Öykü

Tanrı Maskesi

Bir hafta sonra kutsal bir gün olacaktı, ancak ben hâlâ tapınaktan çıkamamıştım. Kahretsin! Çıkış yolunu kaybetmiş olmalıydım. Etrafı birkaç kez turladıktan sonra burada tamamen kapalı kaldığımı fark ettim. Bağırıp yardım isteme fikri aklıma geldi ama bunu yapmadım. Hava iyice kararmıştı.

Şehrin en büyük tapınağına gelmiştim ve sergilenecek, tamamen altından oluşan büyük hükümdar heykelinin cam vitrinine kadar ilerlemiştim. Günler önce Rahip Jorgo, bu altının büyük hükümdarın zenginliğini simgelediğini söylemişti. Bizzat Tanrı’nın hazinesinin temsiliydi ve bu altının çalınmasına asla izin verilemezdi. Bunun için heykel, kurşun geçirmez bir camın arkasına konulmuştu. Şimdi ise karanlıkta, az bir ışıkla parıldayan altın başlı büyük hükümdar heykeliyle baş başa kalmıştım. Eğer biri beni burada yakalarsa kesinlikle hırsız zannedilirdim.

Rahip Jorgo ve ekibi tarafından çok iyi korunan bu heykelin yanında fazla duramazdım. Belki de burada birileri beni izliyordu. Büyük bir çiçek vazosuna çarparak durdum ve şamdanların yanından geçtim. Burası biraz daha aydınlıktı. Duvardaki dini resimleri ve büyük yazılarla süslenmiş duaları incelerken ileride iki baş gördüm. Önce heykel zannettim ama hayır bunlar insandı. Burada birileri vardı. Belki korumalardı ya da hırsızlar… Ama yok, kesin korumalardı. Hemen yanlarına gidip yardım istemeyi düşündüm fakat bu saate kadar neden ses çıkarmadığımı sorgulayacaklarını düşünüp tereddüt ettim.

İki kişi bana doğru yaklaştıkça seslerini duyar gibi oldum. O an anladım ki bu kısık sesle konuşanlar hırsız olmalıydı. Burada olan bir rahip neden kısık sesle konuşsundu ki? İki kişi iyice yaklaştığında birinin sesi tanıdık geldi. Evet, bu Rahip Jorgo’ydu! Gecenin bu saatinde ibadet mi devam ediyordu yoksa? Rahip, büyük hükümdar heykeline yaklaştı, cebinden bir anahtar çıkararak cam kapıyı açtı. Büyük bir darbeyle heykelin kafasını kırarak altın başı aldı ve çantasına koydu.

Tapınak bir hafta boyunca kapalı olacaktı. Belki yerine sahte bir altın baş koyacaklardı ama bunu ne zaman yapacaklarını bilmiyordum. İkili uzun uzun bu konu hakkında konuştu.

Jorgo: “Sahte başlığı nasıl unuturuz? Bu işi elimize yüzümüze mi bulaştıracağız?”

Diğer Rahip: “Efendim, zaten tapınak bir hafta kapalı. Yarın akşam gelir, yenisini koyarız.”

Jorgo: “Tamam ama yarın bu işi halledeceğiz.”

Demek ki Jorgo’nun asıl amacı başından beri altın başı almaktı. Asıl hırsız, tapınağın en başındaki adamdı! Bu kimsenin beklemediği bir durumdu. İlk işim bu iki rahibi takip edip çıkış yolunu bulmak ve sabah en erken saatte yetkilileri tapınağa davet etmek olmalıydı. Dediğim gibi yaptım ve koşarak yetkili kuruluşa ihbarda bulundum.

Ertesi sabah, tapınağın önünde büyük bir kalabalık toplanmıştı. Jorgo, haberlerden her şeyi öğrenmiş ve panikle tapınağa gelmişti. Kalabalığın önünde en yüksek noktada bekliyordum.

Ben: “Hadi Rahip Jorgo! Dün gece geldin ve altın başı söküp aldın. Eğer inkâr edersen içeriye bakalım. Hükümdarın kafası kırılmış ve başı yoksa suçlusun demektir ve ceza olarak hapse girersin.

Kalabalık ikiye bölünmüştü. Bazıları bana inanıyordu ama çoğunluk Jorgo’nun böyle bir şey yapacağına ihtimal vermiyordu. Jorgo gülerek bana yaklaştı.

Jorgo: “Dün gece tapınaktaydın. Hırsızlık için mi oradaydın?”

Ben: “Hayır! Ama asıl hırsızın kim olduğunu herkese göstereceğim.”

Kapılar açıldı ve kalabalık içeri akın etti. Jorgo ve ekibi de hızla cam vitrinin önüne koştu. O anda kalabalıktan tek bir ses yükseldi:

“Aaa, gerçekten de kafası yok.”

Ancak halk, Jorgo ’ya hâlâ inanmak istiyordu. Jorgo’nun yüzünde sinsice bir gülümseme belirdi. Yüksek bir yere çıktı ve kalabalığa seslendi.

Jorgo: “Nasıl buldunuz?”

Kalabalık: “Neyi?”

Jorgo: “Tanrı maskesini! Hani Tanrı görünmez ve erişilemezdi ya? İşte bu heykel, Tanrı’nın maskesini taşıyor.”

Kalabalık: “Ama nerede bu maske?”

Jorgo: “Göremezsiniz ki! Tanrıyı görebiliyor musunuz? O halde ona ait bir iz olan Tanrı maskesi takılmış bu hükümdarın başını da göremezsiniz.”

Kalabalık: “Bu çok mantıklı! Vay be, ne düşünce ama! Yaşasın Rahip Jorgo!”

Halk her şeye rağmen Jorgo’yu övmeye devam ediyordu. “Tanrı maskesi” saçmalığına da inanmışlardı ya, inanılır gibi değildi.

Jorgo: “Dün gece gelip maskeyi değiştirdik. Altın bir baş yerine tanrısal bir baş daha uygun olur diye düşündük.

Kalabalık: “Evet, evet! Çok mantıklı!”

Jorgo: “Şimdi gerçeği anladığınıza göre dün gece tapınağa giren bu küçük hırsızın cezasını kanun verecek.”

Herkes bana bakıyordu. Şaşkınlıkla mırıldandım:

“Nasıl yani?”

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *