-Yalnızca monitörde gözüken bembeyaz ‘Word’ sayfasının yaydığı ışıkla aydınlanan odada yapayalnız oturmakta olan, muazzam yakışıklılıktaki, gelecek vaad eden, genç yazar, arkasındaki eski ahşap gardırobun kapağının gıcırtısıyla ürpermişti. O sırada…
-Kolay gelsin…
-Hııı! Oğlum sen miydin? Ben de hikaye yazıyorum sanıyorum.
-Yazmıyor musun?
-Yok… Başlayamadım daha. Bu ayki seçkinin konusu “Korkuluk”. Aslında kafamda birkaç fikir var ama netleştiremedim.
-Nedir abi? Anlat istersen beraber düşünelim.
-Şimdi bir tanesi Fransa’nın kırsal bölgesinde geçiyor. Frank ve Xavier isimli iki arkadaş var. Bunlar gece vakti tarla suvarmaya gidince, böyle bi dudağı yerde bi dudağı gökte bir demonla karşılaşıyor. Tarlanın korkuluğu demona dönüşüyormuş meğer geceleri.
-O ne ya?
-Olmamış mı?
-Fransa’da tarla suvarmak nedir abi? Oldu olacak kahvede okeye dönüp gitsinler.
-O da var da detay vermiyorum şimdi. Özet olarak geçtim sana.
-Haydaa! Abi, Kapalıçarşı’nın ötesinde avrupa görmemiş adamsın. Ne işin var Frank’le Xavier’le? Suruçlu değil misin sen? Orda geçsin işte…
-Olmaz! Türkiye’de geçen fantastik mi olur? Elalemi mi güldüreceksin bana?
-Bildiğin dedenin anlattığı uydurma tarla macerası işte. Bi dudağı yerde bi dudağı gökte… aynı şey işte, bi demon farklı…
-Tamam birader, tamam uzatma! Başkasına geçeyim. İçine ettin güzelim öykünün.
-Yok abi ben senin için diyorum yani.
-Dur, diğerini anlatayım.
-Anlat dinliyorum.
-Şimdi bunda bi adam var. Aslında hergün evden işe, işten eve şeklinde monoton bir yaşam süren bir adam bu. Bir gün işe gidiyor kendisine devlet sırlarının olduğu bir mail gelmiş. Maili gönderen kişi adamın amcası, düşün. İşte CIA, MOSSAD falan düşüyor adamın peşine bunlardan kurtulmak için KGB’ye sığınıyor. Amcası da KGB ajanı çıkmasın mı? Kazakmış meğer bunların kökenleri.
-Eee? Korkuluk?
-Hikayenin bir yerinde balkon korkuluklarından sarkıtır elemanı ajanlardan biri diye düşünüyorum. Kurtuluyor ama…
-O korkuluk, bu korkuluk mu?
-Yahu ne farkeder! Hepsi korkuluk değil mi?
-Peki sonu nasıl olacak?
-Sonu süper! Tam bir sürpriz! Herşey bittikten sonra uyanıyor, meğer hepsi rüyaymış! Nasıl?
-…
-Ne?
-Yani şimdi ne desem bilemedim…
-Niye lan? Düşünsene okuyucudaki şaşkınlığı.
-Şaşkınlıktan ziyade hüsran, yıkım falan desek?
-Yapma ya? Bu da tutmadı o zaman?
-Yok abi…
-Adam şizofren olsa? Böyle bi mail falan olmasa, uydurmuş kendi kendine mesela? O da mı olmaz?
-Abi… Lütfen…
-Tamam lanet olsun! Bundan da vazgeçtim. Mutlu musun?
-Haydaa! Ben niye mutlu olayım şimdi ya?
-…
-Bak astı yüzünü yahu. Şimdi niye sevgili tribi atıyorsun bana anlamıyorum ki? Yahu rüyalı, şizofrenli son mu kaldı? Yapma gözünü seveyim 90lı yıllarda mıyız?
-Neyse tamam doğru diyosun. Bir de şunu dinle. Buna kesin bayılacaksın!
-Haydi bakalım.
-Bu tarihi bir hikaye olacak. Şimdi haçlılarla ilgili bişey okudum. Tarihi gerçeklerden yola çıkarak şunu yazmayı düşünüyorum. Bi tane adam var. Bu adam haçlıların Kudüs’e giderken katliam yaptığı şehirlerden birinde yaşıyor. Aslında alelade bir çiftçi fakat haçlılar kente girip adamın bütün ailesini katlediyor, hatta aç kalınca bu öldürdükleri insanları yiyorlar bi de. Adam bu manzaraya tanık olunca intikam yemini ediyor ve haçlılara karşı olan bir savaşa katılıyor. Savaşı kaybetmelerine rağmen adamın performansı alkış topluyor.
-Bu alkış topluyor meselesine şimdilik takılmıyorum da… Korkuluk nerde? Çiftçiden mi bağlayacaksın?
-Yok bak onun için çok iyi bir bölüm düşündüm bile bak, Savaş tüm vahşetiyle devam ederken bir ara iki ordu da savaşı bırakıp tek başına ayakta duran adamın olduğu yere odaklandı. Yaklaşanın çok fazla hayatta kalamadığı bu bölge onundu. Haçlılar mızraklarıyla, kılıçlarıyla ve hatta atlı ve zırhlı demirden şövalyeleriyle bu bölgeyi almaya uğraşmış, fakat başaramamışlardı. Ceset yığınlarının ortasında tek başına hareketsiz ve heybetli duruşuyla tarlasını savunan bir korkuluk hissi veriyordu. Onun bölgesine kimse yaklaşamıyordu. Haçlılar ne yaptıklarının farkına varmışlardı. Onlar bu topraklara ölüm ekmişlerdi ve şimdi hasat zamanıydı. Nasıl?
-Yani güzel aslında da…
-Yine ne var?
-Şimdi bütün ailesi öldürüldüyse bu adam nasıl yaşıyor? Bir de yemişler diyorsun, pişirip…
-Yahu kaçmış adam bi şekilde, ne bileyim ben. Düşünürüz onu.
-Peki bu savaşı müslümanlar mı kazanıyor?
-Yok haçlılar kazanıyor.
-Yok abi, yatar bu iş.
-Diyosun?
-Aynen öyle diyorum.
-Sen ne nemrut bişey oldun çıktın lan! Hiç birşeyi beğenmiyosun!
-Abi niye öyle diyorsun? Bundan önceki öykülerde beraber bişeyler yapmadık mı?
-Bir tane daha var.
-Onu da dinleyelim.
-Şimdi bunda bir tane adam var.
-Hepsinde bir tane adam var zaten.
-Yani?
-Bu şekilde başlamana gerek yok diyorum. Zaten hepsinde bir adam var. Niye fıkra anlatır gibi anlatıyorsun ki?
-Allah belanı versin lan! Yaşama sevincimi öldürdün şerefsizim! Anlatmıyorum lan!
-Özür dilerim abi! Anlat sen sustum. Vallahi sustum bak. Hımmf…
-Konuşursan şu klavyeyle döverim seni bak!
-…
-Devam ediyorum. Adam kumarbaz. Hiç yenilmiyor masada. Hele pokerde rakibi yok. Sen sorarsın şimdi ‘nerden bağladın korkuluğa’ diye. Adamın lakabı korkuluk. Çünkü adam hem oyun oynarken korkuluk gibi hareketsiz, renk vermiyor yani, hem de masasına oturmaya kimse cesaret edemiyor. Yani masayı tarla gibi, paraları da mahsul gibi düşün. Çaktın mı köfteyi?
-…
-Ne diyosun?
-…
-Konuşsana lan! Niye ağzını gözünü oynatıyosun?
-Konuşma dedin ya!
-…
-Dur tamam! Sökme klavyeyi. Bu olur abi, tamam ben sevdim bunu. Sonu nasıl olacak?
-Adam zengin olacak. Evli, çocuklu, mutlu, mesut…
-Yok abi ya. Ölsün bence adam.
-Nasıl ölsün?
-Ne bileyim mafya hesaplaşması mı olur, ruhunu şeytana satmış olabilir bu özellik için ya da…
-Senin yüzünden bütün hikayelerimdeki karakterler sonunda ölüyor zaten. Nedir kardeşim senin hayatla alıp veremediğin? Bir mutlu son tadı yaşatmadın bana yahu! Niye öldürüyorsun oğlum benim karakterlerimi?
-Hepimizin gideceği yer orası…
-Taziye evi tesellisi verme bana! Düzgün mantıklı bir cevap ver.
-Abi fantastik yazıyorsun da yani bir derece inandırıcılığı olsun diyorum.
-Nasıl lan? Gerçek hayatta mutlu son yok mu?
-Hayat masaj salonu değil ki her hikayenin sonunda ‘heppi ending’ olsun. Yanlış mıyım?
-Aslında doğru. Bir nevi bu da benim tarzım olmuş oluyor.
-Değil mi yani? Mutlu son, demişken… Bak ne geldi aklıma, hani kumarbaz adam olacak ya bu. Biraz böyle hovarda olsun.
-Yok girmeyelim hiç o taraflara, ben senin ne diyeceğini biliyorum. Her hikayeden sonra aynı muhabbete giriyorsun. Kaşın gözün oynamasın.
-Kumarbaz dediğin çapkın olur abi. Böyle para, araba, otel odası hani?
-Yok, yok, olmaz çapkın falan. Bu senin bildiğin kumarbazlardan değil.
-Niye abi? Şöyle şehvetli bir yatak sahnesi yazsan fena mı olur? Gençler böyle şeyleri okuyor artık. Vampiri bile soktular bu sektöre, sen kumarbaz olmaz diyorsun. Zengin kumarbaz, güzel kız, gül yaprakları serpiştirilmiş yatak falan…
-Gül yaprakları, güzel kız ve yatak… Hımm…
-Yani abicim niye kızıyosun şimdi? Güzele mi kızdın? Bırak klavyeyi kenara gözünü seveyim. Güzel olmasın peki. Düşürelim çıtayı… orta halli olsun. Dur! Vurma! Tamam, istediğin olsun! Nefes alsın yeter! Ah! Abi tamam ondan da vazgeçtim, zaten Mısır’daki yeni fetvaya göre…
-Lan sus! Mısır’daki fetvaymış… Çıtayı düşürelim diye toprağa gömdü hayvan! Yazmıyorum lan erotik hikaye falan! Hasta ettin lan beni! Genç yaşımda dert sahibi oldum senin yüzünden! Ben de niye o olmaz, bu olmaz diyor diyorum. Hiçbirinde yatağı koyacak yer bulamadın tabi… Defol lan! Gir o çıktığın deliğe! O gardırobun kapağını okutup, üfletip mühürletmezsem adam değilim! Ulan bende şans olaydı… Her hikayeden sonra aynı muhabbet arkadaş… İlham perisinin bile abazası geldi beni buldu yahu!
baya güldüm 😀 Ellerinize sağlık çok eğlenceli bir yazı olmuş 🙂
Teşekkürler amacına ulaşmasına sevindim 🙂
İlham gulyabanisini içeren hikaye paragraflarından sonra uzununa denk gelmek bir hayli iyi oldu 🙂
İlhamı kimden aldığımı söyleyip rencide etmek istemiyorum 😀
Hikayeye bayıldım diyebilirim. Oldukça neşeliydi. Bazı yerlerde ufak tefek yazım hataları vardı ama çok göze batan şeyler değillerdi. Kaleminize sağlık.
Yazım hatalarının farkındayım fakat konuşma dili olarak yazdığımdan ben de göze batmaz diye düşündüm 🙂 Çok teşekkür ederim.
Tam anlamıyla bir şamata 😀 Favorim balkon korkuluğu 😀
Teşekkürler estelturin 🙂 Değişik bir şey deneyeyim dedim bu çıktı 🙂
Çok iyi bir mizah öyküsü olmuş. İyi güldüm; göndermeler, imalar yerli yerinde. Mizah yeteneğine sağlık!
Teşekkürler 🙂 beğenmenize sevindim…
Güzel bir hikayeydi sevgili cemaziyel. Uzun zamandır okuyacağım deyip de fırsat bulamamıştım. İyi ki hatırlattın, sayende gece gece iyi güldüm. Ayrıca biz yazacak bir konuyu bile zor bulurken sen iyi-kötü üç dört hikaye konusu çıkartmışsın şaka maka. Kalemine ve aklına sağlık.
Teşekkürler. Senin yorumun olmayınca öykü eksikmiş gibi hissediyorum 😀
Ben periye katılıyorum biraz çapkınlık, yatak falan eklersen o hikayeden iş çıkar. İşin şakası ayın konusunun bolca geçtiği ve konuyla alakasız bir yazı ancak bu kadar güzel ve espritüel bir yazı yazılabilinirdi. Ellerine sağlık.
Onları yapsam bestseller olur da ne gereği var değil mi? 😀 Teşekkürler yorum için…
Kesinlikle çok eğlenceli bir yazıydı. İşsizlik yüzünden sıkıntıdan patlama noktasına gelmişken bir anda karşıma çıktı… Valla ellerine sağlık, devamlarını bekliyoruz.:)
Teşekkürler 🙂 Umarım kısa zamanda işsizliğiniz son bulur.
Ara ara okuyup, her defasında gülebildiğim çok hoş bir yazıydı. Emeğinize, kaleminize sağlık.
Üzerinden oldukça uzun zaman geçmesine rağmen yorum alabilmek güzel gerçekten. Teşekkür ederim 🙂
Yorumları görünce gülemediğim için kendimi kötü hissettim. Diyaloglardan oluşması sayesinde bir çırpıda okuyoruz öyküyü. Fakat söyleyecek başka bir şey bulamadım.
Eline sağlık.
Teşekkürler.