Öykü

Vakıf ve Tirenna

ilham alınan eser

VAKIF SERİSİ

Karr Setniss – … adı pek işitilmemiş olsa da hayatının gözlemcilik ve politik danışmanlık yaptığı ilk döneminde çok başarılı işlere imza atmıştır. Pek çok defa ileri görüşlülüğü sayesinde gereksiz silah ve emek harcanmasını engellemiştir. Ancak müthiş bir hızla yükseldiği siyasi kariyeri büyük bir hezimetle…

GALAKTİK ANSİKLOPEDİ

 

1

GÖZLEMCİ VE KRAL

“Tirenna gezegeninin uzun bir süre boyunca sizin için tehlike oluşturması ihtimal dâhilinde değil efendim,” dedi Karr Setniss sakin ve tok bir sesle. Ogen Takımyıldızı’nın en güçlü gezegeni İnlender’in hükümdarının karşısındaydı. Ortalıkta bir taht, bir kraliyet şaşaası yoktu. Heybetli ama çok da süslü olmayan bir yemek masasında baş başa karşılıklı oturmuş, tatlılarını yerken bir yandan da konuşuyorlardı.

Karr Setniss, kiralık bir gözlemciydi. Ajan sayılmazdı zira gizli bilgilerle işi yoktu; ama istenen bir gezegenin ya da toplumun durumunu gözlemek ve rapor vermekle görevliydi. Araştırmacı yanı çok güçlüydü ve bu konuda galaksi çapında olmasa da bir hayli isim yapmıştı. Elli sekiz senelik ömrü boyunca çeşitli krallıklar için pek çok iş almış ve hepsini de hakkıyla yerine getirmişti.

Son görevi ise Tirenna adlı, potansiyeli çok yüksek ve köklü bir tarihi olan ama bu avantajlarını kullanma konusunda acizyiet sergileyen bir gezegendi. Bu görevi aldığı İnlender hükümdarı Kral Baad sağlıksız ve mutsuz bir yüz ifadesiyle masanın karşısından ona bakmaktaydı. Sesi bile bitkindi. Empati yeteneğinin çok üstün olması sebebiyle bu durumdan Karr Setniss de etkileniyor ve tabiri caizse kralın negatif enerjisine fazlasıyla maruz kalıyordu. Bu nedenle de raporunu çok uzatmadan vermek ve bir an önce masadan ayrılmak arzusundaydı. Ama bunu kralı rahatsız edecek kadar belirgin bir tedirginlik göstererek yapamazdı. Politik bir davranış sergilemeli, her şeyi ayarında tutmalıydı. Hayatının her noktasında geçerliydi bu. Maksimum fayda için bazı şeylerden ödün verilmesi zorunluydu. Pek çok insan bunu fark etmez ve sadece duyguları ya da kazanç arzusunun getirdiği yanılgılarla verimsiz hareket ederlerdi ve verilmesi gereken küçük ödünlerden çok daha fazlasını kaybederlerdi.

“Emin misin bu konuda? Tirenna’yla ilgili ciddi raporlar da geçiyor elime. Çok ciddi yeraltı kaynakları, genç ve başarıya aç bir nüfusu varmış,” dedi Kral. O kadar zayıf bir sesle konuşuyordu ki Karr Setniss kendini neredeyse işkence altındaymış gibi hissetti.

“Bunların hepsi doğru efendim. Hatta galaksi genelinde az bulunur bir potansiyele sahipler. Ama bunu asla kullanamayacaklar ve kendilerinden çok daha geride olan medeniyetlerin -kusura bakmazsanız buna sizin krallığınızı da dâhil etmek zorundayım- etkisi altında kalmaya mahkûmlar.”

“Biraz daha açıklayıcı olmanızı bekliyorum Bay Setniss. Sizi böyle düşünmeye sevk eden sebepler neler?”

“Efendim, öncelikle Tirenna’nın yapısı hakkında bazı ön bilgiler vermek durumundayım.”

“Elbette. Dinliyorum. Vaktim bol.”

 

2

TİRENNA

“Tirenna’da iki farklı halk yaşıyor. Nüfusun yaklaşık yüzde yetmişini oluşturan Tirennler ve yüzde otuzluk Kerpler. Galaktik İmparatorluk’un ilk zamanlarında iki halk iki farklı gezegenden gelmişler ve hemen hemen aynı zamanda gezegenin değişik noktalarına yerleşmişler. Tirennler kuzeye, Kerpler güneye. Ama doğu-batı istikametinde de birbirlerine çok yakın değiller. Tirennler’in herkesçe bilinen köklü bir soyu var. Daha kalabalık bir güruhla gelip hızla gezegenin tamamına yayılmışlar. Zaten yüzyıllardır yayılmacı ve göçebe bir halklar. Kerpler’in soyu daha muallâkta ama onlar da köklerinin ulu halklardan geldiklerine inanıyorlar ve kültürleri hiç de geri değil. Parça parça minik topluluklar halinde, kalelerde yaşıyorlar. Hepsinin birer lordu var ve ona kayıtsız şartsız itaat ediyorlar. Kaledeki insanlar çoğunlukla birbirleriyle akrabalar ama diğer kalelerle de zamanla akrabalık ilişkileri olmuş. Kız alıp veriyorlar, kendi aralarında anlaşmalar ve alışverişler yapıyorlar. Bu şekilde Kerpler de zamanla nüfuslarını arttırmış ve nihayetinde Tirennlerle coğrafi olarak komşu haline gelmiş, hatta gitgide birbirlerine karışmışlar. Fatihlerin soyundan gelen Tirennler, onları da himaye altına almışlar. Açıkçası Kerpler fazla itiraz etmemiş. Dış uzaydan gelen tehditlere karşı, kendilerinden çok daha güçlü olan Tirennlerin himayesine girerek korunmak gayet mantıklıymış. Zaten bu durum sosyal yaşantılarına hatırı sayılır bir tesirde bulunmamış. Tabii bazı isyanlar ve bağımsızlık çabaları olmuş ama bunlar çok büyümemiş. Kolayca bastırılmışlar.”

