Geç kalmıştı, otobüsünün kalkmasına on dakika vardı. Aceleyle giyinip evden çıktı. Otobüs kartının boş olduğunu hatırlayıp hızla yakındaki dolum gişesine yürüdü. Geçenlerde açtığı bir sosyal medya hesabının linkini paylaşıp kartına bir hafta yetecek kadar kontör doldurdu. Koşarak son dakikada da olsa otobüse yetişip kartını bastı. İlk duraktan bindiği için genelde oturacak yer bulurdu. Bu sabah da şoförün hemen arkasındaki koltuk boştu, aranmadan oturdu. Otobüs ile iş yeri arası mesafe yaklaşık 45 dakika sürerdi. Bu süreyi genellikle uyuyarak geçirirdi. Yine öyle yapmaya niyetlenerek başını cama yasladı. Otobüs ikinci durağa gelene kadar tatlı bir uykuya dalmıştı ki, ikinci duraktan binen kalabalık bir grup otobüse sığışmaya çalışırken yolculardan birinin bakiyesinin yetersiz uyarısı vermesi üzerine şoförün gür bir sesle “Bakiyesi olan varsa Bey Amca’ya kart bassın” demesi uykusunu dağıttı. Genelde bu tür şeylere kayıtsız kalırdı ama bu sefer – belki de otobüsün bir an önce hareket etmesini sağlayarak uykusuna geri dönebilmek için- amcaya kartını vermeye gönüllü oldu. Amca kartına uzanırken başıyla selam verdi ve kartı bastıktan sonra arkasından gelenlere engel olacak şekilde yanında durdu.
– Sağ ol çocuğum.
– Bir şey değil amca.
– Borcumu vereyim sana.
– Yok amca, önemli değil.
– “Olmaz öyle şey,” dedi Bey Amca ve eğilerek ve biraz da sesini alçaltıp “Adım Çapar Karayaka, Karayaka Emlak diye bir emlak ofisim var” dedi.
– Tamam amca, sağ ol.
– “Sen sağ ol. Hadi iyi günler” dedi Bey Amca ve ileride bir gencin ona yer vermek için boşalttığı koltuğa doğru ite kaka yürüdü.
Amcanın uzaklaşması ile beraber uykusuna dönmek için yanındakini rahatsız etmemeye çalışarak kaykıldı. Yolu izleyerek dalacaktı ki sırtı tatlı tatlı kaşınmaya başladı. Yerleşememiş gibi yaparak koltuğunun arkasına sürtünmeye çalıştı ama üzerindeki kaban sırtının koltuğa istediği kadar temas etmesine engel oluyordu. Oturduğu yerde dikleşti ve eliyle ulaşabildiği yerleri kaşıyabildiği kadar kaşıdı. Etrafını göz etmeye çalışırken kaşınmak için harcadığı çaba kaşıntısını gidermede yetersiz kaldı. Kaşınmakla uğraşırken bitkin düştüğü hâlde uyuyamadı. İneceği durağa iyice yaklaşmışlardı. Ofise kadar sabredip kaşıntısını unutmaya çalışacaktı. Ofise gidince ilk işi tuvalete koşup kaşınmak olurdu ya da belki bu arada kaşınmaktan kurtulurdu.
İneceği durağa gelene kadar kaşıntısı varlığını unutacağı kadar azaldı. Ofise vaktinde yetişecek gibi görünüyordu ancak yine de hızlı adımlarla yürümeyi tercih etti. Soğuk havaya rağmen hafiften terlemişti. Ofise girince insanlarla göz teması kurmamaya çalışarak en kısa sürede masasına ulaşmaya çalışmayı alışkanlık edinmişti. Bu sabah da öyle yapacaktı ki doğum izninden yeni dönen bir iş arkadaşı yolunu kesti.
– Ne haber? Görüşemedik.
– Hoş geldin. Tebrik etmeye gelemedim kusura bakma, tebrikler.
– Teşekkür ederim. Sende nedir durumlar? Var mı bir değişiklik?
– Yok, her şey bildiğin gibi.
– Ya ben senden bir şey isteyeyim mi? Böyle dakika bir gol bir olacak ama…
– İste tabii, söyle.
– Şu programın yeni sürümünü kullanmaya başlamışsınız. Sen biliyormuşsun nasıl yükleneceğini, benim bilgisayara da yükleyebilir misin vaktin olursa?
– Olur, yüklerim tabii.
– Teşekkürler. O zaman peşinen ödeşelim: Emzirmekten meme uçlarım tahriş oldu. Lanolin krem kullanıyordum ama alerji yapıyor sanırım.
– Ne gerek vardı. Neyse. Hoş geldin tekrar.
– Sağ ol.
Yüzü asık masasına geçti. Kabanını çıkarıp koltuğunun arkasına bıraktı. Bilgisayarını açıp maillerini kontrol edecekti ki yine kaşıntısı tuttu. Bu sefer sadece sırtı değil kolları da kaşınıyordu. Önce oturduğu yerde belli etmeden kaşınarak geçiştirmeye çalıştı, yeterli olmadı. Tuvalete gidip rahatça kaşınmaya karar verdi. Ceketini kabanının üstüne bırakarak tuvalete yollandı. Tuvalette karşılaştıkça selamlaştıkları bir iş arkadaşından başka biri yoktu. O da aynada saçlarını düzeltmekle meşguldü. Başıyla hafifçe bir selam verip ilk kabine girdi. Gömleği üzerindeyken rahatça kaşınamayacağına karar verdi, gömleğini çıkarıp tuvalet kapısının askısına asınca yıllanmış yün içliği ile kaldı. İçliğini çıkarsa askıya asamayacaktı; içliğini çıkarmakla uğraşmayıp içliğinin içinden sırtını ve kollarını kendinden geçercesine kaşımaya başladı. İnsanların yanında böyle kaşınmaya kalksa ayıplanacak oluşuna hayıflandı. Kaşınmak kaşıyamayınca acı veren kaşırken de insana her şeyden daha zevkli gelen bir şeydi oysa. Kaşıntısını geçirdiğini düşünüp gömleğini giymeye başlamışken hoşlanmadığı bir iş arkadaşının yayvan sesini duydu:
– Ne haber abi? Günaydın.
– Ooo günaydın. Geç mi kaldın yoksa?
– Öyle oldu ya ama görünmeden girdim içeri. Dün akşam dağıtmışız biraz. Sabah zor ayıldım. Şu siyah uzun saçlı kız var ya, Karya hani adı… Onunla takıldık biraz.
– Abi söylemeseydin keşke ya. Borçlu hissederim ben kendimi.
– Ne borcu oğlum? Borçlanmadan iki kelam laf edemeyecek miyiz?
– Ederiz abi de olsun, ben rahatsız olurum şimdi. Söyleyeyim ben de bir şey: Benim saçlar iyice dökülmeye başladı, babam da kel üstelik.
– Ne yapalım oğlum, kaçış yok. Teknoloji o kadar ilerledi, bu işe hâlâ bir çözüm bulamadılar. Sana bir şey diyeceğim ama alışveriş için değil, kullanma başka bir yerde.
– De.
– Benim de dökülüyor ama ben kapatıcı pudralardan kullanıyorum.
– Hadi ya, hiç belli olmuyor.
– Çok kelleşmediysen bir de düzgün kullanmayı becerirsen iyi kapatıyor. Tavsiye ederim ama yağmurlu havalarda dikkat etmek lazım, akabilir.
– Sağ ol ya. Alayım bugün iş çıkışı.
– Dene bakalım. Hadi görüşürüz.
Aralarındaki konuşmaya şahit olmaktan rahatsız oldu. Diğer adamın çıkıp çıkmadığından da emin değildi. Adam dışardayken kabinden çıkarsa rezil olacak, belki de adama bir şeyler anlatmak zorunda kalacaktı. Bunlar ne kadar dikkatsiz insanlardı? Koca adam tuvalette birinin olduğunu unutup neler konuşmuştu. Bu devirde böyle umursamaz insan kalmış mıydı? Adam orada olduğunu sonradan hatırlarsa da rezil olacaktı. Keşke boş bulunmayıp adamlar konuşmaya başladığında ses yaparak orada olduğunu hatırlatsaydı. İşin içinden nasıl çıkacağını çözmeye çalışırken kaşıntısı tekrar başladı. Bu sefer sırtı ve kollarına bacakları da eklenmişti. Pantolonunu indirip altına giydiği yün içliğinin üstünden hışımla bacaklarını kaşımaya başladı. Dışarıdaki adamı, tuvalet kapısının açılıp kapandığını duyana kadar unuttu. Adamla karşılaşmaktan kurtulmuştu ama kaşıntısı iyice artmıştı. Kabahati içliğinden bildi. Bunca yıldır her kış içine yün içlik giyerdi, bir kere bile böyle kaşıntı tutmamıştı. Bugün sabah otobüse koşarken terlediği için mi böyle olmuştu? Belki de içlik eskimişti. Eve gider gitmez içliği çöpe atacaktı ama günü nasıl idare edecekti? İçliği eline alıp ofiste gezecek değildi. Çıkarıp tuvalette bıraksa arkasından giren biri görebilirdi. Bütün gün tuvalette saklanamazdı. Beni kaşıntı tuttu diye de izin istenmezdi. Eve gidene kadar sabretmekten başka çaresi yoktu. Pantolonunu yukarı çekip gömleğini giydi. Üstünü ıslatmamaya dikkat ederek lavaboda yüzüne ve boynuna soğuk su çarptı ve tuvaletten çıktı.
Bütün gün oyalanarak kaşıntısını unutmaya çalıştı. Öğle arasını yemeğe gitmeyerek rahatça kaşınmakla geçirdi. Bir ara işe geri dönen yeni annenin bilgisayarına programın yeni sürümünü yükledi. O işle uğraşırken birkaç ofis arkadaşının alışverişine tanıklık etti. Orada olduğunu hiç umursamadan birbirlerine birkaç yıl önceki tatillerini anlatıyorlardı. Bugün insanlar onu çıldırtmak için iş birliği yapmış gibiydiler. Etrafta biri var mı yok mu umursamadan rahatlıkla başkaları tarafından çalınabilecek bilgileri paylaşıyorlardı. Bir gün bu bilgi gerçekten çalınsa, belki de o gün onun orada olduğunu fark etmek akıllarına gelecek, suçu ondan bileceklerdi. İş arkadaşlarına sinirlenirken kaşıntısı iyice artmıştı, programı bir an önce yükleyip yine kendini tuvalete attı.
Bir tuvalete koşup kaşınarak, bir ofiste oyalanacak bir şeyler bularak günün sonunu getirdi. Peşinden kovalayan varmışçasına kendisini otobüs durağına attı. Otobüste bir nine ve torunun arasındaki konuşmaları duymak zorunda kaldı. İnsanlar ne ara bu kadar dikkatsiz olmuşlardı? Toplu alanda bu kadar özel mevzular yüksek sesle konuşulur muydu? Nineyle torunu uyarmak istedi ama derdi başından aşkındı: Nine ve torunu dinlerken kaşıntısı onu çileden çıkaracak hâle gelmişti. Durağına gelene kadar nasıl sabrettiğine kendisi de şaşırdı. Olabildiğince hızlı bir şekilde otobüsten inip evine doğru yürümeye başladı. Bakkalın önüne gelince bütün günü aç geçirdiğini fark etti. Bu kadar dayanan bakkalda da iki dakika dayanır diye düşünerek içeri girdi:
– Abi, ekmek, salam, kaşar ve bir iki tane domates alayım diyorum. Ama acelem var veresiye alsam olur mu?
– Biliyorsun sana olmaya olur ama sana olur dersem demediğim bu sefer niye diye soracak, ben zor durumda kalacağım.
– Tamam abi. Ne eder?
– Bu gün başından geçen basit bir şeyi anlatsan yeter.
– Tamam. Bizim ofiste gıcık olduğum bir adam vardı hani. Geçenlerde kola alırken adını söylemiştim, Karaman Ramlıç.
– Söylemişsindir de cihaza daha yakın konuşur musun? Sesini tam alamıyor herhalde. Anlamıyorum ben bu yeni modellerden.
– Abi şuraya basılı tutacaksın sanırım, sen elini çekiyorsun.
– Hah, tamam, söyle şimdi.
– Bu Karaman kelliğini gizlemek için kapatıcı pudra kullanıyormuş.
Akşam yemeğini bedavaya getirdiği için mutluydu. Şu lanet yün içliği üzerinden çıkarıp atacağı anın hayaliyle eve doğru koşar adımlarla yürüdü.
Sonu güzeldi tebrikler:)
O yün içtiği hep giymeli yemekler bedava:) Ayrıca anlatım tarzınız hoş kişilik olarak karakterin gerek suçluluk duygusu gerek fiziksel hisleri cok guzel anlatılmış:)
İlginiz ve yorumunuz için teşekkür ederim.
Merhabalar,
Ilginc bir konu seçmissiniz. Ancak ne olup bittigini anlamak için öykünün sonunu getirmek gerekiyor, o kismi biraz sikintili olmuş gibi geldi bana çünkü okurken insana kopukluklar varmiş gibi geliyor. Örnegin ” Geçenlerde açtığı bir sosyal medya hesabının linkini paylaşıp kartına bir hafta yetecek kadar kontör doldurdu.” cumlesinin ne demek istediğini öyküyü bitirdikten 5dk sonra idrak edebildim 🙂 yine de guzel bir öykü yazmissiniz. Elinize sağlik.
Sevgiler,
Merhaba,
Tercihim, sürükleyicilik ve anlaşılırlık açısından riskli bir tercih olabilir; ancak öykünün ana fikrine bu tür bir sunumun daha iyi hizmet ettiğini düşündüm.
İlginiz ve yorumunuz için teşekkür ederim.
Okurken kendimi gördüm. O yün içlikler çok fena kaşındırır. Ayrıca çok basit şeylerin bile böyle kılı kırk yararak düşünülmesi bazı insanlarda sık yaşanan bir durum.
Güzel bir öyküydü. Keşke sonu daha farklı olsaydı. Böyle yarım kalmış gibi olmuş.
Öncelikle, ilginiz ve yorumunuz için teşekkür ederim.
Değerlendirmenizi daha iyi anlayabilmem için sonunun neden yarım kaldığını düşündüğünüzü biraz daha açıklayabilirseniz sevinirim.
öncelikle elinize sağlık farklı bir öykü olmuş. okurken ne olacağını sonunda ne çıkacağını merak ettim doğrusu. Genel hatlarıyla öyküyü beğendim. iç kısımlarda vermiş olduğunuz ip uçları da gayet yerinde olmuş kanımca. Ancak öykünün sonunda karakterin tuvalette öğrendiklerini bakkala anlatmasına biraz şaşırdım çünkü öykü boyunca başkalarının dikkatsizliğinden hayıflanan biri olarak tanıtıldı bu dikkatsizliği kullanmasını biraz garip karşıladım. Yine de öykünüzü çok beğendim kaleminize sağlık.
Merhaba,
Karakterin öykünün sonunda da duruşunu sürdürmesi bence de uygun bir seçenekti ama ahlaki üstünlük taşıdığını varsayan birinin, içinde barınmaya çalışmasına rağmen onu zorlayan bir topluma kendince bir ceza vermek isteyebileceğini düşündüm. Dikkatsizliğinden faydalandığı iş arkadaşından hoşlanmadığını belirterek yapacağı davranıştan sonra kendi kendini aklayabilmesine zemin hazırlamaya çalıştım. Ancak, bu bilgiyi (örneğin, aralarında geçen eski bir olayı paylaşarak) vurgulamam daha iyi olabilirdi.
İlginiz ve yorumunuz için teşekkür ederim.