Öykü

Nyks Adası Yanardağı

Khao, Odth yıldız sisteminin varisi, Cumhuriyet Senatosu Eski Başkanlarından Krono’nun kızı Khao, aracını yere indirdiğinde işini çabucak halletmesi gerektiğini biliyordu. Biliyordu çünkü az bir yakıtı kalmıştı. Eğer yakıtı biterse koca mekik, dev bir konserve kutusundan başka bir şey olmayacaktı. Üstelik Mekiği konserve kutusu olacaksa bile planladığı yerde olmalı kendisine güvenli bir konut olmalıydı.Çevresine bakındı, kocasının naaşı üzerindeki verici aradığının buralarda olduğunu söylüyordu. Gece boyu düşünmüş ve kendini yarı yolda bırakmış da olsa hayat arkadaşını bilmediği bu yerde ortada bırakmaması gerektiğine karar vermişti. İşte o nedenle tüm önceliğini bu işe vermişti. İşte o nedenle yerleşmek için seçtiği bölgeye yakın olan bu kara parçasına gelmişti.

Ağır adımlarla yokuşu çıkmaya başladı. Ne olur ne olmaz diye üzerinden çıkarmadığı giysisi iyice ağır gelmeye başlamıştı. Birkaç dakika sonrasında kafasını kaldırıp baktığında heybetli bir dağı gördü. Birkaç kilometre sonra eğim artıyor ve koni şeklindeki bir dağın zirvesinde sona eriyordu. Hafif bir sarsıntı hissetti. Başını bir kere daha kaldırıp baktığında eteklerini tırmandığı dağın bir yanardağ olduğunu tahmin etti. Okul yıllarındaki bilgileri bunun böyle olduğunu söylüyordu. Gözlerini kıstı, dikkatle baktı bir duman veya sis görmeyi bekledi zirvelerde. O zaman bu dağın kocası için iyi bir mezar olabileceği aklına geldi.

Metal nakliye kasasının önünde durduğunda çok şaşırmıştı. Korku ve endişeyle çevresine bakındı. Bu işi yapabilecek büyüklükte ve güçte bir canlı belki de bir hayvan türü aradı gözleri ama küçücük de olsa bir emare, bir iz yoktu. O uğursuz an aklına geldi. Yolculuklarında zehirlenmişti eşi. Ardından bu yaratık, konakçıyı yani hayat arkadaşını, asalağı daha bedene yerleşmeden hava geçirmez torbaya koymuş ve torbayı vakumlamıştı. Bu hamlesiyle yaratık bedeni ele geçirmeden ele geçireceği beden ölmüştü. Hava geçirmez torbayı da garanti olsun diye hemen yanında duran metal kargo kasasına tıkmıştı. Ama şimdi eşi dağılmış metal yığınının içince morarmaya başlamış parça parça bedeniyle önünde yatıyordu. Parazit ise ortadan kaybolmuştu. Mekikten dışarı çıkmadan dış uzay giysilerini bin bir zahmetle giymişti ama şimdi bu kadar tedbirli davrandığı için memnun hissetti kendisini.

Gözlerine dolan yaşlara aldırmadan katılaşmış bedenin parçalarını tekrar torbaya yerleştirmeye çalıştı. Uzun boylu ve yakışıklı bir yiğidin kalanlarıydı bu. Demek kasa da torba da yırtılmış ve o uğursuz Şeytanların lideri serbest kalmıştı. Şimdi bütün iş bu torbayı aracına götürmekten ibaretti. O beğendiği yere uygarlığının merkezi olacak yere götürecek kendisine iyi bir mezar yapacaktı.

Mekiğe varınca kan ter içerisinde kalmıştı. Kapıyı açtı ve torbayı içeriye aldı. Kapıyı kapattı ve kumanda koltuğuna oturdu Sırasıyla Mekiğin yanlarda bulunan dört küçük roketi çalıştırdı. Seçtiği ve adını Odth koymayı düşündüğü adaya acilen varması gerekiyordu. Geldiği yolu düşününce bunun çok zor olmayacağını anımsadı. Aralarında geniş bir su kütlesi vardı sadece. Yerden yükselen aracın burnunun güneye çevirdi, uçuş ayarlarını yaptı ve sırtını koltuğa yasladı. Tam bir oh diyecekti ki arkadan gelen boğuk kahkaha sesiyle irkildi.

Kafasını çevirip baktığında esmer tenli ve kendisine göre kısa boylu şişman bir canlı iki ayağının üzerinde dikiliyordu. Bu daha önce de gördüğü gezegenin canlılarından biriydi. “Görevimin yarısını gerçekleştirdim. Ve şimdi sıra diğer yarısında” Adam donmuş gibi ortada kaldı. Gri, belli belirsiz bir toz bulutu adamın ağzından ve burnunda çıkmaya başladı. Havada asılı gibi duruyordu. Adlarını duyunca neredeyse tüm galaksinin titrediği Thin’lerden biriyle karşılaştığını biliyordu. Usul hareketlerle yarı yarıya açtığı koruyucu giysisini kapatmaya başladı. İyi ki tamamen çıkarmamışım dedi içinden.

“Tamamen çıkarmasan da içeri girmenin bir yolunu bulurdum ben. Benim için havanın geçebileceği her yer girmem için yeterlidir.” dedi kafasının içerisinde aklından geçenleri okuyarak. Kadının hareketleri belli belirsiz hızlanmaya başladı. Bir yandan da belki oyalamak için belki de gerçekten merak ederek

“Bizden ne istedin” dedi

“Sizi tanımam bile, benim için sadece bir iştiniz. Ücreti de takip edilmemek ve yurdumuzda rahat bırakılmaktı yalnızca. Senin de işini bitirdikten sonra gelip buradan alacaklar beni ve gezegenimizi rahat bırakacaklar” Ortada bir ses yoktu ve milyonlarca belki milyarlarca parçacık kendi bilinciyle konuşuyordu zihninin içerisinde. Kadın bir kahkaha attı istem dışı.

“Ne gezegeni, ne galaksisi. Evden çok uzaklardayız, dönüşü olmayan bir yer burası. Seni de bitirdiler bizi de” Mekiğin içini kaplayan bulutu andıran varlık hafifçe titreşti. Kadın bir yandan konsolun düğmelerine basıyor bir yandan da dış uzay giysisini tamamlayan başlığı kapatıyordu. İşini bitiren Kahao, arkasını döndü. Usul adımlarla aracın tek penceresine vardı.

“Bizi yok edince sana verdikleri sözleri yerine getireceklerini ummuyordun… Değil mi?” Yerden bir hayli yükselmişlerdi. Geriye kendisiyle konuşan ve fırsat bulduğunda celladı olacak gri gölgeye döndü. “Bizi buralara göndererek hem bir asiden hem de bir suçludan kurtuldular.” Yerde hareketsiz yatan bedene kaydı gözleri. Kendisi Nyks’in yanına gittiğinde Mekiğe girmiş olmalıydı. Başını hafifçe çevirdi. Monitörde dağın zirvesi görünüyordu ve an be an yaklaşıyorlardı. Birkaç saniye sonrasında zirvenin içerisindeki kızıllığı fark ettiler. Kadında gizli bir gurur belirdi. Yamacında olduğu dağın bir yanardağ olduğu konusunda haklıydı ve yanardağ tahininden daha aktifti.

“Buraya kadarmış. Kocamı öldürünce bende umut bırakmadın. O zaman birlikte gideriz alevlerin kalbine” Duman bulutu yoğunlaştı ve yerde yatan adamın içerisine girdi tekrar. Zeminden esmer bir beden doğruldu. Sırtındaki kamburla sarsak bir şekilde koşarak kumanda paneline yöneldi. Monitördeki kızıllık iyice belirgin hale gelmeye başlamıştı. Kadın kapıya doğru yanaştı. Adamın, düğme ve ışıklara yoğunlaştığını görünce kapının yanındaki düğmeye bastı. Sürgülü kapı hafifçe aralanınca içerisi sert bir rüzgârla doldu. Kumanda masasında duran kambur adam bir an ne yapması gerektiği konuşunda ikileme düştü. Tekrar butonların düğmelerin üzerine eğildi.

Kadın aracın dışarısına çıktı ve kapı koluna sımsıkı yapıştı. Yanardağın etkisiyle ısınan havayı koruyucu elbisesine rağmen hissetti. Düşmemeye savrulmamaya çalışıyordu . Önce kapıyı kapattı. İçeriden gelen yumruk sesleri adamın geri döndüğünü anlatıyordu. Aracın gücü içerideki adamın gücünü yenmişti. Kapı kapanınca kırmızı düğmeye bastı ve kapı kilitlendi. Konsoldaki ayarları yaptıktan sonra sistemi kilitlemişti yani araç planladığı hedefe gidecekti. Aşağı baktığında alevler iyice kendilerine yaklaşıyordu. Elini bıraktı ve elbisesine yön veren küçük motoru çalıştırdı. Geri geldiği yöne doğru hareketlendi. Bir an önce dağın ağzından öteye kaçmalıydı. Kabaca bir silindir şeklindeki mekik aşağı yanardağın ağzına doğru ilerlemeye devam ediyordu. Elbisesinin küçük motorunun itkilerini ileri ve aşağı doğru ayarladı. Dağın eteklerine doğru süzülmeye başlamıştı. İyice uzaklaştığı Mekik birkaç saniye sonrasında gözden yitti.

Khao, dış uzaya göre hazırlanmış elbisenin böyle bir faydasını gördüğü ve hayatını kurtardığı için mutluydu. Aklına Thin’in ve içine girdiği bedenin kurtulup kurtulamayacağı geldi. Mekik, lavların içerisine bu kadar yaklaştıktan sonra geri dönebilir miydi? Mekiğin zayıf motorları oradan çıkmasını sağlayabilir miydi? Adına Thin dedikleri ve uzak yerlerden gelen tek tanıdığı olan bu bedensiz yaratık o sıcaklığa rağmen canlı kalabilir miydi? Bu soruların cevabı muhtemelen olumsuzdu. Mantığı bu işin bittiğini o çukurdan kimsenin sağ çıkamayacağını söylese de hisseleri erken sevinmemesi gerektiğini söylüyordu.

Yere yeteri kadar yaklaştığını hissedince motorun açısını doksan dereceye getirdi ve zarif bir hareketle yere bastı. Daha bir kaç adım atmamıştı ki korkunç bir gürültü duydu. Kafasını çevirip baktığında kara bulutlar dağın zirvesinde belirmişti. İçeri düşen araç dağı harekete geçirmiş olmalıydı, yanardağ patlamak üzereydi. Elbiseden kurtuldu ve kayaların arasında bir yerlere sıkıştırdı. Öncekinden daha büyük bir patlama sesi duyulduğunda uzaklarda görünen maviliğe doğru koşmaya başlamıştı…

Sahile indiğinde yanardağ öfkesini bütün hızıyla kusmaya başlamıştı. Dağın zirvesinden aşağıya doğru kızıl kayalar akmaya başlamıştı. Siyah bulutlar tüm gökyüzüne yayılıyordu. Saklanacak bir yer bulması gerekiyordu. Eğer zorda kalırsa girebileceği bir mağara veya kayalık arandı ama bulamadı. En iyi çözüm sürekli dalgalanan su kütlesinin içine girmek gibi görünüyordu. İrili ufaklı kızgın kaya parçaları yakınlarına düşmeye başlamıştı. İşte o zaman uzakta denizin gökyüzüyle birleştiği yerde bir karaltı gördü. Biraz dikkatli bakınca kendisine yani adaya yaklaşan ilkel bir deniz taşıtı olduğunu anlamıştı. Üzerindeki ağır giysilerden kurtularak o yöne doğru yüzmeye başladı. Eğer dönmeyi başarırsa bu adanın adını “Nyks Adası” koyacaktı ve kocasının adını sonsuza kadar yaşatacaktı…

Cevdet Denizaltı

Ben Cevdet Denizaltı; tercih ettiğim şekilde olursa Aziz Hayri. İzmir’de Eşrefpaşa’da doğdum. Önce Çınarlı Endüstri Meslek Lisesini sonra Erkek Sanat Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdim. Makine Teknolojisi bölümü öğretmeni olarak görev yapıyorum. Okumayı, araştırmayı, yazmayı seviyorum. Tür ayrımı yapmam, bilimkurgu, fantastik kurgu ve tarihi romanlar favorim. Poe ve Tolkien hayranıyım.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Avatar for Dipsiz Dipsiz says:

    Sevgili @azizhayri

    İlk Temas, Aşılama, Elveda, Kambur Prens diyeceğim. Bu öykünde sende ara ara gördüğüm uzay temasına selam çakan türden :slight_smile:

    Yine de benim en sevdiğim öykün hala ve açık ara Hiçkimse’nin hikayesi.

    Öykün ise güzel ve gerçekçiydi. Uzay’da geçen bir öyküyü böylesine gerçekçi yazabilmen ve kendinden emin bir şekilde anlatabilmeni çok başarılı buldum. Khao’yu tanıttığın ilk cümleden itibaren karakterleri benimsemekte hiç zorlanmadım. Hikaye aslıdna kendi içinde zorlu bir ayrılış ve kendini feda edecekken hayatta kalmaya evrilme gibi dönüm noktaları içeriyordu. Bunları net bir şekilde anlatabilmiş olman sayesinde hikaye sağlam temelleri üzerinde yükselmiş. Sadece Nyks Adası ismini tam çözmedim. Özellikle seçtiğini düşünüyorum. Yanılıyor muyum?

    Eline ve düş gücüne sağlık
    Sevgiler
    Dipsiz

  2. Sevgili Dipsiz:
    Okuduğun ve eleştirdiğin ve üstelik beğendiğin için çok teşekkür ederim. İlk Temas, Aşılama, Elveda, Kambur Prens. ( sadece Elveda o gruba dahil değil). Üstelik saymadığınız devamı var Yamyam, Sonsuzluk Gözesi, Denizaltı, Bermuda, Deniz Feneri vb. Bunlar aynı merkezde dolanan birbirine bağlı öyküler. Aslında tam olarak öykü de sayılmazlar. Tasarladığım ve fırsat buldukça işlediğim kocaman bir madenin parçaları. (Egom fazla mı şişti ne?) Kağıda dökülmese de daha öncesi var ama bu tür denemelerin başlangıcı galiba 65 sayıdaki Satılık Gezegen. Geniş ve sakin bir zaman bulduğumda derleyip toparlayacağım. …Kısmet… Tekrar okuduğunuz ve beğendiğiniz için teşekkür ediyor ve fikirlerinizi ciddiye aldığımı bilmenizi istiyorum. İyi Geceler.

  3. Avatar for Aremas Aremas says:

    Sizi yeniden görmek güzel.
    Üçüncü tekil şahıs anlatımında anlatıcı bir nevi tanrılığa soyunmuşken bunun dozunu ara ara arttırabilir. Hatta bazı noktalarda karakterin aklından geçenlerin eksiksiz bir tanımını yapabilen, patavatsız ve sır saklamaz bir tanrı rolüne de bürünebilir. Bu durum okuyucu için düş gücünü dizginleyen bir sınır yaratabilir. Karakteri tanıtırken ya da anlatırken bunun göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyorum. Bahsetmeye çalıştığım şey asla, hata yaptığınız yönünde değil, sadece fikir sunmak istiyorum. Bazı ufak nüansları dillendirmek istedim.

    Elimizdeki az miktardaki veriye rağmen karakter, kavrayışıyla doğru orantılı olmayan bir sonuca varma yeteneğine sahip. Okuyucu, karakterleri tanırken, onların otoriter bir tanrı tarafından oraya kondurulduğunu bilir ancak yine de kendi çıkarımlarını yapacak kadar bağımsız hareket etmesini ister. Buradaki karakterin sonuca varma işini daha ağırdan alması güzel bir illüzyon yaratabilir.

