Öykü

Mavi

Çağa ayak uydurmak, tembel insanların işidir. Bu yüzden, bugün yürüdüm.

Kırmızılı beyazlı, tekdüze yer taşları kadar ilgimi çeken bir şey varsa o da rengârenk barakalardır. ‘’Renkler, insanları yansıtır. Sen, gökkuşağımsın.’’ derdi, koynuna yattığımda huzur bulduğum fakat ölüm yıldönümüne bir gün kalan sevgilim. Renkli barakalar, renkli insanların işidir. Boyarken pencere kenarlarını, ne giymişti acaba üstüne Rıfat amca? İki katlı şirince bir evleri vardır, yan tarafında da kiler niyetine yapılmış irili ufaklı tahtalardan kulübe. Eski püskü, kolları yamalı, mavi üzerine kırmızı çizgili gömleğini hep oradan alır, çıkarır da öyle boya işi yapardı. ‘’Sevda, oğlanı ara tiner filanca getirsin. Hele bir tereyağını da bak, çıkarma bir daha beni Mahmut’a!’’ der, kızlarının en sevdiği leylak rengine boyardı dört duvarlı evlerinin dış cephesini. Mahmut amcaya renk verecek olsaydım, lacivert verirdim. Yürürken dikkatimi çekiyor, ne ara büyüdü bu sarı ağır kokan çiçekler. Ben çok küçükken, bunlara kaka çiçeği derlerdi. Yaklaşamazdım, oysaki ne severdim renklerini. Mahmut amca, yine hardal rengi plastik sandalyesinde oturuyor. Ne var elinde? Cumhuriyet Gazetesi. ‘’Bak, bak! Ben size diyorum… Ah, eşek kafanız, aah! Siz hâlâ din deyiverin, yakında şapkamız kalmayacak başımızda. Takke takke…’’ Marketi vardır Mahmut amcanın. Küçüklüğümde az çalmadım en sevdiğim portakallı keklerden. Bir keresinde kapımıza gelmişti de anneme, ‘’Sizin kız pembe elbise giyen kız mıdır hanım kızım?’’ ‘’Evet, buyrun hele?’’ ‘’Yanlış anlama beni ama senin kız kaçtır kek kaytarıyor marketten. Çocuktur deyiveriyorum, görmüyorum ammaaa..’’ O günü unutmam. Kocaman kahverengi oklavayla annem bana girişmişti. O gün bu gündür, portakal jöleli kek yemem. Mahmut amca şimdilerde, dükkânı boyatmış. Önceden kirli griydi. Şimdilerde limon rengi. Ne büyük tezat! Hiç de yakıştıramadım ya.

Aysun yengenin kızı dolanıyor yine, yanımdan geçti şimdi. Giymiş, süslenmiş, püslenmiş yine. Doğduğu sokaktan utanan burjuva süprüntüsü. Bunun bir babası vardır, melek gibi adam. Anası da bir güzel, bir zeki. Böyle anadan babadan, böyle kız çıksın. Olacak iş değil! Bunların barakası küçüktür filanca ama sıcacık, tertemizdir. Girdin mi, uykun gelir. Ama gel gör ki evladı olacak Necla beğenmez. Utanır da utanır! Ne imiş, ‘’Mekteptekilerin iki katlı evleri var, içleri de bir güzel ki sorma! Dış cephe toz pembe, içerisi bembeyaz cennet gibi. Bir de bir bahçeler, bir saksılar… Ah! Bahtsızım. ‘’ Hava da güzel, bir de ne güzel esiyor meltem. Sen olacaktın yanımda Deniz, tutuşacaktık el ele. ‘’Bak, bak Roza! Ver balonlarını, dilekler tut, uçuralım. Bilmediğimiz yerlere gitsin hayallerimiz.’’ diyecektin bana. ‘’Mor benim olsun Deniz, mavi senin. Hadi, evet! Evet! Şimdi, çok güzel esti! Bırak!’’ Ve bırakacaktık barakamıza, dünyamıza, sonsuz maviliğe hayallerimizi. Sen beni bıraktın da gittin bilmediğim yerlere Deniz, hayallerim orada mı?

Yaklaşıyorum yavaş yavaş Dursun abinin dükkânına. Taksi durağı boş, oysaki hafta içi. İnsanlar geziyor, nereden buluyorlardır ki bu kadar parayı. Hayretler doğrusu. Dursun abi, kapıda. ‘’Merhaba, Dursun abi? Afiyetin nasıl?’’ ‘’Oo, ciğerim! Hoş geldin, hele gel bir çay iç.’’ ‘’Çok sağol Dursun abi, alayım ben her zamankinden..’’ Gözleri kısık, ağzında yeni yeni tüten kaçak sigara, düşünüyor belli ki. ‘’Ayın kaçı ola ki…’’ Saatine bakıyor. Kafasını sallıyor, hızlıca boya dükkânına girip beyaz kutunun içinde mavi boyayı, poşette fırça eldiveni getiriyor. ‘’Sağlıcakla Roze, bir ihtiyacın olursa… Allah mekânını cennet eylemiştir.’’ Başımı salladım. Alışıyor insan, alışmayınca acı veriyor da ondan. Mezarlığa yaklaştım, İlhami Göktuğ… Ayşe Sevde Yurtkul… Devrim Gözbek… Ezberledim mezar taşlarını. Deniz.. Gelmeyeli çokta olmadı. Ne çabuk kirlenmiş toprağın, taşın. Temizliyorum, ne zaman gelsem titrerim. İnsan; çocukluğunu, sevdiğini, geleceğini, umudunu toprağın altına saklamış… Titremez mi? Ölse yeridir ya hani, anam var. Bir de kardeşim. Olmaz, olmaz Bunun için mi geldik! Daha önceden boyadığım mezar taşını, şimdi tekrardan boyamak üzere boyamı fırçamı çıkarıyorum. Renkler insanları yansıtır, demiştin ya Deniz. Maviydin sen hep, mavisin. Bu yüzden barakanı da boyuyorum maviye. Sonsuzluğunda huzur içinde kal diye. Sen gittin ya Deniz, benim gökkuşağımda bir renk eksildi.. Söylemiş miydim? Söylemiştim ya.

Mavi” için 9 Yorum Var

  1. Okuduklarım gözümün önünde canlanıyorsa o öykü güzel öyküdür. Senin öykün de oldukça güzel.
    “Gelmeyeli çok da olmadı.” olacak. Ellerine sağlık

    1. Merhaba, Haluk Bey. Çok teşekkür ederim yorumunuz için.. Yazım hatası farkındalığı için de ayrıca teşekkürler, daha dikkatli olacağım! (:

  2. Hüzünlü bir öykü. Ne eksik ne fazla, gayet tadında bırakılmış uzunluğu ve bu sebeple etkileyiciliği de sekteye uğramamış. Bir de demeden geçmeyelim, “şairane” üslup, hikayenize yakışmış.

  3. “Söylemiş miydim? Söylemiştim ya.” Bu son kısmı çok sevdim ben. Kısacık ama çok insanın içine dokunabilecek cümleler. Öykünün geneli de zaten içe işleyecek türdendi. Renklerin karmaşası içinde devam eden bir anlatı ve mavinin dinginliğinde bir son. Elinize sağlık.

    1. Merhaba, Mümin Bey. Kısa soruları ve sorulara verilen kısa cevapları seviyorum. Anlatıma uygulamakta da çekinmedim. Yorumunuz için çok teşekkür ederim, beğenmenize çok sevindim. (:

  4. ‘Sen gittin ya Deniz, benim gökkuşağımda bir renk eksildi…’ herhalde bütün öykünün özü ve tadı, o güzel hissiyatı burada saklı. Oldukça hoş ve güzel bir üslupla yazmışsın. Etkileyici bir benzetme baraka için.
    Kalemine sağlık.

    1. Merhaba, Mustafa bey. Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim, beğenmenize çok sevindim! (:

  5. Güzel bir öyküydü. Güzel bir başlangıç, ve güzel bir son.

    “Boyarken pencere kenarlarını, ne giymişti acaba üstüne Rıfat amca?”
    Buradaki düşünce tarzı farklı, ilgi çekici, zekice.

    “O gün bu gündür, portakal jöleli kek yemem.” Roza, biraz fırlama gibi geldi bana. Sanki göz işareti yapıp, portakallı olmayan keklere dadandığını ima ediyor. Yoksa, “kek yemem” derdi değil mi?

    Başlarda belirsizlikler arasında boğuşsam da, öykünün kısalığı sayesinde bir kez daha okudum. Paragraf başını seyrek kullanmanız da süregelen durumu kavramamı zorladı.

    İlginç bir üslubunuz var. Dikkat çekici. Düzensiz bir sırada ilerliyor, konudan konuya atlıyor. Tabii ki bunu olumlu anlamda kullandığımı da belirtmem gerek. Zaten girişte de bir bakıma belirtmişsiniz, farklılığı yani.

    Elinize sağlık.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *