Yaklaşık iki saattir yürüyorduk. Kamp yaptığımız yerden ayrılırken şansımızın yaver gidip bir araba durdurabileceğimizi ummuştuk ama öyle olmadı. Yanımızdan geçen arabaların hiçbirinin bizi almaya niyeti yoktu. Sıcaklık iyice artmış ve bunaltıcı bir hal almıştı. Asfaltın sıcaklığı yüzümüze vuruyor ve ayaklarımızı yakıyordu.
-“Bugün pek şansımız yok, baksanıza kimse durmuyor.” dedi Kadri. Sırtındaki koca çanta altında yüzü kıpkırmızı olmuştu. Aslında bu tarz yürüyüşlere alışık sayılırdı; ancak sıcak hava onu da pes etmeye zorlamıştı.
-“Biraz ara verelim hem bir şeyler yeriz.” diye araya girdi Seda. Sıcaktan terleyen alnını silerken diğer ikisinin bunalmış suratlarındaki şapşal ifade komiğine gitmişti.
-“Evet evet iyi olur. Yoksa ayaklarımız su toplayacak.” dedi Elif bitkin bir ses tonuyla.
Biraz daha yürüdükten sonra yolun kenarında bir açıklık olduğunu fark ettiler ve orada durmaya karar verdiler. Ağaçlar kesileli çok olmamıştı; kökleri hala canlı görünüyordu. Her biri kesilmiş bir ağaç kütüğüne oturdu ve ortalarında küçük bir ocakta bir şeyler hazırlayıp yemeye koyuldular.
-“Böyle giderse akşam ormanda kamp kurmak zorunda kalacağız.” dedi Kadri yemeğini kaşıklarken.
Elif kimsenin olmadığı bu ormanda geceleme fikri karşısında ürpertiye kapıldı.
-“Belki biri bizi alır. Daha akşama çok var.” Dedi umutla.
-“Alan olmazsa da yapacak bir şey yok ilk defa ormanda kamp kurmayacağız.” Diye araya girdi Seda.
Elif, sesindeki endişeyi gizlemeye çalışarak yanıtladı: “Senin için ilk olmayabilir ama ben daha önce ıssızlığın içinde kalmadım.”
Seda, hafifçe gülümseyerek Elif’e döndü. Sesindeki alaycılığı gizleme gereği duymamıştı.-“Meraklanma Elif, biraz rahat olur musun? Olmamış şeyler yüzünden endişelenmeni anlamıyorum.”
-“Size otobüse atlayıp gidelim dedim ama beni dinlemediniz şimdiye çoktan varmış olacaktık.”
-“Evet ama planımız bu değildi unuttun mu? Otostopla gitme konusunda herkes hem fikirdi sanıyorum.”
-“Bilemiyorum umarım bir an önce şu kamp yerine varırız.”
-“Endişelenecek bir şey yok Elif. En geç yarın akşam kamp yerine varmış oluruz. Hem o kadar yolumuz kalmadı.” dedi Kadri.
Bir süre daha dinlendikten sonra tekrardan yola koyuldular. Yol gittikçe dikleşiyor, sırtlarındaki koca çantalarla çıkılmaz hale geliyordu. Orman iyice sıklaşmıştı. Arabalar yanlarından süratle geçiyor ama hiç biri bu üç arkadaşı almaya yanaşmıyordu. Zorlanarak da olsa birkaç saat daha yürüdüler. Güneş yavaş yavaş alçalmaya başlamıştı. Elif’in endişesi giderek artıyordu ancak arkadaşlarına bunu belli etmek istemiyordu. Seda ve Kadri kamp konusunda daha tecrübelilerdi. Elif kendi kendini rahatlatmaya çalışıyordu.
-“Mutlaka biri duracak. Ayaklarımın gücü kalmadı artık ne olur durun.” diye içinden geçirdi.