“Peki,” diye araya girdi kral, “Kerpler asimile olmamışlar mı onca Tirenn’in içinde? Malum, bu konuda birçok örnek var. Binlerce halk ve din bu şekilde yok olup gitti.”

Karr Setniss, zaten bitkin görünen Kral Baad’ın zihnini fazla zorlamamak için konuyu elinden geldiğince basitleştirerek anlatmaya çalışıyordu. Ve kralın hâlâ ilgisini yitirmeden dikkatle dinliyor olması memnuniyet vericiydi.

“Güzel bir soru,” dedi Karr. Bezgin bir adam için fena bir soru sayılmazdı gerçekten. Kralı küçümsüyor muydu yoksa? Onu yorgun ve cahil bir adam gibi görerek hata mı ediyordu? “Şöyle bir durum var efendim. İki halk coğrafi olarak tam anlamıyla kaynaşmamış. Kökeni Kerplerden gelen ve Tirenn şehirlerine göç eden milyonlarca insan var. Hatta dillerini de o şehirlere taşımış, Kerp mahalleleri oluşturmuşlar. Ama güneydeki kök coğrafyalarında her zaman ezici çoğunlukta olmuşlar. Tirennler oralara yerleşmeye pek niyetlenmemiş. Ama belki de bu yüzden gerektiği kadar hizmet de götürülmemiş. Sonuç olarak sorunuza hayır cevabını verebilirim. İki halk halen birbirinden ayrılabilecek kadar farklılar. Özellikle dil farkı bu konuda önemli bir nokta. Aynı dil konuşuluyor olsaydı fark daha belirsiz olacaktı.”

“Anladım,” diye başını salladı kral. “Bunlar, bir şekilde geçinip giden iki halk yani?”

“Aslında pek öyle sayılmaz. Burada işler biraz karışıyor. Son zamanlarda ortam çok gergin. Gezegen uzun zamandır herhangi bir dış savaş yaşamadı ve bu da iki halk arasındaki birlik duygusunu aşındırdı. Eskiden savaşlarda aynı cephede yan yana çarpışırlarken anlaşmazlıklar çok daha kolay tolere ediliyordu. Omuz omuza savaşıp aynı topraklar, aynı gezegen için kan döküyorlardı. Ama birkaç yüz yıldır bu duygusal bağ gevşedi.”

“Dış tehditler bitince küçük problemler daha büyük görünmeye başladı yani?” dedi kral.

“Evet efendim, en önemli noktalardan biri bu. Şu anda Tirennler Kerplere karşı ikiye bölünmüş durumda. Bir kısım, Kerpleri Tirennlerle eşit tutuyor ve iki grubun da gezegende eşit haklara sahip olduğunu, önemli olanın insanlık olduğunu savunuyor. Bu insanlar günlük hayatlarında Kerp-Tirenn farklılığını pek önemsemiyor. Kerp olmanın bir sorun yaratabileceğini düşünmüyor. Bilinçaltlarında elbette Tirennleri kendilerine daha yakın görüyorlar ama Kerplere karşı negatif bir tutum içinde de değiller.”

“Diğer grup?”

“Diğer grup, farklı derecelerde de olsalar milliyetçi eksene kayıyorlar. Tirennleri üstün görüyorlar ve Kerplerin de Tirennleri üstün görmesini istiyorlar. Bazı aşırı milliyetçiler Kerplerin gezegeni tamamen onlara bırakmalarını ve çekip gitmelerini istiyor. Çok küçük bir azınlıksa ellerinde nükleer silahlar olsa Kerplerin şehirlerini ve kalelerini yok edebilecek hatta kendi şehirlerindeki Kerpleri tek tek bulup linç edecek kadar fanatikler. Bunlar sıkça sokakta Kerp gördüklerinde laf atıp kavga çıkarıyorlar. Hatta yılda üç binden fazla Kerp onların saldırıları sonucu hayatını kaybediyor. Eh, iki milyar nüfuslu bir gezegen için çok büyük bir sayı gibi gözükmüyor ama yine de göz ardı edilecek gibi değil.”

“Gereksiz yere ölen üç bin kişi de yeterince fazla,” dedi Kral. “Hımm. Eğer böyle bir Tirenn terörü varsa karşılığı da vardır gibi geliyor. Haksız mıyım?”

