ilham alınan eser
J.K. Rowling – Harry Potter
Düşünceli adımlarla çıktı odasına. Oda her zaman tarih mefhumuyla ilintili olmuştu Albus Severus için. Çünkü daha önceleri, ismini aldığı Albus Dumbledore ve Severus Snape gibi olağanüstü büyücülere ev sahipliği yapmış bir odaydı bu. Bundan yaklaşık yirmi yıl önceyse ağabeyi James Sirius Potter’a. Hogwarts’un müdür odası… Albus Severus Potter’ın hedefi hiçbir zaman Hogwarts’un müdürü olmak değildi. Hiçbir zaman kendisini bu odaya ait hissetmedi ama sorumluluklarını hep bildi.
Albus Severus Potter’ı birkaç aydır rahatsız eden bir durum vardı. Okulda ve tüm büyü eşrafında konuşulan bir dedikodu… Querryfall Harper’ın illegal büyücü ordusuyla Hogwarts’a her an saldırı düzenleyebileceği dedikodusu.
James Sirius Potter, bir Quidditch maçı esnasında Avada Kedavra büyüsüyle öldürüldükten sonra Querryfall’u püskürtmeyi başaran Albus Severus Potter müdürlüğe getirildi. Harper, James Sirius Potter’ın kendisini haksız yere okuldan attığını düşünüyordu. Dahası Potter’dan ve nefes alan ve almayan tüm büyücülerden daha iyi olduğuna inanıyordu. Bu sebepten dolayı Sirius Potter’ı öldürdü. Tek amacıysa öncelikle Hogwarts’a sonra da tüm büyücülük alemine hükmetmekti. Hogwarts savaşından yaklaşık yetmiş sene sonra okula kabul edilen Slytherin öğrencisi Harper, okul tarihinin katran gibi bir kalbe sahip, en zeki ve hırslı öğrencisiydi. Olağanüstü bir ikna kabiliyetine sahipti. Öğrenciliği sırasında yapamadığı hiçbir büyü yoktu. Çoğu zaman hocalardan bile daha yetenekli olduğu konuşuluyordu. Kaldı ki bu yeteneğini iyilik için değil kötülük ve kişisel hırsları için kullandı. Okuldan atılmasına da bu kötücül hırsları neden oldu.
Tüm bu düşünceler içerisinde son günlerde odasından pek çıkmaz olmuştu Potter. Muhtemel bir saldırı bu defa Hogwarts’un sonu olabilirdi. Okul tarihte pek çok defa saldıralara maruz kalmıştı ama bu defa durum daha da vahimdi.
Albus Potter, Potter ailesinin Gryffindor sınıfına seçilmeyen tek üyesi. O da Harper gibi parlak bir Slytherin öğrencisi. Potter, müdür olmadan önce Slytherin bölüm başkanıyken Harper onun öğrencisi olduğu için onu çok iyi tanıyor. Neler yapabileceğini biliyor. Bunu bildiğinden ağabeyinin ölümünün üzerinden geçen yirmi yıldan beri Hogwarts’ta Quidditch maçları düzenlenmesini istemedi ve bu yirmi yılda hep okula daha büyük saldırıların olabileceği konuşuldu. Dedikodular son yıllarda daha yüksek perdeden dillendirilmeye başlandı.
“Bu akşam Çatlakkazan’da.” diyerek içeri girdi bitkibilim hocası Lysander Scamander. Potter’ın en güvendiği yoldaşıydı. Babası Harry ona uzun uzun anlatmıştı Lysander’ın annesi Luna’yla olan dostluklarını. Küçük kardeşi de zaten ismini ondan almıştı. Bu sebepten Albus Severus Potter ona çok güvenirdi.
“Ah Melby. Büyükdedesi Neville Longbottom babamın en yakın arkadaşlarından biriydi. Hogwarts savaşında büyük bir kahramanlık yaparak Voldemort’un hortkuluklarından birini yok etmişti. Melby Longbottom kesinlikle en güvenli limanlarımızdan biri.”
“Akşam bizi bekliyor olacağını bildirdi.”
“Pekala. Öyleyse akşam tüm İyilik Tugayı üyeleriyle Çatlakkazan’da buluşuyoruz.”
* * *
“Ah Bay Potter, bu ne hoş sürpriz!” dedi Melby yalan söylemeyi pek beceremeyenlerin ses tonuyla.
“Çatlakkazan’da işler bu aralar kesat sanırım Melby. Büyükannen Hannah’nın çok iyi bir işletmeci olduğunu duymuştum.” dedi Potter gülerek. Melby de Potter’ın bu gülümsemesine karşılık verdi. Karşılıklı gülümsemeler kahkaha seli olup ıssız Çatlakkazan’ın duvarlarını yıkadı.
“Bakir Meşe Odası’na geçelim Bay Potter. Çatlakkazan’ın alt kısmında kimsenin bilmediği gizli bir oda. Aslına bakarsanız öyle bir oda yok. İyilik Tugayı toplantısı için sihir yoluyla yapıldı. Toplantıdan sonra oda kendi kendini yok ediyor. Tugay üyeleri de orada sizi bekliyor.”
“Bu ince düşüncen için çok teşekkür ederim Melby.” dedi Potter. “Tugay Dağılsın!”
“Tugay Dağılsın!” diye karşılık verdi Melby. Bu, İyilik Tugayı üyeleri arasında bir iyi dilek ifadesiydi. Bu birlik Querryfall ve yandaşlarına karşı Hogwarts’u savunmak için kurulmuştu. Eğer savunma başarılı olur ve Hogwarts tehlikelerden sonsuza dek kurtulursa Tugay’a gerek kalmayacaktı.
* * *
Albus Severus Potter ve Melby Longbottom beraber Bakir Meşe Odası’na geçtiler. Potter orada tüm Tugay üyeleri tarafından sıcak bir reveransla karşılandı.
“Ah benim sevgili yoldaşlarım. Scorpius… Nasılsın dostum?”
“Teşekkür ederim Profesör Potter.”
“Sevgili Rose, umm Hugo kardeşim.”
“Potter.” diye feveran ettiler Weasley kardeşler. Uzun yıllar birbirini görmemiş dostların sıcaklığı kadar samimi bir tutumla birbirlerine sarıldılar.
“Profesör Lysander Scamander.” dedi Potter saygıyla, başını hafifçe eğerek. Lysander aynı şekilde karşılık verdi.
“Bay Lorcan. Sizi de aramızda görmek ne hoş sürpriz.”
“Tugayı böyle zor bir durumda yalnız bırakamazdım değil mi Bay Potter.” Lorcan, profesör Lysander’ın iki yaş büyük ağabeyi ve öğrenci olduğu dönemde Ravenclaw bölüm birincisi olan başarılı bir Hogwarts öğrencisiydi.
“Tıpkı anneniz gibi sadık bir dostsunuz Bay Lorcan… Ihm yani tüm Scamander’lar gibi demek istedim.” diye düzeltti Potter hafifçe gülerek.
“Luna Lovegood. Ne muhteşem kadındı.” diyerek araya girdi Lily Luna Potter. “Tıpkı ben.” diye devam etti muzipçe.
“Lily.” diye seslendi Potter küçük kardeşine. Sarıldılar ağabey kardeş.
Bu sıcak selamlaşma ve muhabbet faslı bir süre daha rabarba misali sürerken Potter’ın asasıyla masaya iki defa vurmasıyla son buldu.
“Bayanlar, baylar. Saygıdeğer İyilik Tugayı üyeleri. Bu samimi sohbetinizi bölmek istemezdim ama bir an önce çalışmaya başlasak iyi olur.”
“Pekala Profesör Potter.” diye ona destek verdi Melby.
“Elimizde şu an ne var.” dedi Potter oldukça sorumlu bir işverenin ses tonuyla.
Rose Weasley ayağa kalktı ve önceden hazırlamış olduğu notlardan bir şeyler okumaya başladı.
“İyilik Tugayı. Hogwarts savaşından yaklaşık yüz yıl sonra olası ve kuvvetle muhtemel bir Querryfall Harper saldırısına karşı okulu savunmak üzere okul müdürü Profesör Albus Severus Potter tarafından kuruldu. Üyeler aktif öğrenciler tarafından değil de okulun hocalarından ya da yetenekli olduğu düşünülen eski öğrenciler arasından seçildi. Tabii bir de Çatlakkazan’ın sahibesi Melby Longbottom var. Karşımızda Hogwarts tarihinin görüp görebileceği en azılı düşman var. Slytherin bölümünün parlak öğrencisi Querryfall Harper. Okuldan disiplinsiz davranışları dolayısıyla James Sirius Potter tarafından atıldı. Bunu içine sindiremeyen Harper, Potter’ı bir Quidditch maçı esnasında öldürdü. Oldukça zeki ve tehlikeli bir kişi olduğunu daha önce belirtmiştim. İkna gücü çok kuvvetli olduğundan Beauxbatons, Durmstrang ve Avrupa’nın münferit büyücülük okullarından kötücül hısları için kullanabileceği, çoğunlukla sorunlu öğrencileri yanına çekebilmiştir. Amacı Hogwarts’u tamamen ele geçirmek ve kendi idealleri doğrultusunda öğrencilerin hayatlarına yön vermektir. Bunun bir felaket senaryosuyla eşdeğer olduğunu belirtmek isterim. Karanlık Sanatlara karşı büyük ilgisi ve yeteneği vardır. Derslerdeki yeteneği ve üstün zekasıyla kendi karanlık büyülerini yaratmayı başarabilmiş bir kişidir. Mindingus Enterarum büyüsünün mucididir. Bu büyüyü yapabilmek üstün büyücülük yetenekleri ister.”
“Üstün büyücülük yeteneklerinden de daha fazlasını…” diye araya girdi Potter. “Lütfen devam et Rose.”
“Bu büyü ile insanların zihnine girebiliyor ve onları kötücül emellerine alet edebiliyor ve tabii ki saflarına katmayı başarıyor. En büyük silahı bu. Ancak bu büyünün kusurlu bir yanı var.”
“Büyü sadece kötü hislere sahip, kibirli kişileri etkileyebiliyor.” diye atıldı Scorpius Malfoy, Rose’tan aşağı kalır yanı olmadığını ispat etmek istermişçesine. Potter ile göz göze geldikten sonra yerine tekrar oturmayı yeğledi. Okulda iken de Rose ve Scorpius arasında hep rekabet olmuştu. Çoğunlukla da Rose bu rekabetten kazançlı çıkan taraf olmuştu.
“Scorpius’un da dediği gibi büyü sadece kötü hisler barındıran kişileri etkisi altına alabiliyor. Kötülük düşünmeyen kalpleri pek etkileyemiyor. Harper’ın da amacı bu zaten. Kendi gibi kötü kalpli ve hırsını insanların hayatını zindana çevirebilecek potansiyele sahip kişilerin zihnine girerek onlara kötü şeyler yaptırabiliyor. Cinayet işletmek bunlardan yalnızca biri. Bu büyü sayesinde de aslında Hogwarts’taki her şeyden haberdar olabiliyor. Bu büyünün bir karşı büyüsü yok.” dedi Rose umutsuzca. “Aslında var. Yani… İyi…”
“İyilik Kalkanı!” diye araya girdi Potter, Tugay üyelerinin şaşkın bakışlarını çehresine toplayarak. “Bu, İyiler’le Kötüler’in savaşı yoldaşlar. Kötülük tarih boyunca kasvetli görkemini hep korumuş ve ilgi çekici olmuştur ama yine tarih boyunca iyiler hep kazanmıştır. Ne Gellert Grindelwald ne Lord Voldemort ne de bir başkası. Onların kalpleri yoktur. Yalnızca kirli hırsları ve hırpalanmış egoları vardır. Bizimse iyilik ve mutluluk için atan pirüpak kalplerimiz ve en önemlisi bizi bir arada tutan sevgimiz var. Unutmayın sevgili İyilik Tugayı üyeleri, İyiler’in her zaman son bir hamlesi vardır.”
Potter’ın konuşması alkışlarla ve gözyaşlarıyla nihayetlendi. Üyeler birbirlerine sanki son günleriymiş gibi sarıldılar. Rose, üyelere Querryfall Harper ve çetesiyle ilgili teorik bilgiler anlatmaya devam ederken Potter onu hayranlıkla izledi. Babası Harry, onun da tıpkı annesi Hermione gibi inanılmaz büyüleyici bir büyücü olduğunu söylerdi hep. Hatta bu durum aralarında gülüşmelere sebep olurdu. “Tüm büyücülerin amacı büyüleyici olmaktır baba.”
* * *
“Büyücülük alemindeki tüm sorunlu öğrencileri yanına çekmek konusunda çok başarılıdır Harper. İnsanların hırs ve kinlerinden faydalanır. Onları etkilemek Harper için çocuk oyuncağı. Hogsmeade’de de herkes huzursuz. İnsanlar evlerini yurtlarını terk etmeye başladılar. Bu göçlerin ardı kesilmezse sanırım kasabada kimse kalmayacak.
