Öykü

Bir Genç Kızın Kalbinden

Sıradan bir öğle arasında tanışmıştım onunla. Her zamanki yerinde ve belki de her zamanki giysileriyle mendil satıyordu. Yanına oturmuş ve içimden bir daha kalkmak gelmemişti. Orada saatlerce oturmak istemiştim. Hep oldukça büyük, duygu dolu, ela gözleriyle uzaklara bakardı. Henüz yedi yaşında olmasına rağmen kendinden emin bir şekilde konuşurdu. Konuştuklarıysa asla bir çocuğun konuşacağı türden şeyler değildi. Bense yavaş yavaş onun ruhuna hayran olmuştum. Her şeyi onun için onun yanında yapardım. Her anı heyecan doluydu. Beni üzdüğü zamanlarda bile yokluğunu hissetmek beni korkutur olmuştu. O kesinlikle bu yüzyıla ait değildi. İşte bu yüzden ona veliaht derdim. Uzun, dalgalı saçlarımı tek yanımda topladım ve anlattıklarını dinlemeye başladım.

“Biliyor musun, şu küçük yaşamımdan tek bir şey öğrendim, Anna. İnsanlar büyüdükçe beyinleri büyüyor ama kalpleri küçülüyor.” Bu tespiti beni gülümsetti.

“Bu da nereden çıktı şimdi, veliaht ?”

“Bu sabah yine Osman Amca geldi eve. Annemi sıkıştırıp durdu. Bir an annemin sesi öyle kısıldı ki ölüverecek sandım. Eğer ilerde büyük bir adam olursam O’na aynısını yapacağım.”

Osman Bey evlerinin sahibiydi. Hastalık falan dinlemeyen paragöz herifin tekiydi. Bu gözlerine karaltılar inmiş çocuğun hayatı da bir o kadar karanlıktı. Annesi bundan altı ay önce kansere yakalanmıştı. Babası zaten ayyaşın tekiydi. Bir gün evden yine içip çıkıp gitmişti. Bir daha da gelmemişti. Kadıncağız son aylarda iyice kötüleşmiş ev kirasını veremez olmuşlardı. On dokuz yıllık hayatımdan öğrenemediğim şeyleri bu kısa hayattan öğreniyordum.

“Bir şeyler yemeğe ne dersin?” Sorumun yanıtını biraz düşünerek cevapladı. Sonra kafasını evet anlamında salladı. Minik tezgâhındaki mendilleri toplamasına yardım ettim. Sonra karşı kaldırımdaki çörekçi dükkânına girdik. Üzerinde fıstıklar olan kurabiyelerden ve küçük patatesli çöreklerden istedik. Oturduğu sandalyesinden kalkıp yanıma kadar geldi. Minik dudaklarıyla yanağıma bir öpücük kondurdu.

“Sen bir melekten bile iyisin, Anna. Evet, kesinlikle bir melekten daha iyisin.”

Asıl adımın Ayşenur olmasına rağmen bana hep Anna diye seslenirdi. Bir keresinde ona bunun nedenini sorduğumda, bana anneye en yakın kelimenin Anna olduğunu söylemişti. Geri dönmeye yeltendiğinde onu kendime doğru çektim ve sıkıca sarıldım. Ve fısıldadım minik kulağına:

“Sen kesinlikle bu yüzyıla ait değilsin. Eğer geçmişe dönecek olsaydık sen kesinlikle bir veliaht olurdun.”

Ertesi öğlen onu her zamanki yerinde buldum. Yanına oturup hafifçe omzuna dokundum.

“Kolay gelsin, veliaht.” Yüzüme bakmadan konuştu.

“Bugün çok yoğunum Anna. Her zamankinden daha fazla çalışmalıyım. Hem de üç kat daha fazla. Üstelik sadece bugün değil. Yarın ve belki de öbür günde en az bu kadar yoğun olacağım.”

“Niye ki?”

“Aslında Sam bundan kimseye bahsetmememi istedi. Ama bence sana bahsedebilirim bundan. Hem sen kimse değilsin ki.”

Sam miniğin tek ve hayali arkadaşıydı. Başlangıçta bundan bana bahsetmemişti. Ama zaman ilerledikçe bahsetmeye karar vermişti. Minik dudaklarını ısladı ve hevesle anlatmaya başladı.

“Bu sabah fark ettim de annem hiç dışarı çıkmıyor. Önce bunun nedenini ona sormayı düşündüm ama o bunu reddederdi. Epeyce bunu düşündüm. Sonunda buldum. Ayakkabı… Annemin bir ayakkabısı yok. Ona bir ayakkabı alacağım.”

İri, siyaha yakın gözlerim dolu dolu olmuştu. Ona annesinin çok hasta olduğunu söyleyemezdim.

“Biliyor musun, veliaht? Aslında ben de annene bir hediye almak istiyordum. Ama ne alacağıma bir türlü karar verememiştim. Ne dersin annene birlikte bir ayakkabı alalım mı?”

“Bunu gerçekten istiyor muydun Anna. Ah ne kadar iyisin. Ben tam on lira biriktirdim. Sen de on lira versen çok para olur mu? Bu paraya ayakkabı alınır mı?”

“Alınır, alınmaz mı hiç. Hem de en güzelinden alınır. Hadi kalk gidelim ve annene ayakkabıyı alalım. Bir de pasta alırız. Oh mis! ”

Mendilleri acele ile topladık. Yürürken minik konuşmaya başladı.

“Boyunun neden kısa olduğunu buldum Anna.”

“Öyle mi, nedenmiş bakalım?”

“Çünkü senin kalbinle beynin orantılı büyümüş. Beynin büyürken kalbin aynı kalmış. Hiç küçülmemiş. Vücudun ve kemiklerin kızmış sonra kalbine. Uzamamaya karar vermişler. Umarım ben de senin gibi olurum Anna.”

Başkası söylese kızardım buna. Ama bu sefer minik veliahdın ellerini daha bir sıktım. Sanki bırakırsam kaybolacakmış gibi…

Bir elimde ayakkabı kutusu diğerinde ise bir pastayla minik çocuğun evine geldik. Ev oldukça harabeydi. Sanki unutulmuş gibiydi, her şeyiyle. Büyük paslı demir kapısı gıcırtıyla açıldı. Uyuyan kadını görünce kalbim sızladı. Uyandırmaktan ürkercesine minik adımlarla girdim odaya. İkindi güneşi minik pencereden içeri girmiş hasta kadının buğday tenine vurmuştu. Minik çocuğun saf güzelliğinin nereden geldiğini şimdi anlıyordum. Fakat bir tuhaflık vardı. Hasta kadının göğsü inip kakmıyordu. Minik çocuk annesini bir an önce uyandırmak yeni ayakkabılarını vermek istiyordu. Bundan dolayı sert bir şekilde sarsıyordu annesini. Önce pastayı bıraktım elimden sonra hediyeyi… Pastanın bulunduğu cam kabın kırıkları dağıldı odaya. Hıçkırıklar içinde sarıldım minik çocuğa. Ve söyledim sesimin çıktığı kadar.

“Bu seninki bahtsızlık değil, korkma. Bu yirmi birinci yüzyıl ve bu yüzyıl bir kelebeğin bile ömrünü kısaltabilir. Ve sen kesinlikle bu yüzyıla ait değilsin, veliaht. Ve ben sana bir veliaht gibi bakacağım.”

O günden sonra minik çocuğun iki hayali arkadaşı oldu. Sam ve biricik annesi… Hep hayalleriyle yaşadı. Ama bir gün korktuğu başına geldi. Büyüdü, kalbi küçüldü, minicik kaldı. Önce sam kayboldu daha sonraysa annesi. O da diğerleri gibi bıraktı hayallerini. Kendini tamamen dünyanın karanlığına bıraktı. Değişmeyen tek bir şey kaldı. Genç kızın kalbi… Minik çocuk, genç kızın kalbinde halen daha bu yüzyıla ait olmayan bir veliahttı.

Bir Genç Kızın Kalbinden” için 16 Yorum Var

  1. Eline sağlık , her zaman ki gibi sonu hüzünlü bitti 🙂 ama güzeldi
    ilk yorum yapan olmak istemiştim ama özürdilerim 😉

    1. sanırım bu tür sonları seviyorum 🙂 senin yorumun benim için her zaman ilk yorum kadar değerlidir.ilk yorum olmasa da 😉

  2. Çok hoşuma gitti öykünüz. Konu klasik lakin anlatım tarzı hikâyeyi bir üst seviyeye taşımış. Öykünün başında çocuğun hafiften psikopat olabileceğini düşündüm -redrum- ve aklıma The Shining filmini getirdi.

    “Alınır, alınmaz mı hiç. Hem de en güzelinden alınır.” Burada aklıma direkt Canım Kardeşim adlı film geldi ve anılarım canlandı. Güzeldi.

    Okuması bir hayli zevkliydi, tebrik ederim.

  3. Selam, akıcılığıni çok begendim, zorlanmadan bir çırpıda bitiverdi. Okudukça yasattigin duygulari da güzel yerlestirmissin.

  4. Ellerinize sağlık, etkileyici ve güzek bir çalışma olmuş.

    “Biliyor musun, şu küçük yaşamımdan tek bir şey öğrendim, Anna. İnsanlar büyüdükçe beyinleri büyüyor ama kalpleri küçülüyor.”

    Bu kısım hoşuma gitti. Gerçekten de öyle. Büyüdükçe kalbimiz küçülüyor. 🙂

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *