“Kim ne derse desin, Dünya, insanlarla paylaştığım bir oyun alanından başka bir şey değil ve bu dünyada birazcık da olsa eğlenebilmek adına James Goodman’ı 3 kez hayata döndürdüm. Bazı günümüz ateistlerinin aksine, ben o kadar da kötü bir Tanrı imajı çizmiyorum, bir kitle katili değilim. İşim sadece insanları öldürebilmek için atom bombaları yaratacak zekada başka insanlar yaratmak veya depremler ortaya çıkarmak değil. Fakat, henüz yaşayan hiçbir aklın keşfedemediği bir evreni ayakta tutmak cidden bazen çok sıkıcı olabiliyor. Bazen biraz eğlenmek gerek. Dans etmeliyiz.
Şunu öncelikle bilmek gerek: James Goodman –aynı zamanda Olivia Jameson ve Alan Shephard- ona sunduğum hiçbir hayatta öldürmekten pişman olmadı. O; bunun için yaratıldı. Onun kaderini ben yazmadım, yanlış inanışlar sizi yanıltmasın. Kader, bir yanılsamadan ve başlarına kötü şeyler gelen insanların tutunacakları sanal bir daldır. Bu yüzden kitaplarımda kusur olduğunu söyleyemezsiniz.
James, ilk yaşamında karısını öldürdü. Haklı olduğu varsayılabilirdi, karısı onu zengin bir avukatla aldatıyordu. James o zamanlar cidden çulsuzdu ve şanssızdı, çünkü Lulubelle gibi bir kadına aşık oldu. Lulubelle, James’in katıldığı bir karaoke’de Radiohead’in Creep’ini söylerken James’in aklını almıştı ve o Lulubelle şarkının son bölümünü söylerken –she’s running, run, run, run, run- James bu kadının onun kaderi olduğunu anlamıştı. Aptal, seratonini hesaba katmamış, bunu da kadere bağlamıştı.
James, Lulu ile muhteşem bir geleceğin hayallerini kurduğu ve onu öldürdüğünde 24 yaşındaydı. Lulu’yu ve avukat Jeffrey Silverman’i kendi yatağında gayet uygunsuz bir şekilde yakaladığında ise kendini 100 yaşında gibi, hatta ölmüş gibi hissetmişti. Onlara yerlerinden kıpırdamamalarını söylemiş, mutfaktan bir bıçak kapmıştı; fakat bıçağın ona yeterli olmayacağından kuşkulanıp garajdan odun kesmek için kullandığı STIHL marka elektrikli testeresini almıştı. James, Lulu’nun kafasını Jeffrey Silverman’in gözleri önünde bedeninden ayırdığında pişmanlık hissetmemişti; fakat kalbi de Lulu ile beraber ölmüştü sanki. İşini bitirmek için Jeffrey’e döndüğünde ölü kalbi onu yarı yolda bıraktı ve James 1 dakika can çekiştikten sonra kalp krizinden öldü. Jeffrey Silverman ise bu olaydan sonra hayatına normal bir şekilde devam edemedi, balatayı sıyırdı ve bir akıl hastanesini hücresinde başını parmaklıkların arasına sokup kendini boğarak intihar etti.
Ne trajedi ama.
I
James Goodman’i Alan Shephard olarak hayata tekrar döndürdüm ve Alan Shephard ona nazaran daha güzel bir hayat yaşadı. Tüm dünyanın tanıdığı bir dövüşçü, bir senaryo üzerine ringde birbirlerini dövenlerin oluşturduğu büyük endüstrinin bir parçasıydı. Alan Shephard o federasyonun oluşturduğu yanılsamanın şampiyonuydu, en iyisi, en sevileni, en sempatiği.
