Öykü

Çıkrık

Zamanın başlangıcından beri bir efsane dolaşır dillerde. Ama bilmezler ki efsane değildir dillerde dolaşan. Gerçeğin en saf halidir. Efsaneye göre başlangıçtan beri kimsenin kolay kolay duyamadığı, duyanında hatırlayamadığı bir ses yankılanır cihanda.

Sesi herkesin duyduğu öyle bir vakit vardır ki, kimse istemez o vaktin yanına yaklaşmasını. Ölüm vaktidir herkesin bu sesi duyacağı an. Ölüm vaktinde bu sesi duymaya başladığında, ya bir huzur çöker ya da anlatılmaz bir kasvet ve korku gelir ruhun üzerine. Sesi ölümden önce duyan azınlıksa, hayatlarının ellerinin arsından akıp gittiğini ya da ruhlarının yerinden söküldüğü hissine kapılırlar. Ses unutulsa, akıllardan uçup gitse bile duyanlar, ömürlerinin sonunda sesi tekrar duyacakları zamana kadar hatırlamadıkları bir şeyin sancısı ve ağırlığıyla yaşamak zorunda kalırlar.

Ne midir bu ses?

Bu ses ölümden önce duyanlar için akıp giden zamanın, durdurulamayan ve giderek sona yaklaşan yaşamın sesi; ölüm anında duyanlar içinse yaşamın son sesidir.

Sesin dalgalar halinde yankılanarak geldiği yeri kimse tam olarak bilmez. Daha önce sesin kaynağına gidip geldiklerini iddia edenlerin sözlerini kayıt altına alan eski kaynaklar, sesin hiç bitmeyen yolun sonunda hiçliğin ortasındaki bir kulübeden geldiğini söyler. Yazanlara göre kulübenin içine girdiğinde, tamamen farklı bir dünyaya adım atarsın. Bilinen dünyanın dışında hareket eden farklı bir âlem.

Diğer tarafa geçtikten sonra kişinin ilk gördüğü şey uçsuz bucaksız bir karanlık ve boşluktur. Boşluğun içinde nasıl ayakta durduğunu bile anlayamazsın. Yön duygun kaybolur. Aşağı taraf neresi, yukarı taraf neresi anlayamaz olursun. Sonra yavaş yavaş çevrendeki karanlık perdesi aralanmaya başlar ve tam olarak ne olduklarını anlayamadığın bir görünüp bir kaybolan, insanda bulunmak, görülmek istemedikleri hissini uyandıran siluetler görmeye başlarsın.

Siluetlere yaklaştığında ilk göreceğin şey ortasından geçen bir çubuğun etrafında dönen büyükçe bir ahşap tekerlek ve tekerlek döndükçe etrafına sarılan iplik olur. Daha da yaklaşıp dönen aletin bir çıkrık olduğunu, üzerine sarılan ipliğinde bir yün yumağından geldiğini görmen fazla uzun sürmez. Kafa karışıklığı içinde etrafına bakarken daha fazla çıkrığın ortaya çıkmaya başladığını fark edersin. Sonra daha fazlası, daha fazlası ve daha fazlası. Görüp görebileceğin en uzak köşeye kadar her yerde çıkrıklar ve önlerinde duran, ip haline getirilmeyi bekleyen yün yumakları. Sayıları milyonları belki de daha fazlasını bulur. Kimsenin sayabileceğini sanmıyorum.

Sesler, çıkrıkların dönüşünden gelen ve ölüm anında herkesin duyacağı sesler, buradan tüm cihana yayılırlar. Tarifinin asla tam olarak yapılamayacağı bir şey gözlerinin önüne serilir. Kendine has sesleriyle, dur durak bilmeden -sanki zamanın sonuna kadar hareket edeceklermiş gibi- çalışan çıkrıkların arasında dolaşırken, aslında en başta tıpatıp benzeyen çıkrıkların birbirlerinden farklı olduklarını fark edersin. Kimisi yeni yapılmış gibi ciladan parlar ve tekerlekleri takip edilemeyecek bir hızla dönerken, kimisi de eski püskü görünüşleri ve yavaş hareketleriyle insanda kadim bir his uyandırırlar.

Çıkrıkların birbirlerine karışan sesleri arasından bile net bir şekilde duyulabilen, ritmik bir ses işitmeye başladığında hissettiğin ürperti, daha önce var olduğundan haberinin bile olmadığı korkularını ortaya çıkarmaya yeter. Yavaş yavaş yaklaşan adımların yankıları olduğun yere çivilenip kalmana sebep olur. Adım sesleri giderek yaklaşıp sahibini bulduklarında, karşında yüzü kapüşonlu ağır bir pelerinin altında gizli olan beli bükük bir varlık bulursun.

Sen gördüğün varlığın ne olduğunu anlamaya çalışırken, o senin yanına çoktan varmış olur. Seni, yüzünün olması gereken yerdeki o derin karanlıkla incelediği birkaç saniye senin için bir ömre bedel olur. Bir süre sonra zararsız olduğuna kanaat getirmiş olacak ki yanından sessizce uzaklaşıp yavaş yavaş çıkrıkların arasında dolaşmayı sürdürür. Arada bir duraksayarak çıkrıkların bazılarını belirsiz bir düzenle kontrol ederek yoluna devam eder. Sonra fark edersin ki varlığın incelediği çıkrıklar bir bir durmaya başlar. Artık ne yün kalmıştır önlerinde, ne de yünden ip sarılmaya devam eder tekerleklerine. Ortada sadece tekerin ucundan sarkan kopuk bir ip parçası bulursun.

Varlık iskelete benzeyen parmaklarının ucundan çıkan pençe benzeri tırnakları ile çıkrıkların iplerini kopartmaya devam ederken her hangi bir düzen ya da sıra yoktur. Kimi zaman eski püskü, çalışmaya dermanı kalmamış bir çıkrığın ipini koparırken kimi zamanda hiç durmayacakmış gibi harıl harıl çalışan yeni bir çıkrığın ipini koparır. Ama istinası olmayan tek şey ipleri koptuktan sonra çıkrıkların hepsinin bir daha çalışmamak üzere durmasıdır.

Burada dolaşmak insana zaman kavramını tamamen unutturur. Ne kadar zamandır orada olduğun hakkında en ufak bir fikrin olmadan dolaşır durursun. Ne kadar olduğu bilinmez bir süreden sonra, ister ilahi bir gücün isteği yüzünden olsun istersen şans eseri olsun kendini içeri girdiğin ahşap kulübenin kapısının önünde bulursun. Tekrardan dönüp kapıyı açmak istediğinde, ne kadar denersen dene kapı saçının bir telinin geçeceği kadar bile yerinden oynamaz.

“İşte ufaklık dedenin gidip gezdiği yerlerden en çok aklında kalan yer burası. Hadi artık geç oldu. Yatma vakti.” dedi yaşlı adam yatağının kenarına oturduğu torununun yüzüne bakarak.

“Ama dede daha geri dönüşte başından geçenleri anlatmadın.” dedi yatakta yatan çocuk umutlu gözleriyle dedesine bakarken.

“Hadi yat uyu çok geç oldu. Hem yarın erkenden kalkıp koyunların yünlerini kırkacağız birlikte. Yarın işi bitirmezsek anneannenin dilinden kurtulamayız. Söz yarın gece devamını anlatacağım.” çocuğun kafasına usulca bir öpücük kondurduktan sonra yüzünde hafif bir tebessüm ile dışarı çıktı.

Yüzündeki tebessüm ile yarın yapacaklarını düşünürken yaşlı adam kulağına çalınan ritmik sesin farkına vardığında yüzündeki tebessümün yavaş yavaş kaybolduğunu hissetti. Sesin giderek artığını fark eden yaşlı adam ağır adımlarla yemek pişirdikleri ocağın yanındaki tabureye gidip oturduğunda üzerine çöken huzur halinin farkına vardı. Kendi kendine torununa anlatmak istediği hikâyeleri düşünürken sesle birlikte gelen huzurla uykuya daldı…

Çıkrık” için 5 Yorum Var

  1. Merhabalar

    Oncelikle öykünüze yorum gelmemis olmasina sasirdim. Oldukça hoş bir anlatim yapmissiniz. Cikriklar pek hoşuma gitti. Elinize sağlik 🙂

    Sevgiler,

  2. Her yönden harika bir öykü. Kurgu, kelime seçimi, akıcılık, kısalık.
    Gerilimi iliklerime kadar hissettim diyebilirim.
    Daha öncesinde bir şekilde öykülerini yayınlattığını sanıyorum.

    Gelelim eleştiriye. Güzel bir nokta yakalaşamışsın, fakat zamanın olmadığı için son paragrafı ne öykünün kendisine, ne de bir son paragrafa yakışacak biçimde yazmamışsın. Başından savmışsın. (başından savmayı özellikle kullandım, öykünün bu noktasına kadar gelen yazarın son paragrafı yeterince kullanmamı ancak bu kelimelerle anlatılır.)

    “Yüzündeki tebessüm ile yarın yapacaklarını düşünürken yaşlı adam kulağına çalınan ritmik sesin farkına vardığında yüzündeki tebessümün (aynı cümlede iki kez geçiyor) yavaş yavaş kaybolduğunu hissetti. Sesin giderek artığını fark eden yaşlı adam ağır adımlarla yemek pişirdikleri ocağın yanındaki tabureye gidip oturduğunda üzerine çöken huzur halinin farkına vardı. Kendi kendine torununa anlatmak istediği hikâyeleri düşünürken sesle birlikte gelen huzurla uykuya daldı…”

    yerine

    “Yaşlı adam ertesi gün yapacaklarını düşünürken kulağına çalınan ritmik sesi duydu, yüzündeki tebessümün kaybolduğunu/yavaş yavaş silindiğini hissetti. Ses giderek artıyordu. Yaşlı adam, ağır adımlarla ocağın yanındaki tabureye oturdudu, üzerine çöken huzur halini kokladı/yudumladı/sardı. Torununa anlatmak istediği hikâyeler gözünün önünden geçerken, sesin taşıdığı huzurla uykuya daldı…”
    Denilebilir. Burada sadece örnekleme yaptım. Her ihtimale karşı tekrar açıklayayım: Harika bir balık yakalamışsın, ender bir balık; fakat gidip bunu “buğulama” pişirmişsin.

    Ayrıca:
    “İşte ufaklık, dedenin gidip gezdiği yerlerden en çok aklında kalan yer burası.”
    Hadi yat uyu, çok geç oldu. ”

    Eline sağlık.
    Asla yazmaktan vazgeçme.

    1. Eleştiriler için teşekkür ederim. Çok yapıcıydı. Ayrıca bu yazdığım ilk öyküydü. Yazdıklarınızı dikkate alacağıma emin olabilirsiniz.

  3. Cok guzel bir kurgu olmuş.Hayatin en aci gercegini bu kadar farkli ele alan bir hikaye daha okumamistim.Bence ortada uzerine gidilip gelistirilmesi gereken harika bir yetenek var.Yazmaya kesinlikle devam et.
    Ellerine saglik ?

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *