Öykü

Tanrı’nın Ensesi

İmparator Kenşi, sarayında sabırsızca bir oraya bir buraya dolanarak misafirini bekliyordu. Bu misafir çok uzaklardan gelecek olan, dünyanın en ünlü kâşifi Hemerva idi. Hemerva, yirmili yaşlarında, uzun boylu, kara saçlı, kara gözlü, sert mizacının arkasında anaç bir yüreğe sahip olan, cesur bir kâşifti. Bu genç yaşına rağmen birçok yer gezip görmüş ve gittiği yerlerde birçok tehlike atlatmış ve sonunda dünyada en çok yer gezen kadın unvanını almayı başarmıştı. Dünyanın dört bir yanında onun adını duymayan yoktu. Nereye giderse gitsin küheylanını da yanında götürür ve ona her zaman sadık bir yardımcı olan Bogan ile gezerdi. Bogan, Hemerva’nın yanında olmaktan ve onunla yeni yerler keşfetmekten mutluydu.

İmparatorun saray içindeki sabırsız yürüyüşü kapı askerlerinin sesiyle bölündü. “Geliyorlar. Kâşif Hemerva ve yol arkadaşı Bogan geliyor.” İmparator coşkulu bir heyecanla kapıya koşarak Hemerva ve Bogan’ı karşıladı. “Sayın Hemerva ve sayın Bogan, sizleri sarayımda görmek büyük bir şeref. Gelişinizle beni onurlandırdınız.” Hemerva, imparatordan gördüğü saygı karşısında memnuniyet sergileyerek “O şeref bize ait, asıl siz bizi davetinizle onurlandırdınız.” Bogan da imparatorun sözlerine karşılık gülümseyerek yanıt verdi. Kısa bir sohbetin ardından imparator, misafirlerini yemek masasına davet etti. Masa, imparatorluğun ünlü yemekleri ve tatlılarıyla donatılmıştı. Öyle ki imparator Kenşi’nin misafirlerini memnun etmesi gerekiyordu. Kenşi, yemeğin bitmesini beklemeden söze girdi. “Size göndermiş olduğum davetiye elbette sadece bir akşam yemeği için değildi. Davetime icabet edip sarayıma gelişinizle beni gerçekten onurlandırdınız. Sizi, sizden bir şey rica etmek için davet ettim. İzninizle ricamın ne ile ilgi olduğunu anlatmak istiyorum.” Hemerva ve Bogan, imparator Kenşi’yi meraklı bakışlarla süzüyordu. Hemerva “Buyurun, lütfen.” diyerek Kenşi’nin sözlerini dinlemeye devam etti. “Bir imparator olarak birçok şeye sahibim ancak okuduklarım bana yetmiyor. Gençliğimden beri evrene ve onun sırlarına meraklı biriyim ancak gelin görün ki evrenin sırrıyla ilgili hiçbir cevap beni tatmin etmiyor. Çok değil, bundan bir ay önce bir el yazması elime geçti. Bu el yazması milattan önceki bilinmeyen çağlardan kalan bir el yazmasıydı. Saraydaki tercümanlarımın yardımıyla bu el yazmasında yazılanları okumayı başardım. Orada Tanrı’nın Ensesi denen bir mağaradan bahsediyordu. Söylenene göre bu mağaraya giren evrenin sırrına ulaşabiliyormuş. Sizden ricam, orayı bulup bana ne gördüğünüzü anlatmanız. Karşılığında, size istediğiniz her şeyi verebilirim.” Hemerva ve Bogan duydukları karşısında neye uğradıklarını şaşırmıştı. İlk defa bir imparator onlardan yardım istiyordu ve üstelik istediği yardım da kimsenin bugüne kadar elde edemediği bir şeyle ilgiliydi. “İmparator Kenşi, isteğinizi anlıyorum ancak biz daha önce böylesine büyük bir işe girişmedik. Yani demek istediğim, isteğiniz bizim boyumuzu aşar. Biz sıradan kâşifleriz ve evrenin sırrını bulabilecek ve bulduktan sonra onu kaldırabilecek kadar yeterlilikte değiliz.” diyerek Hemerva, niyetini belli etmeye çalıştı. İmparator Kenşi ısrar etmeye devam etti. “Yaşadığımız evrenin sırlarını öğrenmeye hakkımız olduğunu düşünüyorum. Dünyanın en ünlü kâşifi ve onun yoldaşı olan sizlerden de Tanrı’nın Ensesi mağarasını bulmanızı istiyorum.” diye ekledi. Hemerva, imparatorun kibrini sezmeye başlamıştı. Soğuk bir ses tonuyla “Söylesenize imparator Kenşi, evrenin sırrını bulduğunuzda onunla ne yapacaksınız? Bu size ne sağlayacak?” diye sordu. Kenşi hiç tereddüt etmeden, “Güçleneceğim.” dedi. “Bilgi, güçtür.” Teklifinin reddedileceğini anlayan Kenşi söze devam etti. “Hem siz de bir yer daha keşfetmiş olacaksınız, hem de sıradan bir yer değil bu.” Hemerva ve Bogan bu teklifi kabul etmeye hiç niyetli değillerdi ancak içlerinde bir şey onlara bu teklifi kabul etmeleri gerektiğini söylüyordu. “Ne diyorsunuz? Bana yardımcı olacak mısınız?” Hemerva ve Bogan, Kenşi’nin teklifini kabul ederek küheylan ile saraydan ayrıldılar. Tanrı’nın Ensesi mağarasının nerede olduğuna dair tek ipucu ise ellerindeki el yazması haritaydı.

Hemerva ve Bogan haritadaki işaretli yere gitmek için yola çıktılar. Onlar için yeni bir macera başlıyordu. Tanrı’nın Ensesi mağarasına girince Hemerva ne ile karşılaşacağına dair duyduğu heyecanın yanında, bilinmezliğin yüreğine vurduğu sert esintiyle birlikte ufak bir kaygı da hissediyordu. Her şeye rağmen kendisine verilen görevi yerine getirmeye kararlıydı. Bogan da ona tüm benliğiyle sadıktı. Birkaç gün küheylanlarının üstünde yol teptikten sonra başka bir mola vermek için durdular. Tanrı’nın Ensesi’ne ulaşmaya çok az kalmıştı. Küheylanlarından inip bir ağacın gölgesinde dinlenmeye başladılar. Tanrı’nın Ensesi’ne yaklaştıkça Hemerva’nın kaygıları daha da artıyordu. “İçimde sanki öğrenmemen gereken şeyleri öğreneceğime dair bir his var. Sanki o mağaraya girdikten sonra eski ben olamayacakmışım gibi. Ne ile yüzleşeceğimi bilmiyorum ama yüzleşeceğim şeyin kaldıramayacağım bir şey olmasından çekiniyorum. Hele ki bu, evrenin sırrı gibi büyük bir şeyse.” diyerek içini Bogan’a döktü. Bogan kararlı bir şekilde “Ben hiç endişeli değilim. Eğer bunu kaldıramayacak olsaydın bu teklifi baştan kabul etmezdin. Eğer imparator o teklifi yaptığı anda yüreğin bir şekilde sana ‘hayır’ deseydi, mutlaka bu teklifi geri çevirirdin. Demek ki bu yolculuk için hazırsın.” Hemerva derin bir iç çekerek gülümsedi ve gökyüzüne baktı. “Gittiğim yerler hakkında çok şey biliyorum. Haritaları okumayı da iyi biliyorum. Hatta küheylanımın ne zaman neye ihtiyacı olduğunu da kestirebiliyorum ama gel gör ki içimde bir yerde gönlümün neyi arzuladığını duyamıyorum. Bazen arzularımın çığlıkları kulağıma gelir gibi oluyor. Ama her seferinde bir yerlere gidiyor oluyorum. ‘Şimdi sırası değil, sizi dinleyemem.’ diyorum. Sonra arzularım bana küsüp gidiyor. Uzun bir süre yanıma uğramıyorlar. Cesur ve soğukkanlı olmaya çalıştıkça, arzularımı erteledikçe onlar benden daha da uzaklaşıyor. Hangi birinin ardına düşmem gerektiğini bilmiyorum Bogan. Ben kendim hakkında hiçbir şey bilmezken nasıl olur da evrenin sırlarını öğrenmeye cüret ederim?” Hemerva’nın gözleri dolmuştu. Bogan şefkatli ve dostane sesiyle “Hemerva, belki de yapman gereken arzularını dinleyip merakının peşine düşmektir. Arzularının kokusunu içine çekmeden peşine düştüğün şeyin tadını alamazsın. Demek istediğim, merakının ve arzularının arasında seçim yapmak zorunda değilsin. Aksine, bu ikisinin sana hizmet etmesini sağlayabilirsin.” Hemerva yaşlı gözlerle Bogan’a baktı. Başını eğip derin bir nefes aldı ve sonra tekrar gökyüzüne baktı. Gülümsedi. “Hadi, geç olmadan gidelim.” diyerek küheylanına bindi. Yola devam ettiler.

Tanrı’nın Ensesi mağarasına geldiklerinde durdular. Oldukça uzun görünen bu mağara ancak bir insanın geçebileceği genişlikteydi. Bu yüzden yalnızca Hemerva ya da Bogan içeri girebilirdi. Hemerva yüreğindeki kaygı esintisini yeniden hissetti. Ama yine de o mağaraya girmeye kararlıydı. “Bogan, ikimizden birinin dışarıda kalıp küheylanlara göz kulak olması gerek.Ayrıca görünüşe bakılırsa sadece birimiz içeri girebilir. İçeri ben girmek istiyorum.” Bogan ilk başta içi bilinmezliklerle dolu olan bu mağaraya Hemerva’yı göndermek istemedi ancak Hemerva’nın ısrarları sonucu geri çekilmek zorunda kaldı. Bogan dışarıda iki küheylanla beklerken Hemerva içeri girdi. Artık Tanrı’nın Ensesi’ndeydi. Mağaraya geleceklerini bildiğinden imparatordan meşale de talep etmişlerdi. Biraz ilerledikten sonra Hemerva meşalesini yaktı. Meşalenin aydınlattığı yerleri görebildiği kadarıyla bu mağara şimdilik sıradan bir mağaraydı. Ancak içeride tanımlayamadığı hoş bir koku vardı. Akşamüzeri esen imbatıyla gelen bir deniz kokusu gibiydi. Ama ara ara burnuna güzel çiçek kokuları da geliyordu. Tıpkı birkaç yıl önce gittiği ülkede “Burada sonsuza kadar kalabilirim.” dediği yerde hissettiği gibi tamamlanmış hissediyordu. Hemerva bu kokular sayesinde yüreğindeki korku ve kaygıdan uzaklaşıyordu. On dakika kadar yürüdükten sonra meşale bir anda söndü ve etrafta yıldız gibi küçük ışıklar görünmeye başladı. Hemerva neye uğradığını şaşırmıştı ancak bu görüntü karşısında hayranlığını da gizleyemedi. Aniden aklına küçüklüğünde geceleri gizlice dışarı çıkıp yıldızları izleyişi geldi. Bu nostaljik hava Hemerva’nın hoşuna gitmişti. Yüreğinden ezgiler eşliğinde sözler yükseliyordu ama onları net duyamıyordu. Gözlerini kapatıp onları dinlemek istedi. Gözlerini kapattığı anda çiçek kokularını yeniden hissetti. Gözlerini açtı ve kendisini bir çiçek tarlasında buldu. Hemerva hayatında hiç hissetmediği kadar huzurlu hissediyordu ama başına gelen bu doğa üstü şeylere bakılırsa hissettiği şey daha farklı bir şey olmalıydı. Hemerva bu düşünceyi uzatmadı. Sadece anın keyfini çıkarmaya baktı. Uzanıp gökyüzünü izlemeye daldı. Aklında hiçbir düşünce yoktu. Ne Bogan, ne küheylanı ne de dönebilirse imparotora ne söyleyeceğini düşüyordu. Nerede olduğuyla değil, nasıl hissettiğiyle ilgileniyordu. Aniden yüreğindeki ezgiler ve sözler yeniden ortaya çıktı. Hemerva bu sefer onları net bir şekilde duyabiliyordu. “Bu hayat acı ve zorlu olabilir ama neden acı sana gelmediği sürece sen yine de onu hak etmek için çabalıyorsun? Bir kenara attığın hayallerini kendi ellerimle topladım ve içindeki mağaraya tıktım hepsini. Beni erteliyorsun. Erteleme. Ben senin, seni kuşatan her şeye karşın içinde yatan isteklerinim, hayallerinim, arzularınım. Ve unutma, “Arzularının yangınları içinde yürür insan.”