    Örneğin, “Hafif bir sarsıntı hissetti. Önce dengesinin bozulduğunu düşündü ancak hemen sonra bunun gerçek bir sarsıntı olduğunu fark etti. Başını bir kere daha kaldırıp baktığında eteklerini tırmandığı dağ, bütünüyle ona çok tanıdık gelmişti. Bu görüntü, koku ve sesler, hissettiği her şey ona bir yanardağ üzerinde yürüdüğünü fısıldıyor gibiydi…” bunun gibi bir düzenleme ile çok daha canlı bir karakter imajı uyandırabilirsiniz diye düşünüyorum. Siz muhtemelen çok daha iyi bir örnek yazabilirsiniz. Benim verdiğim örnek bir çırpıda aklıma gelen bir cümle dizisi sadece.

    Metin içinde, ah şurada da virgül olsaydı dediğim bazı yerler oldu. Anlatımı kuvvetlendireceği ve zihni daha iyi yönlendirebileceğini düşünüyorum.

    Siz, sevgili tanrı (3.tekil şahıs anlatımı) olarak, Dünya’da geçirdiğimiz ömür boyunca nimetleri sunmalı ve uslu bir çocuk olmamız şartıyla (metni takip eden bir okuyucu) cenneti vaat etmelisiniz. Ancak nimetleri ve cenneti bir arada sunarsanız zihnimizin ödül mekanizması devre dışı kalır. “Tamamen çıkarmasan da…” Bunun yerine “Yine de” gelmeli ki, zihnini okumuş olabileceğini okur olarak biz keşfedebilelim, siz söylemeyin. Yine konuşma cümlesinden sonraki “dedi kafasının içerisinde aklından geçenleri okuyarak.” bölümü de ufak davranışlar veya başka şeylerle ifade edilebilir. Karakterinizi bize ispiyonlamayın, biz suçüstü yapalım.

    Anlatımı iyileştireceğini düşündüğüm birkaç katkı sunmaya çalıştım. Umarım yanlış anlaşılmamışımdır. Elinize sağlık. Diğer seçkilerde görüşmek üzere.

  4. Öncelikle okuduğunuz için sonrada değerlendirdiğiniz için teşekkür ediyorum. . Aremas, oldukça yapıcı eleştirileriniz var. Bundan sonra daha dikkatli olmaya çalışacağım. Yine de sıkıntı duyduğum bir kaç noktadan bahsetmeliyim. Öncelikle “dedi” “dedi ki” gibi cümle sonlarından bir türlü kurtulamadım. Kahramanlardan bir bir söz söylediğinde bu kelimelerden birini kullanmayınca cümlenin hava da kalacağını veya anlamsızlaşacağını düşünüyorum. Belki zamanla aşarım bu durumu…
    Bir Tanrı havasında olmak güzel iyi bir tanrı olmak zor. Eğer böyle düşünürsek gerçek Tanrıların yanında -Dostoyevski, Balzac, Tolstoy, hadi o kadar geriye gitmeyelim Tolkien, F.Herbert gibi isimlerin yanında bizim Tanrısallığımız ne ki… Yine de olaya böyle bakmanın iyi olacağı kanaatindeyim.
    Son olarak “Sizi yeniden görmek güzel” demişsiniz girişte.Beni izlediğinizi düşünüyorum. İltifatınız için teşekkür ederim. Bir zaman önce ara vermiştim ama bir kaç aydır her sayıyı aksatmamaya çalışıyorum… Tekrar teşekkür ederek sözümü bağlamak istiyorum. İyi akşamlar…

  5. Avatar for Aremas Aremas says:

    Orada tanrısallığı anlatım stili olarak izah etmeye çalıştım. “dedi” ifadesinin hangi dozda kullanılması gerektiğinden ben de çok emin olamıyorum. İyi akşamlar.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for Aremas Avatar for azizhayri Avatar for Dipsiz

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *