Günlerdir bu odanın içindeyim. Yaz sıcağının en vahşi zamanı, klimanın dermanı kalmamış, ömrünü tamamlıyor. Sızdıran musluklardan beterim, şıpır şıpır damlatıyorum çenemden aşağı. Dokunduğum her yer gölleniyor. Eriyip suya dönmekten korkuyorum. Güneşi gören kardan adamlar gibi yok olmak, yazgımda var sanırım.
Koltuktan kalkmaya erinerek başladı hapis hayatım. Eringenliğime, koltuğumda destek çıktı. “Boş ver kalkma. Ne gereği var şimdi kendini yormanın.” Tam kalkıp yemeğe gitmeye kara vermişken vazgeçtim. Yemeğim ayağıma geldi. Kimse garip karşılamadı. Altımdaki sünger ve ahşap yığınından tatminkâr bir homurtu yükseldi. Kim bilirdi ki ufacık bir üşengeçlik beni bu noktaya sürükleyecek. Oysa çocukken ne kadar çok gezerdik. Sokak aralarında keşfedilmedik yer bırakmazdık. Attığımız her adımda hazineler bulur, canavarlarla savaşır, tahtadan kılıçlarımızı çarpıştırırdık. Tarihin en iyi futbolcusu, en hızlı koşanı, pelerinini savurarak ilk uçanı olurduk. Gazoz kapaklarıyla alışverişimizi yapar, patlayan şekerin ağzımızdan gelen çıtırtılarıyla kahkahalara boğulurduk. Hava kararmadan eve girmezdik. Bazen karardığında bile çanak çömlek patlatır, eve gelince anamızdan zılgıtın en ağırını yerdik.
Şimdi önümdeki koca ekrandan görüntüler akıp gidiyor. Manasız fotoğraf yığınlarından ibaret renk cümbüşü. Çoğu zaman gözlerimi bile kırpmama izin yokmuş gibi hissediyorum. İçlerine kum doldurulmuş gibi. Yanıyor. Ne zaman bakışlarımı çevirmeye kalksam, televizyondan bir cızırtı yükseliyor. Olduğu yerde titriyor. Ekrandan sinirli renkler fışkırıyor. Koca bir bataklığın içinde esir hayatı yaşıyorum. Gardiyanlarım kıçı kırık bir koltuk ve cızırtılı bir kutudan ibaret.
İçimde kocaman bir öğürme dürtüsü. Çürüyen hayatımın zihnimde bıraktığı koku içimi bulandırıyor. Her yer kangrenli. Kesip atmak lazım, ama cesaretim yok. Karşı çıkacak, yaşamımı geri alacak cesaretim yok. İrademi balçık yığınının altında boğalı çok oldu. Her gün biraz daha derinlere gömülüyorum. Yakında benden geriye içi boş, kabuk yığınından başka bir şey kalmayacak. Ruhunu kendi eseri olan bataklığın dibinde kaybetmiş, kuruyup dökülen ağaç kabukları kadar boş ve soluk.
Kapım günde iki kere açılıyor. Her seferinde konuşmaya çalışanların sesi geçenlerde kesildi. Umudu kestiler. Artık boşa nefes harcamıyorlar. İçimdeki boşluk giderek büyüyor. Koca bir kara delik. Derinlerine çekilip kaybolmak içten bile değil. Yok etmekle tehdit ediyor geleni geçeni. Gardiyanlarım bile çekinir oldu. Sessizliklerini koruyorlar. Zaman daha sessiz akıyor, çevresinden dolaşıyor. Öyle ki, ne kadar geçti ömrümden ben bile anlayamıyorum artık. Karanlığa bakıyorum, o ise beni umursamıyor. Büyüdükçe bataklığım daha da derinleşiyor. Sadece bana görünen, yabancıların gözlerinden kendini sakınan ama her zaman yakınlarda gezinen, benliğimin dehlizlerinden fırlayıp dokunduğunu zehirleyen, yozlaştıran minik bir deniz.
Normalde yüzmeyi bilmem, suyun derininden de pek hazzettiğim söylenemez ama kendi batağımda balık adam olmaktan başka çarem yok…
Sevgili @Sinan
İster bir çıkrık sesiyle uykuya dal, ister bir ejderha olup efsaneni paylaş ister en imkansız şekilde geriye kalan son atlı ol, tüm hikayelerinde karakterleri sadece yazmakla kalmıyorsun bir de o karakteri kendi suretinde bir daha yaratıp, hikayeni hem öznel hem sanki dışarıdan biri gibi anlatıyorsun.
Bu hikayeni okuduğumda aklıma çok uzun yılar önce okuduğum Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, kitabı geldi. Kitabı okurken öyle bir korku hissetmiştim ki neredeyse yarım bırakıyordum. Ancak sonunda bitirdim ve ne zaman o kitap aklıma gelse yazarın da kesinlikle karakter gibi bir ruh hali içinde olduğunu aksi halde böyle bir kitap yazamayacağını düşünürüm. Ancak iyi hikaye yazımı da bu değil midir. Okuyucuya hissettirdiğinin gerçek olma ihtimali…
Bu kitapta beni korkutan unsur ise okuduklarım değildi, bir gün karakterin başına gelenlerin benim basıma da gelir mi korkusuydu. (okuduğumda gerçekten henüz hazır değilmişim demekki
Senin öykünü okuduğumda da aynısını hissettim. Gerçekçi yazımı sayesinde böyle bir bataklığa asla batmak istemeyeceğimi düşündüm ve gerçekten iç karartıcıydı. Yazının uzunluğu ve yazarın verdiği hissiyatlar bu sebeple oldukça dozundaydı.
Eline ve düş gücüne sağlık
Sevgiler
Dipsiz
Merhaba @Dipsiz ,
Aklımdan geçenlerin ve hissettiklerimin birilerine ulaşmış olması düşüncesi beni gerçekten çok mutlu etti.
Güzel yorumun için teşekkür ederim.
Selamlar.