Alan’nın bağlı olduğu federasyon büyük bir turnuva düzenliyordu ve açılış maçını Alan, Ironjaw lakaplı bir dövüşçü ile yapacaktı. Senaryo çalışılmıştı, uzun süren karşılıklı dayak yeme sürecinden sonra Alan kendine özel hareketini yapıp Ironjaw’ı tuş pozisyonuna getirecek ve maçı bitirecekti. Son hamleye gelene kadar izleyicileri tatmin eden, güzel bir maçtı. Fakat Alan, bitirici hareketini Ironjaw henüz kendini hazırlayamadan yaptı. Alan onu kaldırdı ve hareketi gereği ters çevirip iplere doğru fırlattı. Ironjaw dengesiz bir şekilde havada bir kavis çizdi ve boynunun üzerine düştü. Boynu vücuduyla garip bir açı yaratacak şekilde yere yığıldı, ve hareketsiz kaldı.
Sağlık ekipleri hemen olaya müdahale etti, canlı yayın hemen kesildi; ancak Ironjaw kurtarılamadı. Şoka girmiş olan Alan hemen ringden uzaklaştırıldı. Ortalığa tam bir kaos hakimdi, herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyor, ringe yaklaşıyordu. İşte o anda, Alan Shephard korumalardan tarafından kulise doğru götürülürken, fanatik bir Ironjaw hayranı –üzerinde onun hep giydiği giysinin aynısından vardı- arkadan yaklaşarak, Alan’ın tam arkasındaki korumaya ve ondan sonra Alan’a elindeki beyzbol sopasıyla iki ölümcül darbe indirdi. Korumanın kafası kalın çıktı, beyin sarsıntısıyla kurtuldu. Alan Shephard’ın ise kafatası çatladı ve travmaya bağlı bir beyin kanaması geçirdi. 4 saat sonra hastanede bir beyin kanaması daha geçirdi ve sağ tarafı tamamen felç oldu. 1 saat sonra bitkisel hayata girdi ve ertesi gün, karısı fişin çekilmesini onaylayan belgeyi imzaladı. Fanatik hayran, kasıtlı adam öldürmekten idam cezası aldı ve iğneyle öldürüldü.
I
Olivia Jameson sonuncuydu. Yarattığım bu dünyada, insanların Orta Çağ olarak kabul ettiği dönemden bu yana dünyanın en pis ve aşağılık mesleği olarak görülen mesleği yapıyordu. Olivia 23 yaşında, tüm Amerika kıtasının tanıdığı, ünlü, kalburüstü bir fahişeydi ve belki de dünyada işini gerçekten severek yapan tek fahişe oydu. Bu durum, onu en zor memnun edilen ve en çok istenilen fahişelerden biri haline getirmişti.
Olivia ne düşünüyordu? Ne hissediyordu? Zengin ve suda oynayıp silkinerek kurulanan bir köpek kadar mutluydu. İstediği hayatı yaşıyordu. Müsrif olmadığı için şu anda işini bıraksa bile ömrünün sonuna kadar onu geçindirecek kadar parası vardı. Zengin dostları vardı. Aslında bırakmayı ciddi ciddi düşündüğü zamanlarda müthiş bir teklif aldı. Deceased adlı dünyaca ünlü Heavy Metal grubunun menajeri, grubun Wembley’de yapacağı dev konserden sonra, gruba eşlik etmesi karşılığında Olivia 2 milyon dolar önerdi. Olivia hiç düşünmeden kabul etti, bu son işi olacaktı.
5 gün sonra, Olivia grubun özel uçağının tek yolcusu olarka İngiltere’ye uçuyordu. Lüks ortamlarda fazlasıyla bulunmasına rağmen, hiç bu kadar iyi ağırlanmamıştı. Menajer bir limuzinle onu villasının kapısından almış, havaalanına kadar ona eşlik etmiş ve çok kibar, adeta ona taparcasına davranmıştı. Uçağa bindiğinde kaliteli içki ve uyuşturucu servisi –Olivia kullanmadığı için reddetmişti- hiç eksik olmamıştı. Olivia uçaktan indiğinde hafif çakırkeyif haldeydi ve onu bekleyen arabayı kullanırken, bu halinin başına dert açabileceğini düşünüyordu. Ama umursamadı, ne olabilirdi ki?
Gün onun günüydü.
Görebilen ve işitebilen yayalar için yeşil ışık yandığında ve görme engelliler için o sinir bozucu bip-bip-bip sesi çalmaya başladığında yaşlı kadın titrek adımlarla karşıdan karşıya geçmeye başladı. Elinde görme engellilerin kullandığı o bastonlardan vardı. Olivia, kadını ve araçlar için yanan kırmızı ışığı çok uzaktan gördü ve yavaşlamak için frene bastı. Fakat araba yavaşlamadı.
Olivia daha önce hiç hissetmediği bir tür paniğin kendisini sarmaya başladığını hissetti. Hızlıca sağa sola baktı ve tecrübeli bir sürücü olarak seçeneklerini tarttı. Kadının karşıya geçmeyi başarabilirse gireceği sokakta park etmiş bir çöp arabası vardı, ya direksiyonu oraya kıracaktı, ya da kadına çarpacaktı.
Olivia kısa sürede kararını verdi -ölmek için çok gencim- ve gözlerini kapatarak çarpışmayı bekledi. Çarpışma anından saniyeler önce birinin ona baktığı içgüdüsüyle refleks olarak gözlerini açtı ve inanılmaz bir şey gördü.
Yaşlı kadının başını gelen arabaya doğru çevirip akları beyaz gözlerini onun gözlerine diktiğine yemin edebilirdi.
Çarpışmanın şiddetiyle yaşlı kadın havaya, ileriye doğru fırladı ve 20 metre ilerideki işlek kavşağın ortasına düştü. Belki hızla karşıdan gelen arabalar olmasaydı, yaşlı kadın hala yaşıyor olabilirdi; ancak bir öğrenci otobüsü üzerinden geçip yaşlı belkemiğini unufak etti. Kadın 30 saniye içinde öldü.
Olivia kadının vücudunun kırılan kemiklerinin etkisiyle yassılaşmasını, ağzından burnundan ve kulaklarından boşanan kanları gördüğünde uğradığı geçici felçten kurtuldu, arabadan çıktı ve koşmaya başladı. Çöp kamyonunun olduğu dar sokağa girdi, direksiyona çarptığı başı feci şekilde zonkluyordu. Koştu, koştu, havanın gittikçe karardığını, etrafındaki sessizliğin kulaklarına basınç yaparak iyice koyulaştığını farketti. Sonra birden, etraf siyahtan koyu kırmızıya dönüştü. Çığlık atmak üzereyken boynunun arkasında bir acıyla yere yığıldı, nefes alamıyordu ve karanlığa dalması uzun sürmedi.
Uzun pardesülü dedektif, sakin adımlarla namlusu yere bakan silahını tutarak yürüdü. Kadını ayağıyla dürttü, hareket etmediğini görünce eğilip nabzını kontrol etti. Sonra ayağa kalkıp cep telefonunu çıkarttı, birkaç numara tuşladı ve bekledi. “Alo, Johnson,” dedi. “Mangle Sokağı’nın köşesinde yaşlı bir kadına çarpan saldırgan dur ihtarına uymadı, ben de vurmak zorunda kaldım. Ekip ve ambulans gönderin,” dedi ve telefonu kapattı. Kadının nabzını tekrar kontrol etti, nabız yoktu.
Dedektif bir sigara yaktı ve sokağı dinledi. Gelen ambulansın ve henüz uzakta olan ekip aracın sirenleri birbirine karışırken kadının yüzüne baktı ve onu bir yerden tanıyıp tanımadığı konusunda şüpheye düşmeden edemedi.
