Öykü

Issız Şato

Güneşli bir gündü, koşup eğlenilecek bir gün. Ve gezip dolaşıyorduk Alara ve Koray yanımda. Bildiğimiz ya da bilmediğimiz, sevdiğimiz yâda sevmediğimiz yerlerde sokak, sokak dolaşıyorduk. En sonunda durduk sahipsiz olduğu belli olan eski camları kırık büyük bir şato vardı. En yakın arkadaşım olan Koray;

Gelin sahipsiz ev hem bizim aradığımız şey fazlasıyla vara benziyor “macera”.

Onu kıramazdım sonuçta arkadaşım aslında korkak yanım “hayır, demelisin” derken ben cesur yanımı dinledim;

Gelin o zaman.

Girdik evet ama sona yaklaştığımızdan haberdar olmadan!

O büyük kapıyı açmak için çok ter döktük fakat sonunda! Dev kapı gıcırdayarak açıldı. Arkamıza baktık klasik öyküler gibi kapının kendi kendine kapanmasından korkuyorduk fakat öyle olmadı. Keşke…

Keşke öyle olsaydı en fazla üç saniye içinde kapı yıkıldı. O andan sonrası silik. Sadece kulağı sağır edecek bir ses çıktığını ve korkudan gözyaşlarımın titreyen bedenimden aşağı süzüldüğünü hatırlıyorum.

Kendime geldiğimde çok sıcak bir yerdeydim “Cehennem Sıcaklığı” derimin yandığını hissediyordum. O an yemin etmiştim buradan kurtulduğumda bir daha asla güneşlenmeyecektim e tabi güneşlenecek biri kalırsa.

Görüntüler yavaş, yavaş bir yapboz gibi toplanıyordu. Etraf gece mavisiydi ve her taraf yıldızlar ile süslenmişti (Wolf, Struve…).Karşımda bir canavar vardı. Aslında bu güzel varlığa ne diyeceğimi bilmiyorum. Fakat normal insanların on katıydı ve elinde devasa büyüklükte bir alet vardı. Doğal olarak korktum koşmaya başladım fakat daha gücüm tam yerinde değildi olsa bile bu yaratık tek adımda geçer be! Yinede koştum, koştum ve koştum o an sonsuza dek koşacağımı sanmıştım, taki onu görünce önce ürktüm sonra kaçtığım o dev varlığın düşman olmadığını düşündüm. Bu kadar güzel bir vücut yapısına sahip olan biri kötü olamazdı. Kaçmayı bıraktım ve birden içimi bir panik duygusu kapladı kafamda hep şu sorular geçiyordu;

Arkadaşlarım nerede? Yaşıyorlar mı?

Bu düşünceyi kafamdan uzaklaştırmaya çalıştım bu adam beni parçalarsa onları düşünecek bir insan bile yoktu çünkü onlar kimsesizdi, Alara’nın annesi o doğmadan ölmüş babası da bir iş kazasında asansörün altında kalmış, Koray’ın annesi o beş yaşında iken trafik kazasından ölmüş, babası da bir soygunda bıçaklanarak öldürülmüş. Fırtına öncesi sessizlik devin bir adım atması ve beni eline alması ile son buldu. Kulakları sağır edebilecek bir ses “Sen, o sensin” diyordu.”Beni uykumdan uyandıran akılsız sen olmalısın. Neden? Ne istiyorsun? Seni öldürmemi mi? Emrin olur” bir ıslık çaldı ve yerler hareket etmeye başladı. Dev beni bıraktı. Bir an sevinmiştim ancak şu zamanlarda hep yanılıyorum. Aşağı düşüyordum dipsiz bir kuyuya. Ölümün çukuruna. Gözümü kapattım ve yaklaşık on dakika sonra ayağımı sert bir yere çarptım sanırım kırıldı! Bağırmak istiyordum ancak gücüm kalmamıştı çok yorgun düşmüştüm 13 yaşındaki bir çocuk bu olaylara ne kadar dayanabilir ki? Gözümü açtığımda yanımda bir çocuk vardı saçı başı dağınık sonra fark ettim ki o çocuk Koraydi. Hemen sordum “Alara nerede?”Koray panik yapmıştı “O seninle değil mi?” konuşmayı bıraktık asöyleyeceğimiz bir şey yoktu. O an odada 3 kapının olduğunu gördüm hepside ardına kadar açıktı. İçimden koşup orta kapıdan girmek geldi çünkü tek ışıklı yer ora idi ancak Koray benden önce davranmıştı. Onun atılganlığı hep başıma dert açıyordu. İçeri girdi ama ardından “Ah! Kurtarın beni yanıyorum” diye bir ses geldi o an seller sular gibi ağlıyordum en yakın arkadaşım ölmüştü. Yardım edemezdim en mantıklısı sağ kapıydı çünkü rüzgâr esiyordu. Koştum ancak korkuyordum sonumdan, Koray gibi ölmekten. Uzun yolun sonunda eski kırık betondan yapılmış bir merdiven vardı. Geri dönemezdim çünkü biliyordum geride ölüm vardı o devinde gelmiş olması lazımdı.

Merdivenlerden çıkmaya başladım. Zorlanıyordum çünkü merdiven dayanıksızdı ve çoğu yeri kırılmıştı. Çıktım çıktım ve çıktım sonunda bir çukur vardı ama çok uzun bir çukur üzerinden atlayamazdım kesin düşerdim. Yukarıda sallanan bir ip vardı ancak onunda sağlamlığından şüphe edilirdi. Tek çarem o ipti gerildim ve atladım. Başarmıştım ancak bu işin en kolay kısmıydı. Sallanmaya başladım taki ip kopana kadar düştüm ancak şaşırmıştım. Düşmüyordum çukurun üstündeydim eğildiğimde bu çukurun içinde bilye kadar ufak ufak tanecikler vardı. Bunlar insanın burayı çukur sanmasına yol açıyordu. Karşı tarafa geçmiştim. Mutluydum yaşıyordum. İlerlemeye devam ettim. Yolun sonuna gelmiştim bir duvar vardı. Işık çok azdı zor görüyordum bu nedenle elimle duvara dokundum ve bir delik aramaya koyuldum. Elim sulu bir şeye deydi önce su diye düşündüm ancak daha dolgundu kokladım metalik bir kokusu vardı. Belliydi bu sıvı kandı. Aslında kandan korkmazdım ama o an kanın yanındaki kesik eli gördüm ne yazık ki ben kandan korkmasam da bunu kaldıramazdım. Ama belliydi son çıkış yolu bu gibi gözüküyordu deliğe girmek! Girmesi gerçekten zor oldu çok büyük bir delik değildi. Sürünerek ilerledim sonunda aydınlık bir yer bulmuştum sanki içeri güneş vuruyordu. Işığı takip ettim ve reflekslerimin ne kadar hızlı olduğunu fark ettim eskiden bir şatodan düşerken bir kuytuya tutunmak imkânsız gelirdi şimdi ise bunu başarmıştım o delikten şatonun çıkışı vardı ama biraz yüksekti 40 metre civarındaydı. Aşağı düşen kişinin yaşama imkânı yoktu. Tırmanacak yer aradım duracak gücüm kalmamıştı. Tutunduğum yerden yarım metre yukarıda bıçağa benzer bir şey vardı ona tutundum ve üstünde bir cam vardı. Cam kırıktı atladım içeri girdiğimde burayı tanıyordum, burası bu cehenneme attığım ilk adımdı kapı kırıktı. Bacağımda bir sıcaklık hissediyordum bunun kanama olduğunu anladım camdan girerken bacağımı kesmiştim. Hemen bağlayacak bir şey aradım ama içeride tozdan dumandan başka bir şey yoktu üstümdeki ceketi çıkarıp bacağıma sıkıca bağladım amacım kanamayı durdurmaktı. Ceketi bacağıma bağladıktan sonra Alara’yı aramaya koyuldum. Alara’nın da Koray gibi bırakıp gitmesinden korkuyordum.

İleride kırmızımsı bir ışık vardı. Yanına yaklaştıkça ısı artıyordu. Bu bir ateş idi. Kıyafetimi çıkarıp kendime bir meşale yaptım bu benim yolları daha düzgün görmemi ve tanımamı sağlayacaktı. İlerlemeye devam ettim kulağıma çığlık sesleri geliyordu bu sesleri takip etmeye başladım. Bir kapı vardı bu kapıdan içeri girdiğimde Alara’nın soğuk zemin üzerinde cansız bedeni ile karşılaştım. İçim acı ve korku ile doluydu. Korktuğum başıma gelmişti en yakın arkadaşlarım beni terk etmişti. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bu cehennemde yalnız kalmıştım. Ne yazık ki bu korkunç yolda tek başıma mücadele edecektim. Alara’nın cansız bedenini bırakmak benim için çok zor olmuştu ama onlar ölmüştü bense hayattaydım onların için savaşmalıydım. Yola çıktığım kapıya geri döndüm ama kapı ve pencere yerinde yoktu. Çıkış yollarım kapanmıştı, bildiğim tek çıkış yolu. O uzun cehennem yollarında ilerleyerek bir çıkış arıyordum. Yerde bir balta vardı aklıma bu baltayla duvarları kırabileceğim gelmişti. Koşup baltayı aldım duvarlara tüm gücümle vuruyordum ancak duvarlar çizilmiyordu bile. Bundan ümidi tam kesmişken aklıma bir fikir geldi. Çok tehlikeliydi fakat yapmazsam kurtulamazdım. Planım devin yanına gidip devi sinirlendirerek şatoyu parçalamasını sağlayacaktım. Giderken yolda bir ayak izi görmüştüm bu ayak izi bir deve oranla çok küçüktü bu devin ayak izi değildi bir insan ayak izine benziyordu. Ayak izlerini takip etmeye başladım ayak izlerinin sonunda bir mağara vardı. İçeri girdim içerisi çok karanlıktı meşalede yakında sönecekti. Bir ateş bulmalıydım yada ışık ama bu saatlerimi alırdı ve bu mağarada kapı gibi kaybolursa hiç iyi olmazdı ilerledim yerde duran beyaz bir şey vardı, koşup yanına gittim küçük tüylü bir şeydi elime aldım ve altından bir yarasa çıktı. Üstüme uçmaya başladı baltayı savurdum ve şanslıydım yarasaya denk gelmişti yarasayı öldürmüştüm. Daha da ilerledim birden karşıma bir dev çıktı bu ilk gördüğüm devdi amacıma ulaşmıştım devi bulmuştum. Hemen mağaranın dışına koştum dışarı çıkınca devin beni takip etmediğini sandım ama önüme geçmişti baltayı suratına attım sadece çarpmıştı ancak yeterince sinirlenmişti duvara doğru çekildim ve içimden saydım “3,2,1” 1 dediğimde hemen kenara atladım ve dev duvara çarptı duvar yıkılmıştı her yer sallanıyordu hemen yıkılan duvardan geçtim sonunda dışarıdaydım o temiz hava o güzel binalar, güneş vardı beli ki yeni bir gün doğmuştu. Dev ve arkadaşlarım o şatonun enkazında kaldılar hepsi ölmüştü bir zaferin sonunda dostluk yıkılmıştı sağ kalan tek kişi bendim ama onlar hep yeni neslin kalbinde olacaktı.

SON

Issız Şato” için 7 Yorum Var

  1. Güzel bir öyküydü ama her ne kadar yorum yapmak bana kalmasa da bunu belirtmek zorunda olduğumu hissettim.
    “Hemen mağaranın dışına koştum dışarı çıkınca devin beni takip etmediğini sandım ama önüme geçmişti baltayı suratına attım sadece çarpmıştı ancak yeterince sinirlenmişti duvara doğru çekildim ve içimden saydım “3,2,1” 1 dediğimde hemen kenara atladım ve dev duvara çarptı duvar yıkılmıştı her yer sallanıyordu hemen yıkılan duvardan geçtim sonunda dışarıdaydım o temiz hava o güzel binalar, güneş vardı beli ki yeni bir gün doğmuştu.”
    Bu sadece bir cümle. Biraz uzun sanki?

  2. Selamlar;

    Öncelikle seçkiye hoş geldiniz. Bu ilk öykünüz sanırım, yanlışsam kusuruma bakmayın.

    Öykünüzle ilgili iki şey söylemek istiyorum. Birincisi mutlaka ama mutlaka noktalama işaretleri üzerine çalışın. “Sokak sokak” veya “yavaş yavaş” gibi yinelenen kelimelerin arasına virgül konmaz. Buralarda virgülünüzü esirgememişken asıl koyulması gereken yerleri ise es geçmişsiniz maalesef. Bu da okumayı aşırı derecede zorlaştırıyor.

    İkincisi ise karakterin duygusuzluğu. En iyi arkadaşı ölüyor ve tek söylediği şey “Öldü.” oluyor. Bu da inandırıcılığı baltalıyor. Devlerin duvarları yıktığı, canavarların kol gezdiği bir öyküde inandırıcılık mı aranırmış derseniz buna da cevabım evet olacak ne yazık ki…

    Dilerim eleştirilerimi mazur görür ve bana kızmazsınız. Amacım sadece hatalarınızı göstererek daha iyi yazabilmenizi sağlamak.

    Kaleminize kuvvet…

  3. merhaba
    Hatalar var. Belirgin hatalar var. İsimler bizden ama bizim sokak aralarında camları kırık bir şato bulabilir misiniz. Sanırım “Şato” formatına uysun diye öyle yazılmış ya da uyarlanmış. Üzerinde çalışılsaymış daha güzel bir şey ortaya çıkacakmış zannımca. Yine de eline koluna sağlık…

  4. Yorumların kırıcı olmasından lütfen çekinmeyin önemli olan hataların yüze vurulması.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *