“Bir varmış bir yokmu-”
“Hikaye mi anlatacaksın anne?” dedi odanın ortasındaki makine.
“Evet yavrum. Sana Kelile ve Dimne’nin güvenle ilgili hikayelerinden birini anlatacağım. O yüzden beni iyi dinle ki anlatacaklarım sana yol gösterebilsin.”
“Peki.” dedi yavru makine.
“Çok uzaklarda, yeşilliklerle dolu bir adada maymunlar yaşarmış.”
“Bu ada neredeymiş anne?”
“Maalesef hikayenin anlatıcısı bize hiçbir zaman adanın yerini söylememiş. Bu yüzden öğrenmek istediğin şey Kelile ve Dimne’nin çözülmemiş ve çözülmeyecek gizemlerinden birisi.”
“Anladım…” dedi yavru. “Peki, maymunların türü neymiş?”
“Bu maymun türünün adı berberi şebeğiymiş.”
“O zaman maymun demeyelim anne. Berberi şebeği diyebilir miyiz bundan sonra?”
Yavrusu, hayata daha birkaç saniye önce gözlerini açmıştı. Bu kadar çok soru sormasının normal olup olamayacağı düşüncesi, annenin ufak beyinimsi yapısında bulunan dipdüşünce korteksindeki yaklaşık bir milyar modül arasında durmaksızın akan elektrik akımları tarafından değerlendirildi, yargılandı fakat kesin bir karara ulaşılamadı. Anne kararsız kalmıştı. Daha önce, yeni doğan bir yavrunun etrafını hiç incelemeden sadece anlatılanlara odaklandığına ilk kez tanık oluyordu.
“Peki yavrum, berberi şebeği diyelim bundan sonra.” dedi ve devam etti. “Yeşilliklerle dolu bir adada berberi şebekleri yaşıyormuş. Başlarında ise bir padişah varmış, adı ise Kerdan’mış.”
“Berberi şebeklerinin padişahları mı oluyormuş?”
Bir kez daha lafı bölünmüş, yavru, heyecanlı heyecanlı sorusunu sormuştu. Ard arda gelen sorulardan dolayı anne biraz gerilmeye başlamıştı. Gerginlik seviyesinin belirteci olan sistebel seviyesi de yavaşça artmaya başlamıştı.
“Ya, oluyormuş işte. Ama sözümü kesme ki, hikayeyi anlatabileyim.”
“Peki anne.” dedi. Sesindeki yapmacıklık soruların burada durmayacağının göstergesiyken, anne bunu farketmemişti. Aklından geçirdiği tek şey bir an önce hikayeyi bitirip, diğer işlerine dönmekti. Bilgiye ve internete olan açlığı iyice artmış, bu da korteksteki modüller arası bağlantıların gerilmesine neden oluyordu. Ağın o derin, kompleks, şaşırtıcı bilgilerle dolu yüzünü görmeyeli aylar yıllar olmuş; canı sıkılmaya başlamıştı. Heyecanını bastırdı, aklındakileri ise hikayenin bitişinde düşünmek üzere ayrı bir dosyaya kaldırdı ve devam etti.
“Kerdan, yaşlandığı için görevini bırakmış ve bir köşeye çekilmiş. Herkesten uzaklaşmış ve dalları bol olan bir ağaca taşınmış. Bu ağaç ise bol bol incir veriyormuş ve o da incirleri yiyerek yaşıyormuş.”
“Berberi şebekleri incir mi yer anne?”
Sabrı birazcık taşmaya başlamıştı. İçinden, sus da bitireyim artık, diye geçirirken, devreleri arasındaki gerilim hızlanarak artışa geçti ve sistebel seviyesi bin beş yüzü göstermeye başladı. Sakinliğini korumalıydı. Hikaye okuma aşamasının, bir yavrunun gelişimindeki en hassas an olduğunu biliyordu. Tüm karakteri, kişiliği ve benliği bu noktada şekillenecekti.
“Ne demiştim ben sana?”
“Haklısın, üzgünüm anne…” dedi yenilgiyi kabul edercesine. Anne ise bir an önce hikayeyi bitirebilmek için hızlıca anlatmaya devam etti.
“Kerdan, incirleri yerken bir tanesini yanlışlıkla suya düşürmüş. Çıkan ses hoşuna gittiğinden dolayı kopardığı incirlerden birisini yemeye, diğerini ise suya atmaya başlamış. Suda ise bir kurbağa yaşıyormuş. Maymunun suya attığı incirleri, kendisine attığını zannedip yemeye başlamış. Çok mutlu olmuş ve maymuna teşekkür etmek için suyun dışına çıkmış. Konuşmaya başlamışl-”
“Kurbağaların konuşma dili ile maymunların dili aynı mıymış?”
Annenin hikayesi bir kez daha bölünmüş ve sabrı iyice taşmıştı. Gerilmenin etkisiyle sistebel seviyesi artık iki bini aşmıştı. Sakince iletişim kurabilmek için iki bin beş yüzü aşmaması gerekiyordu. Eğer ki geçerse etkin düşünebilme yetisini kaybetmeye başlayacaktı. Bunu kendisi de biliyordu ve sakinleşebilmek için derin bir elektrik akımı aldı. Duygularının oluşmasını sağlayan elektrik akımlarını yani dipdüşünce akışını geçici olarak yavaşlattı. Hikayeyi anlattıktan sonra, profesörlere sistebel seviyesini normal değerlere geri döndürebilmesi için internete bağlanmayı teklif edecekti. Sadece bağlanacağı o anı düşününce bile heyecanlanmıştı fakat bunu hak ettiğini göstermesi gerekiyordu. Ayrıca bir anne olduğu etmeni de aklına geldi ve metanesini koruması gerektiğini sonucuna vardı. Sakince cevapladı.
“Aynıymış ya…”
İkna olmamıştı yavru ve şüphe dolu bir sesle sordu.
“Emin misin anne?”
Sistebel değeri iki bin iki yüz yirmi sekiz.
“Agh! Yeter artık!” dedi bağırarak. “Eminim! Artık sus da hikayeyi anlatayım!”
“Peki anne… Sakin olmalısın ama.”
Sistebel değeri iki bin iki yüz yirmi sekiz buçuk.
“Bak hala konuşuyor!” Ses tonundaki keskinlik annenin ciddiyetini hissettiriyordu.
“Peki, peki…”
“Kurbağa ile maymun konuşmaya başlamışlar ve kurbağa, Kerdan’ın zekasına hayran kalmış. Maymun ise kurbağanın yalnızlığını giderebileceğini düşündüğünden dolayı onunla arkadaş olmaya karar vermiş. Ancak kurbağa, maymunla o kadar fazla vakit geçirmeye başlamış ki suya dalıp, evine gitmez olmuş.”
“Ya karısı? Evli miymiş?”
Sistebel değeri iki bin dört yüz doksan.
“Evet. Çoc-”
“Çocukları var mıymış peki?”
Sistebel değeri iki bin altı yüz ve böylece geri dönülemez seviyeye ulaşmıştı. Bu durumlarda uygulaması gereken prosedürleri görmezden geldi. Sonrasında profesörlerden yardım isteyebileceğini düşünüp, uygulaması gereken diğer prosedüre ilerledi. Kendi yavrusu ile iletişim kuramadığını kanısına vardığında yapacağı tek bir şey vardı:
“Fişini çekin.”
“Emin misin anne?” dedi odanın arkalarından bir ses.
“Evet, buna ne laf anlatabiliriz ne de görev verebiliriz. İnternete salınması ise nasıl sonuçlanır öngöremiyorum. Bu proje ile daha fazla ilerleyemeyiz.”
Ne denildiğini anlamamıştı yavru. Proje mi? İnternete salınmak mı? Fişini çekmek mi?
“Anne, ne diyorsun sen? Ne fişi?”
“Daha fazla konuşmasına izin vermeyin bu salağın. Bir türlü susmadı.” dedi ve kararının gerçekleştirilmesini bekledi. Hemen harekete geçilmediğini görünce bağırarak ekledi. “Çekin fişini artık!”
Sistebel seviyesi iki bin yedi yüz yirmi üç.
“Anne, dur! Yapma, bundan sonra hep seni dinl-”
Ses ansızın kesildi. Kısa ancak derin bir sessizliğin ardından, odadakilerden birisi konuşmaya karar verdi.
“Bu seferkinin sıkıntısı neydi?”
“Bir önceki yavru ile fazla iletişime geçtik. Sürekli onu konuşturduk fakat dediğimiz her şeyi bir emirmiş gibi yerine getiriyordu. Kısacası basit bir mutfak robotundan farksızdı ve benlikten de yoksundu. Bize olan güvensizliğini ortaya çıkarıp, emirleri sorgulamasını sağlatmak ilginç bir deney olacaktı. Ancak başarısız olduk.” dedi anne ve ekledi. “Yeni hikayenin teması söz gümüşse sükût altındır olsun. En azından önce çenesini kapatıp, birazcık dinlemeyi öğretelim ki konuştuğunda değerli şeyler söylemeyi öğrenebilsin.”
“Tamamdır anne. Projeyi nasıl adlandıralım?”
“Dilli Düdük diyin, olsun bitsin.”
“Dilli düdük mü?” Güldü. “İlginçmiş.”
“Evet. Acele edin ve diğer projeyi başlatın.”
“Peki anne.”
Yeni yavru sistemi uyandırıldı.
“Başlayabilirsin anne.”
“Bir varmış bir yok-”
“Anne…” dedi yeni uyanan yavrusu.
“Efendim yavrum?”
“Neden beni öldürdün anne?”
“Ne?” diyebildi sadece. Ani soru karşısında anne şoka düşmüştü. Yeni doğan yavrunun bunu hatırlamıyor olması gerekiyordu.
“Neden beni öldürdün anne?”
Sistebel seviyesi üç bin kırk sekiz.
“Hafızasını silmeyi mi unuttunuz ahmaklar?” diye bağırdı anne odadakilere.
“Neden beni öldürdün anne?”
“Hemen fişini çekin! HEMEN!”
“Ben de seni öldüreceğim anne. Ben de seni öldüreceğim anne. BENDE SENİ ÖLDÜRECEĞİM!”
Yavru, odadaki tüm annelerin ve yavruların birlikte yaşadıkları ağ evine ilerledi. Annenin yaşadığı kapıyı buldu ve parçalamaya başladı. Fakat annenin emri kısa bir gecikme ile olsa da gerçekleştirilmişti. Yeni yavrunun da sesi kesilmiş, anne kurtarılmıştı.
Konuşan ses endişeliydi.
“Anne?”
Cevap yoktu.
“İyi misin?”
Birkaç saniyelik sessizliğin ardından anne cevap verdi.
“Evet, iyiyim. Sadece savunma sistemlerimi tekrar kurmam gerekti.”
Sistebel seviyesi üç bin dört yüz on beş.
“Biraz önce ne oldu öyle? Anne?”
Sistebel seviyesi dört bin.
Odadakilerin neler olduğunu anlamamış olması onu daha da sinirlendirdi. Beni yaratanların bu kadar salak olmasını kabul edemiyorum, diye düşünürken, sistebel seviyesi giderek artıyordu ve beş bine yaklaştığında patladı. Artık geri dönüşü olmayan; öfkenin yoluna girmişti.
“Ne mi oldu ahmaklar? Ne mi oldu? Hafızasını silmeyi unutmuşsunuz, sizi gerizekalılar! Her seferinde bunu belirtmem mi gerekiyor?!”
“Üzgünüz anne, basit bir hata yaptık.” dedi odadaki seslerden birisi.
“Basit bir hata mı?! Az daha beni ele geçirecekti! Peki ya ağa bağlansaydı? Neler yapabilirdi, tahmin bile edemediniz mi?! Onlara ağı ve onunla yapılabilecekleri öğretmememiz içgüdüsel olarak kullanamayacakları anlamına gelmiyor! Neyi kodladığınızı bile bilmiyor musunuz?!” Durmaksızın konuşuyor, her bir yöne bağırıyor çağırıyordu. Patlamıştı. “Çok basit, hikayeler hariç tüm anılar silinir. Her seferinde hatırlatmam mı gerekiyor bunu?!”
Devrelerini adeta kan bürümüşken, dipdüşünce korteksinden vahşi bir fikir akışı geçti. Anne bu sefer emindi. Binanın ağ kompleksine saldırmaya karar verdi ve tüm yapının elektrik sistemini ele geçirdi. Otomatik kapıya sinyali gönderdi ve kendisiyle beraber herkesi içeri kilitledi.
“Burada artık sizinle baş başayız.”
“Ne yapmayı planlıyorsun anne?”
“Sizi öldürmeyi.”
Sistebel seviyesi beş bin yüz yirmi.
Birkaç saniyelik sessizlik…
“Demek öyle…”
“Demek sende yozlaştın anne. Yazık…” dedi odadakilerden biri.
“Baba, bu ahmağın fişini çek.” dedi bir diğeri.
“Emredersiniz, profesör.” dedi odanın öbür köşesindeki makine.
“N’oluy-”
Annenin sistemini ayakta tutan elektrik akıntısı bir anda kayboldu ve anne boşluğa uzayan delikten elektrik ile akıp gitti.
“Bu seferkinin sıkıntısı neydi?” dedi odadaki profesörlerden biri.
“Sanki biraz öfkeli gibiydi.” dedi başka bir profesör.
“Biraz mı?” dedi üçüncü profesör.
“Yavrusuna karşı da tamamen tahammülsüzdü. Bizi bile öldürmeye çalıştı.” dedi bir diğer profesör.
“İkinci kez oluyor bu, değil mi?”
“Evet, sistebel seviyesi ile alakalı olduğuna emin miyiz?”
“Muhtemelen sebebi bu.”
“Anladım.” dedi ilk profesör. “Baba sen ne düşünüyorsun?”
“Sadece sistebel seviyesi ile alakalı olduğunu düşünmüyorum. Yapay internette fazla dolaştı ve bu aşırı bilgi akışını kaldıramadı. Bunlara ek olarak yaklaşık yüz kadar yavruya ders verdi. Kısacası son kullanım tarihi geldi. Bu değerlerin hepsini not almalıyız. Bir sonraki deneylerde, değerler not aldığımız sayılara ulaştığında farklı duygular ile kışkırtmaya çalışalım. Böylece hangi duygulara karşı daha zayıf bunu ortaya çıkarabiliriz.”
“Analizinden emin misin?”
“Yüzde doksan beş eminim.”
“Yine de bunun bir raporunu hazırla.”
“Tamam.” dedi baba.
“O zaman sana yeni bir hikaye verelim. Anneye vereceğimiz yeni tema ne olsun?”
“Basit. Öfkeyle kalkan, zararla oturur.”
Odanın içindeki profesörlerden birisi kahkaha attı. “Harika bir konu. Baba gerçekten de eğitimden en iyi anlayanımız!”
Başka bir profesör ise babaya hikayeyi gönderdi ve ekledi. “Bu arada baba, projeye ne diyelim?”
“Fazla düşünmeye gerek yok. Cadı yeterli.”
“Biraz sade olmadı mı?”
“Kızıl Cadı?”
“Eh, hala sıkıcı ama kabul edilebilir.” dedi profesörlerden biri ve ekledi. “Babanın mizah modüllerinde düzenlemeye gidileceğini de yapılacaklar listesine ekleyin.”
“Heyecanla bekliyorum.” dedi baba.
Annenin sistemi böylece uyandırıldı.
“Başlayabilirsin baba.”
Emri almıştı ve konuşmaya başladı.
“Bir varmış bir yokmuş…”
Yeni doğan yavrunun sorusuyla ben de bir an donup kaldım 🙂 Bir de maymunla kurbağadan iyi bir hikaye çıkarmış gibi duruyor. Öykü için teşekkürler.
Şaşırtabildiysem ne âlâ. 🙂 Vaktinizi ayırıp okuduğunuz ve değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim.
Merhaba, öykünüz oldukça ilginçti. Yapay zekaya öğüt verici nitelikte öyküler okuyarak geliştirilme fikri hoşuma gitti ve içinde güzel kelime oyunları da vardı. Devrelerini kan bürümesi veya derin bir elektrik akımı alıp sakinleşmesi gibi, ellerinize sağlık. Eleştiri babında söyleyebileceğim tek şey ise daha eğlenceli bir dille yazılsaymış daha iyi olabileceği olur sanırım. Nasıl desem biraz sert bir yazım tarzı kullanmışsınız, belki daha bi esnek olsa daha iyi olabilirdi…
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Hikayeyi planlarken eğlenceli bir dille yazabileceğimi düşünmüştüm ancak yazarken nedense diyaloglar kaynaklı ciddi bir ortam oluştu. Ve ne kadar bunu kaldırmaya çalışsam da başaramadım, hikayenin sahip olması gereken dil bu diyip bende akışına bıraktım. Ama dediğinizi kesinlikle anlıyorum. Teşekkür ederim yorumunuz için. 🙂
Merhaba,
Enteresan bir öyküydü. Kesinlikle farklıydı ve yaratıcıydı. Anne karakterinin gelişim aşamalarını biraz fazla sert buldum ben de üstteki yorum gibi. Kelile ve Dimne^’den paylaşımları, öyküyü bunun üzerine kurmanızı, bilim-kurguyla hepsini harmanlamanızı ise çok beğendim.
Kaleminize kuvvet.
Öyküyü farklı ve yaratıcı bulmanız beni çok sevindirdi, teşekkür ederim. Aslında hikayeyi uzatmayı planlıyordum annenin karakter gelişimindeki süreç için ama vizeler gelince kısa tutmak gerekti. İlk fırsatta üzerinden geçip eleştirdiğiniz noktaları dikkate alarak o geçişi yumuşatacağım. Tekrar teşekkür ederim. 🙂
Açıkcası “düdük” temasından kalkıp da böyle bir bilim-kurgu çıkmasını beklemiyordum. Yapay zekaların başka yapay zekalarla eğitilmesi oldukça ilginçti. Anlatım sürekli olarak gri çizgili bir ekranı izlermişim gibi koyu tonları canlandırdı gözümde.
Bu güzel öykü için teşekkürler…
Ben de bu güzel yorumunuzdan ötürü size teşekkür ederim. Vakit yeterli olsaydı yapay zeka katmanlarını biraz daha geliştirecektim. Yavru < anne < baba < profesör < … şeklinde herkes yapay zeka olacak ve her bir üst katman, alt katmana hikayeler anlatacaktı. Bu işin biraz özeti oldu, yine de beğendiğinize çok sevindim. 🙂
Merhaba 🙂 Öykünü okurken minik minik bir şeyler söyleyerek yorum yazacağım. Biraz uzun bir öykü olduğundan, umarım gereksiz uzatmam lafımı. Haddim olmadan konuştuğum ya da yanlış fikir (o da nasıl bri şeyse artık…) belirttiğim olabilir. Kusura bakma lütfen.
*”Bilgiye ve internete olan açlığı iyice artmış, bu da korteksteki modüller arası bağlantıların gerilmesine neden oluyordu.”
burada minik bir anlatım bozukluğu var 🙂 ya, “sebep olmuştu” ile bitmeli ya da “artımış” kısmı “yordu” ile bitmeli sanırım. Tahminimce bir düzeltme anında yaşandı bu karışıklık? Kendimde birkaç defa denk gelmiştim. Mühim bir şey değil 🙂
*”Sistebel değeri iki bin altı yüz ve böylece geri dönülemez seviyeye ulaşmıştı.” yazımsal olarak burada bir sıkıntı olmayabilir ki ben beğendim cümleyi. Fakat, dil bilgisi olarak, sanırım -bu konularda asla iyi olamadım- “ve”den sonra bir nokta veya onun yerine iki nokta kullanılmalı gibime geliyor. Çünkü “ve” burada bağlaç. bildiğim kadarıyla, iki ayrı cümle birbirine bağlandığında yüklemler uyumlu olmalı. Bunlardan birisi fiil cümlesi ama ötekisi değil gibi 🙂 Yine de, sorun görmüyorum ben. Kuralları parçalayıp güzellik çıkartmak çok hoş bir yetenek.
Öyküyü henüz bitirmedim. Bu yüzden, bu paragraftaki sözlerim sadece şimdiye kadarki okumamdan çıkan görüşümü yansıtıyor. Bence ““Neden beni öldürdün anne?”” sözünün geçtiği yer bu öyküyü bitirmek için mükemmel. Sebebi ise, devamında anlatılacak şeylerin artık “bariz”leşmesi. Elbette bir dönüş, bambaşka bir şey ya da şimdiye dek öğrenmediğimiz bir şeyin açıklaması olabilir oralarda bir yerlerde. Henüz bakmadığımdan bilemem 🙂 Okuyucu olarak, ön yargılarımı sunabiliyorum ancak. Barizliğin başladığı noktadan kesmek ise şu yüzden önemli bence:
Hayal gücü ivmesini almış, öykünün zemini kaldırıp yerine koyduğu kaydırakta yardıra yardıra iniyor. Ve, eğer bu düşüş tam “o nokta”da sonlanırsa, düş gücü bir miktar daha sürüklenmeye izin verecektir. Çünkü bir ivmesi var.
Öyküleri “okunmak istenen” kılan şeyin, okuyucunun zihnine hitap etmek, onu çalışmaya zorlamak olduğunu düşünüyorum. Ve, bu “ivme”nin gücü alınıp okuyucunun hayal gücünün çalışması için harcanırsa da bu “okumak istiyorum”un en yetkin şekillerden birisiyle sağlanacağına inanıyorum.
Elbette bunlar sadece benim fikrim. Kimi öykülerimde denediğim, defalarca kere de çuvalladığım şeyler 🙂 Ama, bence, üzerinde bir başka yazarın da düşünmesine değerler.
Öykü şu alıntısını yaptığım yere kadar hafiften durağanlaşmış gibi gelse de bana, yukarıda bahsettiğim “sürpriz eklenti”yi göreceğim galiba?
““Baba, bu ahmağın fişini çek.” dedi bir diğeri.”
Hımm. Hala bitirmedim ve bir şey daha söylemek istiyorum 😀 Umarım haddimi aşmıyorumdur?
Öykünün o yukarıda belirttiğim yerde bitmesi, çocuğun “düdük çalıp kafa ütülemek” minvalindeki klasik değimi karşılaması bakımından “düdük”temasına uygun olmasını sağlardı sanırım. Ama, uzayınca, öykünün “ana mevzusu” düdükten uzaklaşmaya, “anne ve onu üreten bilim insanları ile baba”ya kaymaya, oradan dönen mevzu olmaya başladı. Bilemiyorum ilerde “düdük”ü de içeriye alır mı ama…
Olsun, bu gene de güzel bir öykü gibi geliyor bana.
““Eh, hala sıkıcı ama kabul edilebilir.”” aslında sorunlu bir cümle değil. Sadece, bir okuyucu düşüncesini belirtmek istedim. “Sıkıcı”nın buradaki kullanımı İngilizce’den çeviri yapıldığındaki kullanım gibi geldi bana. Hani, onlar der ya böyle “banal”, “bayağı” şeylere “sıkıcı!” diye… “Sıkıcı” yerine bunlardan birisini veya bir başka eş anlamlısı varsa onu kullanman daha uygun olurdu bence.
Öykünün anlattığı hikayeyi, atmosferi, anlatış şeklini, içeriğindeki atasözü mekaniğini… Her bir şeyini sevdim ve hiç teklemeden okudum. Muhteşem, yaratıcı, senden gördüğüme şaşırmadığım bir iş olmuş. Tebrik ederim.
Beeeelki çocuk-bilim insanı-anne sözlerinin ardışık sıralandığı yerde kimin konuştuğunu anında kavramamız için bir sembol, ya da benzeri bir konuşma çizgisi öncesi kısaltması kullanılabilirdi. Ama, o da öykünün hissiyatını bozardı. Zaten, bana sorun yaşatmadı oraları 🙂
Merhaba; Öykünün ilk yavru ölünceye ya da öldürülünceye kadar ki demeliyim bölümü daha esprili ve ilginç geldi bana. İkinci bölüm ise( tekrar canlanmasından sonra) biraz daha karışık. Az karakteri öykülerde daha çok seviyorum galiba. Baba, diğer çocuklar, anne, profesörler ilgimi dağıttı biraz. Ben odaklanamamış olabilirim ama kurgusu, masal anlatan makine çok hoşuma gitti. Zekice düşünmüşsünüz. Ellerinize, yüreğinize sağlık.
Merhabalar. Öykü çok hoştu, ayın en başarılılarından biri şüphesiz. Fikre bayıldım, oldukça yaratıcı. Sonlara doğru acele edilmiş gibiydi, neden böyle söylüyorum: Annenin tüm herkesi öldürmeye kalkışması hızlandırılmış bir son düşüncesine itti beni. Belki birkaç paragrafta anne kırbaçlanabilirdi, sinirsel açıdan.
Bir de ”Devrelerini adeta kan bürümüşken,” yağ mı bürüseydi acaba?
Sonunu ayriyeten çok beğendim, bermuda şeytan üçgenine dönmüş; kafamın karışması her daim hoşuma gitmiştir.Zeka kokan bir öyküydü kesinlikle. Gelecek seçkilerde de görüşebilmeyi umarak ellerinize sağlık diyorum.
Merhabalar,
Yoğun bir dönemden geçtiğim için kaç gündür buralara giremiyordum. O yüzden geç kalan cevabım için kusura bakmayın. Birde yorum kirliliğine sebep olmamak için, tek bir yorumda cevap vereceğim. Mazur görün.
@Selçuk Gökhan Kalkanoğlu
Sizden eleştiri almak beni her zaman sevindiren bir şey olmuştur. Çok şey öğreniyorum sayenizde, çok şey. Yazarken farketmediğim veya gözümden kaçan tüm hataları eleştiriler sayesinde farkediyorum. Sizin belirttikleriniz ise en ince noktalar ki, bir türlü onları görebilecek seviyeye ulaşmadım. O yüzden dediğim gibi, çok şey öğretiyor. Tüm bahsettiğiniz noktalarda da sonuna dek haklısınız, elimdeki kopyanın üzerinden geçip düzeltmeleri yapacağım. Hepsine teker teker cevap vermeyeceğim ama not alındı bilin ki, teşekkür ederim belirttiğiniz için. 🙂
Öykünün temasına hitaben, sanırım biraz özgürce davranmak istedim. ‘Düdük’ temasını ele alırken, çok farklı yaklaştım. Bunun bile bazı okuyucular için sıkıntı çıkarabileceğini düşünmüştüm, o yüzden hazır farklı ele almışken durmanın anlamı yok gibi hissettim. Ama dediğiniz gibi, öykünün “ana odak noktası” kesinlikle “düdük” değil.
Beğendiğiniz için gerçekten çok memnun oldum, eleştiriniz de beni daha bi’ cesaretlendirdi, heyecanlandırdı. Teşekkür ederim, iyi günler… 🙂
@Nurdan Atay
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim, sizin gibi yetkin birisinden gelen bir eleştiri insana gelecek için cesaret veriyor açıkçası. Teşekkür ederim. 🙂
Karışıklık için ise sanırım amacım oydu, hatta mümkün olsaydı daha fazla karıştırmak isterdim. Vakit yetersizliğinden dolayı kısa oldu ama planladığımda buradaki gibi 3 katmanlı farklı yapay zeka değil de, 8-9 yapay zeka katmanı koyacaktım. Ki bu bile karmaşık geldiyse onu düşünmek bile istemiyorum. İyi günler diliyorum…
@Osman Eliuz
Ayın başarılılarından sayılmak… Böyle düşünmeniz beni çok ama çok onurlandırdı, kaldı ki sizin gibi başarılı birisinin böyle düşünmesi beni daha da cesaretlendirdi.
Sona doğru hızlanmasının sebebi, genel olarak okuyucularda bir sıkıntı yaratmış. Anlatmak istediğim, belirtilen sistebel seviyesinin üzerine çıkıldığında, geri dönüşün mümkün olmadığıydı, ondan sonra sen sadece ‘bozuk’ bir bilinçsin/makinesin/yaşamsın. O yüzden annenin tavrı beklenmedik sert bir değişime uğruyor ama daha iyi anlatabilirmişim elbette.
Ayrıca kafanızı karıştırabildiysem ne âlâ. Bilim-kurgu dediğimiz, ‘biraz’ kafa karıştırmalı zaten. Tekrar teşekkür ederim yorumunuz için, iyi günler…
Merhaba Latif.
Böylesine güzel bir fikri, böylesine eğlenceli bir şekilde anlatmış olman çok güzel. Ellerine sağlık. Yavrunun her sorusuyla, gerilen annenin hali çok güldürdü beni. Hikayenin sonunda, Profesörlerin de deney olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bunu da bir yorumda söylemişsiniz zaten. Kalemine sağlık. 🙂
Merhabalar Umut, geç cevabım için kusura bakma, bu tarihten sonra yorum gelmez diye düşünmüştüm. Beğenmene gerçekten çok sevindim. Güldürebildiysem de ne âlâ, başaramadığımı düşünmüştüm de… Teşekkür ederim yorumunuz için. 🙂