IV
Olivia, James, Alan… Hangisi bu ölümleri haketti? Alan haricinde hepsinin farklı seçenekleri vardı. Ama gerçek olan şey şu, seçenekleri boşverin: Kıskançlık, bencillik ve dikkatsizlik, bu üçü insanı eninde sonunda öldürür. İnsanlar hatalarından dolayı acı çekiyorlar ve çekmeliler, sonuçta bu düzen bu şekilde işliyor ve kıyamet, ateş bu kadar yakınken bunu değiştirecek değilim. Evet, ateş çok yakınımda ve sanırım ben de bu ateşte biraz bronzlaşacağım.
Yaşlı tenim üzerinde bronz renk gayet güzel duracak.”
V
Texas Eyalet Hapishanesi’nin Müdürü David Scythe ve baş gardiyan Samuel Sharp, müdürün odasında oturuyorlardı ve önlerindeki idam cezasından hemen önce ortaya çıkan inanılmaz gelişmeyi tartışıyorlardı.
Bir gecede 9 kişiyi öldüren Sarah West adlı 58 yaşındaki kadın 2 ay önce yakalanmıştı ve 3 gün sonra idam edilecekti, fakat David Scythe, ortaya çıkan yeni bir delil üzerine polis teşkilatının idam seramonisi yerine bu delil üzerinde yoğunlaşmaları gerektiğini düşünmekteydi. Müdür bir sigara yaktı ve bir tane de gardiyana uzattı, gardiyan reddetti. David sigarasından derin bir nefes çekerek konuya girdi.
“Önümüze çıkan bu delilin sadece sapık düşüncelerden ibaret olduğunu iddia etmek aptallık olur. Elimizde bir gecede 9 kişiyi –onaylanan ve kesin kabul edilen sayı- öldüren bir katil var ve dikkat et: bu sayı kesin kabul edilmesine rağmen gerçek sayı olup olmadığını Sarah’dan hala öğrenebilmiş değiller,” dedi David Scythe.
Baş gardiyan Samuel Sharp biraz düşündü ve konuşmaya başladı. “Efendim, Sarah West’in o gece 21 kişiyi öldürmeyi planladığını biliyoruz. En azından o manyağın amacına ulaşamadığı konusunda hemfikiriz,” dedi bir solukta. “Yakalanmasaydı bir gecede 21 kişi.. Aman Tanrım.”
“Kadın tatbikat yapmaya yanaşmadı, bu yüzden gerçekte kaç kişiyi öldürdüğünü bilmiyoruz. 9 ile 21 arasında her sayı olabilir. 10 da olabilir, 20 de. Polisler sadece 9 cesede ulaştılar, o da çok geniş bir arama sonucunda. Fakat bu okuduklarımız ışığında bu 3 kişiyle yakınlık gösteren her bulguya ulaşmamız gerek,” dedi Müdür Scythe alçak bir sesle. “Şu Dedektif Sunwell.. Kadına bir defter ve bir kalem vermemizde ısrar ettiğinde ona karşı çıkmıştım; fakat kadın haklıymış, Sarah’nın söyleyecekleri bitmemiş.”
“Kadın zaten kendini Tanrı zannediyormuş, yazdıklarına bakılırsa,” dedi Samuel. “İdam edilecek olmasa ve ona 10 yıl versek, bir seri katil İncil’i yazabilirmiş,” diyerek sözlerini bitirdi Samuel.
“Amanda Sunwell kadını çözmüş, Sam. Kadın kendini öldüremeyecek kadar çok seviyor. Psikozlu sürtük. Kendini Tanrı zannetmesine şaşmamalı. Defterin bir kopyasını al ve onu Sunwell’e gönder, Sam. Eminim burada yazılanları bilmek isteyecektir.”
“Evet, efendim,” dedi Samuel Sharp ve ayağa kalktı, kapıyı kapatıp çıktı.
X
Sarah West, hücresinde yazdığı satırların bulunmasından 3 gün sonra idam edildi. Texas yasalarına göre elektrikli sandalyede. İdamından 3 gün sonra polis, James Goodman, Olivia Jameson ve Alan Shephard’ın cesetlerine ulaştı. Hepsi, Sarah West’in yakalandığı mezarlığın yakınındaki bir evin bahçesine gömülmüştü.
Ölenlerin hikayeleri Sarah’ın Tanrı ütopyasıyla farklılık gösteriyordu. James Goodman, Lulubelle DeMorans ile evliydi; fakat Sarah West tarafından bir otel odasında karısını aldattıktan hemen sonra öldürüldüğü ortaya çıktı. Ayrıca, James Goodman’ın karısını Olivia Jameson adında bir fahişe ile düzenli olarak aldattığı ortaya çıktı. Olivia Jameson polis tarafından aranıyordu, bir uyuşturucu satıcısı ve iflah olmaz bir eroinmandı, AIDS taşıyıcısıydı, bir karavanda yaşıyordu.
Alan Shephard ise James ve Olivia’nın sık sık buluştuğu otelde çalışan bir zavallıydı. Boş zamanlarında sokak dövüşçülüğü yapıyordu ve otopsi raporuna göre pek başarılı olduğu söylenemezdi. James ve Olivia’nın öldürülmesine tanık olduğu için öldürüldüğü düşünülüyor.
Dedektif Amanda Sunwell, idamdan sonra yaptığı basın açıklamasında bu 3 cinayetin planlanmamış olduğunu açıkladı ve ekledi, Sarah West bu planlanmamış 3 cinayet yüzünden yakalanmıştı. Amanda Sunwell, planlanmamış bu 3 cinayetin pişmanlığının Sarah’nın algısını paramparça ettiğini ve onu yakaladıklarında katatonik halde olduğunu –aynı zamanda Sarah o halde olmasaydı belki de onu hiç yakalayamayacaklarını- içinden bu pişmanlığı atması için ona bir defter ve bir kalem verilmesi gerektiğini düşündüğünü ve bunları yazdıktan sonra Sarah’nın psikolojik olarak düzelme gösterdiğini basına açıklamadı.
Sarah West 21 Haziran 2010 tarihinde, 59 yaşına girmesine 3 gün kala idam edilmişti. İlk incelemede cesetleri bulunan 9 kişiyi öldürme sebebi şizofreniye ve kişilik bozukluklarına bağlandı, fakat gerçekte bu 9 kişiyi neden öldürdüğü ve 21 sayısının neyi ifade ettiği asla öğrenilemedi.
Kısa bir süre sonra, Sarah West de unutuldu, herkes “mutlu bir şekilde yaşamak” adını verdiği yanılgının ardına saklanarak hayatını sürdürmeye devam etti.
Etkileyici bir hikaye. Beşinci paragraftan sonra hikayenin yön değiştirmesi özellikle hoşuma gitti. Bazı yerlerde ufak tefek anlatım bozuklukları var ama hikayeyi ikinci bir kez düzenlemenizden kaynaklandığını sanıyorum. Genel olarak bakıldığında oldukça beğendim. Sonraki aylarda da hikayelerinizi görmek isterim. Ellerinize sağlık…
Yorumun için teşekkürler. Anlatım bozukluklarının olmasının sebebi, hikayeyi yazışımın ve düzenleyişimin üzerinden çok fazla zaman geçmiş olması, sonrasında ise tekrar düzenleme fırsatı bulamamam.
Selamlar,
Daha önce üzerine konuşmuştuk. Ama yorumum burada da bulunsun istedim. : )
Bence Seçki Dünyası’na gayet sağlam bir eserle adımını attın. Kingvari anlatımını her zaman çok sevmiştim zaten; bu öyküde de aynı hava hâkim. Ki ben bunu olumsuz bir özellik olarak görmüyorum, aksine son derece keyifliydi.
21’in gizemini sonraki öykülerde göreceğiz, bence altında hayli güçlü bir kurgu yatmakta.
Öykü başarılıydı, ben okurken keyif aldım. Dilerim başka sayılarda da senin ismini görebiliriz, benim için bir keyif olacaktır. : )