Ancak duran kimse olmadı. Hava artık kararmak üzereydi ve uygun bir kamp yeri aramaya başlamışlardı. Tam yoldan ormanın içine doğru gitmek üzereyken bir pikap yanlarında durdu. Ellili yaşlarında yüzünde hafif bir gülümsemeyle kır saçlı bir adam camdan onlara seslendi.
-“Nereye gidiyorsunuz gençler?”
Bu soruyu duymayı sabahtan beri bekliyorlardı. Hepsinin içini bir sevinç kapladı.
-“Antalya tarafına gidiyoruz. Sen ne tarafa gidiyorsun amca? Dedi Kadri heyecanla.
Adam yorgunluktan bitkin düşmüş üç gencin yüzüne dikkatle baktı.
-“Ben şu yukarıdaki dağ köyüne gidiyorum.” Dedi eliyle ağaçlardan başka hiçbir şeyin görünmediği ormanı işaret ederek.
İçlerindeki sevinç yerini birden üzüntüye bıraktı. Koca gün boyunca sadece bir kişi durmuştu. O da yakındaki bir köye gidiyordu.
-“Bize ters kalıyor o taraf amca sağ olasın.” dedi Kadri.
Yaşlı adamın yüzündeki gülümseme kaybolmuş yerini gizemli bir ifadeye bırakmıştı.
-“Hava kararmak üzere. Bu gece vakti nereye gideceksiniz. Hem yollarda tehlikeli olur.”
-“Ormanda kamp kuracağız artık sabah yola devam ederiz.” diye ilave etti Kadri.
Elif ve Seda bu son şansı da kaçırdıkları için içten içe hayıflanıyorlardı. Hava kararmak üzereydi ve başka seçenekleri de yoktu.
Yaşlı adamın yüzünde tekrar bir gülümseme belirdi.
-“Siz buranın yabancısısınız gençler. Bu ormanlarda vahşi hayvan çoktur. Gece sıkıntı yaşarsınız. Gelin sizi misafir edelim bugün yarında Antalya tarafında gideceğim zaten sizi de götürürüm. Ne dersiniz? ”
Üç arkadaş birbirinin yüzüne baktı. Kadri adama dönerek,
-“Bir dakika amca arkadaşlarla konuşayım.” Dedi
Üç arkadaş arabadan biraz uzaklaştılar. Kadri kızlara dönerek “Yakınlarda bir köy varmış adam bizi oraya davet ediyor. Yarında Antalya tarafına gideceğim diyor. Ne diyorsunuz? Ya ormanda kalıp kamp kurarız yolumuza devam ederiz ya da bir gece kalırız yarın adamla Antalya ya gideriz. Ben sizin kararınıza uyarım.” Kızların yüzündeki ifadeden kararsız kaldıkları belli oluyordu. Elif arabaya baktığında yaşlı adamın dikiz aynasından onlara baktığını fark etti.
-“Bilmiyorum ki ne yapsak. Birlikte olacağız sonuçta bir sorun çıkacağını sanmam.” dedi Seda
Elif gönülsüz de olsa ormanda kamp kurmaya tercih ederdi. Bu yüzden ikisi de onayladı. Kadri adamın yanına gitti ve camdan bir şeyler dedikten sonra kızları çağırdı. Çantalarını kasaya attılar. Kadri adamın yanına oturdu kızlar da arka koltuğa geçtiler.
-“Burası geceleri tekinsiz olur. Gönlüm razı gelmedi ormanda kalmanıza bizim hanım yemekte hazırlar size bir güzel karnınızı doyurursunuz.” dedi yumuşak bir sesle.
-“Çok sağ olun gerçekten zahmet vereceğiz. Bize kalacak bir yere bile yeterli olurdu.” dedi Seda minnettar bir ses tonuyla.
-“Zahmet mi olur hiç. Siz bizim misafirimizsiniz artık.” Diye ekledi yaşlı adam.
Arabayla biraz gittikten sonra ormanın içinde bir yola saptılar. Bu yol ağaçların arasından giden bir tünel gibiydi. Ağaçların dalları bazen arabanın camına çarpıyor ve tehditkâr gürültüler çıkararak yabancıları buradan uzaklaştırmak istiyordu. Arabanın sarsılmasından yolun epeyce bir bozuk olduğu, fazla kullanılan bir yol olmadığı anlaşılıyordu.
Araba ıssızlığın içinde ilerlerken ortamda sessizlik hâkimdi. Sessizliği bozan yaşlı adam oldu. Arkada oturanlara dikiz aynasından bir bakış atarak sordu; “Bu taraflara ilk defa geliyorsunuz herhalde?” diye sordu. Sesinde tuhaf bir yumuşaklık vardı. Elif sedanın adama cevap vermesini bekledi. Seda daldığı düşüncelerden sıyrılarak cevapladı: “Evet bu tarafa ilk defa yolumuz düştü.” Elif o esnada telefonunu kontrol etti ve çekmediğini fark etti. “Burada telefon çekmiyor galiba.”
Adam gözünü yoldan ayırmadan cevapladı: “Burası biraz sapa kaldığı için bazen telefonlar çekmez ara sıra gelip gidiyor.”
Elif umursamaz bir tavırla telefonu cebine koydu ve içinden “Çekse şaşırırdım zaten” diye geçirdi.
Kadri mahcup bir ses tonuyla araya girdi, “Kusura bakma amca adını sormayı unuttum.”
“Hamza, ya sizinkiler” diye cevapladı.
“Ben Kadri, arkadaşlarımda Elif ve Seda diyerek işaret etti.”
“Gerçekten size minnettarız. Bizi misafir ettiğiniz için çok sağ olun.”
“ Önemli değil evladım benimde sizin yaşlarınızda kızlarım var. Sizi bu ıssız ormanda ortada bırakacak halimiz yok.” diye cevapladı. Kadri yaşlı adamın yaklaşık altmış yaşlarında olabileceğini düşündü ama yaşına göre epey dinç gözüktüğü de gözünden kaçmadı.
Yarım saat gittikten sonra nihayet evler belirmeye başlamıştı. Yaz ayı olmasına rağmen ortalıkta kimsecikler yoktu. Bu durum tuhafına giden Elif meraklı bir tavırla sordu, “ Neden kimse yok ortalıkta? Biraz önce meydandan geçtik değil mi?”
“Evet bu mevsimde köylüler dağa mantara giderler. Bu yüzden bu saatlerde kimseler olmaz. Birkaç saat sonra herkes evine döner zaten hep birlikte gidilir gelinir.” diye cevapladı. Elif aldığı cevaptan çok tatmin olmasa da uzatmak istemedi.
Dar yollardan geçerek demir bir kapının önünde durdular. Arkadan çantalarını aldılar ve içeri girdiler. Geldikleri ev iki katlıydı. Evin genişçe bir bahçesi vardı. Tam olarak ne olduğu anlaşılamayan birkaç meyve ağacı seçiliyordu. Ortalıkta ay ışığından başka ortamı aydınlatacak bir ışık yoktu. Bu durum hepsinin tuhafına gitmişti.
Kadri, evin bahçesine geçerlerken, “ Neden hiçbir evde ışık yok? diye sordu. Bu tuhaf duruma kafasında mantıklı bir açıklama arıyordu.
Yaşlı adam sitem edercesine cevapladı, “ Şu muhtar seçildiğinden beri hiçbir şeyin doğru düzgün çalıştığı yok ki. Elektrikler ara ara gidiyor. Yaptıracak adam olacak ki düzelsin. Şansınıza bugünde yok. Belki birazdan gelir. Hadi içeri geçelim. Size yemek hazırlasınlar, karnınızda acıkmıştır.” dedi evin merdivenlerinden çıkarken.
Evin içine girmeden önce çantalarını dışarda bıraktılar. Gaz lambalarının aydınlattığı evin içine girdiklerinde sofranın çoktan kurulmuş olduğunu gördüler. Adamın iki kızı vardı. İkisi de birbirinin kopyasıydı ve yirmili yaşlarının ortasında gözüküyorlardı. Yaşlı adam kızlarını tanıtırken isimlerinin Beyza ve Feyza olduğunu söyledi. Kızlar ikizdi ve doğal bir güzellikleri vardı. Temizlendikten sonra hemen sofraya oturdular. Sıcak ev yemeği hepsine iyi gelecekti. Kadri durmadan sofraya bir şeyler getiren kızlardan biriyle göz göze geldi. Kızın kendisine gülümsediğini fark edince bakışlarını kaçırmaya çalıştı ama içinden de kızın ne kadar güzel olduğunu geçirdi. Bir an tuhaf bir his içini kapladı.
Yemeği yedikten sonra üzerine çaylarını da içtiler ve iyice rahatladılar. Bir süre daha sohbet ettikten sonra günün yorgunluğu üzerlerine çöken üç arkadaş müsaade isteyip yatmak için kendilerine hazırlanan odalara gittiler. Kadri yatmadan önce Seda ile birlikte sigara içmek için bahçeye indi. Bahçedeki çardakta oturmuş sigaralarını içerken kapının önünden geçmekte olan bir grup insanın sesi işitildi. Bunlar köylüler olmalıydı. Kadri kapıya doğru yöneldi arkasından da Sedanın ayak seslerini duydu. Kapıyı açtığında ellerinde fenerlerle geçmekte olan köylülerle karşılaştı. Hiç biri onu fark etmemiş gibiydi. Hepsi birden sanki bir suç işlemişler de onun utancıyla mahcup olmuş bir edayla kafaları öne eğik yürüyüp gidiyorlardı. Seda Kadri’nin kolundan tutarak, “Bunlarda amma tuhafmış baksana ruh gibi gidiyorlar.” dedi. Köylüler sanki derin bir uykudan uyanmış gibi sesi duyunca birden Kadri ve Seda’nın olduğu tarafa doğru döndüler. Hepsinin yüzünde anlamsız bir ifade vardı, sanki hepsi bir trans halinde gibiydi. Kadri endişelendiğini gizlemeye çalışarak “ İçeri girsek iyi olacak.” dedi. Seda kapı kapanırken anlayamadığı bu durum karşısında biraz ürpererek “ Ne tuhaf bir yer burası. Belki de ormanda kamp yapsak daha iyi olacaktı.” Dedi. Kadri, Seda’nın sesindeki korkuyu hissederek onu biraz yatıştırmak istercesine “Endişelenecek bir şey yok zaten yarın gidiyoruz. Kafanı bunlara takma yatıp dinlenelim yarın yine çok yol gideceğiz.” Dedi ve koluna girerek birlikte odalarına gittiler.
Sabah uyandığında saatin epey ilerlemiş olduğunu fark eden Kadri nasıl bu kadar uyuyabildiğine şaşırdı. Hâlbuki bir yerde ilk defa konakladığında rahat edemez, sabah erkenden uyanırdı. Kalkar kalkmaz ilk fark ettiği Seda’nın kalktığı oldu. Elif halen uyuyordu. Seda’nın nereye gittiğini anlamak istercesine bahçeye bakan pencerenin perdesini açtı ancak kimseyi göremedi. O sırada evin diğer odasından belli belirsiz sesler gelmekteydi. Hemen yatağına döndü ve elbiselerini giyinmeye başladı. Giyindikten sonra halen uyumakta olan Elif’i uyandırdı. Elif uyanır uyanmaz yanında bulamadığı arkadaşının nerede olduğunu sordu. “Seda nereye gitti Kadri?” diye sordu uykulu bir sesle.
Anlam veremediği bir sersemlik halinden kurtulmaya çalışan Kadri, ayakkabısını giyerken “Ben de bilmiyorum. Belki sigara içmeye çıkmıştır.” diye cevapladı.
Yatağından yavaşça doğrulan Elif “Uzun zamandır bu kadar deliksiz uyuduğumu hatırlamıyorum.” dedi.
“Çok yorgun olduğun için olabilir. Uzun zamandır bu kadar efor sarf etmediğin için vücudun böyle tepki veriyor.” Ceketini giyinen Kadri Elif’in hazırlanmasına da müsaade etmek isteyerek, “ Sen hazırlanırken bende Seda’ya bir bakayım. Sonra da hemen yola çıkarız.” dedi ve Elif’in cevap vermesini beklemeden kapıya doğru yöneldi.
Kadri merdivenlerin başına geldiğinde Seda’nın çantasının duvara dayalı durduğunu gördü. İçinde bir rahatlama hissetti. Buralarda olmalı diye düşündü. “Seda, neredesin?” diye bağırdı. Sesi aşağıdaki bahçede yankılandı, ancak cevap veren olmadı. Hızlı adımlarla bahçeye doğru indi ve sağa sola bakınmaya başladı. Bahçenin köşesindeki derme çatma tavuk kümesinin önüne geldiğinde yaşlı adamın kızlarından birinin yumurtaları toplamakta olduğunu gördü. Kızlardan hangisi olduğunu ayırt edemedi. Bu yüzden ismiyle hitap etmeden sordu.
“Günaydın, Seda’yı gördün mü?” diye sordu. Sesinde anlam veremediği bir yumuşaklık olduğunu hissetti.
Kız, onu hiç duymamış gibi yumurtaları toplamaya devam ediyordu. Kadri kızın onu duymadığını düşünerek tekrardan sormak üzereyken, kümesin kapısı açıldı ve kız dışarı çıktı. Elinde yumurtaları koyduğu sepeti tutuyordu. Gözlerini Kadri’ninkilere sabitledi. Kadri gözlerini kaçırmak istedi ancak başarılı olamadı. Kız Kadri’ye doğru birkaç adım attı, artık kızın nefesini duyabiliyordu. Büyülenmiş gibi hareket edemeden kalakalmıştı. Kurşuni gökyüzünün altında kendini yere çakılmış gibi hissediyordu. Ne hareket edebiliyor ne de konuşabiliyordu. Bir an kendini ormanın içindeki bir açıklıkta buldu. Kendisini çırılçıplak hissetti, serin bir rüzgâr vücudunu okşuyordu. Kız hala karşısında duruyordu ama ağzından tek bir kelime çıkmıyordu. Kulaklarında şiddetli bir uğultu hissetti. Kızın kahverengi gözleri yavaş yavaş kırmızıya dönmeye başladı, Kadri gözlerini kırpmadan donakalmış bir halde kızın kırmızıya dönen gözlerine bakıyordu. Gözlerinin aniden kızın boynuna indiğini hissetti. Ancak bunu kendi iradesi ile yapmıyor karşı koyamadığı bir güç tarafından zorlanıyordu. Kızın elindeki bıçağı dehşet verici bir sakinlikle boğazına kaldırışını izledi. Kız yüzünden hiçbir acı belirtisi olmadan ve hatta rahatsız edici bir gülümseme ile boğazını boydan boya kesişini izledi. Kesilmiş boğazdan fışkıran sıcak kanı yüzünde hissetti. Kız kanlı dudaklarını Kadri’ye doğru yöneltti. Kadri artık son gücüyle bağırıyordu. Sesi kısılırcasına bağırıyordu. Ancak burada kimse yoktu. Onu duyabilecek kimse yoktu. O an omzundan tutan bir el hissetti.
Elif iki eliyle bahçenin ortasında bağıran arkadaşını yakaladı. “Kadri ne oldu, neyin var?” diye sordu telaşla. Kadri bahçedeydi, kız da ortalıkta gözükmüyordu. Kadri bir süre nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Vücudunun titremesini kontrol edemiyordu. Nefesini düzenlemeye çalıştı ancak başarılı olamadı. Sesindeki dehşeti gizlemeden; “Ben…, bir an…., bilmiyorum…., Kızlardan birinin yanındaydım” diyebildi.
Elif arkadaşını sakinleştirmek istercesine ona sarıldı. Hala titremekte olduğunu fark etti. “Hadi gel içeri geçelim, Sedayı alıp buradan bir an önce gidelim.” dedi ve birlikte merdivenlere doğru yürüdüler. Kadri hala o anın etkisindeydi. O esnada yaşlı adam evin kapısında göründü. Hiçbirinin bu bağrışlar karşısında dışarı çıkmaması Elif’in dikkatinden kaçmadı. Elif, adamın konuşmasına fırsat vermeden sordu, “Seda’yı gördünüz mü?” Yaşlı adam vurdumduymaz bir tavırla cevapladı, “Sabah çıkarken gördüm. Bir şey demeden gitti ama nereye gitti bilmem.”
Elif adamın bu tavrından hoşlanmadı ve ona karşı bir nefret hissetti. Seda’nın asla böyle bir şey yapmayacağını biliyordu. Ortada normal olmayan bir durum vardı. Çantalarını evde bırakıp etrafa sormak için hızla evden çıktılar. Dar sokaklardan geçip köy meydanına geldiklerinde birkaç yaşlının oturduğu köy kahvesine girmeye karar verdiler. Hiç kimse onu görmemişti. Kahveden çıkınca kendini muhtar olarak tanıtan ellili yaşlarında tombul bir adamla karşılaştılar.
Kadri gerilen dudaklarını gevşeterek sordu: “Arkadaşımızı arıyoruz Muhtar. 1.70 boylarında sarı saçlı, üzerinde kırmızı bir tişört vardı. Onu gördünüz mü?”
Muhtar arkasında uzanan dağı işaret ederek; “ Sabah tarif ettiğiniz kılıkta birisi dağa doğru gidiyordu. Kendisine, ormanda yabani hayvanların olabileceğini söyledim ama dinlemedi.” Dedi
İkisi hızla dağa doğru hareketlenmişlerdi ki muhtar onları durdurdu. “Yahu birazdan döner arkadaşınız ne telaşlandınız bu kadar.” dedi gülümseyerek.
Elif içindeki öfkeyi daha fazla zapt edemeyeceğini hissetti. Sertçe Kadri’nin kolundan tuttu ve dağa doğru yürüdüler. Birkaç ev sonra dağa giden yol belirdi. Burası patika bir yoldu ve sık ormanın içine doğru süzülüyordu.
“Tamam, buradan gitmiş olmalı.” dedi Kadri.
Elif yola bakınca içinde bir ürperti hissetti. Burada bir tuhaflık olduğunu hissediyordu. Yine de ormana girip Seda’yı aramalıydı. Onunda aynısını kendisi için yapacağını çok iyi biliyordu. Hızla ormana girdiler. Ormanda kuş cıvıltılarından başka bir ses duyulmuyordu. Uzun ağaçların arasından karşıda yükselen dağı görebiliyorlardı. Seda’nın dağa doğru gitmiş olabileceğini düşünerek o tarafa doğru gitmeye karar verdiler. Bir yandan yürüyor bir yandan da Seda’ya sesleniyorlardı. Yaklaşık bir saatlik bir yürüyüşün ardından ormanın yavaş yavaş seyreldiğini hissettiler. Ormandaki ağaçlar yerini geniş bir düzlüğe bıraktı. Dağla ormanın sarasında kalan bu düzlük alan sanki insan eliyle yapılmış kadar kusursuz bir daire biçimindeydi. Dairenin ortasında yaklaşık on metre aralıklarla üçer adet kütük duruyordu. Tam bunların karşısında 5 metre uzunluğunda kusursuz bir şekilde kesilmiş bir daire durmaktaydı. Bu daireye biraz yaklaşınca üzerinde ne olduğunu anlayamadıkları bazı işaretler olduğunu fark ettiler. Artık buranın insan eliyle yapıldığından kesin olarak emindiler.
