Öykü

Tavuklu Pilav

Heyecanlıydım. Bekleme odasında elimi kolumu nereye koyacağımı bilemiyordum.

“Bir bardak su alır mıydınız Ayas Bey?” dedi tüm nezaketiyle Gökçe. Tam karşımda sürahiyle dikilirken gülümsüyordu. Neşeli biri olduğu her halinden belliydi.

“Ah, evet su, iyi olur! Teşekkür ederim.” dedim çabucak. Sanki daha önce hiç su içmemişim gibi, bardağın nasıl alındığını unutup kızcağızın elinden de vahşice kaptım. Aynı anda utancımdan kıpkırmızı olsam da suyu direkt kafama dikmiştim. Tabii suyun bir kısmı yere saçılmıştı.

“Bir bardak daha?” diye sordu Gökçe, bu defa gülüyordu. Ama alay eder gibi değil, halden anlar bir tavırla. Şaşırıyordum bu duruma. Zira her seferinde, her ne olursa olsun hep halden anlayan biri oluyordu Gökçe. Benim dünyamda az görülen bir yetiydi bu.

“Bu kadarı kâfi, kusura bakmayın biraz yere döktüm ama su sonuçta, yani şey, yanlış anlamayın, eee, ben temizleyeyim mi yerleri?”

“Rica ederim Ayas Bey, oturun siz lütfen. Ayaklanmanıza hiç gerek yok, görevliler halleder ama biraz daha su istemediğinizden emin misiniz, elleriniz titriyor gibi!”

Bir süre Gökçe’nin yüzüne büyülenmiş gibi bakmakla yetindim, neden sonra bakışlarımın ellerimin üzerinde olması gerektiğini kavrayarak kızardım. Zira elleri benimkilerin üzerindeydi. Yumuşacıklardı! Ama benimkiler titriyordu yani buna titreme diyebilirsek eğer. Bana kalırsa bileklerimden kopmak ister gibiydiler.

“Ben biraz fazla heyecanlıyım da! Hep böyle oluyor…”

“Elbette,” dedi o şirin tebessümüyle. Kıvırcık saçları süzülüyordu hafif meltemle. “Arzu ettiğiniz başka bir şey yoksa doktor hanıma geldiğinizi haber vereyim isterseniz?”

“Çok güzelsin!”

O an yer yarılsaydı da içine girseydim. Nefesimi yel kapsaydı da o iki sözü iki dudağımın arasından çıkartamasaydım. Ama tabii ki bunların hiçbiri olmadı ve ben tüm ezikliğimle öylece kalakaldım. Üstelik bu sefer birazcık da altımı ıslatmıştım ve artık tüm vücudum titremeye başlamıştı. Hal böyle olunca Gökçe’nin nasıl bir korkuya kapıldığını varın siz hayal edin. Garibim, bana herhangi bir yardımı dokunamayacağını bilmiyordu. Telaş içindeydi.

“Lütfen sakin olun Ayas Bey, ne demek istediğinizi ben anlıyorum. Sakın sizi yanlış anladığımı düşünmeyesiniz. Lütfen! Ama şöyle geçseniz, bir dakika, ah, evet, aman! Hay Allah…”

Ben tabii bilinçsizce öylece kalakalmıştım. Uzuvlarımın kontrolünü kaybetmiştim. Beynim ile vücudum arasındaki tüm bağ kopmuş, her organım Sovyetler Birliği’nin dağılışı gibi vakit kaybetmeden bağımsızlığını ilan eder olmuştu. Fakat beni en çok etkileyen boşaltım sistemimin isyanıydı, oturduğum yerden işiyordum ve daha da kötüsü durduramıyordum!

“Amanın! Bu da nesi böyle?” dedi şaşkına dönen temizlik görevlisi. Fakat şaşkınlık çok hızlı bir biçimde kızgınlık ile yer değiştirmişti. Zira tüm bu pisliği temizleyecek yegâne kişi kendisiydi. Dövünerek ilk şoku atlatmayı seçmişti adamcağız. “Koca adam, altına kaçırsın…”

Gökçe’nin temizlik görevlisine öyle bir bakışı vardı ki yaşlı adam yıldırım çarpmışa döndü ve gerisin geri süpürge dolabına gitti. Üzülmüştüm.

