Akina Likyome, güneş henüz bulunduğu bölgeyi aydınlatmamasına rağmen uyanabilecek kadar yaşlı bir kadındı. Yaşlığın yanında kaybetmiş olduğu sağlığı, geceleri uyurken nefes almada zorluk çekmesi nedeniyle uyanmasını ve çoğu zaman oturur pozisyonda uyumasını sağlıyordu. İşte bunlar gibi, yaşlılıktan başka nedenlerle de Akina Likyome sabahları erken kalkma hakkına sahipti, hatta eğer öyle olduğunu düşünürsek -ki öyleydi- yalnızlıkta bu nedenlerin arasına eklenebilirdi.
Salondaki duvar saati ritmik bir şekilde sessizliğe gömülü odaya savaş açmışken, Akina Likyome aksak adımlarla mutfağa doğru yürüdü. Vücudunun etrafını saran kalın yağ tabakası, aslında ince yapılı olan ayak bileklerini zorlamakla birlikte nefes almasını da zor kılıyor, bunlara kamburlaşmış sırtının yer değiştirmiş kemikleri de eklenince Akina için, sabahları mutfağa doğru yapılan bu yolculuklar, katlanması zor, uzun seferlere dönüşüyordu. Akina Likyome ağrıyan göğsünü hafifçe ovalayarak mutfağa girdi, semavere biraz çay koyduktan sonra ocağı yaktı, yavaşça arkasını dönerek -yapabildiği en hızlı hareket bir kaplumbağanın ölü bir sineği yerken yaptığı hareketle eşit hızda sayılırdı- ocağın karşısındaki ekmek dolabını kontrol etti. Dolapta birkaç dilim kurumuş ekmek kalmıştı ve yeniden ekmek almak, yaşlı Akina için dağa tırmanmak gibiydi. Genelde iştahsız olan Akina Likyome birkaç kuru ekmekle de idare edebileceği düşüncesiyle kahvaltı için yiyebileceği başka bir şeyin olup olmadığına bakmaya ihtiyaç duymadan salona doğru geri dönüş yolculuğuna çıktı. Akina Likyome öfleye püfleye salona vardığında, pencerenin yanında duran, her zaman oturduğu ve yattığı kanepesine ulaşmadan önce –Akina Likyome evinde bir yatak odası bulunmasına rağmen daima salonda yatardı- duvar saatinin sesine destek olması için kanepenin yanındaki fiskosun üzerinde bulunan radyoyu açtı ve anlamsız cızırtılar eşliğinde güvenli yerine kuruldu. Bir yaban hayvanı için ini yahut savaştaki bir asker için siperler ne kadar güvenliyse, kanepesi işte o kadar güvenliydi yaşlı Akina Likyome için. Güneş yavaşça yükselip şehri aydınlatırken, Akina Likyome büyük bir sabırla odasınına pencereden giren ışığın süzülüşünü izledi, henüz başlayan radyo yayınında sabahın erken saatlerinde -belkide dinleyicisi olmadığı halde- yalnızca müzik çalar, Akina Likyome ise çalan şarkıyı büyük bir zevk ve özlemle dinlerdi. Akina Likyome özlem duyuyordu çünkü dans etmeyi severdi; yaşlı kemiklerinin kaldıramayacağı ağırlığı ve nefes darlığı nedeniyle, her sabah yaptığı gibi dansını yeni aydınlanan sokaklara bakarak gözleriyle ve kısık sesli mırıldanmalarla, eski günlerdeki genç görüntüsünü izleyerek yaptı. Vals ritmindeki bu hoş şarkıda kendisine eşlik etmesi için yarımcı figür olarak, ölen kocasının genç ve yakışıklı görüntüsünüde ekledi sahneye. Bir kaç şarkı daha geçtikten sonra radyonun sesine semaverden gelen kaynama sesleri eşlik etmeye başladı, Akina Likyome için çok zorlu olsa da mutfağa doğru yeni bir yolculuğun habercisiydi bu ses, ama biraz daha bekleyip yolculuk hazırlıklarını tamamlamaya karar verdi. Şarkı kuşağı biter bitmez radyo atmosferi biraz değiştirmeye karar verip haberlere geçti, son zamanlarda radyoların verdiği haberler pek hoş olmadığından Akina Likyome artık yolculuğa çıkma vaktinin geldiğini düşündü ve binbir zorlukla kanepesinden kalkıp sağa sola savrularak mutfağa doğru ilerledi. Yaşlı Akina aksak adımlarla mutfağa doğru ilerlerken istemesede bir kulağı ses çıkaran o küçük kutudaydı.
“Günaydın. Ulusal haber kuşağına hoş geldiniz. Sevgili Angirya halkı, bugün Güney Cephesinden güzel haberlerle sizi karşılıyoruz. 14. Kolordu Aastenim İmparatorluğu topraklarına giriş yaptı, Lataribian denizi kıyılarında 2.Büyük Başkumandanlık filosunun desteği ile yapılan çıkartma harekatı sonucunda, dün gece imparatorluk güçlerinin ağır zaiyat vererek geri çekilmesiyle birlikte, muharebenin resmen kazanıldığı ve kıyı şeridi ile kanal bölgesinin kontrolünün ele geçirildiği bildirildi. Öte yandan Zinfaer Prensliği, Müttefikliğimizi kabul ettiğini ve Adelfast Krallığına resmen savaş ilan ettiğini açıkladı. Doğu Cephesinde olumsuz doğa şartları nedeniyle kuvvetlerimizin güçlük yaşamasına ve kayıpların ağır olmasına rağmen, Lengitan güçlerine karşı ilerleme kaydetmeye başladıkları bildirildi. Başkumandan, mühendislerimizin ve bilim adamlarımızın üzerinde çalıştığı, şimdilik gizli tutulan bir silah olduğunu, ancak silahın kış gelmeden tamamlanacağını ve tamamlandıktan sonra bir kaç ayda savaşı kazanacağımız söyleyerek halkımızın inancını kaybetmemesini istedi. Adelfast Krallığının Batıdaki liman kentlerimize sinsi bir bombardıman harekatı düzenlediği öğrenildi. Adelfast Kraliyet Zeplin Filosunun gerçekleştirileceği öğrenilen harekatın Ligurin ve Ostenom Şehirlerini hedef alacağı tahmin ediliyor. Başkumandanımız saldırıyla ilgili açıklamasında; halkın panik yapmaması gerektiğini, avcı uçaklarımızın olaya müdahale etmeye çoktan başladıklarını ve kuvvetlerimizin saldırıya hazırlıklı olduğunu bildirdi. Yeni gelişmeler daha sonra aktarılacaktır, Tanrı ülkemizin kahramanlarını ve Başkumandan’ı korusun. Güneşli günler Angirya.”
Akina Likyome çayın yanında, üzerine salça sürülmüş bir kaç dilim kuru ekmek alıp salona vardığında, kanepesine kurulacakken radyoda ulusal marş çalmaya başladı. Akina Likyome çayını yudumlayıp ekmekten bir parça ısırarak kahvaltısını yapmaya başladı, kuru ve sert ekmek, ısırıp parçalaması zor olsa da Akina’yı zorlamadı -her nasılsa dişleri yaşına göre,hatta daha genç insanlara göre sağlamdı- bulunduğu şehre yapılması beklenen zeplin saldırısı yaşlı Akina’yı, savaş onun için çoktan bittiği için endişelendirmedi, zaten ölümden endişe duymayacak kadar yaşlı bir kadındı Akina Likyome. Yine de cephedeki gençlere üzülmeden edemiyordu, en çok da kaçtıktan sonra yakalanan oğluna. Yaşlı Akina, oğlunu düşünüp ağlamaya başladıktan sonra yaklaşık bir saatin bu şekilde geçmesini sağladı, ağlarken çayla ekmeği yemiş miydi yoksa onlar mı onu yemişti pek belli değildi. Günün uyumadan önceki saatlerini doldurmak için yapacak bir şeyler gerekti, mesela bu gün halıyı ve radyoyu izlemek veya eski fotoğraflara bakıp biraz daha ağlamak yerine, iki gün önce yaptığı gibi bahçeye çıkıp yolu izleyebilirdi. Karar aşaması tamamlandıktan sonra Akina Likyome bahçesine -uzak diyarlara- doğru yol aldı. Yaşlı Akiana bahçeye nefes nefese vardıktan sonra ilk olarak uzun süredir eşelenmemiş toprağa ve kurumaya yüz tutan vişne ağacına bir şeyleri değiştirme kararı alacakmış gibi batkı, ardından bir şeyleri değiştirmeye başlamadan bahçe kapısının yanındaki kütüğün üzerine yavaşça oturarak yeni bitirdiği yolculuğun yorgunluğunu atmaya başladı. Akina Likyome oğlunun bir vatan haini olduğunu düşündükçe boğuluyor ama en çok alacağı cezayı düşünüyor ve öldürülmesinden korkuyordu. Bu düşünceler Akina’nın aklından geçerken şehirde hayat başlamakta, Akina Likyome’nin oturduğu mahalleden sesler yükselmekteydi. Akina’dan hemen sonra uyanan çocuklar, ebeveynleri uyanır uyanmaz sokağa dökülmüşlerdi. Akina Likyome, çocuklara ekmek aldırarak bu zorlu yükü üzerinden atabileceği düşüncesiyle evin içine para almak için tekrar sefere çıktı, uzun bir aradan sonra –aslında çok uzun değil- elinde biraz parayla bahçeye dönerek çocuklara seslendi “yavrum, biriniz gelsenize” çocuklar kısa bir süre durup birbirlerine baktılar, Akina Likyome çağrıyı tekrarladı “biriniz gelin çocuğum.” Çocuklardan en küçüğü çekingen bir şekilde bahçe kapısına yaklaştı. Akina Likyome çocuğa parayı uzatarak “evladım, şurdan bana iki ekmek alıver, bak! Kalanıyla şeker al, arkadaşlarınla paylaşın, olur mu?” dedi, çocuk yüzünde utangaç bir gülümsemeyle duyulmayan bir kelime söyleyerek –muhtemelen “tamam” demişti- parayı aldı ve dükkana doğru koştu. Akina Likyome ekmeğin gelmesini beklerken, ekmek geldiğinde onu içeri mi götürse yoksa bir süre erkmekle dışarıda mı otursa diye düşünmeye başladı, ekmeği içeri götürse tekrar dışarı çıkacak gücü kendisinde bulamayabilirdi, üstelik bu güzel havada biraz dışarıda oturmak istiyordu, bu nedenle ekmek geldikten sonra bekleme kararı aldı. Akina Likyome Ekmeğin gelmesini beklerken, biraz yoldan geçen köpeklere ve kedilere, neşeyle ötüp –belkide rekabet bağırışmalarıyla- birbirlerine manevralar yapan ve sonra ağaçlara konan, ardından tekrar manevralar yapan kuşlara, biraz da işe yetişmeye çalışan kuşlara ve bahçe kapısını önündeki karınca yoluna baktı. Akina Likyome bunları yaparken birinin kendine seslendiğini işitti “Günaydın Akina Anne, sabah sabah ne yapıyorsun burada yahu; yine erkenden kalkmışsın, nasılsın iyi misin?” Arka arkaya hızla sorular soran kişi gazeteciydi, yaşına göre biraz iri yapılı olan genç bir çocuktu. Akina Anne hemen cevapladı “ Ne yapayım yavrum iyi olmaya çalışıyoruz, sen nasılsın?” gazeteci gülerek az önceki sorularından birini tekrarladı “Gene sabah sabah dikilmişsin buraya, bu kadar erken uyanıp ne yapıyorsun yahu.” Akina anne gülerek -yaşlı insanlar böyle alaycı gençlere hep gülerler- “gece uyuduğumuz yetiyor evladım ne yapalım işte” demekle yetindi. Gazeteci bu kısır sohbeti daha fazla uzatmadan konuyu değiştirdi “Al bakalım anacığım gazeteni, Adelfast burayı bombalamaya geliyormuş, duydun mu? Zeplin filosuyla geliyorlarmış.”, “Zeplin ne ki evladım?”, “Hani şu büyük balonlar yok mu anacığım? Geminin havada uçanı işte.”, “He yavrum anladım. Buraya mı geliyorlarmış?”, “Vallaha haberler öyle diyor. Ama meraklanma. Başkumandanlık yolun yarısını tamamlamadan yakarız diyor, çok şükür ordumuz kuvvetli, bir ay içinde ben de gidiyorum savaşa her cesur Angir gibi yiğit bir kahraman olurum artık.” Akina Likyome son cümleyi duyduğunda gözleri doldu, kendi oğlunu aklına getirdi ama kendini tutarak ağlamamaya çalıştı. “Biz yaşlandık artık evladım, Tanrım sizleri korusun.”, “Sağol anam, ee senin oğlandan bir haber var mı, nasıl kaçmış yahu; pek yiğit biriydi Renom Ağabey.” Akina Likyome oğlunun bir vatan haini olduğunu düşündükçe –ve başına gelecekleri- kalbi sıkışıyordu, “Öyleydi ya Renom’um, kesin düşmandan kaçarken kaybolmuştur yoksa yapmaz öyle şey, cesurdur benim oğlum.”, “Öyledir ya, neyse Akina anne ben gideyim artık, sen de canını çok sıkma. Haydi kal sağlıcakla.”, “Sağ ol evladım.” ve bu şekilde gazeteci yola koyuldu, yaşlı Akina anne arkasından öylece bakarken küçük bir çocuk ağzında şeker ve elinde bir torba ile bahçe kapısından içeri ürkekçe girerek Akina’ya ekmekleri uzattı. Ekmekleri alan Akina “Sağ ol evladım” demekle yetindi, yaşlı gözlerine bahçenin dışındaki köpekler ilişince, ekmekten bir kaç parça koparıp hayvanlara attı ve oyun oynayan çocukları seyre daldı. Bir saatide böyle geçiren Akina Likyome tam eve girmeye karar vermişti ki postacının yaklaştığını görünce heyecanlandı, bu beklenmedik ziyaret hem Akina’nın zamanının biraz daha geçmesini sağlayacak hem de önemli bir haber getirecek gibi görünüyordu. Kapıdan içeri giren postacı Akina’yı selamladı “Teyzeciğim merhaba, nasılsın bakalım?” “Çok şükür iyiceyim yavrum seni sormalı, buyur.” postacı çantasından bir takım zarfları çıkarıp inceledi, bu işlemi yaparken “Sağolasın teyzeciğim çalışıyoruz işte.” dedi. Akina Likyome için olan zarfı bulduktan sonra ona uzattı “Buyur bakalım Akina teyze, senin oğlandan haber var.” Akina Likyome’nin göz bebekleri büyüdü, günlerdir beklediği haber içinde heyecan ve endişe duyguları uyandırmıştı. Mektubu alıp hızlıca zarfı yırttıktan sonra okumaya başladı.
“ Akina LİKYOME’ye
Ordudan kaçmak nedeniyle Vatan Hainliği suçundan yargılanan oğlunuz Renom LİKYOME, uzun süren savaşta herkese ihtiyaç olduğu için savaştan sonra tekrar yargılanmak üzere, suçluların bulunduğu İstihkam Bölükler’inden birine atanmıştır.
BAŞKUMANDANLIK
Yüksek Askeri Mahkemesi”
Akina Likyome sevinçle karışık büyük bir üzüntü yaşıyordu, oturduğu yerden sessizce ağlamaya başladı. Postacı endişeyle “Ne oldu teyze! Kötü mü haber?” diye sordu. Akina Likyome ağlamayı durdurarak “Yok evladım, oğlum görevine devam edecekmiş.” cevabını verdi. “İyi yahu, gözün aydın o zaman, ne ağlıyorsun? Neyse teyzem ben gidiyorum haydi kendine iyi bak.” Postacı böyle söyledikten sonra kapıdan çıkarken Akina “Sağ ol yavrum, kolay gelsin.” diye seslendi, postacı Akina Likyome’ye takrar dönüp selam verdikten sonra bahçenin yanındaki köpekleri de şapkasını kaldırıp “Beyler” diye selamladı, postacı sokaktaki hayvanlara selam vermeyi sen bir adamdı.
Akina Likyome günü geri kalan saatlerinde –akşam olmasına daha çok vardı- kanepesinde oturup eski fotoğraflara bakarak, güzel günleri düşünerek ağladı. Artık rutinleşmiş olan bu eylemi yeni bitirip birşeyler yemek için mutfağa gitme planı yaparken penceresinden gökyüzünü seyretmeye başladı. Rengi siyahlaşan bulutlar yağmurla birlikte kötü şeyler getirecekmiş gibi bir his uyandırdı yaşlı Akinanın içinde. Bir kaç saniye sonra hislerinin ne kadar doğru olduğunu fark etti, bulutlar hızla yarılırken, adeta metalden oluşan daha hızlı bulutlar doğuruyorlardı. Adelfast Kraliyet Zeplin Filosu çan sesleri eşliğinde şehrin üzerine ateş ve ölüm saçarken, ortaya turuncu renkte estetik görüntüler çıkarıyordu. Akina Likyome bir anlığına bu görüntünün uzaktan izlendiğinde gerçekten estetik olabileceğini düşündü, kanepesinden kalkmaya çalışırken yere yığıldı.
Elinize sağlık, üslubunuz hikayeyle öyle örtüşüyor ki okumayı bırakamadım. Akina’yı, mahalleyi iyi anlatmışsınız. Olmamış diyeceğim, ya da eleştireceğim bir nokta görmedim. Ne kısa, ne uzun, tam kıvamında olmuş. 🙂
Yorumunuz için çok teşekkür ederim, beğenmenize gerçekten sevindim. Açıkçası önceki aylar göndermiş olduğum kötü çalışmalardan sonra bu yorum beni gerçekten mutlu etti.
Bir dahaki sefere kahramanın adını bu kadar tekrarlama. Çok gereksiz olmuş.
Tamam.