“Ben de oraya gelecektim kralım. Haklısınız. Kerpler de sütten çıkmış ak kaşık değiller. Birincisi, kendi bölgelerinde ikamet eden az sayıda Tirennlilerin huzurunu bozan Kerpler var. Medeniyet olarak daha gelişmiş olan Tirennlerin yardım çabalarını suiistimal etmeye çalışanlar var. Ayrıca Kerp Yükseliş Hareketi adında güçlü sayılabilecek bir terör örgütleri var. Oldukça aktif durumdalar. Yılda ortalama on bin Tirennli, bu örgütün eylemleri sonucu hayatını kaybediyor. Bunların yarısından fazlası asker.”

“Bu durum, gizli bir iç savaş olduğunu göstermiyor mu?”

“Hayır, o kadar büyük çaplı bir durum değil. Yani savaş denemez, ama Tirennlileri çok rahatsız ettikleri ortada. Kerp Yükseliş Hareketi, Kerp halkından istediği ölçüde destek bulamıyor. Açıkçası bazen onların da huzurunu kaçırıyorlar. Zorla kendilerine katılmalarını ya da destek olmalarını istiyorlar mesela. Eylemleriyle milliyetçi Tirennlilerin eline koz veriyorlar.”

“Kerplerden yeterince destek bulamıyorlarsa, Tirennlilere kafa tutmayı nasıl başarıyorlar?”

“Belli bir ölçüde destek var elbette. Tirennler’den nefret eden bazı Kerp kaleleri onlara sadıklar. Örgüt yok olma aşamasına bile gelse tekrar diriltebiliyorlar. Dış gezegenlerden destek aldıklarına dair deliller de var. Bana sorarsanız bu kesin. Olmaması şaşırtıcı olurdu zaten. Kimse yakın çevresinde güçlü bir gezegen istemez. Tirenna’nın zayıf kalabilmesi için Kerp Yükseliş Hareketi kullanılıyor.”

“Tirenna’nın bize kafa tutacak güce neden asla sahip olamayacağı anlaşılıyor,” dedi kral düşünceli düşünceli. “Gezegen halkı kendi arasında dahi birlik oluşturamıyor, dışarıya açılmaları hayal gibi. Hadi açıldılar diyelim, başarı da kazandılar. Bu başarıdan Kerpler de pay isteyecek. Tirennler ise onları görmezden gelmeye çalışacaklar. Yine başa dönecekler. İki halktan birinin yok edilmesi tek nihai çözüm gibi görünüyor.”

“Bu seçenek olasılık dâhilinde değil efendim,” diye araya girdi Karr. “Çünkü Kerplerin Tirennleri yok etmeye gücünün yetmeyeceği aşikâr. Tirennler bu güce sahip olabilirler ama kendi içlerine kadar girmiş, akrabaları haline gelmiş olan Kerpleri temizlemeleri imkânsıza yakın. Bunun için faşist bir yönetim gerekir. Ve galaksi tarihinde hiçbir faşist yönetim uzun sürmemiştir. Soykırım yapmaya çalışsalar bile bir şekilde durdurulmuşlardır. Çünkü bir yerden sonra onları destekleyen kendi halkları bile neler olduğunu fark eder ve çok uç noktalara gitmesine izin vermez. Ki dış gezegenler o noktaya gelinmesine zaten müsaade etmezler ve müdahalede bulunurlar. Çünkü gözü dönmüş bir faşist yönetimin silahları her an onlara da doğrultulabilir.”

“O halde,” diye çenesini sıvazladı Kral, “binlerce yıldır birbirine bilenmiş iki halk, tamamen karışıp ortak bir dil konuşarak, köklerini tamamen unutarak yaşayamayacağına göre bu sorun sonsuza kadar sürmeye ve gezegeni belli bir gelişmişlik düzeyinin altında tutmaya meyilli.”

“Aynen dediğiniz gibi kralım. Eğer Hari Seldon gibi bir psikotarihçi, Tirenna’yı inceliyor olsaydı çok büyük olasılıkla benzer bir sonuca varırdı.”

Kral kaşlarını çattı. “Psikotarih mi? Bu sözcüğü duymayalı çok uzun zaman olmuştu.”

“Doğrudur efendim, son iki işimi Vakıf gezegenlerinde yaptım. Orada fazlasıyla kulağıma çalındığı için geldi aklıma.”

“Hari Seldon da şu psikotarihi kuran adamdı, değil mi? Vakıf’ın büyük lideri?”

“Evet efendim. Psikotarihi biliyorsunuz sanırım. Bir çeşit matematiksel kehanet. Hari Seldon, yüzyıllar önce bu bilim sayesinde Galaktik İmparatorluk’un yavaş yavaş çürüyüp yok olacağını öngörmüştü. Hesaplarına göre imparatorluğun zayıflaması ve gezegenlerin bağımsızlıklarını elde etmesinin ardından otuz bin yıllık bir barbarlık dönemi olacaktı. O da Vakıf’ı kurarak bu süreyi bin seneye düşürmeyi ve sonunda yeni bir imparatorluğun yaratılmasını sağlamaya çalıştı. Elbette bunun başarılı olup olmayacağını bilmiyoruz.”

“Evet, birkaç sene önce üstünkörü öğrenmiştim bunları. Henüz İnlender’in prensiyken aldığım sıkıcı derslerden biriydi,” diye geçiştirdi Baad.

“Ah, sıkıntılı hatıralarınızı canlandırdıysam özür dilerim. Başka bir arzunuz yoksa…”

“Bekle Karr, bekle. Bir soru daha soracağım.”

“Elbette kralım.”

Kral Baad aniden ayağa kalktı. Aynı anda yemek odasının devasa kapısından dört muhafız girdi. “Tirenna hükümetinden kaç para aldığını merak ediyorum. Benden aldığın paranın epey üzerinde olmalı,” dedi Baad yüksek sesle.

Karr Setniss silahlarını ona doğrultmuş muhafızlara bakarak tedirgin bir sesle “Anlayamadım efendim?” dedi.

“Peki, madem oyuna devam etmek istiyorsun, anlatayım.” Tekrar yerine oturdu ama yaslanmadı. Yüz ifadesi artık bezgin değil, güçlü ve saldırgandı. “Tam yüz seksen gün önce, Tirenna’ya saldırmak için tüm hazırlıklarımı tamamlamış, en az kayıp vererek gezegeni ele geçirmek için nasıl bir strateji izlemem gerektiğini düşünürken karşıma çıktın. Daha doğrusu vezirlerimden birisi seni tavsiye etti. Sen de tesadüfen bizim gezegenlerimizden birinde tatil yapıyordun. Vezirim dedi ki: ‘Bir gezegen hakkında bilgi toplanacaksa bu işin piri Karr Setniss’tir. Tüm güçlü ve zayıf yönlerini çok kısa sürede öğrenip rapor eder.’ Sonra bana seninle ilgili oldukça iyi referanslar sundu. İyice gözüme soktu seni. Üstelik ne şanstır ki istediğim an ulaşabileceğim kadar yakınımdaydın. Ben de zararı olmayacağını düşünerek görüşmeyi kabul ettim.”

“Evet efendim,” dedi Karr, “Bu gerçekten harikulade bir tesadüftü. Ama dediğiniz gibi sadece bir tesadüftü. Vakıf adına yaptığım zorlu işlerden sonra kaliteli bir tatil geçirmek istedim. Siz de biliyorsunuz ki, himayenizdeki Harad, galaksinin en iyi bilinen turistik gezegenlerindendir.”

Kral, Karr’ın sözlerini görmezden gelerek devam etti: “Vezirimin seni şahsen tanıyor gibi davrandığını fark ettim ama sorduğumda birbirinizi ilk defa gördüğünüzü söylediniz. Farkında mısın bilmiyorum ama benim de sağlam istihbarat kaynaklarım vardır. İlk defa görüşüyor olmadığınızı öğrendim. İkiniz de Trantor kökenlisiniz. Gençliğinizde Galaktik Kütüphane’de çalışmalar yapmışsınız.”

“Galaktik Kütüphane’de pek çok kişi ça…”

“Hâlâ yalan söylemeye çalışıyorsun Karr. Kütüphane’de artık çok az kişi çalışıyor. Trantor eskisi gibi galaksinin başkenti değil, biliyorsun. Aynı dönemde çalışıp tanışmıyor olmanız imkânsız.”

“Pekâlâ, ama bu ne ifade eder ki? Sadece eski bir dost olarak beni size tavsiye etmiş ve bu işi almamı sağlamıştı. Ben de torpilli olduğum düşünülmesin diye saklamaya çalıştım. Bundan sonra da bu işlerde çalışacağım ve belli bir ünüm var. Bunu korumak zorundayım. Zaten bunun sizinle ve Tirenna gezegeniyle de bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum efendim.”

“Çok ilgisi olduğunu sen de biliyorsun. Ben senden orayı fethetmek için nasıl bir strateji izlemem gerektiğini öğrenmeni istiyorum ve yüz seksen gün sonra gelip bana Tirenna’nın benim için tehdit oluşturmadığını, oraya saldırmamam gerektiğini anlatmaya çalışıyorsun.”

“Tirenna’ya saldırıp gereksiz kayıplar vermenizin size bir faydası olmadığını anlatmaya çalışıyordum.”

“Orayı neden fethetmek istediğimi sana hiçbir zaman söylemedim ki. Nasıl gereksiz olduğuna karar verebiliyorsun? Tirenna’nın en az yirmi gezegenlik yeraltı kaynakları var. Bunları ele geçirmek istiyorum ben. Sense bana Tirenna’nın zayıflığının ancak dış bir saldırı olmaması durumunda devam edeceğini anlatıyorsun. Beni gizliden gizliye etkilemeye, oraya saldırmamı engellemeye çalışıyorsun. Açıkça görünüyor ki Tirenna’nın bana karşı tuttuğu bir ajansın. Benim onlara saldıracağımı fark ettiler ve seni tuttular. Beni bir şekilde ikna edecek ve savaşı engelleyecektin. Ama ben de yeterince zekiyim ve oyununuzu açığa çıkardım.”