“Ayas Bey? Beni duyuyor musunuz? Ayas Bey?”

Gökçe’nin seslenişleri bana çarpıp geri sekiyordu. Şalterleri kapatmıştım.

“Ne bu gürültü Gökçe,” diye çıkıverdi odasından doktor hanım. Tabii ortamı görür görmez hemen harekete geçti. En son bana doğru koştuğunu gördüm. Sonra her yer titremeye, daha korkuncu teker teker parçalara ayrılmaya başladı. Ufalanıyorduk! Ve sonunda korkunç bir ışık patladı. Zaman ve mekân yok olmuştu.

Gözümü açtığımda klinikteydim. Serum bağlanmıştı ve bir hemşire başucumda uyanmamı bekliyordu. Gözlerimin açıldığını görünce nasıl olduğumu sordu. Bilmiyorum dedim. Gerçekten de bilmiyordum. Seansların sonunda hep sersem gibi oluyordum. Hemşire hemen tansiyonumu ölçtü, hızlıca birkaç ünite kan aldıktan sonra Zuhal Hoca’nın birazdan geleceğini söyleyerek yanımdan ayrıldı. Doğrusu düşünebildiğim tek şey açlıktı. Karnım zil çalıyordu.

Çok geçmeden Zuhal Hoca endişeli bir yüz ifadesiyle içeri girdi. Neler söyleyebileceğini tahmin ediyordum.

“Yine başarısız oldum hocam!”

“Ama nasıl anlaşmıştık Ayas,” dedi sitemle Zuhal Hoca. Kızdığında hoş olmuyordu. Kalem kaşları yay gibi geriliyor, ince dudağı ise kırmızı bir nokta haline geliyordu.

“Fakat hocam…”

“Mazeret duymak istemiyorum Ayas, bu yolda başarısızlıkların olacağını biliyorduk! Bundan sonra da olabilir. Bilmediğimiz bir şey olmadı.”

“Hocam öyle ama…”

“Hep bir ama olacak değil mi?” diye lafımı kestirip attı Zuhal Hoca. Fakat düşünceliydi. Yumruklarını kalçasına dayamış, kavga etmeye hazır bir hali vardı.

İçten bir of çektim. Kızgındım kendime. Onca uğraşa rağmen özgüvenimi asla kazanamayacağım, sonsuza kadar pasif, korkak ve ahmak bir adam olarak kalacağım ihtimaline sarılıp tekrardan depresyona girmenin tam zamanıydı.

“Kendine öfkeli olmanı anlıyorum ama bu yolculuk henüz bitmedi. Bu yolun sonunda iyi ki pes etmemişim diyeceksin. Biliyorum, diyeceksin! Bakma bana öyle Ayas, sen benim ilk danışanım değilsin, bunu hatırlatmama gerek yok değil mi?”

“Tamam hocam, siz kazandınız. Zaten kaybeden hep ben oluyorum ya!”

“Bu işler öyle bir anda olmaz, tabiata aykırı bir durum olurdu öbür türlüsü. Yaptığımız şey büyü değil, bilim!”

“Otursanıza!”

Sanki benden icazet bekliyormuş gibi birden koltuğa kuruluverdi Zuhal Hoca. Koltuğun içinde de biraz kaybolduğundan komik gözüküyordu şimdi. O esnada hasta bakıcı da yemek masasıyla geldi. Yataktan tam manasıyla doğrulmam henüz güç olduğu için tepside ne olduğunu göremiyordum. O esnada fark ettiğim üzere Zuhal Hoca moral konuşmasına devam ediyordu. Fakat önceliğim şimdi ne o ne de tekrardan başarısızlıkla sonuçlanan seansımdı. Zira menüde en sevdiğim yemek vardı, tavuklu pilav!

