“Yine eline aldın, değil mi? Yine bırakmayacaksın?’’, dedi Akif. Karısına kızdığını gizleyemediği çok belliydi suratından. Boşa akıp giden sanki onun zamanıydı sadece diye düşünmeden edemiyordu Mine. Nasıl garip bir şeydi bu. Ona tahammül etmek zorunda olmak bile geriyordu Mine’yi. Yavaş yavaş terk etse belki her şey çözülürdü ,diye düşündü Mine. Ama hiçbir şey kolay değildi. Çirkin insanlığın çirkinlikleriydi onların yaşadıkları da. Belki daha gün yüzüne çıkmamış çok şey yaşamışlardı. Ama Mine eğer bir şey biliyorsa o da bu iğrenç koca müsveddesinden nefret ettiğiydi. İğreniyordu ondan. O daha ilk geceden tatmıştı ölümü. Şimdi ise sinsi sinsi işleyen şeytan cevap bekliyordu. Acaba Mine elindeki kitabı bıraksa mıydı? Ama o böyle bir şeyi istemiyordu. Defalarca yenilmişti ona. Belki de büyük bir kavga seyredecekti onun tavrını. Ama artık bu duruma bir dur demeliydi. Bir çıkış noktası olmalıydı. Çok fazla şey istemezdi ki o. Neden böyleydi, neden her şey kayıtsız bir şekilde mide bulandırıyordu?
Mine elindeki kitabı bırakmadı. Düşünce savaşını o an kararlılık kazanmıştı. Belki de halletmesi gereken işleri vardı. O yüzden demiş olamaz mıydı, kocası? Ama o ahmak için kılını bile kıpırdatmak istemiyordu. Kapıyı çarpıp gitmeliydi. Bunu çok önceden yapmalıydı. Elindeki kitabı bıraksaydı her şey tüm sıradanlığıyla devam edecekti. Ama o yapmadı. Yapmak istemedi. Tüm kararlılığı ile kitabı okumaya devam etti.
Akif sinirden küplere binmişti.’’ Sana elindeki kitabı bırak dedim!’’, dedi Akif. Suratı kırmızının tüm renklerini bir bir deniyordu. O kadar komik görünüyordu ki bir anlığına siniri bozulan Mine gülmekten kendini alamadı. Evet, yapmıştı. Mine onu sinirlendirmeyi başarmıştı tekrardan. Soluklarını bile duyabiliyordu. Acaba kocası ona ne yapacaktı? Düşünmek bile acı veriyordu o anlarda. Suratında birkaç tokatın acısını hissetti. Onlar bile bunca çirkinliği anlamışlardı. Mine’nin suratı hissetmişti sanki olacakları. Ve canı acıyordu. Daha hiçbir şey yaşamamışken dayağın acısını hissediyordu. Acaba ona karşı çıksa mıydı? Belki de bir şey olmazdı. Belki de hala seviyordu Akif karısını. Acaba dayak yememek uğruna ona yaransa mıydı?. Belki ona kur yaparsa? İçinden düşündüğü çirkin şeylere çok ama çok kızdı. Daha ne kadar iğrenç şey varsa hepsi bir bir aklından geçmişti. Ama düşünmesine gerek yoktu. Bedeni kanlar içinde-hayır o bunların hiçbirini yaşayamayacaktı belki onu seviyordu ah bu da nereden çıktı,bilinçaltı işte, ama bir çare bulmalıyım bir şey yapmam lazım gelecek geliyor belki belki yok hayır hayır ne yaparsam olmayacak galiba belki gözlerimi kapasam- derken, tokat gerçekten bu sefer tam anlamıyla somutluğuyla düştü suratına. O an hiçbir söz geçmedi. Mine sadece tam kapatamadığı gözlerinin tokat ile birlikte sarsıldığını hatırlıyordu.Ne kadar acı çektiği kimin umurundaydı ki?- belki bir yol bulurum edasıyla çırpınan tüm korkulu yürekler ona eşlik etti zihninden- Mine, yerde yatan o iğrenç şeye bakmak isterdi. Akif’in neler düşündüğünü merak da ediyordu. Korkularını istemiyordu kadın olmanın. Hem bir kitapta…
Mine, ayıldığında bir hayli bitkin hissetti kendini. Her taraf dağılmıştı. Herhalde o iğrenç yaratık evi terk etti ,diye düşündü. Ama beklentileri gene karşılanmamıştı. Sadece ona daha çok iş çıkmıştı. Tabi bunca dayaktan sonra ortalığı toplamak, yemek yapmak, kocasının koynuna girmek de onun işiydi. Ağlaya ağlaya kalkmaya çalıştı. Göz yaşlarını silecek bir eli yoktu. Ya da en azından hissi kaybolmuştu o an. Bu Dünya ne kadar da gizemli bir yerdi? Hatta okuduğu onca kitapta adı geçen şu Bermuda Şeytan Üçgeni’nden bile garipti. Mine yaşadığı hissettiğini hatırlamıyordu. O da isterdi acısız bir ölüm, o da isterdi mutlu bir yuva. – aslında güzel bir kitaplık- Zihni onu kandırmaya çalışıyordu. Daha çok dayak yemenin formülü ondaydı. –bir daha asla yapmayacağım dur ya neden yapmayacakmışım ya da bilmiyorum yapsam mı acaba acaba ne kadar daha buna dayanabilirim ama bir çare ne olur bir çare- Mine toparlanmalıydı. Akif, nereye gittiyse gelirdi çabuk bir şekilde. –Acaba an onu öldürsem- Mine düşünmeye kapatsa iyi olacaktı. Daha ne kadar dayanabilirdi ki bu duruma. Belki de daha fazla şey yapmalıydı. Ama kadınların çilesi bitmiyordu. Özlem duyduğu tüm ama tüm yalnızlıklara atıf da bulundu. Ah bir Akifsizlik hali sarsaydı onu- ne kadar şairane ve şeytanca- ne güzel olurdu aslında. Belki de tek yetkin olduğu alan düşüncelerdi. Konuşacak kim vardı ki? Kime izin vardı ki? Kanayan dudağını silmekle uğraşmaktan canı çıkmıştı. Parkeler kan içindeydi. Bunca kan benden gelmiş olamaz, diye düşündü. Gerçekten ondan gelmiş olsa bile… Yok yok işe bir an önce koyulmalıydı. Karar vermek için daha çok düşünmesi gerekiyordu.Keşke her şey düşünceler kadar kolay olsaydı, diye düşündü. Belki de Akif’i mutlu edemiyordu. Bunca kitap neyi öğretirdi ki insana, diye düşündü.- ama okuması gerekiyor ya da aman ya zaten bunca dayak onların yüzünden oldu ne okuayacağım ama yine yenildim galiba ne yapsam ama başka başka şeyler düşün düşün düşün gitsem mi acaba nereye kime niçin neden neden mi daha başka ne olsun neden daha ne istersin Mine belki bir akşam kolunu keser de yersin- Mine ne yapacağını bilemedi. Bir köşeye çöktü kaldı öylece. Akif diye biri yoktu. Keşke hiç olmasaydı. Ah gençliğinde hiç böyle miydi. Kanmıştı, iğrenç pisliklere kanmıştı adım adım. Kirlenmişti ve hak etmişti bunları, diye düşündü. Daha çok düşünecek şey vardı. Ama bir kadın olmayı öğrenmek için sayısız kere dayak yemesi gerekmişti. Değer miydi?