Etrafta Seda’dan bir iz görünmüyordu. Elif, içinin endişe ve korkuyla dolduğunu hissetti. Tekrar ormanın içine girmeye karar verdiler. Saatler geçiyor ancak arkadaşlarından hala bir iz bulamıyorlardı. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Köye dönüp jandarmayı aramaya karar verdiler. Köye indiklerinde hava iyice kararmıştı. Köy meydanına geldiklerinde tüm köylülerin meydanda toplanmıştı. Muhtar dağdan gelen ikiliyi karşıladı.
“Bulamadınız anlaşılan.” dedi.
“Evet, jandarmaya haber vereceğiz.” diye cevapladı Kadri.
Muhtar yatıştırıcı bir ses tonuyla: “Jandarmayı aramadan biz bir arayalım. Hep birlikte ararsak mutlaka buluruz.” dedi.
“Neden şimdi aramaya karar verdiniz de bize yardım etmediniz?” diye sordu Elif.
“Gündüz vakti herkesin işi gücü var kızım. Hem sizin dönmenizi bekledik.” Diye cevapladı Muhtar.
Kadri ve Elif bu teklif karşısında birbirlerine baktılar.
“Biz aramızda bir konuşalım.” dedi Kadri ve Elif’i kalabalığın içinden uzaklaştırdı.
“Ne yapalım Elif jandarmaya haber versek mi? Yoksa hep birlikte arasak mı? Diye sordu. Elif’in kendisini yaşadığı kararsızlıktan kurtarmasını ister gibi çaresizce ona bakıyordu.
“Hep birlikte arasak ne olur Kadri. Zaten bulabilsek biz bulurduk.” Dedi Elif sesindeki kesinlik Kadri’yi rahatlattı.
“Evet, haklısın Jandarmaya haber verelim onlar arasın yardım etmek isteyende etsin.” Diye ekledi.
Hararetli bir şeyler konuşan kalabalığın yanına gelince birden sessizlik oldu.
“Jandarmaya haber vereceğiz. Yardım etmek isteyen bizimle birlikte gelsin.” Dedi Kadri.
Muhtarın bu cevap karşısında yüzündeki gülümseme kayboldu. “ Bu dağları jandarma nereden bilsin. Bizim köylüden başka arkadaşınızı bulacak kimse yoktur. Boşuna vakit kaybetmeyelim. Bulamazsak o zaman ararsınız istediğiniz yeri.” dedi. Yanındakilerde onu destekledi. Elif onları misafir eden yaşlı adamında orada olduğunu fark etti. Kızlarıyla birlikte gelmişti. Kadri kızları fark edince irkildi.
Kadri her geçen saatin arkadaşının hayatına mal olabileceğini anlamıştı. Hepsi benim yüzümden diye düşündü ve içini büyük bir keder kapladı.
“Tamam, arayacağız ama yine de jandarmaya haber vereceğim.” dedi Kadri.
“Eh, siz bilirsiniz o zaman ama biz yine de bir an önce aramaya başlayalım.” diye yanıtladı Muhtar.
Kadri, cebinden telefonu çıkarırken çekiyor olmasını diledi. Telefonun çektiğini görünce rahatladı. Hemen aramaya koyuldu. Telefonu açan jandarma durumu anlamak için Kadri’ye sorular soruyor, Kadri de bu sorulara cevap vermeye çalışıyordu: “Evet, ıssız bir dağ köyü,….. adını bilmiyorum……27 yaşında, sarı saçlı, 1.70 boylarında bir kadın……Bugün sabahtan beri……Nasıl olur, 72 saat geçmeden arama yapamayız!…….,hat kesildi.”