“Bak beni dinliyor mu hiç! Ayas?”

“Hocam kulağım tamamen sizde, şey diyordunuz… Tuz var mıydı hanımefendi? Yok mu? Hocam devam edin siz.” Ben o sırada tavuklu pilava dalmıştım. Aynı zamanda da bir şeyler geveliyordum.

“Yine aynı yerde hata yaptın! Hatalarından ders çıkarttığını düşünüyor musun?”

“Hata mı? Aa evet…”

Zuhal Hoca haklıydı. Hatalarımdan ders çıkartamıyordum ve bu onuncu seans olmuştu. Bu kliniğe özgüven sorunumu gidermek için başvurmuştum. Tehlikeli olarak görülse de karşı karşıya getirme yöntemini uyguluyorduk. Bunun için de paralel evrenlerdeki yaşantılarımdan faydalanıyorduk. Böylece ne kadar çuvallarsam çuvallayayım, kendi evrenimde olmadığım için asla tam manasıyla rezil oluyormuş gibi hissetmiyor, tüm hatalarımı kolaylıkla geride bırakarak onları kendime yük etmiyordum. Bu harika bir kolaylıktı! İşin özü, paralel evrenlerimdeki kendi yaşantılarıma konuk olup orada atik olmaya çalışıyordum ama daha bir kıza açılma konusunda bile bir arpa boyu kadar yol kat edememiştim.

“Kayıtları izliyor musun?”

“Ah! Evet hocam ama bu günkü yaşadıklarımın kaydını tekrar izleyebilecek miyim emin değilim. İtiraf edin, aşağılamak serbest, bu sefer tamamen çuvalladım.”

“Hayır Ayas, niçin aşağılayayım ki zaten. Diğerlerine nazaran duygularını tetikleyecek çok daha kuvvetli bir şeyle karşılaşmış olmalısın. Belki bir koku ya da ses…”

“Dokundu bana!” Birden yanaklarım al al olmuştu. Evet, dokunmuştu bana…

“Yine itiraz edeceksin ama…”

“Hayır hocam, her ne kadar benim için daha güvenli gibi gözükse de artırılmış gerçeklik içinde “mış” gibi yapamam. Henüz mücadeleyi bırakmak istemiyorum… Aman Allah’ım neler diyorum ben! Hocam… Aşk olsun. Gülmeyin lütfen, yine beni oyuna getirdiniz!”

“İlahi Ayas, hem mızmızlanıyorsun hem de savaşmak için can atıyorsun. Ayrıca seni kandırdığım falan yok, sadece potansiyelini görmen konusunda yardımcı oluyorum o kadar! Neyse, sen yemeğini bitir. Sonuçlar da çıkmıştır, değerlerine baktıktan sonra bir sonraki seans için randevulaşırız. Seansın analizi ile kaydını da mail atarım. Anlaştık mı?”

“Anlaştık hocam, anlaştık… Lakin çağdaşlıktan epey sıkılmış olduğumu itiraf etmem gerek. Şöyle Orta Çağlara mı gitsek bir dahakine? Ne dersiniz? Oradaki Ayas ile tanışmaya can atıyorum.”

Zuhal Hoca gülerek, “Öyleyse gelirken zırhını unutma, lazım olur gibime geliyor…” diyerek uzaklaştı. Ne ima etmeye çalıştığını anlayamamıştım ama tavuklu pilav harikaydı!

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Konuyu ele alış ve anlatım çok hoş, kaleminize sağlık. Ayrıca seçilen isimler bende öykü için bir albeni oluşturdu… Ayas ismi üzerinden bir süredir duruyordum, burada da karşılaşmak sanırım karmanın bir işareti :sweat_smile:

  2. Avatar for grihaci grihaci says:

    Nazik yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. :blush: Bazı isimlerin büyücü olduklarını düşünüyorum, Ayas gibi. :sweat_smile:

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for OykuSeckisi Avatar for TopalAli Avatar for grihaci

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *