Ann Howie bir gece yarısı hıçkırıklar içerisinde beş katlı eski bir binanın üçüncü katındaki merdivenlerden koşarak aşağı indi, kapıya ulaşıp dışarı çıktığında ise nereye gideceğini düşünmeden koşmaya başladı, yaklaşık on dakika hiç durmadan ağlayarak koştuktan sonra gücünün tükendiğini hissetti ve olduğu yere çöktü, kafasını kaldırdığında gecenin sonsuz karanlığında limanda bir başına olduğunun farkına vardı, kıyıya vuran dalgaların sesi adeta karanlığın sonsuzluğu ile dans ediyordu, dünyada onun çektiği acıları çeken başkaları olup olmadığını ve yaşadıklarını hak edip etmediğini düşündü, hak etmediğine karar verdi, yine de bu kararı içini rahatlatmaya yetmedi, iskelenin ucuna doğru yürümeye başladı, rüzgarın şiddeti ile saçları darmadağın olmuştu, iskelenin ucuna geldi ve durdu, denize atlayıp dalgaların içerisinde sonsuza kadar kaybolma fikri cazip geliyordu, bunu yaparsa onu acıya boğan bütün hislerden kurtulacağı aşikardı, şimdi ölse dünyada hiç bir şeyin değişmeyeceğini ve bu dünyada hiçbir iz bırakmadan yitip gideceğini bilerek ölecekti, kendisini bir hayalet gibi hissetti, adeta görünmezdi, belki de görünmez olan o değil de duygularıydı, belki de ölmek için bir şey yapmasına bile gerek yoktu, nasıl olsa yalnızlıktan ölecekti , kafasını kaldırıp gökyüzündeki yıldızlara baktı, çok uzun süredir bunu yapmadığını fark etti, öldüğünde gökyüzünden bir yıldızın kayıp kaymayacağını düşündü, önemi yoktu, kollarını iki yana açıp kendini denizin derin ve soğuk sularına bırakacaktı ki arkasında bir ses duydu, arkasını döndüğünde yerde kan kırmızısı bir şapka duruyordu, rüzgarın şiddetine rağmen şapka uçmuyordu, sanki olduğu yerde çivilenmişti, gözlerini şapkanın gül kırmızısı renginden alamadı, hissettiği tüm duygular bir anda uçup gitmişti sanki , ona doğru yürüdü ve şapkayı eline aldı, muazzam bir güç elinden bütün bedenine yayıldı, ela gözleri kırmızıya döndü ve şapkanın önünde ismi belirdi, Ann Howie, şapka artık ona mühürlenmişti.
* * *
Maria Midelfort bir gece yarısı şiddetle çalan tahta kapının sesiyle uyandı, yanında uyuyan üç yaşındaki küçük kızı Becca gürültüden pek etkilenmişe benzemiyordu, geçen hafta meydanın ortasında yakılan Peder Urbain Grandier’den sonra sıranın kendine ve ailesine geleceğini biliyordu ancak bu kadar erken geleceklerini tahmin etmemişti, ülkede yaşayan ve ifşa olan bütün cadılar iyi-kötü ayrımı yapılmadan yakılmıştı, kapıdaki öfkeli ses kim olduğunu bildiklerini, kaçacak bir yerlerinin olmadığını ,kapıyı açmasını yoksa evi ateşe vereceklerini söylüyordu, büyük bir korkuya kapıldı, kendi için değil küçük kızı için endişeleniyordu, eğer kapıyı açarsa ne kadar yalvarırsa yalvarsın kendisi ile birlikte onu da meydanın ortasına kadar saçlarından sürükleyerek götüreceklerini ve ateşe vereceklerini biliyordu, eğer açmazsa bu sefer de evi ateşe vereceklerdi, iki olasılıkta aynı sonucu veriyordu, ikisi de yanarak can vereceklerdi, büyü yapmaya yetecek malzemesi ve zamanı yoktu, yapabileceği tek şey vardı, koşarak üst kata çıktı, annesinden kalma ahşap sandığı açtı, içinde kan kırmızısı bir şapka vardı, şapkanın önünde ismi yazıyordu, Maria Midelfort,
* * *
Şapka , tarihin bilinen ilk cadısı olan Angele tarafından yapılmıştı. Angele şapkayı kiliseyle olan savaşları için yok edilemez bir silah olarak yaratmıştı, şapka var olduğu müddetçe büyü asla yeryüzünden silinmeyecekti, şapkayı kendi kanını kullanarak yapmıştı, bu nedenle rengi kırmızıydı, mühürlendiği kişiye üç dilek hakkı veriyordu, tabi ki bu üç dileğin bir de öngörülemez bedeli vardı, üç dilek de gerçekleşip bedeli ödendikten sonra şapka mühürleneceği başka birini seçiyordu.
