Bulut yatağından çalar saatin sesiyle fırladı. Aklından, “Alarm da bir kapansa,” diye geçirdi. Saate alarmı kapatmak için elini uzattığında, saatin eline doğru hızla gelerek avucuna yapıştığını şaşkınlık gördü. Bir yandan da alarmın sesi beynini matkap gibi oyuyordu. Hemen alarmı kapattı ve az önce ne yaşadığına anlam veremeyerek yatağından kalktı.
Yüzünü yıkamak için lavaboya yöneldi. Yine aklından, “Ah şu vana da keşke kendiliğinden açılıverse,” diye diledi. Elini musluğun vanasına uzattığı anda vananın kendiliğinden döndüğünü gördü. Akan su ziyan olmasın diye avuçlarını su ile doldurarak yüzüne çarptı. Bu sefer şaşkınlıktan çok merak duygusuna büründü. Merak da yaşadığı bu ilginç durumun onun bir yeteneği olup olmadığını kanıtlama isteğine evrildi. İçinden lavabonun üstündeki iki kanatlı aynalı dolabın açılmasını geçirdi ve elini ona doğru uzattı.
Ardından dolabın iki kanadı da iki yana bir kale kapısı gibi açıldı. Bulut artık bu durumun kendi yeteneği olduğundan emindi ama şimdi önünde iki seçenek belirmişti. Ya böyle bir yeteneğe neden yirmi beş yaşına kadar sahip olmadığını sorgulayacaktı ya da pek de üzerinde durmayacaktı. O bu durumun ilginçliğini umursamayıp bu yeteneğin tadını çıkarmayı seçti. Doğrusu keyfi de yerindeydi.
Salondaki koltuklardaki sadece düşünerek yastıkları bir yandan bir yana uçuruyor, evin en uçundaki terlikleri, kumandayı ve daha birçok şeyi uzandığı yerden kalkmadan aklıyla ve eliyle yanına çekebiliyordu. Bu neşesi pek de uzun sürmeyecekti. Televizyonu açtı ve televizyonda canlı yayın bir habere denk geldi. Haberde adamın biri yüksekçe bir binanın en üst katından intihara girişiyor, binanın çevresindekiler ise onu vazgeçirmeye çalışıyordu. Bulut “Atlayacak adam şimdiye kadar çoktan atlardı. Şu an bildiğin şov yapıyor” diye gereksiz bir yorum yaptı. Sonrasında, böyle hassas bir konuda pek de yakışık almayan alaycılıkla içinden, “Şunu şöyle alıp atmalı,” diye geçirdikten sonra baş parmağıyla işaret parmağını bitiştirip cımbız şekline getirdi ve şaka olarak kalacağını düşündüğü bir hareketle elini televizyona uzatarak güya adamı binadan atma hareketi yaptı.
İşin kötüsü bu hareket şaka olarak kalmadı. Çünkü bu şaka sonucu adam ne yazık ki aşağıya düşerek can verdi. Bulut yaptığı bu hareketin neden olduğu sonuç karşısında dona kaldı. Derin bir pişmanlıkla artık bir katil olduğunu anladı. Bu duruma anlam veremiyordu. Ne yani yeteneğinin gücü bu kadar derin miydi? Yine de tahmin etmeliydi, yaptığı bu sorumsuzca davranışı yüzünden bir insan ölmüştü. Neyse ki orada bulunan insanların ve polislerin aklında bunun bir intihar vakası olmasının dışında başka bir fikir yoktu ama katil olduğunu kendisi çok iyi biliyordu. Kendisini nasıl kandıracaktı? Ne malumdu onun yüzünden olduğu? Belki de kendisi o hareketi yaptığı anda adam aşağıya atlayıvermişti. Tesadüf olamaz mıydı? Evet belli ki öyle denk gelmişti.
Her ne kadar bu konuda kendisini ikna etmiş gibi bir oyunculuk sergilese de aslında kendisini kandırıyordu. Bu ölümün kendisi yüzünden gerçekleştiğini adı gibi biliyordu. Bu yüzden kendisine itiraf edemese de içten içe hareketlerine ve tavırlarına dikkat etmeye karar verdi ve televizyonun kanalını bir müzik kanalıyla değiştirdi.
Kafası kaşınmaya başlamıştı. Tam o anda üst kattaki yaşlı amcanın, televizyonun sesinin yüksekliğinden dolayı kendisini uyarmak için bastonunu sertçe vurduğunu duydu. Hata yaparak “Şeytan diyor ki şu ihtiyarı duvardan duvara vur,” diye düşünmekten kendisini alıkoyamadı. Kafasını kaşımak için kolunu kaldırdığında ise yukarı kattan yükselen bir çığlığı irkilerek duydu. Kaldırdığı koluyla üst kattaki amcayı oturduğu koltuktan kaldırıp, karşı duvara çarparak amcanın kafasını duvara sertçe vurmasına neden olmuştu. Bunun üzerine de amcanın kızı, haklı olarak çığlığı basmıştı. Tabi Bulut üst katta ne olduğunu bilmiyordu ama çıkan gürültüden ve kadının, “Baba!” diye bağırmasından kötü bir şeye sebep olduğunu anlayabiliyordu. Acaba amca iyi miydi? Aslında bunu dairesinden çıkıp yukarı kata çıkarak öğrenebilirdi ama başka bir olaya sebep olmak istemiyordu. Evinde durması galiba en iyisi olacaktı. İyi de tüm bunların hepsi evinde otururken olmamış mıydı? Bir an kendisinin yok edilmesi gereken bir insan olduğunu düşündü. Çünkü ne yaparsa yapsın bu lanet yeteneği dizginleyemiyordu. Dizginleyemeyince de çevresine zarar veren bir varlığa dönüşüyordu.
İstemsizce bir duygusuzlukla pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açtı ve o an “Keşke şuradan düşsem,” diye geçirdi. Pencereyi kapatmak için kolunu kaldırdığında bu uğursuz yetenek onu aşağıya atarak ölümüne sebep oldu.
İstediği oldu. Artık hiç kimseye zarar veremeyecekti.
- İçinden Dışına - 1 Kasım 2025
- Tepedeki - 1 Ağustos 2025
Henüz yorum yok. Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.