“Derin nefes al, etrafı kontrol et, hedefi imha et!”
10, saklandığı karanlık köşede hedefini beklerken içinden kendi uydurduğu güvenlik önlemlerini tekrarladı. “Güvenlik Önlemi” ifadesini kullanmak hoşuna gidiyordu. İçinde güven ve önlem olmayan tüm durumlara ne de güzel uyuyordu. Akşam haberlerinde bile ne kadar ihmal, kaza ve cinayet varsa bu sözü satır aralarında o kadar çok duyuyordunuz.
Dünya, Meksika’daki uyuşturucu baronunun esrarengiz ölümünü ve cesedinin internete sızan fotoğraflarını konuşuyordu. Tüyler ürpertici bir tabloyu andıran fotoğraflar kısa sürede tüm dünyada en çok konuşulan konulardan biri olmuştu. Ünlü baron kale gibi korunan evinde ölü bulunmuştu. Bir mermer kadar beyaz cesedi, evinin gösterişli salonunda bir kukla gibi asılı duruyordu. Lastik gibi kollarından dışarı çekilip çıkarılmış iki simsiyah damarı burnunun içine enjektörlerle tutturulmuştu. Ağzında kırmızı bir karanfil alnında ise sıcak damgayla dağlanmış bir mühür vardı. Herkes maktulün alnındaki mührü ve içindeki sayıyı tahmin edebiliyordu; geri dönüşüm logosuna benzeyen üçgen çerçeve içindeki dokuz sayısı! Sekiz farklı ülkede işlenen sekiz benzer cinayetin gösterdiğine göre aynı çerçevede sayılar değişiyor, birileri sürüsünü damgalıyordu. Henüz dünya bilmese de aynı zamanda bu bir imzaydı. Katil maktulle aynı sayıyı, aynı ismi taşıyor katiller kurbanlara, kurbanlar katillere dönüşüyor, yeni bir döngü oluşuyordu.
Kilometrelerce ötede Hollanda’da On, kocaman kırmızı bir boğa maskesinin altında, terden ve birazdan ilk cinayetini işleyecek olmanın stresinden şişmiş, kocaman kırmızı bir suratla hedefini beklemekteydi. Kanlı kırmızı tulumu ve ironik maskesi şüphe uyandırmadan, sokaktaki yüzlerce farklı kostümün arasına karışabileceğini düşününce bu eziyete katlanmaya değerdi. İlk cinayetinin Cadılar Bayramı’na denk gelmesi evrenin onun için aldığı bir güvenlik önlemi olsa gerekti. Aylar önce yapmaya başladığı cinayet planı ve yabancı bir ülkedeki gizli takipleri onu sokağın karşısındaki bu kapıya çıkarmıştı. Onu en uygun zamana, hedefini ise en uygun sona götüren bu beş yıldızlı otelin arka kapısına. Zaman döngüsel bir yapıydı. 9 numaranın Meksika’daki cinayetinin, önceki yıl Amerika’da, sentetik bir uyuşturucunun etkisi altında oldukları sonradan anlaşılan dokuz gencin toplu intiharlarının yıl dönümüne denk gelmesi gibi geri dönüşleri de olabilirdi.
Hollanda’ya geldiğinden beri izlediği altmış üç yaşındaki şişman iş adamının, her hafta aynı saatte geldiği otelin arka kapısına bakıyordu. Dört hafta boyunca kılık değiştirmiş ve domuza benzeyen bu adamın her hareketini izlemişti. Artık onu ve bataklığını tanıyordu. Katıldığı sosyal sorumluluk projelerine, kimsesiz çocuklar vakıflarına ve medyaya paralar saçması bu bataklığın sadece üstünü kapatıyordu. Her hafta adam gelmeden yarım saat önce getirilen farklı bir çocuk otele arka kapıdan alınıyordu. Farklı ülkelerden organize çetelerce kaçırılan ve yaşları on üçü geçmeyen kız çocukları, erkek çocukları genellikle kimsesiz olanlardan seçiliyordu.
On, az önce arabadan inen melek yüzlü çocuğu gördüğü anda öfkesi kararsızlığını yendi. Dünyanın bir nebze de olsa daha iyi bir yer olması için daha kötü birine dönüşmekte artık sorun görmüyordu. Sadece arada sırada maske değiştirecekti. Mühendis olarak çalıştığı şirkette, sarı baret takıp güvenlik önlemleri almaya devam edecek, parçalanmış kişiliklerle yaşayacaktı. Henüz on iki yaşında, altmış yaşında bir adamla evlendirilen, sadece iki yıl ve yüzlerce tecavüzden sonra intihar eden kız kardeşinin ölümünden beri, parçalanmak nedir iyi biliyordu.
İlk cinayetini işleyeceği gün bugündü.
Çocuk bedenlerinin, kadın bedenlerinin sapık beyinlerde ete indirgendiği, uyuşturucunun, insan kaçakçılığının ülkelerin damarlarına zerk edildiği ve insanların kasaplarca parçalandığı bir zamanda artık boğaların kasapları hedef alması fikri onu ve küresel çaptaki örgütlerinin diğer tüm üyelerini bir arada tutuyordu. Keser, sap, hesap hepsi dönmüştü. Bir numaraya ve bir kasaba dönüşmüştü. O artık 10 numara bir katildi.
O sırada Türkiye’de on bir numara içinden kendini ilk cinayetine ikna ediyordu.
“Sabret, öfkeni kontrol et, imha et!”
İran uçağı ülkesine ulaştığı sırada melek yüzlü bir kız çocuğu oyuncaklarıyla oynuyor, dünya ise yeni bir cinayet fotoğrafını konuşuyordu.
Kendi pisliğinde boğulmuş gibi duran, yüzü insan dışkısıyla kaplanmış bir adamın çıplak ve ölü bedeni, şehrin merkezinde, sokak ortasına bırakılmış bir kasap vitrininde yatıyordu. Elleri ve ayakları domuz bağı biçiminde bağlanmış, alnı on numaralı damga ile dağlanmıştı. Karanfilin yeri ise kasap vitrinine uygun seçilmişti.
Henüz yorum yok. Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.