Karşısında duran kâğıt kutuya bakışlarını sabitlemiş, bütün düşüncesini kutuyu hareket ettirmek üzere yoğunlaştırmıştı. Masanın üstünde duran kutu bir türlü hareket etmeyince daha bir dikkatle odaklanmaya çalıştı. O sırada içeriye giren ağabeyi Ahmet “ne yapıyon len, dikkatli dikkatli neye bakıyon, ne var bu kutuda?” diyerek kutuya elini vurup kutunun savrulup yere düşmesine sebep oldu. Abisinin kutuyu devirmesine sinirlenip kızgınlıkla bakan Ali cevap verdi:
– Telekinezi.
Abisi:
– Ne kezi ne kezi?
– Telekinezi abi yani düşünce gücüyle nesneleri hareket ettirmeye çalışıyorum.
– Kafayı yemişsin oğlum sen nasıl hareket ettirirsin? Boş işlerle uğraşma aptal gibi.
Abisinin Ali’yi aşağılayan sözlerine tanık olan dedesi abdest almış yenice içeriye giriyordu:
-Ahmet! Edebini takın, ne hakla kardeşine kötü sıfatlarla sesleniyorsun. diyerek gürledi.
– Dede o da saçma işlerle uğraşıyor ama söyletmesin beni.
Dedeleri torunlarının birbirlerine kızgınlıkla bakmalarına üzülüp arayı tatlıya bağlamaya çalışıyordu:
– Ya ben size böyle mi öğrettim, kardeşler arasında küçük kavgalar atışmalar olur ama siz de işin cılkını çıkarmayın, sarılın bakalım birbirinize, özür dileyin.
Ali:
– Ne dileyeceğim dede ya o benden dilesin.
Dedeleri çocukların itirazlarına yaşının getirdiği olgunlukla yaklaşıyordu:
-Sen küçüksün o büyüğün, önce sen dile sonra o da diler senden.
Dedesinin daha fazla üzülmesine dayanamayan Ahmet:
– Tamam Ali, özür dilerim bir daha demem öyle, dedi.
Ali de abisine sarılıp özrünü dileyince konu kapanmış oldu. Ali kutuyu yerden alıp masanın üzerine koydu. Dedesi kutuya bakıp:
– Ali bu kutu niye önemli bu kadar?
– Dede ben telekinezi yapmaya çalışıyorum yani nesneleri düşüncemle hareket ettirmeye çalışıyorum, dedi.
Ahmet sözünü bitiren kardeşinin ardından:
– Çok saçma değil mi dede? Nasıl hareket eder ki düşünceyle cansız nesne?
Dedeleri çocukların sözleri üzerine eliyle gelin işareti yaparak onları karşısına oturmalarını işaret etti.
– Çocuklar biliyorsunuz biz insanlara verilen bazı özellikler var. Akıl, ruh, hisler bunları göremiyoruz ama varlığını biliyoruz. Bir de beynimiz, gözlerimiz, burnumuz, dilimiz gibi kulaklarımız gibi kimini açıkça gördüğümüz kimini de çeşitli makinelerle, ya da ameliyatlarda açıldığında görebildiğimiz azalarımız var. Bakın insan beyni çok karmaşık bir yapı, henüz insanoğlu beynimizi çözemedi. Bizler beynimizin sadece yüzde onunu kullanıyormuşuz, bilim insanları öyle söylüyorlar. Bu çok garip değil mi?
Ali meraklanmıştı, dinledikleri karşısında heyecanını belli ederek sordu dedesine:
– Peki dede hepsini tam kapasite kullanabilsek neler olurdu acaba? Ben diyorum sana işte telekinezi mümkün diye inanmıyorsun, bak nasıl hareket ettireceğim nesneleri sen de görürsün o zaman.
Ali’nin sözlerine gülümseyen dedesi:
– Hay maşallah benim torunuma, ben boşuna Ali koymadım senin adını, Haydar-ı Kerrar’ın adını verdim ben sana, başarırsın oğlum sen iste, uğraş her şeyi başarırsın.
Dedesinin övgüsünden mutlu olan Ali abisine, dedem ne söylüyor bak öğren der gibi baktı. Dedesi:
– Birinizin adı Ahmet, sevgili peygamberimizin adı, diğerinizin Ali peygamberimizin ailesi, soyu ondan devam ediyor. İkiniz de çok güzel adlara sahipsiniz. Onlar örnek olsun size diyerek sözlerine devam etti.
– Beynimiz diyorduk sadece yüzde onunu kullanabiliyoruz, kulaklarımız belli aralıktaki sesleri duyabilir, gözlerimiz belirli aralıktaki ışınları algılayabilir. Hâlbuki işlevleri daha büyük ama yaşadığımız dünyada kısmi ölçekte yararlanabiliyoruz organlarımızdan. Bazı insanlar ise özel olarak doğuyorlar biliyorsunuz. Onların bu organları kullanım kapasiteleri daha büyük oluyor. Onlarda büyük bilim insanları oluyor keşiflerle dünyayı değiştiriyorlar.
Ahmet:
– Dede telekineziyle ne alakası var anlattıklarının ben anlamadım?
– Evladım bazı insanlara özel güçler verilmiş bunu tarihten ya da kutsal kitaplardan biliyoruz. Mesela Hazreti Süleyman telekineziyi kullanmış. Nesneleri herhangi bir güç kullanmadan harekete geçirmiş. Saba melikesi Belkıs’ın tahtını birkaç saniyede ülkesine getirmiş. Mesela Hazret Musa, Firavun’dan kaçan halkını kızıl denizin suyuna asasını vurunca ikiye ayrılması sonucu karşı kıyıya geçirip kurtarmış. İnsan mantıken bakınca nasıl olabilir diyor değil mi? Ama bu olay olmuş İngiltere’de British Museum var orada Hazreti Musa’ya yetişmek için ardından gelen, sonrada boğulan, yüzyıllar sonra yapılan kazılarda bulunan Firavun’un cesedini görmek mümkün. Bu bir kanıt aslında.
Dedeleri öyle tatlı tatlı anlatırken çocuklar da anlatılanların etkisiyle daha da çok meraklanmışlardı:
– Peki dede başka bildiğin telekinezi kullanan var mı?
– Benim bildiğim Peygamberimiz de kullanmış. Kendisine iman etmeyen müşrik topluluğunun istekleri üzerine dolunayı ikiye ayrılmasını işaret etmiş ve bir parçası bir dağın üzerinde diğer parçası başka bir dağın üzerinde görülmüştür. Yani ay ikiye ayrılmış bir işaretiyle. Biz bunlara mucize diyoruz aslında ama bilimsel bakarsak telekinezi.
Ahmet atıldı yine:
– Ama dede onlar peygamberdi yapmışlar. Ali nasıl yapar telekinezi?
Ali’nin modu düşmüştü. Bu sözler üzerine Ali’nin başını okşayan dedesi:
– Benim bildiğin bu zamanda da uygulanmaya çalışılıyor tabii bilimden yararlanarak. Mesela John Hopkins üniversitesinin geliştirdiği bir cihaz var o geldi aklıma engelli bireyin beynine takılan çiplerle elleri yerine robotik kollarını düşünce gücüyle hareket ettirip yemeğini kendi yemesi sağlanmış. Bu çok güzel bir gelişme insanlık için. Yine benim bildiğin çok ağır kas hastalığı olan bilim insanı Stephen Hawking için de böyle bir uygulama kullanılmış ve boyundan aşağısı felç olan bilim insanı bilgisayar uygulamasıyla ilim çalışmalarına devam edebilmiş. Yani bilimle düşünce gücü kullanılabiliyor henüz direkt hareket kabiliyeti yoksa da neden olmasın değil mi Ali?
Ali onaylayarak dedesine baktı. Kâğıt kutu masanın üzerinde duruyordu hâlâ, Ali masanın önüne gelip kutuya dikkatle baktı. Bütün düşüncesiyle kutuyu hareket ettirmeye çalıştı, kutu sallanmaya başladı.
Ali:
– Bak dede hareket ediyor, diye bağırırken dedesi çocuklara:
– Çocuklar deprem oluyor, hemen masanın altına eğilin. Allahümme salli ala seyyidina Muhammed” diyerek salavat getirmeye başladı.
- İstersem Olur - 1 Kasım 2025
- Hayatlarımızı Kurtaran Palyaço - 1 Ağustos 2025
- Maske - 1 Mayıs 2025
Henüz yorum yok. Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.