Köy meydanındaki kalabalık iyice artmıştı. Sanki kulaktan kulağa yayılmış ve duyan buraya toplanmıştı. Köylüler ellerinde meşaleler, fenerlerle gitmeye hazır görünüyordu. Kadri ve Elif’te birer meşale aldı. Kalabalık dar patikadan geçip ormana yayıldı. Sanki biraz önceki kalabalık yok olmuştu. Sesler duyuluyordu ancak silik meşale ışıklarından başka bir şey gözükmüyordu. Ormanda ilerledikçe sesler ve ışıklarda giderek kayboldu. Kadri ve Elif’in yanında Muhtar ve iki kişi daha vardı. İki arkadaşa onları takip etmelerini yoksa kaybolabileceklerini söylemişlerdi. Üçü önde ikisi arkada zifiri karanlığın içinde yürüyorlardı. Seda’dan hala bir iz yoktu.
Biraz daha yürüdükten sonra çok uzaklardan geliyormuş gibi duran bir ses işitildi. Kadri ve Elif duraksadı. Sesin geldiği tarafı seçmeye çalışıyorlardı. Ses tekrar geldi. Dağ tarafından geliyordu. Hızla koşmaya başladılar. Ses giderek kuvvetleniyordu. Kadri arkasına döndüğünde kimsenin olmadığını fark etti. Muhtar ve diğer ikisi ortadan kaybolmuştu. Kadri umursamadan koşmaya devam etti. Nihayet ormanın kenarına gelince ayın parlak ışığının sabah gördükleri açıklığı aydınlattığını gördüler. Nihayet ormanın içinden çıkmışlardı. Bu tuhaf çemberin ortasındaki kütüklerin üzerinde yüzleri ay ışığı altında parlayan çember şeklindeki taşa dönük köylüleri görünce donup kaldılar. Onların geldiğini hiç biri fark etmedi. Tüm köylüler el ele tutuşmuş sabah gördükleri, üzerinde tuhaf işaretler olan taşa dönmüş ve bir hilal şeklini almıştı. Ritmik şekilde bir sağa bir sola sallanıp duruyordu. Hepsi transa geçmiş gibiydi. Ortadaki kütüklerin hepsinde biri oturuyordu. Kadri yaşadığı dehşet ve korkudan kurtulur kurtulmaz çembere en yakın kütükte Seda’nın oturduğunu fark etti. Elif hala şoktaydı. Onu kolundan yakaladı.
“Bak Seda orda.” dedi en öndekini işaret ederek.
Elif yaşadığı şoktan kurtulunca Sedayı görebildi. Yavaşça köylülerin arasından geçtiler. Seda’nın yanına gelince onunda transa geçtiğini gördüler. Köylüler bir anda hep bir ağızdan ne olduğu anlaşılmayan bir dilde bir şey söylemeye başladılar. Hepsi gözlerini bu üçüne dikmiş, ritmik bir şekilde bir sağa bir sola gidip geliyordu. Ses giderek arttı, hareketlerde iyice hızlandı. Arkadaşlarını kaldırmaya çalışırken arkalarındaki çemberin yavaşça yerinden oynadığına işaret eden o sesi duydular. Devasa taş parçası sağa doğru kayarak gitmeye başlamıştı. Köylüler iyice kendinden geçmiş bir halde gidip gelirken taşı da hareket ettiriyordu. Çember kaydıkça arkasındaki karanlık boşluk ortaya çıkıyordu. Kulakları sağır eden tiz bir çığlık duyuldu. Kadri ve Elif sesin geldiği tarafa döndüklerinde bir çift kırmızı gözün kendilerine bakmakta olduğunu gördü.
- Ritüel - 1 Kasım 2025
Henüz yorum yok. Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.