“Karargah olarak Bağıran Baraka’yı kullandıkları herkes tarafından biliniyor.” diye çıkıntılık yaptı Scorpius.
“Karargah?”
“Evet Melby karargah. “ diyerek kendi söylediğini teyit etti Scorpius.
“Harper, Karanlık Sanatlara meraklı öğrencilerden adeta bir ordu kuruyor. Sayıca bilmiyoruz ama çok kalabalık bir ordu diyebilirim. Bu yüzden ‘karargah’ kelimesi çok da yanlış sayılmaz.” diye devam etti Rose. Scorpius gülümsedi. “Harper’ın Ordusu.”
* * *
Potter tüm İyilik Tugayı üyelerini yörüngesine topladı.
“Merak etmeyin dostlar. Hogwarts’u savunmak için her şeyi yapacağız. Gerekli gücümüz var. Şimdi size İyilik Kalkanı büyüsünün nasıl yapıldığını anlatacağım. Bu, çok güçlü bir büyü. Tek bir kişi tarafından yapılamıyor. Bir sinerjiden güç bulması gerekiyor. Tüm üyeler asalarını yaklaşan tehlikeye doğrultacak ve kalbinin en derinlerinden bir sesle Fawor Maxima diye söyleyecek. Büyüyü yaparken ona inanmanız gerekiyor. Eğer başarabilirsek biz büyüyü değil büyü bizi bulacak. Bunun için büyü esnasında en temiz, en kalbi duygularınızla vicdanınıza sesleneceksiniz. Kalbinizde iyilik çağlamalı, kötü hisler kalbinizi asla ele geçirememeli. Korkmayın, gerçekten iyi şeylere inanırsanız vicdanınız size yardım edecektir. Çünkü bu, hep böyle olur. Kötü haber şu ki, büyüyü yapabilmek için tek bir şansımız var. Yani en zor ve büyüye en ihtiyacımız olan zamanda yapmak zorundayız. Başarabilirsek her şey bizim istediğimiz gibi olacak.”
Başaramamak fikri bir an tüm İyilik Tugayı üyelerinin aklından geçti ama sonra bu fikri saçma buldular.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra Albus Severus Potter bir seyahat için yurtdışına gitti. Muhtemelen Doğu Avrupa’ya belki de kuzeye ya da Balkanlara. Bunun cevabını kimse bilmiyordu, Lysander Scamander hariç. Onun bildiğini de Tugay üyeleri bilmiyordu.
* * *
“Bay Potter, buna emin misiniz? Yani biliyorsunuz o yaratık yani o ‘şey’ çok tehlikeli olduğu için gelişimi durduruldu.” dedi Sihir Bakanı Avram Ypeletsi.
“Tehlikeli olduğu için değil Bay Ypeletsi, Hagrid’in ölümünden sonra kontrolünü sağlayamadığı için gelişimi durduruldu. Hogwarts’un geleceği için ona ihtiyacımız var.”
“Biliyorsunuz, Hogwarts okul sınırları içinde bir kişinin bile olsa hayatını kaybetmesine sebep olursa…”
“Biliyorum, yaşamasına Bakanlık tarafından son verilecek.”
“Evet, Bay Potter.” dedi Avram Ypeletsi, Potter’ın her şeyi doğru anladığı anlayıp rahatlayarak. “Onunla aranızda organik bir bağ kurmanız gerekiyor ve sanırım çok fazla vaktiniz yok.”
Bir şey demedi Severus Potter. Avram, arkasını dönüp odadan çıkmak üzereyken “Hogwarts…tarihi sizi iyi biri olarak anacak Bay Ypeletsi.”
Avram yalnızca kafasını salladı. Bir şey dememe sırası bu kez ondaydı.
* * *
“Burası çok soğuk ve karanlık değil mi sizce de?”
“Başka bir yer tercih etmek ister miydin küçük sıçan!” diye bağırdı Harper tüm heybeti ve ürkütücülüğüyle. Harper, uzun boylu, yeşil gözlü, yağlı kahverengi saçlı, genellikle şık giyimli ve oldukça zeki birisiydi. Konuşarak ya da zihnine girerek etkileyemeyeceği bir kişi bile yoktu. Karanlık bir yanı olan herkesi etrafına toplayabilme kudretine sahipti. Konuştuğunda itiraz edilmesine asla müsamaha göstermezdi. Kendisi için oluşturduğu illegal ordu üyeleri ona hem hayrandı hem de ondan çok korkuyorlardı.
“Bağıran Baraka yeryüzündeki en güzel yer.” diye devam etti. “Yani, şimdilik. Hogwarts’u ele geçirip büyücülük alemine hükmedene kadar.”
“Tarihin en güçlü büyücüsü! Tarihin en güçlü büyücüsü!…” diye uzun uzun tempo tuttular. Yandaşları üzerinde sarsılmaz bir hakimiyeti vardı.
“Aptal Potter şu an Hogwarts’ta değil. Onu en gafil durumdayken avlayacağım. Ölmek için yalvaracak. Döndüğünde, arkadaşlarının leşlerini gördüğünde yüzünün alacağı şekli görmek paha biçilemez.” Keskin bir kahkaha attı.
* * *
Hogsmeade’de kimse kalmamıştı. Herkes, Harper’ın ve onun korkutucu fırtınasının Hogwarts’u ve kasabayı yerle bir edeceğini düşünüp evlerini terk etmişti. Kasabadaki esrarengiz ölümler de bu durumu tetiklemişti.
Öğrenciler telaş içinde okulda yaklaşan tehlikeyi bekliyorlardı.
Lysander Scamander öğrencilere akşam yemeğinde o gece okulu terk etmelerini ve ilk emre kadar da asla geri gelmemelerini tembihledi. Bunun bir bakanlık emri olduğu yalanını söyledi. Tehlikenin çok yakında olduğunu seziyordu. On gün olmuş ve Potter hala gelmemişti. Neden gittiğini biliyordu, bilmediği şey neden hala gelmediğiydi.
Yemekler yendi. Öğrenciler bavullarını hazırlayıp gitmeye başlarken Harper’ın Ordusu saldırıya geçti. Potter okulda yoktu ve tüm öğrenciler okuldaydı. Bu durum Harper için bulunmaz bir fırsattı. Profesör Scamander’ın korktuğu başına gelmişti.
İyilik Tugayı üyelerini Ravenclaw ortak salonunda topladı. “Bay Potter hala dönmedi ama bu, başımızın çaresine bakamayacağımız anlamına gelmiyor. Birbirimize sözümüz var yoldaşlar. Unutmayın. Her ne pahasına olursa olsun öğrencileri ve Hogwarts’u savunacağız.”
“Tugay Dağılsın!” diye yüksek sesle haykırdılar. Birbirilerinin yüzlerine baktılar.
“Öğrencileri aynı yerde toplamalıyız. Onları asla riske atamayız.” dedi Scamander.
“Ben hallederim.” deyip fırladı Hugo Weasley. Öğrencileri İhtiyaç Odasına topladı. “Acil bir durum olmadığı sürece asla buradan çıkmayın ve lütfen bize inanın.”
Bu sırada Harper ve ordusu yıllardır kullanılmayan Qudditch sahasını ve astronomi kulesini yerle bir etti. Tugay üyeleri bir araya geldi. Karşı saldırıya geçmek istediler. Harper’ın ordusuyla yüz yüze geldiklerinde karşılarında sayıca kendilerinden katbekat fazla büyücüler ordusu gördüler. Lysander Scamander ve Querryfall Harper öne çıktı.
“Açıkçası bir Potter tarafından karşılanmak hiç fena olmazdı. Ah doğru James Potter en son gördüğümde ölümle briç oynuyordu.” dedi Harper zafer kazanmış bir komutan edasıyla. “Küçük Potter’sa sanırım kaçtı. Şu Potter’lar hep böyle galiba.”
Lily Luna Potter daha fazla dayanamayıp atıldı. “Expelliarmus! Seni kendi ellerimle geberteceğim Harper.”
Büyü, Harper’ın birkaç metre gerilemesine sebep olsa da çok fazla bir etkisi olmadı. Harper gülümsedi. “Expelliarmus!”
Büyü, Lily’yi bir tarafa, asasını başka bir tarafa fırlattı. “Sanırım büyü konusunda hiç yetenekli değilsin Potter. Yazık, Potter’lardan bir tek senin hayatta kalmış olman üzücü.
Harper yandaşlarına saldırı emri verdi. “Tüm şatoyu kuşatın. Bir kişinin bile sağ kalmasını istemiyorum. Hogwarts’un tek sahibi benim.”
Tüm İyilik Tugayı üyeleri bir tarafa dağıldı. Bu, Hogwarts’un kuşatılmasını engellemek için bir hamleydi. Meydanda Lysander ve Harper birebir kaldı.
Harper’ın Stupify büyüsü hamlesine karşılık Scamander, Protego büyüsü ile karşılık verdi.
Harper, Expelliarmus büyüsü ile Scamander’ın asasını birkaç metre öteye fırlattı. Scamander’sa yere düştü. Harper onun üzerine ağır ama kararlı adımlarla yürüdü. Scamander sürünerek asasının yanına ilerledi. Harper bitirici hamlesini yapmak isterken Scamander son anda Stupify büyüsü yaptı. Buna hazırlıklı olan Harper, Ennervate büyüsüyle karşılık verdi.
“Expelliarmus!”
Bu, Harper’ın kısa süreli paniklemesine yol açtı. Kolay olmayacağını biliyordu. Çarpışmalar yaklaşık bir saat sürdü. Harper ve ordusu her geçen an şato ve etrafında daha fazla hakimiyet kuruyordu. Gökyüzü hiç olmadığı karar karanlıktı. Bir el tarafından özellikle boyanmış gibi… İyilik Tugayı üyeleri geriye çekilmek durumunda kaldı. Yemek salonunda bir araya geldiler. Lysander Scamander onları etrafına topladı.
“Yolun sonuna yaklaştık ama hala bir umudumuz var. Kalkan büyüsü tek ve son şansımız. Ya başaracağız ya da…”
Uzun süren bir sessizlikten sonra Harper’ın yandaşları yemek salonuna geldiler. Harper başlarında yoktu.
“Absorbe Protegus!” dedi Lysander. Bu büyü onlara biraz zaman kazandırdı. Güçlü bir kalkan büyüsüydü. Umutları azalmıştı ama hala bir şansları olduğunu biliyorlardı.
Şatonun etrafını kapkara bulutlar sardı. Geceden daha siyah, karadan daha kara…
“Querryfall! Querryfall! Querryfall!” diye haykırmaya başladı Harper’ın ordusu.
Harper yemek salonuna geldiğinde hepsi dizlerinin üzerine çöktü. Harper için zafere yalnızca bir adım kalmıştı.
Asasını İyilik Tugayı üyelerine doğrulttu ve “Avada Kedavra” diye hamlesini yaptı. Tugay üyeleri asalarını ona doğrultmuşlardı. Hep birlikte “Fawor Maxima” diyerek bağırdılar.
İyiyle kötünün gerçek savaşı başlamıştı. Kötülük görkemliydi, iyilikse haklı. Kötülük bireyciydi, iyilikse çoğulcu. Zamanın işini iyi yapmadığı ve çok ağır işlediği anlardaydık.
Aniden gök gürlemesi duyuldu. Buz kesen yemek salonu birden ısınmaya başladı. Devasa bir ejderha ve üzerinde Albus Severus Potter salona geldiler. Neye uğradığını şaşıran Harper geriledi. Ejderha Norbert, Potter’ın komutuyla Harper’a doğru hamle yaptı ve ağzından alevler püskürdü. Birkaç dakikalık bu cehennem sekansı oldukça etkileyiciydi. Harper ve ordusu harabeye dönen Hogwarts şatosunun içinde kömürleşmiş bir toz bulutundan farksızdı. Hogwarts bir kez daha kurtarılmıştı. İyilik Tugayı üyeleri birbirlerine sarıldılar gözyaşları içinde. Severus Potter onlara durumu anlattı.
“Yıllar önce ölen Rubeus Hagrid’in Norbert adında bir pütürlü ejderhası vardı. Evet işte bu devasa dostumuz. Hogwarts tarihinin en önemli büyücülerinden Albus Dumbledore tarafından tehlikeli olduğu gerekçesiyle Romanya’ya gönderilmişti. Hagrid ölmeden önce babama onun bir Potter’ı nerede olsa tanıyacağından bahsetmiş. Tehlikeli olduğu için Sihir Bakanlığı tarafından gelişimi durdurulmuştu. Sihir Bakanı, Ypeletsi ile görüştüm. Norbert’a ihtiyacımız olduğunu söyledim. Bana Norbert’ın Hogwarts sınırları içerisinde bir kişinin bile ölümüne sebebiyet verirse yakılacağından bahsetti. Norbert bir kahraman oldu. Tıpkı Rubeus Hagrid gibi. Tıpkı Severus Snape ve Albus Dumbledore gibi. Hagrid’in vasiyetine göre onun küllerini Hagrid’in mezarının yanına gömeceğiz.” İyilik Tugayı üyeleri gözyaşlarını tutamadı.
Norbert’a hayatının son günlerinde hak ettiği gibi, tıpkı bir kahraman gibi davrandılar. Norbert’ın külleri vasiyette yazıldığı gibi Hagrid’in mezarının yanına gömüldü.
Hogwarts tüm hırpalanmışlığına rağmen hala dimdik ayakta görünüyordu. Birkaç ay sonra anka kuşu misali küllerinden yeniden doğdu. Quidditch sahası yeniden inşa edildi. Astronomi kulesi eskisinden daha ihtişamlı olacak bir şekilde onarıldı. Müsabakalar onca yıldan sonra yeniden düzenlenmeye başladı. Albus Severus Potter emekliye ayrıldı. Lily Luna Potter okul müdireliğine getirildi. Lorcan Scamander, Ravenclaw bölüm başkanı oldu. Rose Weasley, Gryfindor bölüm başkanı oldu. Hugo Weasley, Sihir Bakanlığına getirildi. Scorpius Malfoy, Ollivander’da asa satıcılığına başladı. Lysander Scamander, Hufflepuff bölüm başkanlığı ve Bitkibilim hocalığına devam etti. Melby Longbottom’sa bu epik kurtuluş hikayesini Çatlakkazan’da müşterilerine aktardı. Hikaye dilden dile yayıldı. Tüm büyücülük ve Muggle aleminde kocaman bir mite dönüştü.
İyiler’in her zaman son bir hamlesi vardır.
Merhaba Caner,
Geçen ay yazdığın öykünden sonra burada da güzel iş çıkarmışsın. Öykünü beğendim. Eleştirdiğim iki nokta var. Biri Scamender’in Harper’in elinden kurtulup Hogwarts’a girdiği yeri hızlı geçmişsin. Nasıl olduğunu anlamadım. Diğeri de Potter’ın ejderha ile dönüşünün sonrasındaki kapışmayı bir iki paragraf anlatsaydın diye düşündüm. Kalemine sağlık. Görüşmek üzere…
Eleştirileriniz için teşekkür ederim. Dikkate alacağım. İyi günler dilerim.
Merhaba,
Güzel bir öyküydü. H. Potter’ı filmlerinden biliyorum, kitaplarını okumadım. Öykü de film gibiydi, gayet hoştu.
Kaleminize sağlık.
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim Öznur Hanım.
Caner Hocam merhaba,
Açıkçası Harry Potter’ı ne okudum, ne de izledim, bu yüzden bildiğim iki karakter mevcut, onlar da Harry Potter ile Severus Snape. Çok şükür bu ikisi kurguyu anlamama yetti, yaratıcı bir fikri önceden de belirttiğim üzere güzel bir üslûpla harmanlayıp bizlere sunmuşsun. Sevmediğim bir eser üzerine yazılmış bir öyküyü sıkılıp bunalmadan okumam benim için bir mucize ki bu noktada senin kaleminin payı büyük. Eminim ki Harry Potter konusunda biraz daha bilgili olsam daha çok severdim ki bu hâliyle bile son derece sürükleyiciydi. Çok ama çok hafif bir uzatma yapabilirdin “ekşın” içeren bölümlere, ama böyle uygun görmüşsen en iyisi budur ^^
Ha bi’ de unutmadan, şu cümle dikkatimi çekti: “İyiyle kötünün gerçek savaşı başlamıştı. Kötülük görkemliydi, iyilikse haklı. Kötülük bireyciydi, iyilikse çoğulcu. Zamanın işini iyi yapmadığı ve çok ağır işlediği anlardaydık.”
Tekrardan görüşmek umuduyla ^^
İhsan kardeşim yorumun için çok teşekkür ederim. Öncelikle HP serisini okumanı yahut izlemeni tavsiye ederim. İlgini çeken o cümleler gibi cümleler oluşturabilmek mutlu ediyor beni, öyküden bağımsız. Yorumun benim için değerli. Yeni öykülerde görüşmek dileğiyle.
