Bir süredir bu karanlık ve günlerce nemli toprakta beklemiş bir tilki ölüsü gibi kokan mağarada yaşıyorum. Şikâyetçi değilim. Dışarıda daha iyi olan ne ki?
Bu kadar hayranlıkla bakılması ve şaşılması gereken ne var? Her sabah güneşin yükselişi ve binlerce türde canlının derin uykulardan uyanıp etrafta öylece dolaşması. Görebildiklerim sadece bunlar ama işittiklerim bunlar değil. Duyabildiğim tek şey düşüncelerim. Sesimin nasıl olduğunu hep merak ettim. Küçükken bazen bir hayvanın karşısına geçer ses çıkarmaya çalışırdım. Verdikleri tepkilerden hiçbir zaman bir sonuca ulaşamadım. Bazıları boş gözlerle bana baktı uzun uzun. Birçoğu korkup kaçtı ama karıncalar, ezilerek öldürüldüklerinde ortaya asitli ve cezbedici bir koku yayan, tatları kırmızı toprağa benzeyen, bu küçük yaratıklar sanki beni anlıyor gibi durup ben ağzımı kapatana kadar bekliyorlardı.
Bu şahane evimde bolca karınca arkadaşım var. Sanırım ölü tilki kokusundan bir tek onlar hoşlanıyorlar.
Gecenin içinden güneş doğduğunda ve geceleri aniden uyandığımda çocukluğumun ve gençliğimin taze çimen, serin ve ıslak bahar günü ve de domates yaprağı kokusunu hatırlıyorum. Otuz yaşımı, güçlü beyaz ellerimi, bahçemdeki narçiçeklerini hatırlıyor ve unutuyorum çok çabuk. Yaşamak benim için basit ve sıradandı ve hiç değişmeyecek gibiydi. Sonra yaşlandım. Yüz yaşıma bastığımda beni acıyan gözlerle ama şefkatle gelip kutlayanlar yüz elli yaşıma bastığımda benden uzaklaşmaya başladılar. Kimse evime gelmez olmuştu. Beni daracık sokaklarda gördüklerinde bile kocaman gözlerle bana bakıp kenara çekiliyorlardı. Sonra daha çok yaşlandım.
Bir gece aniden uyandım. Gözlerimi açar açmaz yaşlar süzüldü. Duman öylesine doldurmuştu ki evimin içine kendimi dışarıya attım. Mezarlarının başında saatlerce oturduğum dostlarımın torunları toplanmış, hayattaki tek dostumu, evimi, ateşe veriyorlardı. Kaçtım.
Şimdilerde sadece güneş doğarken ve geceleri aniden uyandığımda hatırlıyorum. Böylesi daha iyi.
Bu mağarayı bulduğumda beş yüz altmış üç yaşındaydım. Daha az ihtiyaç duyuyorum artık her şeye. Yiyeceğe ve suya, insanlara ve doğaya.
Bugün üç bin yaşındayım. Doğum günümü kutluyorum siz insanlardan uzakta. Bu sabah bir nar ağacı buldum onu taze dallarından öptüm.
Merhaba,
Anlatımınız çok açık, düzgün ve güzel. Seçki’deki ilk öykünüz olduğu için çok uzun yazmak istememiş olabilirsiniz, ama ben sizin dilinizden daha detaylı bir kurgu okumak isterdim. Bu haliyle sağır sultan deyimini de çok fazla karşılamıyor, yine de hoş bir öyküydü. Belki son cümlede başkarakterin bir ses duyduğu söylense daha güzel olurdu.
Elinize sağlık, gelecek aylarda daha uzun öykülerinizi okumak dileğiyle.
Merhaba. Şu an kafam biraz dağınık o yüzden hikâyenin içine tam giremedim. O yüzden de yorum yapmaktan kaçınacağım fakat bazı yerlerde noktalama işaretlerine dikkat ederseniz daha iyi olur. Bazı yerde virgül eksik, bir yerde de üç nokta koyulması lazım. Hikâyeniz akıcı ve sade duruyor. Başarılar dilerim.
Merhabaa
Çok teşekkür ederim önerilerin için
Merhabaa,
Uzun yazmaktan bir miktar kaçındığım doğru malesef. Çok sağol yorumun için.