* * *
Ann Howie ailesini tanımadan büyüyen çocuklardan biriydi, annesinin başka bir adama aşık olup evi terk etmesinin ardından babası ile baş başa kalmıştı, babası ise karısının başka bir adama aşık olmasını gururuna yedirememiş ve bir hafta sonra intihar etmişti , bunun üzerine mahkeme Ann’in velayetini hayattaki tek yakını olan amcasına vermişti, amcası da ayyaşın tekiydi, iş çıkıp ta limanda amelelik yapmadığı zamanlarda bütün gün Bob’un yerinde kafayı çeker ve gecenin bir yarısı eve gelirdi, geldiğinde ise sürekli bir bahane bulur ve Ann’i yoruluncaya kadar döverdi, Amcası Ann’i daima sırtında bir kambur olarak görmüş ve ona en ufak bir sevgi kırıntısı göstermemişti, Ann amcasının şiddetine ancak 13 yaşına kadar dayanabilmişti, 13 yaşına bastığı gece evden kaçmış ve kendini Kinsale’in sokaklarında bulmuştu, gidecek ve kalacak bir yeri yoktu, tabi parası da, evden epeyce uzaklaşmıştı ve bunu ilk kez yapıyordu,saat gece yarısını epeyce geçmişti, yorulmuştu, burnuna gelen taze pişmiş ekmek kokusuna kadar açlığını hissetmemişti, köşeyi döndüğünde kokunun geldiği fırını gördü, fırının önüne geldiğinde ekmeklerin kokusunu doyasıya içine çekti, ta ki fırıncı onu görene kadar, Ann sert görünümlü fırıncıyı görür görmez korkmuş ve tekrar koşmaya başlamıştı, gücü tükendiğinde bir ağacın altında oturdu, açlıktan ve yorgunluktan başı dönüyordu, gözkapakları ağırlaştıkça ağırlaştı ve en sonunda da kapandı.
* * *
Maria Midelfort gücünü iyilik için kullanan cadılardandı, gözü hiçbir zaman yükseklerde olmamış, paraya ve şöhrete hiçbir zaman tamah etmemişti, büyü ve iksirlerini yalnızca insanlara şifa dağıtmak için yapıyordu ancak yine de bu onun sonuçta bir cadı olduğu gerçeğini değiştirmiyordu, şapka Maria’yı on yıl önce seçtiğinde Maria yirmi beşindeydi, kardeşi Sarah ise on beş yaşında ve kötürümdü, Maria bildiği tüm büyü ve iksirleri denemesine rağmen onu iyileştirememişti bu yüzden şapkadan ilk dileği kardeşinin tekrar yürüyebilmesi olmuştu, şapka Maria’nın ilk dileğini gerçekleştirmiş ve kardeşi Sarah’a yürüme yeteneğini tekrardan bahşetmişti. Maria ikinci dilek hakkını fakir bir kadının ölüm döşeğindeki oğlunu iyileştirmek için kullanmıştı, 4 yaşındaki çocuk vebaya yakalanmış, ateşler içinde yattığı yerde ağlarken şapka Maria’nın dileğini gerçekleştirmiş ve küçük çocuk gülmeye başlamıştı, çocuğun gözyaşları içindeki annesi Maria’nın ayaklarına kapanmıştı, Maria ise bir hayatı kurtarmanın vermiş olduğu huzurla öylece kalakalmıştı.
* * *
Ann Howie gözlerini açtığında karşısında duran ve elindeki bir parça somunu kendisine uzatan orta yaşlı kadını gördü, somunu kaptığı gibi midesine indirdi, bir yandan da gözleriyle kadının gözlerinin içine bakıyor minnettarlığını ifade ediyordu, ekmeği yedikten sonra da minnettarlığını sözlü olarak dile getirmişti, kadın cevap vermiyor yalnızca gülümsüyordu, Ann kadının kendisini duymadığını sanarak daha yüksek bir sesle teşekkür etti, kadın el kol hareketleri ile bir şeyler anlatmaya çalışana kadar Ann onun dilsiz olduğunu anlamamıştı, bir elini Ann’e uzatırken diğer eli ile yüz metre ötede bulunan bir şato kadar görkemli evi işaret ediyordu, Ann kendisine yardım eden kadının elini tutup birlikte yola çıktıklarında onun Kinsale’in en zengin ve güçlü kadını İrma Howard olduğundan habersizdi.
* * *
Maria Midelfort’un şapkadan tek bir dilek hakkı kaldığında onu zor zamanlar için saklamaya karar vermişti, vebaya yakalanmış küçük çocuğu iyileştirdikten sonra koşarak eve gelmiş ve şapkayı annesinden kalan ahşap sandığın içine kaldırmıştı, sonrasında ise artık yürüyor olmanın tadını çıkarmak isteyen Sarah’ın ısrarlarına dayanamamış ve birlikte merkeze kurulan panayıra doğru yola çıkmışlardı, panayırın girişine geldiklerinde Sarah arkadaşı İsabel’i gördü, yanında da abisi Hanry vardı, bir araya geldiklerinde Sarah ve İsabel ilerideki cambazları izleyeceklerini söyleyerek ayrıldılar böylece Hanry ve Maria baş başa kaldı, ikisi de kendilerine oynanan oyunun farkına varacak olgunluktaydılar ancak ikisi de hallerinden memnundu ve bir süre konuşmadan sessizce bunun tadını çıkardılar.
* * *
İrma Howard ve Ann eve geldiklerinde Ann’i gören herkesin ağzı bir karış açık kalmıştı, bunun nedeni kızın sefaletle yoğurulmuş görüntüsü değil, İrma’nın kızı Angelina’ya olan benzerliğiydi. Angelina 2 yıl önce birden ortadan kaybolmuş, İrma ve eşi George onu bulmak için neredeyse servetlerinin üçte birini harcamış ve bu çabalarının sonucunda da ancak onun vahşice katledilmiş cesedine ulaşmışlardı. İrma kızının cesedini gördüğü anda dili tutulmuş ve o günden beri tek kelime etmemişti. Kızlarına olan benzerliği nedeni ile İrma ve George Ann’e sanki kendi kızlarıymış gibi davranıyordu, kalbinin güzelliğini gördüklerinde ise artık tamamen kendi kızları olmuştu. Kendine sıcak bir yuva bulmuş olmanın minnettarlığıyla Ann de İrma ve George’a hiç tanımadığı öz anne babasıymış gibi davranıyor, saygıda kusur etmiyordu. Bu durum kasaba halkının en çok konuştukları konuların başında geliyor, İrma ve George’un evlat edindikleri kız dilden dile dolanıyordu, tabi ki Ann’in amcası da bunu çok geçmeden öğrenmişti.
* * *
Maria ve Hanry’nin, yanlarında kardeşleri olmadan buluşmaya başlamaları çok uzun sürmedi, ikisi neredeyse her gün buluşuyorlar ve birlikte çok güzel zaman geçiriyorlardı, Becca’da birlikte geçirdikleri bu güzel zamanların bir meyvesiydi ancak Hanry, Maria’nın bir cadı olduğundan habersizdi, Maria ‘da sevdiği insana bunu bir türlü söyleyememişti, nihayetinde Hanry bunu duyduğunda kulaklarına inanamamış, koşarak Maria’nın yanına gitmiş, doğru olup olmadığını sormuş ve doğru cevabını almıştı, bunun sonucunda da Maria ve henüz doğmamış kızı Becca’yı terk etmiş ve onu bir daha gören olmamıştı.
* * *
Ann’in amcası yeğenin zengin bir ailenin kanatları altına girdiğini öğrendiğinde kendi sefaletle dolu hayatının da sona erdiğini düşünmüştü, bu yüzden de soluğu İrma ve George Howard’ın konağında aldı, kapıyı çaldığında kendisini Ann’in amcası olarak tanıtmış, yeğenini her yerde aradığından bahsetmiş, o kaybolduğundan beri gözyaşlarının dinmediğini hatta intiharı bile düşündüğünü söylemişti, Ann’in burada olduğunu duyduğunda ise yeğenine kavuşmak için koşarak gelmişti. Ann’in kendisinden korktuğu için ağzını bile açmayacağını düşünmüştü, Adamı dinleyen İrma gözyaşlarını tutamamış ve bu kavuşmayı daha fazla geciktirmemek için Ann’i çağırmıştı, Ann salona indiğinde ve karşısında amcasını gördüğünde önce buz kesilmiş sonra da çığlıklarla İrma’ya sarılmıştı. İşlerin planladığı gibi gitmediğini gören amcası ise evden koşar adım kaçmıştı. Ann İrma’ya amcasının yıllarca ona yaptıklarını anlattığında İrma onun hikayesini daha önce hiç anlatmadığını fark etti.
* * *
Maria Midelfort eline aldığı kan kırmızı şapka ile sandığın başında öylece dururken dış kapının ardından gelen sesle kendine geldi, kapıdaki öfkeli kalabalığın başındaki kişi üçe kadar sayacağını, kapıyı açmadığı taktirde evi ateşe vereceklerini söylüyordu, Maria’nın kalbi daha hızlı çarpmaya başladı, kalabalığı örgütleyerek onu ispiyonlayan kişinin bir zamanlar aşık olduğu adam ve kızının babası olan Hanry olduğundan habersizdi, gözlerini kapadı, kızıyla birlikte kendilerine destek olacak güvenli bir ailenin yanına gitmeyi diledi, gözlerini açtığında etrafına baktı Becca artık yoktu ancak kendisi hala aynı yerdeydi, beyni neler olduğunu algılamaya çalışırken bunun üçüncü dileği olduğunu düşündü ve o anda her şeyin farkına vardı, dilekleri için ödemesi gereken bedel buydu, üç dileğini de iyi şeyler için kullanmış olmanın rahatlığını hissetti, kardeşi artık yürüyor, küçük bebek yaşıyordu, Becca ise güvenli bir ailenin yanındaydı, bunlar için ölmeye değerdi, Maria gözlerini bir daha açılmamak üzere son kez kapadığında Becca kahverengi bir kapının önünde dikiliyordu, sesi duyup kapıyı açan kadın ve adam küçük kızı görünce önce şaşırmışlar sonra içeri alıp adını ve anne babasının nerede olduğunu sormuşlar ancak bir cevap alamamışlardı, bu civardan olsa tanırlardı, ne önemi vardı çocukları olmayan çifte tanrının bir hediyesi olduğu çok belliydi, Howie ailesinin yeni bir bireyi daha olmuştu, o artık Becca değil Ann’di.
* * *
Ann’in amcasının Howard’lardan para koparmadan kızın peşini bırakmaya hiç niyeti yoktu, istediğini güzellikle alamayacağının farkına vardığında her zaman kullandığı zorbalığını kullanmaya karar verdi. Ann gözlerini açtığında eski bir binanın 3.katındaki eski evindeydi, elleri bağlıydı, amcası karşısındaydı, yıllarca kendisine bakmasının karşılığının bu mu olduğunu söyleyerek onu dövmeye başladı, artık rahat bir yaşam sürmek istediğini söylüyordu, bunu kendisine sağlayacaktı, dövmekten yorulduğunda ise içmek için her zaman gittiği yere gitti, Ann mahvolmuştu, ruhundaki acı bedenindeki acıdan ağır basıyordu, bu lanet adamdan asla kurtulamayacağını düşündü, biraz dinlenip gücünü topladığında masadaki içki şişesini yere düşürüp kırdı, aldığı cam parçası ile ellerindeki bağı kesti ve kendini dışarı attı.
* * *
Ann elinde şapka ile iskelede birkaç dakika öylece durup ismine baktı, şapkadan ilk dileğinin ne olacağını biliyordu, hayatını çekilmez kılan amcasının ölmesini istiyordu, dileğini diledi ve o anda Bob’un Yeri’nde içmekte olan amcası yere yığıldı. Meyhanedekiler adamın başına toplanıp ne olduğunu anlamaya çalıştılar, adam ölmüştü. Ann artık kendini özgür hissediyordu, şapkadan ikinci dileği kendisine kızı gibi davranan İrma Howard ile ilgiliydi, eğer dileyebilseydi İrma’nın kızına kavuşmasını dilerdi ancak şapkanın birini öldürebilme gücü olmasına rağmen ölmüş birini geri getirebilme gücü yoktu, bu nedenle İrma’nın tekrar eskisi gibi konuşabilmesini diledi ve o anda İrma yan odadaki eşine George diye seslendi, George şaşkınlıkla İrma’ya koşmuş ve sevinç gözyaşları içinde birbirlerine sarılmışlardı, Ann onların mutluluğunu hissetti, kendisinin de mutlu olabilmesi için yaşadıklarını unutması gerekliydi ve Ann tüm yaşadıklarını unutup mutlu olmayı diledi, şapka Ann’in son dileğini gerçekleştirip ortadan kaybolduğunda Ann ilk defa mutluluğu bu kadar saf halde hissetti ancak hala her şeyi hatırlıyordu, bu da onun ödemesi gereken bedeldi.