Harry Potter’ı severim filmlerini birkaç kez izledim ancak kitaplarını henüz okumadım. Yani seri ile ilgili okuduğum ilk materyal sizin öykünüz oldu. Genel olarak öykünüzü çok beğendim diyebilirim. Ancak bazı noktalarda Erdoğan bey’in de belirttiği üzere hızlı geçişler olması nedeni ile öyküden kopar gibi olup; neden?, nasıl oldu şimdi bu ? diye sorgulamaya başlamadım değil. Aksiyon bölümleri çok oldu bitti gibi olmuş, senaryo ise bence çok iyi olmasına rağmen belirttiğim nedenlerle bende tam etkiyi sağlayamadı. Tabi ki sonuçta bu bir öykü, roman değil,. Serinin hayranı olduğunuz kaleminizden fazlasıyla belli oluyor. Bence biraz daha üzerinde çalışılsa efsane olabilirmiş. Bu haliyle mükemmel olmuş 🙂
Ferdi Bey, güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Evet bu ay en çok aldığım eleştiri bazı yerleri kısa geçmemdi. Bu konuda daha dikkatli olacağım. Yapıcı eleştiriniz için teşekkür ederim. Keyifli günler dilerim.
Selamlar Caner Bey,
Seçkide aynı evrenden yürüdüğümüz için ilk sizin öykünüzle başladım.Gayet güzel ve yerli yerinde kullanılan cümleler, noktalama işaretleri, tasvirler buldum. Belli ki Potter dünyasına oldukça hakimsiniz.
Öyküyle ilgili birkaç küçük eleştirim olacak. Bana açıkçası bu kadar fazla karakter olması biraz yorucu geldi. Sanırım daha az karakterle iş görülmesini seviyorum (ama benim de uygulamadığım oluyor tabii ki 🙂 ) bu benden kaynaklanan bir durum olabilir öyküler için. Özellikle giriş kısmında önemli karakterlerin ölümünü ayrı ayrı ve hikayenizin temelinde dikkat çekici olarak gördüğüm için sunuş şekliniz biraz hızlı geldi bana. Gözlerim açıldı açıkçası okurken. Biraz daha olayı yayarak anlatsaydınız benim açımdan daha kolay okuma imkanı olacaktı.
Özellikle son kısımlarda geçmişle ilgili olayları (örneğin Norbert) hikayeye dahil etmeniz gayet hoş bir durum hatırları yakalamak adına.
Yine son kısımda savaş sahnelerinin kısa kesilmesi heyecanı biraz öldürüyor sanki. Bu kısımları daha geniş anlatsaydınız eminim muazzam bir iş çıkaracaktınız. Çünkü betimlemeleriniz ve evrene hakimiyetiniz üst düzeyde.
Affınıza sığınarak şu cümle benim dikkatimi olumsuz yönde çekti: “İyiyle kötünün gerçek savaşı başlamıştı. Kötülük görkemliydi, iyilikse haklı. Kötülük bireyciydi, iyilikse çoğulcu. Zamanın işini iyi yapmadığı ve çok ağır işlediği anlardaydık.” Ben açıkçası yazarın olaya kendi düşüncelerini koymasını sevemiyorum pek. Aynı yeri bir daha okudum acaba bir karakter mi söyledi diye ama sizin ara cümlelerinizden olduğunu gördüm. Bu sanki hikayeye ‘ben böyle düşünüyorum iyi ve kötü hakkında’ demenin direkt yorumu gibi. Belki de ben öyle düşünmüş olabilirim.
Özellikle büyü oluşturma sisteminizi ve sözlerini çok beğendim. Olaya verdiğiniz önemi gözler önüne sermesi açısından önemliydi.
Kaleminize sağlık. Yazmayı bırakmayın.
Yeni öykülerde görüşmek üzere. 🙂
Mustafa Bey yorumunuz ve yapıcı eleştirileriniz için çok teşekkür ederim. Ben de ilk sizin öykünüzle başladım okumaya, yorumumu da yazdım zaten. Evet bazı yerleri hızlı geçmem en çok aldığım eleştiri oldu. Daha dikkatli olacağım. Geçmişteki öğelere ufak da olsa yer vererek hafızayı canlı tutmak istedim. Umarım başarabilmişimdir. İlginizi olumsuz yönde çeken cümle için şunu söyleyebilirim. Ben bu konuda sizinle zıt fikirdeyim. Ben yazarın çok bilmişlik taslamadan “ben böyle düşünüyorum” demesinin hoş olabileceğini düşünüyorum. Tabii bu bir tarzdır ve herkesin tarzı farklı olabilir. Dediğim gibi ben sanki böyle daha hoş olacağını düşünüyorum. Yeni birkaç büyü yaratmaya çalıştım. Dikkatinizi çekmesi hoşuma gitti. Netice itibariyle görüşleriniz için teşekkür ederim. Yeni seçkilerde görüşmek dileğiyle.