Kimdim ben?
Kim olduğu his yoksunu bir yığın insan tarafından tayin edilmiş bir kayıptım sanırım. Kendimi tanımıyordum ama beni yeterince tanıdığını zanneden bir sürü insan kalabalığının bana dair sıfatları vardı. Mesela mükemmeldim, son derece saftım, ileri derecede miyoptum çünkü başka türlü olanları görmemek mümkün değildi. Haddinden fazla iyi niyetliydim. Orta boylu, beyaz tenli, koyu saçlı, zayıf bir mahlukattım işte. Onlara göre tabii.
Bense bu sıfatların hiçbirini benimseyemedim. Fazla bulmadım bu tanımlamaları ve eksik de görmedim çünkü onlar bana ait değildi ki. Belki bir kısmını bile kendime yakıştırabilsem herhangi birini etiket olarak yapıştırırdım ama öyle kelimeler kalbimin kenarından dahi geçmiyordu. Ayrıca onların bana layık gördüğü sıfatları herhangi biri bana zaten söyleyebilirdi ama benim daha orijinal sıfatlara ihtiyacım vardı.
Belki merhametsizin tekiydim belki de bir ülke kurup ahkâm kesecek kadar otorite sahibi bir zalimdim kim bilir. Ama tanıtamıyordum işte kendimi doğru düzgün çünkü ben daha kendimi tanımıyordum. Kendimi tanıyacak tecrübemin olmayışı en büyük eksikliğimdi belki. Bu yüzden kendimi tanımaya karar verdim herhangi bir mayısın herhangi bir cumasında, herhangi bir sabaha karşı işte. Üzerimde en sevdiğim hırkam, çizgili pijamam, 5 parasız olmaktan çok zerre kadar tecrübem olmamasını problem ettiğim ruhum yola çıkıverdik apar topar.
Kendimi tanımak için kendimle yola çıkmam gerekirdi. Bu yüzden tren yolculuklarını denemek istedim önce. Sıralı duran hazır vagonlardan birini seçmenin hayatta seçim yapabilmek olduğunu sandım. Gemi yolculuklarını denedim sonra. Hafif kilolu bir amca ya da uzun bukleli kızın yanında oturmak arasındaki kararsızlığın hayatımdaki tek ikilem olduğunu sandım. Oysa her şey yeni başlıyordu. Hiçbiri gerçek hayatın seçeneklerini tarif etmek için yeterli değildi. Basmakalıp ifadelerden sıkılmıştım.
Ben burada olmamalıydım. Kendi dünyamın dışına çıkıp kendime dışarıdan bakmalıydım.
Benim dünyam neredeydi? Benim bulunduğum merkezi kim, ne hakla ihlal ediyordu?
Sonunda beni sınır dışı ettiler kendi dünyamdan çünkü kendi dünyamı anlamak için dünyamın dışına çıkmam gerekiyordu.
Nereye gittim peki? Haritanın bile beni bulamayacağı bir yere mi yoksa kimsenin birbirinden haberdar olmayacağı kadar kalabalık bir yere mi? Benim bile kendimi bulamayacağım kadar tenha ve aynı zamanda bir tek benim kendimi bulabileceğim bir yere. Kendi dünyamın dışındaki ‘öteki ben’e yolculuk ettim ve sadece kendimi gerçekten tanımak için yaptım bunu.
Ben kendi dünyasının dışına çıkmayı başaran bir astronottum artık. Evet, bu tanım hoşuma gitmişti. İlk şahsına münhasır etiketimi bulmuştum. Orada kendimi izledim. Kendime fısıldamaya başladım. Ruhum dünyanın içinde kaldı ben de dışarıda. Kukla gibi yönettim beni. Önceleri biraz nefessiz kaldım. Boğulacak gibi oldum ama boşluk zaten hep acıtırdı. Kendimi yukarıdan izlemeye başladım. Serüven başlıyordu.
Lisedeydim. Bir okul çıkışıydı ve bahçe çok kalabalıktı. O güne kadar hiç âşık olmamıştım ve bana âşık olunduğunu da düşünmemiştim. Uzay boşluğundan kendime baktım. Yanıma kimse gelmiyordu. Sonra yukarıdan fısıldadım kendime. “Baksana şu köşedeki mavi ceketli çocuk sabahtan beri seni izliyor.” Belki de haftalardır bana bakıyordu ama ben kendi karanlığımdan onu fark edememiştim. Bedenimi çocuğun yanına yürüttüm. “Merhaba desene hadi. ”
Şey, merhaba.
Merhaba.