Hemerva kendine geldiğinde Bogan, onu uyandırmaya çalışıyordu. Bogan, Hemerva’nın kendisine geldiğini fark ettiğinde ağlayarak ona sarıldı. “Şükürler olsun sana bir şey oldu sandım.” Hemerva gülümseyerek Bogan’a baktı. “Ben nasıl dışarı çıktım? En son bir çiçek bahçesindeydim.” Bogan şaşkın gözlerle Hemerva’yı süzdü. “Çiçek bahçesi mi? İçeride neler oldu Hemerva? Bir saattir dışarı çıkmayınca seni merak edip içeri girdim ama bir süre yürüdükten sonra seni baygın bir şekilde yerde yatarken buldum. Seni alıp dışarı çıktım ve o zamandan beri uyandırmaya çalışıyorum. Söylesene ne oldu içeride?” Hemerva ayağa kalktı. “Anlıyorum.” diyerek küheylanına bindi. Bogan “Nereye?” diye sordu. Hemerva’nın sessizliği karşısında merakı giderek şiddetleniyordu. “İmporator Kenşi’nin yanına gidiyorum. Bunun için yola çıkmamış mıydık?” diye yanıtladı Hemerva. Bogan tatmin olmadığı bu cevaba karşılık “İyi de ona ne anlatacaksın?” diye sordu. Hemerva küheylanının üstünde, batmakta olan Güneş’e bakıp gülümseyerek “Ona evrenin sırrını bulma gayesine sahip olacak kadar kibirli olmaması gerektiğini söyleyeceğim. Öğrenmesi gereken bir şey varsa o da yüreğinin ona ne söylediğidir. Tanrı’nın Ensesi’nden öğrendiğim şey budur. Cevabımdan tatmin olmazsa gelip kendisi görsün.” Bogan, Hemerva’nın söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştı. Ancak Hemerva’ya güveniyordu. Hemerva’nın yüzüne gelen hayat sevinci, Bogan’a bunu hissettiriyordu.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Masalın verdiği mesaj oldukça yerindeydi. Bir an İmparator Kenşi’nin kibri Hemerva’nın başını yakacak diye korkmadım değil. :slight_smile:

    Şu güzel alıntıyı da buraya not edeyim:

    “Ben kendim hakkında hiçbir şey bilmezken nasıl olur da evrenin sırlarını öğrenmeye cüret ederim?”

  2. Yorumunuz çok değerli, çok teşekkür ederim. Keyif alarak okıduysanız ne mutlu bana :blush:

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for acimatriyarka Avatar for begumbalci

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *