I.
Gömlek, kravat, ceket…
“Hadi geç kalacaksın.”
Mont, atkı, bere…
“Akşam biraz geç kalabilirim… Arkadaşlarla toplanıp…”
“Tamam, hadi selametle.”
Araba, anahtar, yağmur…
Aslına bakarsanız olağan bir gündü. Salih işe gitti; ama yine geç kaldı. Sağa sola koşturdu. Öğlen yemeğine çıktı, yedi. Sağa sola koşturdu. Mesai saatini yedi, çıktı.
Eski model arabasına binip yarım saatlik yolu almaya başladı. Yağmur bütün gün etkisini göstermişti. Bulutlar kapkara ve sinirliydi. Silecekleri en üst seviyede çalıştırsa da para etmiyordu. Biraz daha gaza yüklendi; çünkü arkadaşlarıyla bu akşam maç izleyecekti. Oraya da geç kalmak istemiyordu. Yağmur ise inadına şiddetini artırıyordu.
Gök gürültüsü, ışık patlaması, fren cayırtısı ve adrenalin yükselmesi… Cam parçacıklarının agresif arılar gibi sağa sola saldırması…
Salih yağmur patırtıları arasında gözünü açtı. Sanki yağmurun şiddeti azalmıştı. Alnında da bir ağrı hissetti, ovuşturdu. “Ne oldu? Yol kenarında ne yapıyorum? Araba niye stop etti?” diye düşündü. Sonra ardı arkasına az önce yaşadıklarını hatırlamaya başladı. “Yıldırım çarptı! Arabama yıldırım çarptı! O ışık patlaması başka türlü olmaz! Peki ya camlar? Onlar da patlamıştı; ama şimdi neden sapasağlam duruyorlar?” diye aklından geçirdi. Bu yaşadıklarına pek akıl sır erdiremedi. Saatine baktı. 17.45’i gösteriyordu. “Neyse” dedi. Arabayı tekrar çalıştırdı. Camlar yerinde mi diye eliyle tıklatmayı da eksik etmedi. Yerindeydi. Sapasağlamdı. Şaşkın şaşkın yola baktı. Gaza bastı.
II.
Arabayı Ali’nin garajının önüne çekti. Garajda ne ararsan vardı. Televizyon, ses sistemi, ısıtıcı, koltuk ve masa… Bir tek ışığı yanmıyordu. Gerçi diğer arkadaşlarının da arabası ortalarda yoktu. Kupa maçıydı biraz sonra başlayacaktı. Herkes geç kalmıştı da bir kendisi mi erken gelmişti? Dünya tersine dönse de inanmazdı ya buna neyse. Muhtemel bir aksilik vardı. Ali’yi aradı.
“Hop birader, nasılsın?”
“İyiyim Ali, iyiyim de mekâna geldim, kimse yok?”
“La kim olacaktı ki orda!”
“Eee… Sen, Murat, Veysel. İşte kim gelecekse maça!”
“Birader maç yarın; yarın için anlaştık ya, hakket iyi misin sen?”
“Ne yarını ya! Bugün değil mi?”
“Yo, bugün Salı, maç Çarşamba…”
“Salı mı? Telefonda ki tarihe baktı… Salı yazıyordu…”
“İyisi mi sen git eve de biraz dinlen… iyi değilsin sen…”
“Ta… Tamam… Görüşürüz… O zaman…”
“Görüşürüz birader, görüşürüz. Kupon yatırmayı da unutma ha!”
Telefonu kapattı. “Kupon yatırmıştım… Cebimde” diye düşünse de kupon yoktu. Asıl jeton eşinin ailesinin evine gidince düşmüştü. Her ne kadar eşi iki haftadır gitmediklerini söylese de dün akşam da orda olduklarına yemin edebilirdi.
Aynı yemekler sofraya kondu, aynı sohbetler yapıldı. Bu yaşanılanlar Salih için koca bir dejavuydu. Çay devrilecekti, devrildi. Baldız hapşıracaktı, hapşırdı. Kapı çalacaktı, çaldı. Kayınpeder haberleri açacaktı, açtı. Lunaparkta Kamikaze haberi yayınlanacaktı, yayınlandı. Spiker iki ölü diyecekti, iki dedi. On beş yaralı diyecekti, dedi…
Vesaire…
III.
Salih akşam eve dönüp yastığa başını koyduğunda ise gülümsüyordu. İçi içine sığmıyordu. Sevinçten kahkahayı basacaktı. Sıkı bir futbol takipçisiydi ve yarın oynanacak maçların çoğunun sonucunu biliyordu. Hayatının kuponunu yapacaktı.
“Şebnem. Ne kadar birikimimiz var?”
“Valla Bey, bankada 4 bin kadar var. Birde bir iki bilezikle birkaç düğün altını var.”
“Yarın bozdur onları bankaya yatır.”
“Ne yapacaksın o kadar parayı?”
“Yav. Sen dediğimi yap. Yarın büyük gün.”
“Bak büyük gün deyip te üç beş birikimimizi kaybetmeyesin.”
“Ya sen güven bana. Dediğimi yap. Bu çok önemli tamam mı?”
“Tamam bari, ne diyeyim. Koymuşsun kafana bir kere…”
IV.
Gömlek, kravat, ceket…
“Hadi geç kalacaksın.”
Mont, atkı, bere…
“Akşam biraz geç kalabilirim… Arkadaşlarla toplanıp…”
“Tamam, hadi selametle.”
Araba, anahtar, yağmur…
Aslında bakarsanız olağan bir gündü. Salih işe gitti ama yine geç kaldı. Sağa sola koşturdu. Öğlen yemeğine çıktı, yedi. Sağa sola koşturdu. Mesai saatini yedi, çıktı.
Kupon cebindeydi. Daha önce ne yaptıysa sabahtan akşama kadar aynı şekilde tekrarladı. Aman bir şey değiştiririm de kupon tutmaz diye ödü kopmuştu. Çünkü imkânsız oranlara ailenin tüm birikimini yatırmıştı. Bu oranlar birbirini katlamış da katlamış; bir trilyonun üstüne çıkmıştı. Artık hayatı kurtulmuştu. Arkadaşlarına değil de eve gidecekti. Bu güzel haberi eşine telefonda vermek istememişti. Yüzüne söyleyecek ve eşinde ki sevince şahit olacaktı.
“Şebnem, sen benim gibi bir çulsuzla evlendin… Borç harç çalışıp didindin… Şimdi gün yüzü göreceksin… Gün yüzü göreceğiz… Önce kendi evimizi alırız… Sonra çocuk odasını bir güzel düzeriz… Hem sen tedavi olunca da sorun kalmaz ortada… Bu parayla hayatımızın en güzel anlarını yaşacağız… Seni çok seviyorum… Seninle güzel… Her şey seninle güzel…” diye aklından bir ton düşünce geçiyordu. Heyecanlandıkça heyecanlanıyordu. Heyecanın etkisiyle gaza da basıyordu. Yağmur ise inadına şiddetini artırıyordu. Son anda farkına vardı. “Yıldırım” dedi. Gazı kökledi.
Gök gürültüsü, ışık patlaması, fren cayırtısı ve adrenalin yükselmesi… Yol kenarında sessizce duran arabada kahkaha patlaması…
Son anda gaza yüklenince yıldırım arkasına düşmüştü. Ve Salih o an korkup frene de basmıştı. Araba etrafında bir tur atıp yol kenarında durmuştu. Salih başını da çarpmıştı; fakat elini cebine atınca kuponu hissetti. Sonra kahkahayı patlattı. Bir gün öncesine gitmemişti. Artık aynı gündeydi ve zengindi. Gaza bastı. Yola odaklandı. Şebnem’i düşünmeye devam etti.
V.
Sokakta ışıklar birbirini kovalıyordu. Bir an mavi kaçıyor, kırmızı kovalıyordu. Sonra ki an kırmızı kaçıyor, mavi kovalıyordu. Salih evinin yanına giderken kalabalık git gide artıyordu, aynı oranda içi de daralıyordu. Kalabalık daha çok artmıştı, içi de daha çok daralmıştı. Arabayı durdurdu, kapısını açtı, indi. Sanki herkes bir suçlu, herkes bir utangaç bakıyordu ona. Gidemedi evinin yanına. Gidemedi… Takım elbiseli, hafif kilolu bir adam ağır aksak adımlarla ona yaklaşıyordu… Konuşmaya başladı… Uzaklardan geliyordu sesi… Çok uzaklardan…
“Adam onu bankada görmüş” dedi.
Salih “birikim” diye düşündü.
“Eve kadar takip etmiş” dedi.
“Ev alacaktık” diye düşündü.
“Belli ki para çektiğini sanmış” dedi.
“Kupon” dedi içinden…
“Uzun süre de dışarda beklemiş” dedi.
“Şebnem”
“Yarım saat önce komşular duymuş” dedi.
“Karıcım”
“Silah sesi!” dedi.
“Olamaz”
“Adam kaçamamış. Şok geçirmiş, yakaladık” dedi.
“Gitmeliyim” dedi Salih.
“Anlamadım”
“Her şeyi geri döndürebilirim. Yıldırımı bulmalıyım.”
“Salih Bey, iyi misiniz?”
“İyiyim, iyiyim. Düzeltebilirim.”
Salih arabasına koştu, bir hışım kapattı kapısını, çalıştırdı, gazı kökledi. Patinaj, toprak, toz…
Önce hızlı hızlı işine doğru gitti. Sonra hızlı hızlı geri geldi. Ağır ağır gitti, ağır ağır geldi. Gündüz gitti, gece geldi. Gitti, geldi. Benzini bitti. Benzin aldı. Gitti, geldi. Parası bitti. Kuponun parasını aldı. Gitti, geldi. İşten kovuldu. Gitti, geldi.
Her şey aynı olmalıydı. Gitti, geldi. Yıldırım metale çarpmalıydı. Gitti, geldi. Direksiyon tutuyor olmalıydı. Gitti, geldi. Giysiler aynı olmalıydı. Gitti, geldi. Pantolonu yırtıldı. Gitti, geldi. Kravatı koptu. Gitti, geldi. Ceketi paralandı. Gitti, geldi. Ayakkabıları parçalandı. Gitti, geldi. Şebnem dedi. Gitti geldi. Ev dedi. Gitti geldi. Kupon dedi. Gitti, geldi. Meczup dediler. Gitti…
VI.
Gömlek, kravat, ceket…
“Hadi geç kalacaksın.”
Mont, atkı, bere…
“Akşam biraz geç kalabilirim. Biliyorsun bugün Meczup Salih’in cenazesi var. Arkadaşlarla toplanıp onu anacağız. Eski dostumuzu…”
“Tamam, selametle.”
Araba, anahtar, yağmur…
Aslına bakarsanız olağan bir gündü. Ali…
Merhabalar.
Çok güzel bir öyküydü. Seçkiye ilk katılışınız olduğunu düşünmüştüm ama daha önceden de katılmışlığınız varmış. Tekrar hoş geldiniz.
Farklı bir anlatım, farklı eğlenceli bir öykü. Finalini ayrıca beğendim.
Daha sık katılmanız ümidiyle. Kendinize iyi bakın.
Gömlek, kravat, ceket…
“Hadi geç kalacaksın.”
Mont, atkı, bere…
“Akşam biraz geç kalabilirim… Arkadaşlarla toplanıp…”
“Tamam, hadi selametle.”
Araba, anahtar, yağmur…
🙂
Merhabalar,
Vakit ayırıp okuduğunuz ve ayni zamanda beğendiniz için teşekkürler:) Pek temayı yakalayamamış olsam da aranızda bulunmak çok güzel:) öykü seçkisinde beraber tekrar katılmak dileğiyle sizde kendinize iyi bakın:)
Merhaba Mustafa. 🙂
Çok bir şey söylemeyeceğim. Enfes bir öykü olmuş. Eline yüreğine sağlık. Çok eğlendim okurken 🙂
Tekrar görüşmek üzere 🙂
Merhaba Umut:) Yazarken keyif aldığım öyküyü aynı oranda yansıtabildiysem ne murlu:) Vakit ayırıp okuduğun için de ayrıca teşekkürler:)
Merhaba,
Temayı biraz es geçmiş ama hoş bir öyküydü. Yalnız “ki”ler birkaç yerde ayrı yazılmış, bitişik olması gerekirken. Osman Eliuz’un da alıntıladığı gibi, o kısım ve o şekilde yazılmış benzeri kısımlar öyküye ayrı bir hava vermiş, güzel olmuş.
Kaleminize sağlık.
Merhabalar,
Öncelikle vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Hoş bulmamıza ise ayrı güzel…
Ve evet “ki”ler ne zaman boş bıraksam arkamdan iş ceviriyorlar 🙂 Söylediğiniz için ayrıca teşekkürler… Böyle yapıcı eleştirilerin olduğu yorumlar benim için her daim değerli ve önemlidir…
Selamlar,
Çok farklı bir yazım tarzınız var. Kısa ve gayet etkileyeci kurulmuş cümleler. Öykünün gidişatı hem merak uyandırıcı hem de eğlenceli.
“Gitti geldi” kısmı çok vurucuydu. Fakat son kısımlara doğru sanki örnekleri art arda sıralayıp gitti geldi deseydiniz akış daha iyi olacaktı gibi hissettim, tabii tercihler diyelim.
Birkaç yerde, de – da’lar ve ki’de yanlış olsa da gayet normaldir gözden kaçmış olabilir; hepimizin yaptığı hatalar…
Yazım şekliniz çok hoşuma gitti umarım başka öykülerinizi de okuyabiliriz. Görüşmek üzere. 🙂
Öykünüze yorum yaptığımda teşekkür etmiştim ve burada da vakit ayırdığınız için tekrar teşekkürler…
“Gitti geldi” kısmı için fikriniz gayet güzel… Öyle olsaydı daha akıcı olurdu size katılıyorum… Fakat zaman kısıtlı olunca ve farklı işlerde çalışınca öyküyü güzelleştirmek için üzerine daha fazla eğilemiyorum… İlk akla gelen yazılıp öyle gidiyor:)
Aranızda olmak çok keyifli, özellikle hatalarımı görme konusunda iyi oluyor:)
İnşallah öykü seçkisinde tekrar aranızda olurum…
Görüşmek üzere…:)