Konuştuk yol boyunca. Sonra beni eve bıraktı. Her gün aynı saatte onu bekledim Okulun önünde. Ertesi gün, bir ertesi gün ve bir ertesi. 1 yıl geçti. Onu ilk kez öptüm. Kendimi ilk kez tanıyordum sanki. Aşk kendimi tanımlamanın ilk basamağıydı.
Haftalar sonra aynı okulun bahçesinde bu kez gözlüklü öğretmenimi görüyordum. Sınıfa doğru koşarken ona çarpıyordum belki de isteyerek. Büyük ihtimalle de geçen yıl bana verdiği düşük notun intikamını almak istediğimden. Elindeki çay yere dökülüyordu ama onun umrunda değildi ve o özür diliyordu benden, ‘İyi misin?’ diye sorduktan sonra. İyi olduğumu biliyordum ama o an utançtan kıpkırmızı kesiliyordum. Ona ben çarptım ve artık eminim ki bilerek yaptım bunu. O an geçmişin kininden soyutlanıyordum ,utancı iliklerime kadar hissediyordum ve kibirden yoksun bir öğretmenle tanışmış oluyordum bu sayede. Onu eskiden beri tanıyordum ama bugün onu aslında hiç tanımadığımı fark ettim. Ona kantinde bir çay ısmarlarken buldum kendimi birkaç dakika sonra. Nefret ettiğim insanı hayran olduğum bir adamla değiştirme fırsatı sunmuştu bana hatalarım.
Aradan 1.5 yıl geçti. Lacivert ceketli çocukla aramız pek de iyi değildi sanıyorum. Artık onu eskisi kadar sevmediği söyledim. İlk kez dürüstlüğü tatmıştım. Onu sevmediğim hâlde onu hâlâ seviyormuş gibi yapmanın düpedüz sahtekârlık olduğunu fark etmiştim ve bana özgürlüğümü geri vermesi için ona sanırım merhametsizce davranmıştım. O an özgürlüğün vicdandan bağımsız olduğunu fark etmiştim. İçimde beni tanımlayacak bir sürü sıfat yetişmişti artık.
O yılın yazında annemi kaybettim. Hıçkırırken ağlamanın ne olduğunu o an anladım ve bu kez ne yapmam gerektiğini yukarıdan beni yönlendiren astronot kız söylemiyordu. Ağlamak benim içimden geliyordu. Günlerce ,aylarca bir sürü duygu tattım. Bencilliği ,en büyük acının bana ait olduğunu, özlemenin gerçek karşılığını ve onlarca şey.
Annemin acısından sonra kendi dünyamın dışına isteyerek yolladığım astronot kız bedenime geri döndü. Artık çok tecrübeli bir kızdım. Yukarıda uzay boşluğumda beni yönlendiren diğer ben artık beni kendi halime bırakmıştı. Ben artık kendi kendime yetebiliyordum.
Artık birini kazanmak, birini kaybetmek ,önyargılarım ,seçimlerim ,doğrularım, vicdanım, sorularım ve cevaplarım sevgim ve nefretim, yalanlarım ve doğrularım , hepsi bana aitti.
Artık ben kısa boylu değil bir sandalyede otururken ayakları yere değmeyecek kadar uzun boylu olmayan bir kızdım. Beyaz tenli değil ne renk olduğumu bilmeyecek ve bu ayrımı yapmayacak kadar renksizliği savunan biriydim.
Zayıf değildim artık. Boşluğuma kendimi gönderip oradan çıkmam gerektiğini söyleyecek kadar güçlüydüm sadece…
Merhaba,
Tema için farklı bir yaklaşım sunmaya çalışmışsınız. Astronotun anlamlandırıldığı hal, durum hoşuma gitti. Öyküyü de genel hatları itibari ile beğendim. Elinize sağlık.
Tekrar görüşmek üzere.
Merhaba☺
Düşüncelerinizi paylaştığınız için öncelikle çok teşekkür ederim. Astronot deyince elbette aklıma dünya gelmişti ama sadece hangi dünya olacağını ben belirlemiş oldum. Beğenmenize sevindim.
Diğer seçkilerde görüşmek üzere☺
Samimi ve güzel bir öyküydü. Temayı işleyiş tarzınızı beğendim. Karakteri daha iyi tanıyabilmemiz için öykünün biraz daha detaylı olmasını isterdim.
Öncelikle çok teşekkür ederim. Beğenmenize çok sevindim☺Aslında biraz daha olay katmak ve astronot kızın hayal dünyasını daha da detaylandırmak istedim ama sanırım konuyu sıkıcı hâle getirme çekincem buna engel oldu. Diğer seçkilerde detaylandırmaya önem vereceğim. Tekrar teşekkür ederim☺
İnsanın kendini tanıma yolculuğunda, kendine dışarıdan bakmasının olurunu ve önemini düşündüren bir öyküydü. Kaleminize sağlık.