla süzülüp giderken, matematik kağıtlarının üzerine çizilmiş yüzlerinden habersiz, soruları sorar da sorardı.
Anadolu lisesini kazanmam babam için büyük hayal kırıklığıydı, postacının getirdiği kağıdı sinirle buruşturup kırmızı bir yüzle fırlatırken, bense bir fare gibi kağıdı alıp sıvıştım, nereye gittiğimi siz tahmin edin artık. Gardırop benim için kötü anılarımın bir yığınıydı sadece, ondan nefret ediyordum.
Tıpta ilk hastamı kaybettiğimde, kanlı gömleğimi o dolaba gömdüm. İlk sevgilimden ayrıldığımda anılarımızı oraya tıktım. Aldığım her bir kötü not, her bir kötü geçen sınav, her bir kötü giden ilişki, her ölen insan ve var olmamam gereken şu kokuşmuş dünyanın içinde kötü olan ne geçmişim varsa, hepsi 3. kattaki büyük, osmanlı motifli, siyah, dedemin dedesinden kalma o eski gardıropta. Artık ellerim titriyor.
Yatağımdan kalkıp, buraya gelmemi sağlayan neşe dolu seslerdi.. Yıllardır gözüm kapalı istiflediğim gardıroptan gelen neşe dolu sesler. Çocuk kahkahaları vardı içinde, bir köpek havlaması, bir de çok eskilerden gelen bir plak çızırtısı:
” Guruba karşı bu son bahçelerde keyfince
Ya aşk icinde harab ol ye şevk icinde gönül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül
Ah dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç.”
Korkmuyordum ondan, açtım korkusuzca anılarımı. Olmayanları gördüm, mesela annemi, mesela köpeğimi. Gözlerimi kapattığımda benim için sadece gardırobumun içerisi var, tek tek dokunabiliyorum anılarıma ellerimle. Yanlış anlamayın, sistem yüzünden böyleyim. Diyorum ya, benim adım Ece, tam olarak beş dakika önce delirdim. Size göre beş dakika.
Selam Hazal,
Öncelikle eline sağlık. Kısa ama güzel bir yazı olmuş. Okurken tiyatro salonunda bir monolog izler gibi hissettim kendimi. Kurgusal zenginliği olmadığı için müthişti diyemiyorum, ama bu tamamen benim bu tarz yazılara kanımın çok ısınmamasıyla alakalı.
Güzel yazılarının devamını dilerim.
Oncelikle yapici elestiriniz ve ovguleriniz icin tesekkur ediyorum. Uzun zamandir oykulerimin kurgularinda buyuk sikintilar cekiyordum bu oykum ile biraz asmaya basladim bunu umuyorum ki ilerleyen zamanlarda kurgusu daha zengin hikayeler okuyacaksiniz benden.
En başındaki “Tam olarak beş dakika önce delirdim” cümlesinden sonra bir endişe sardı içimi. Aslında acemice bir yazı bekliyordum ama ilerledikçe gayet güzel yazılmış, çok hoş bir öyküyle karşılaştım. Sonunda ise hak verdim en başta yazılanlara.
Dekadans’ın da dediği gibi kurgusal zenginliği olmaması kötü olmuş. Ayrıca hatam varsa düzeltin ama seçkide sıkça karşılaştığım için söylemek, daha doğrusu sormak istiyorum. (biraz da yeni sayılırım o yüzden)
Kayıprıhtım sitesi korku, bilimkurgu ve fantastik eserler üzerine yoğunlaşan bir site ama seçkide bu türlerden uzak yazılar görmek üzücü. Kaldı ki bildiğim kadarıyla seçki kurallarında da bu türlerde eserler gönderilmesi gerekiyor, ancak site yöneticileri kırıcı olmamak adına tüm gönderilenleri yayınlıyorlar sanırım.
Demek istediğim keşke bir de bu türlerle iç içe yazılmış bir yazı okumuş olsaydık. Ama sadece siz değilsiniz yanlış anlamayın bu genel hataya çok kişi düşmüş, kaldı ki temayı sadece tek kelime için kullananlar bile olmuş. En başa “aha gardırop” yazıp gerisinde hiç alakası olmayan bir hikayeye girsek güzel olmazdı sanırım 😀
Uzunca yazdığım bu yorum için özür dilerim biraz içimi dökmek istedim sanırım kusura bakmayın 🙂 Dediğim gibi yazınız gayet hoş ve okutuyor. Güzel hikayeniz için teşekkür ediyorum. Ellerinize sağlık.
Büyülü Gerçekçilik adıyla anılır bir beygir vardır ki edebiyatın süvarileri yıllardır inmiyor sırtından.
Öyküye yorum yapacak olursam, neredeyse şiir gibi bir öykü olmuş, kendi içindek, göndermeleri ve bilinçli tekrarları çok zevkli. Elinize sağlık.
Ne uzunu, keyifle okudum 🙂 ancak temayı okuduğumda aklımda çakan öykü buydu, ben de hep o sıcak ilhamla yazarım öykülerimi. Diyor ya beş dakika önce delirdim diye, ben bu öyküyü beş dakika içinde yazdım da ondan 🙂
Kısa, sürükleyici ve etkileyici bir öykü olmuş. Ne bir cümle fazla ne bir cümle az. Tam kıvamında. 🙂
çok teşekkür ederim 🙂
Öncelikle kaleminize sağlık .. Güzel bir öykü olmuş. Beni daha çok duygusal yoğunluğun iğneleyici havasını veren son satırlarınız etkiledi. Gardırop içindeki bütün anılar. Hepsini hissedebildim , hayal edebildim. Tebrik ederim.
Başarılar !
Size bunu yaşatabilmiş isem, ne mutlu bana, çok teşekkür ediyorum.