Karr Setniss’in paniğe kapılacağına gülümsemeye başlaması kralı şaşırttı. Adamın gülümsemesi gittikçe hafif bir kahkahaya dönüştü ve nihayetinde küçümseyici bir sırıtış olarak sabitlendi. “Zeki olduğunuza şüphe yok kralım. Ama bilgileri değerlendirme konusunda bazı yanılgılar içerisindesiniz. Ben hiçbir bilgiyi çarpıtmadım. Söylediklerim kelimesi kelimesine doğru. Ben Tirenna’yı kurtarmaya çalışmıyorum, sizi kurtarmaya çalışıyorum.”

“Anlamadım.”

“Tirenna’ya saldırmanız sizin zararınıza olacaktır. Sadece sizin de değil, tüm bölgenin. Bir kez potansiyellerinin farkına varırlarsa onları engellemek mümkün olmayacaktır. Ben bunu engellemeye çalışıyorum. Tirenna kendi içinde kaynayıp duran bir gezegen. Ve siz de bunu kullanıp daha fazla kaynatabilir, dış saldırı olmadan kendi kendisine zayıflamasını ve avucunuza düşmesini sağlayabilirsiniz. Tirenna halkı, doğrudan bir saldırı görmediği zaman çok saf olabiliyor. Sizin hesabınıza çalışan bir hükümet kurmanız çok kolay. Fakir halklara yapacağınız küçük yardımlar ve Kerplerden alacağınız ufak bir destek bile yetecektir. Gezegenin kaynaklarını tek tek elde edip Tirenna’yı bir inek gibi sağabilirsiniz.”

“Buna hemen inanacağımı mı sanıyorsun? Neden bizi korumak isteyesin?”

“Ben aslında sizi değil, Vakıf’ı, Hari Seldon’un planını ve nihayetinde galaksiyi korumaya çalışıyorum.”

“Galaksiyi mi?”

“Seldon’un nihai planının yeni bir imparatorluk olduğunu söylemiştim. Buna en çok direnen gezegenlerden biri Tirenna olacaktır. Çünkü Tirennlerin halk olarak en büyük fobisi başkalarının egemenliği altında yaşamaktır. Kanlarının son damlasına kadar savaşacaklardır ve iki taraftan da milyonlarca hatta milyarlarca insan hayatını kaybedecektir. Ben bunu engellemeye çalışıyorum. Vakıf sadece yayılmaya çalışmıyor, gelecekte karşısına çıkabilecek engelleri de geç olmadan bertaraf etmek için uğraşıyor.”

“Yani bir Vakıf ajanı olduğunu itiraf ediyorsun.”

Karr Setniss ona doğrultulan silahlara tekrar göz attı ve içini çekti: “Yabancı bir gezegende yanlış bir değerlendirme yüzünden idam edileceğime kariyerimi riske atmayı yeğlerim. Sonuçta insan bazı şeylerden feragat edebilmeli, hele bu şey kendi hayatıysa.”

Derin bir sessizlik oldu. Kral uzun uzun düşündü. Sonra bir el işaretiyle muhafızları gönderdi. Baş başa kaldıklarında “Anlat,” dedi kısık sesle. “Tirenna’yı elde etmek için yapmam gerekenler tam olarak nedir? Ama ikna olmazsam sonunu biliyorsun.”

Karr Setniss uzun uzun anlattı. O yemek masasında bir gezegenin gizliden gizliye yok edilişi adım adım planlandı.

Ve kayıt sona erdi.

 

3

PAKET

Uzun sarı saçlı, güneş gözlüklü, orta yaşı geçmiş bir adam, Tirenna’nın başkentindeki varoş bir mahallede, ıssız bir köprünün altında yürüyordu. Pahalı spor kıyafetleri ve omzuna asılı lüks küçük çantası çevresindeki griliğe, eskiliğe, solgunluğa hiç uymuyordu. Ama bunun farkında değilmişçesine sallana sallana adım üstüne adım atıyor, bir yandan da ıslığıyla neşeli bir şarkı çalıyordu.

Beklediği ses arkasından geldi: “Hop amca, dur bakalım orda.”

Islığını susturdu ve yavaşça arkasını döndü. Üstü başı pislik içinde, belki de bin yıllık kıyafetleriyle on dört on beş yaşlarında bir çocuktu ona seslenen. Zayıftı ama kaslıydı. Güneşten iyice esmerleşmiş çıplak kolları yara bere içindeydi. Özensizce kesilmiş saçları kirden keçeleşmişti. Yeni yeni bıyıkları terlemişti çocuğun. Muhtemelen kullandığı maddeler yüzünden gözakları kıpkırmızı, gözlerinin altı mosmordu. Odaklanmakta bile zorluk çekiyor gibiydi. Bütün bunlara rağmen bir karış boyundaki bıçağını tutan kolu titremiyor, güneş gözlüklü adama dönük olan sivri ucu fazlasıyla tehditkâr görünüyordu.

Adam gözlüğünü saçına kaldırdı, çocuğu uzun uzun süzdü. “Ne var? Açıkta bir şey mi gördün?” diye bağırdı çocuk. Yine cevap gelmeyince ona doğru bir adım atıp bıçağını şöyle bir salladı. “Hoop, ihtiyar sana diyorum! Sağır mısın?”

“İhtiyar mı? O kadar yaşlı mı görünüyorum?” diye sordu adam kibarca.

“Bana ne lan senin yaşından? Paralarını göreyim. Neyin varsa sökül!”

“Ben de sana bunun için geldim,” diye gülümsedi adam.

“Kafa mı buluyon benle? Çıkarsana lan paraları! Deşmi’im götünü.”

“Senden bir iyilik isteyeceğim, karşılığında da çok para vereceğim.”

“İyilik mi? Siktir lan. Zaten yanında ne varsa ver’cen. Acımam sikerim belanı.”

“Bak bu böyle olmaz ufaklık. Yanımda yeterince para yok. Bankadan çekeceğim. Çok basit bir şey yapacaksın, sonra da paranı benden alacaksın. Bu kadar.” Elini çantasına götürdü ve birkaç banknot çıkardı. “Hatta yanımdaki tüm parayı şimdi veriyorum. Ama dediğimi yaparsan bunun beş katını daha vereceğim.”

Çocuk, adamın söylediklerine odaklanmaya çalışır gibi başını iyice yaklaştırmıştı.

“Ne istiycen ihtiyar? Götümü mü istiycen? Oğlancı mısın yoksa?”

“Oğlancı değilim. Önce şu bıçağı bana verir misin? Rahat iletişim kuramıyoruz böyle.”

“Hadi lan ordan, si…” Cümlesini bitiremeden bıçak elinden alınmış, bileği kırılmaktan son anda kurtulmuştu. Yaşlı adam beklenmedik bir hızla hareket etmiş, iki elini de kullanarak tuhaf bir hareketle çocuğun elindeki bıçağı kendi eline geçirmişti. Sihirbazlık gibi bir şeydi bu. Çocuk, bileğini ovalarken “napıyon lan sen! Ver lan emaneti!” diye bağırıp çağırmaya başladı.

“Önce dediğimi yap. Hem parayı al, hem de bıçağını.”

“Ne istiyon lan, ne istiyon?”

“Sana bir paket vereceğim, onu birine ulaştıracaksın.”

Çantasından küçük kare bir paket çıkardı ve çocuğa uzattı.

“Bu ne?” dedi çocuk paketi alırken. Almadan önce ellerini pantolonuna silmişti.

“İçindeki seni ilgilendiren bir şey değil. Sadece bunu alıp muhalefet partisi liderine vereceksin.”

“Diall Nelkar’a mı?”

“Evet. Bak şaşırttın beni ufaklık. Nereden biliyorsun adını?”

“Ee, sokaklar gas’te dolu.”

“Okuma yazma biliyorsun yani.”

“Az bişey.”

“Her neyse. Bu akşam Diall Nelkar bu mahalleye gelecek. Sizin mahallenizdeki insanlarla konuşup halkın ne kadar fakir olduğunu seçmenlerine kanıtlamak için. Ona -ya da ona ulaşamazsan korumalarından birine- bu paketi vereceksin. İçinde çok ilgilenecekleri bir şey var. Senin işin bu kadar. Sadece bunu ona ulaştırmak. Ben seni takip ediyor olacağım. Beni göremeyeceksin ama orada olacağım. İş bittikten sonra paranı da bıçağını da vereceğim. Anlaştık mı?”

Çocuk önce düşünür gibi yaptı. Sonra başını salladı, “anlaştık babalık.”

“Şimdi gidiyorum ben. Pakete dikkat et. Akşam görüşürüz.”

 

4

KAYIT

Diall Nelkar o gece yarısı acil bir basın toplantısı düzenledi. Basın mensuplarına çok geniş bir salon tahsis edilmişti. Nelkar, çok mühim bir konuyu kamuoyuyla paylaşacağını bildirmişti. Gazeteciler ve halk, konunun ne olduğunu bile bilmese de ilgi büyük oldu. Duyuru ile birlikte söylentiler aldı başını yürüdü; ama hiçbiri elle tutulur şeyler değildi.

Diall Nelkar, geçen seneki seçimlerden önceki iktidara da muhalefetlik yapmış deneyimli bir siyasetçiydi. Ülke yönetmeye uzun zamandır talipti ve iktidarların yanlışlarını halka göstermekten çekinmezdi. Karizmatik ve hitap gücü yüksek bir liderdi. Ama söylemleri daha çok yüksek eğitim düzeyine hitap ediyor, sıradan halkı fazla etkileyemiyordu. Özellikle bir önceki hükümete karşı çok doğru ve sert bir muhalefet yapmasına rağmen eğitim seviyesi düşük insanlarla yıldızını barıştıramamıştı. İnsanlar sanki inadına gerçekleri görmezden gelip onlara çile çektiren, yolsuzluk yapan adamları seçiyorlardı. Bazen bu yüzden demokrasiye olan inancını kaybeder gibi oluyor ama asla pes etmiyordu.

Geçen sene seçilen hükümet ise onu en belirgin ters köşesine yatırmıştı. Aniden ortaya çıkıp önceki iktidara karşı ezici bir üstünlük sağlamışlardı. Dış devletler, medya ve alt tabaka insanlar bile bir anda ortaya çıkıveren bu oluşumu desteklemişti. Açıkçası politikaları hiç de fena değildi. Liberal bir siyaset yapıyorlar ama devletin sahip olduğu ana mülkiyetleri özelleştirmeye kalkışmıyorlardı. Hiçbir ideolojiye yakın değil gibiydiler, bu yüzden de toplumun her kesimine seslenebiliyorlardı. Hem çiftçiyle, hem şehir insanıyla, hem tüccarlarla, hem de din adamlarıyla iyi geçinebiliyor, etliye sütlüye pek dokunmadan idare ediyorlardı. Diall Nelkar’ın muhalefeti ise siyasetlerinin yapıcı olmaması, yenilikler getirmemesi, dış politikada içe kapanık olunması, fakirliğin aynen devam etmesi ve bazı bireysel yolsuzluklarla ilgili olabiliyordu. En dikkat çekici noktalarıysa partide tek adamın sözünün geçiyor olmasıydı. Bu onların en güçlü özelliklerinden biriydi ama muhalefet olan kendi partisinin de onlara yüklenebileceği tek önemli husustu. Tek adam demek diktatörlük demekti.

İşte bugün eline müthiş bir fırsat geçmişti. Bir sokak serserisi aracılığıyla ona ulaştırılan üç boyutlu görüntüler her şeyi değiştirecek, bu sakin hükümetin aslında neyin nesi olduğunu ortaya çıkaracaktı.

Ve tam gece yarısı, Diall Nelkar, hızlı adımlarla sahneye çıkıp gür sesiyle insanları selamladı ve kendisi hiçbir şey söylemeyeceğini, onları görüntülerle baş başa bıraktığını açıklayıp sahneden ayrıldı. Üç boyutlu kayıt çalıştı.

İki adam, heybetli ama çok da süslü olmayan bir yemek masasında baş başa karşılıklı oturmuş, tatlılarını yerken bir yandan da konuşuyorlardı.

Biri İnlender kralı Baad’dı.

“Tirenna gezegeninin uzun bir süre boyunca sizin için tehlike oluşturması ihtimal dâhilinde değil efendim,” diyen adam ise bir senedir Tirenna’nın başbakanıydı.

 

5

İSTİFA

Başbakan Karr Setniss, ertesi akşamüstü mecliste halka açık bir oturumda konuşma yapmaktaydı. İnlender kralı Baad’la yaptığı sohbetin üzerinden iki sene, Tirenna hükümetinin başına geçişinin üzerinden ise bir sene geçmişti. Saçları biraz daha beyazlamış, yüzü biraz daha buruşmuştu. İstek ve güç dolu bakışları şimdi sönmüş, grileşmişti. Gözleri çukurlarına kaçmış, dalgın dalgın bakıyordu. Ve bu görünüş, şu an içinde bulunduğu durum için hiç de şaşırtıcı değildi. Zira yirmi dört saat önce Tirenna’da gelmiş geçmiş en sevilen liderlerden biriyken şimdi en büyük haindi. Gezegen çapında milyarlarca insan nefretle onu seyrediyor, birbiri ardına küfürler savuruyordu. Geçen sene büyük bir coşkuyla başa getirdikleri, gezegenin tüm sorunlarını çözeceğine inandıkları büyük başbakan, dün akşam bir anda herkesin gözünden düşmüştü.

“Ortaya çıkan görüntüler,” dedi hırıltılı bir sesle, “inkâra yer bırakmayacak kadar açık ve nettir. Bu durumda bana düşen…” Duraksadı. Boğazını temizledi ve devam etti. “… hemen hemen bir senedir haiz olduğum görevden ayrılmaktır. Tarafımdan başka herhangi bir açıklama yapılmayacak, soru alınmayacaktır. Şu andan itibaren Tirenna’da bulunmam dahi söz konusu değildir. Tüm kamuoyuna saygılarımı sunar, her şeye rağmen teşekkürlerimi bildiririm.”

Konuşmasının ardından kürsüden ayrıldı ve korumalarının eşliğinde dışarı çıktı. Bir daha Tirenna gezegeninden hiç kimse onu görmedi.

 

6

ARKADAŞLAR ARASINDA BİR SOHBET

Bir zamanlar Galaktik İmparatorluk’un başkenti olan Trantor artık o kadar sakin bir gezegendi ki, orta yaşlı iki arkadaşın oturup kahve içtikleri restoranda onlardan başka kimse yoktu. Gerçi saatin geç olması ve restoranın kapanışının yaklaşması da etkiliydi ama birkaç yüz yıl önce olsa yine de tıklım tıklım olurdu.

“Bu devlet işleri seni de yormuş görünüyor,” dedi uzun sarı saçlı adam. Düz saçlarını sırtına sarkıtmış ve boyun hizasından siyah bir tokayla bağlamıştı.

“Senden daha kötü durumda olamam,” diye gülümsedi karşısındaki adam. Gayet sıradan bir görünüşü vardı. Tüm galaksideki erkekler bir bilgisayar programı aracılığıyla harmanlansa işte bu adam çıkardı ortaya. Sadece güven verici ve zeki bakışları biraz farklılık yaratabilirdi, o kadar. “On küsur sene boyunca paranoyak bir krala vezirlik yaptın sonuçta.”

Sarı saçlı adam içtenlikle bir kahkaha atınca bembeyaz dişleri ortaya çıktı. “Paranoyak bir kral mı? Eh, haksız bir paranoya değildi onunki.” Kahvesinden bir yudum aldı. Biraz daha ciddi bir yüz ifadesiyle devam etti: “Şimdi ne olacak Karr? Tirenna doğru yola girecek mi?”

“Asla emin olamayız, ama umutluyum. Biz gerekeni yaptık. Baad’la pazarlık ederken gizlice çektiğimiz o üç boyutlu görüntüleri ortaya çıkardık ve halkın önünde gerçek olduğunu kabul ettim. Şimdi kimsenin aklında bir şüphe yok. Ben kesin bir şekilde hainim ve İnlender de Tirenna’yı çeşitli oyunlarla elde etmeye çalışan sinsi bir gezegen. O kayıtta anlattıklarımı defalarca dinleyecekler. Hatta belki öğrencilere ders diye okutulacak. Çünkü zayıf yönlerini gözlerinin önüne serdim. Tirenn-Kerp çatışmasının gezegeni nasıl kötü etkilediğini, kendi aralarındaki gereksiz gerginliklerin onların gelişimine nasıl ket vurduğunu gösterdim. Baad da -istemeden de olsa- bana yardım edip Tirenna’nın yeraltı kaynaklarının önemini bir güzel anlattı. Yani Tirennalılar her şeyi düşmanlarından duymuş oldular. Artık kendilerine çeki düzen vereceklerine inanıyorum.”

“Peki Ogen Takımyıldızı’ndaki siyasi dengelerin Tirenna’ya bağlı olduğundan emin misin? Ya düşündüğün gibi değilse? İnlender’i zayıflatmak olumsuz bir etki yaratırsa? Başka bir gezegen aşırı güçlenirse? Tirenna da olabilir o.”

“Zannetmiyorum. Kısa vadede İnlender’den başka Vakıf’a tehlike oluşturabilecek bir uygarlık görünmüyor o bölgede. Tirenna halkı bazı şeylerin farkına varsa da evrensel bir güç oluşturabileceklerini zannetmiyorum. Kendilerini üstün ve akıllı sanıyorlar ama bazı konularda inanılmayacak kadar saflar. Kötü ve çıkarcı liderlerin peşine takılma gibi zararlı bir alışkanlıkları var mesela. Baksana bana bile kandılar.”

Eski vezir yeniden gülümsedi. “Peki şimdi ne yapacaksın?”

“Bilmiyorum. Tirenna’yı uzaktan takip edeceğim gibi görünüyor. Zaten Birinci Sözcü de bunu uygun görecektir. Kendimizi fazla açığa vurmamalıyız.”

“Hadi kalkalım,” diye ayaklandı Kral Baad’ın eski veziri. “Geç oldu biraz dinlen, uzun yoldan geldin. Yarın önemli bir toplantımız var.”

Karr Setniss yüzünü buruşturarak gerindi ve ayağa kalktı. Gerçekten yorulmuştu.

 

SON

Gökcan Şahin

Hem hayalperest, hem sayısalcı bir kafayla dünyaya geldim; hem mühendis hem yazar oldum. Başta bilimkurgu ve fantastik kurgu türlerinde olmak üzere pek çok öyküm, çeşitli edebiyat ortamlarında yayınlandı, ödüller aldı. Bir yandan mesleğimi yaparken bir yandan da yazmaya, hayal kurmaya ve yaratmaya devam ediyorum.

Vakıf ve Tirenna” için 4 Yorum Var

  1. Ellerine sağlık Gökcan. Vakıf okumamış kişilerin bile bana sorarsan keyifle ve ilgiyle okuyacağı bir öykü yazmışsın. Olay akışı oldukça dengeli. Kalemine sağlık tekrar 🙂

  2. Güzel bir öyküydü, anlatımı çok beğendim. Tek bir kusur bulamadım. Vakıf serisini henüz okumadım ama Asimov’un dilini az çok biliyorum. Bana bu öykünün Asimov tarafından yazıldığı söylenseydi eğer, yerdim. Gerçekten.

    Bu öykü, birkaç aydır kütüphanemde okunmayı bekleyen Vakıf serisini şiddetli bir şekilde okuma isteği uyandırdı, okuma planımı bozup, Vakıf’ı bir hayli öne almam muhtemel.

    Kalemine sağlık.

    1. Asimov’un tüm kitaplarına, özellikle de Vakıf serisine bayılırım. Kütüphanede bekletilmemesi gereken bir seri bence. (Robot ve İmparatorluk da aynı şekilde.) Yorumun için çok teşekkürler. Asimov ruhu biraz olsun öyküye işlemişse, ne mutlu bana. 🙂

Gökcan Şahin için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *