Öykü

Kürenin Yarattıkları

Haden derin uykusundan sıyrılarak gözlerini açtı. Bugün yaz tatilinin ilk günüydü, büyük bir heyecan uyumasını engellemişti zaten. Adaya yaz Aralık ayının ortalarında gelirdi ve kısa bir süre içinde de, sanki gezgin bir turistmişçesine, adayı apar topar terk ederdi. Sizin dünyanıza bakıldığında burada zaman kavramı, dolayısıyla yaşam da, bir hayli farklıydı. Haden, adasındaki birçok çocuk gibi deniz büyüleri üzerine ustalaşıyordu. Okulu Ocak ayında başlar, kışın bastırdığı Temmuz ortasında tatile girerdi. Bir aylık kış tatilinden sonra da Aralık’a kadar geri kalan eğitimlerini tamamlıyorlardı. Haden dördüncü sınıfı başarıyla bitirmişti ve bir hediyeyi çoktan hak etmişti. Eski bir doğa büyücüsü ve büyük bir zanaatkar olan babası ona kendi elleriyle yaptığı ahşap küreyi sunmuştu. Bu küre doğa büyüleriyle deniz büyülerini birleştirmeye yarayan ustalıkla yapılmış bir Geçişçi’ydi.

Haden onu yaz tatilinin ilk gününde ilk defa kullanacağı için bütün gece uyuyamamıştı. Fakat çocukluğun getirdiği o mutluluk ve zindeliğin etkisiyle yataktan bir çırpıda kalktı. Avucuna anca sığan kahverengi küreyi alarak hemen dışarı çıktı. Ailesinin yüzyıllardır yaşadığı ada evinden aşağıya inmeye başlamıştı. Büyük büyük büyükbabasının temellerini attığı tek katlı eve geçen yıllar içerisinde eklemeler olmuş, yamuk yumuk olmasına rağmen büyülerle ayakta duran bu enteresan yapı tüm sülaleyi barındaracak kadar büyük bir yuva haline gelmişti. Haden giriş katına geldiğinde, büyükannesinin çoktan onun için kahvaltı hazırladığını gördü.

Haden’in sevgi dolu büyükannesi… Bu muhteşem kadın, ailede büyü yeteneği olmayanlardandı fakat onlara uyum sağlamakta hiç zorlanmamıştı. Büyü yeteneği olmamasının yanı sıra gözlerini de çocukluğundaki bir kazada kaybetmişti. Fakat bunlara rağmen ailedeki büyücülerin bile her zaman akıl danıştığı bir kişi olmuş ve sülaleyi çok uzun süre boyunca o idare etmişti. Haden’in annesi, o da büyü yeteneği olmayanlardandı, eve gelin geldiği zamansa inzivaya çekilmiş ve son vakitlerini ufak torunlarıyla geçirmeye başlamıştı.

Haden’in en sevdiği şeyler çoktan küçük masaya konmuştu bile: ada şurubu, kızarmış ekmek ve portakal suyu. Büyükannesinin yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurduktan sonra masaya oturdu ve ada şurubunu kızarmış ekmeğinin üzerine dökerek büyük bir keyifle yemeye koyuldu. “Bugün o enteresan şeyle mi oynayacaksınız?” diye sordu büyükannesi kayıtsız şekilde. Torunu sohbet etmeyi seven çocuklardan değildi.

“Evet, büyükanne,” dedi portakal suyundan büyük bir yudum aldıktan sonra. Bir an önce dışarı çıkmak için ekmeğin son parçasını ağzına tıktı. “Görüşmek üzere büyükanne!” Heyecanla küreyi bıraktığı yerden alarak kapıya koştu. Bahçe kapısından geçtikten sonra sahilde oturan çocuğu fark etti. Arkadaşı Agil ondan önce davranmıştı, kıyıya çarpan dalgalara şekil vermekle uğraşıyordu. Haden arkadaşına fark ettirmeden arkasından yaklaşmıştı. Elindeki küreyi kullanarak bir şeyler fısıldamaya başladı. Kısa bir süre sonra Agil’in irkilerek geri çekildiğini görünce gülümsedi. O görmüyor olsa da anlaşılan büyüsü işe yaramıştı.

“Korkacak bir şey yok!” dedi Agil’i sakinleştirmek için. Arkadaşı onu görünce kafasındaki soru işaretleri giderilmişti. “O yaratıklar beni korkuttu!” dedi Agil arkadaşının koluna küçük bir yumruk atarak. Haden’den bir yaş küçük olan kız, görünüş olarak onun tam zıddıydı. Haden esmer, kısa saçlı ve zayıftı. Agil’in ise kızıl upuzun saçları vardı, saçlarının kıvrımları beline kadar uzanıyordu. Haden’in aksine balık etliydi ve ondan bir iki santim kısaydı.

“Tam olarak ne yaptığımı ben bile bilmiyorum.” Haden onu görünce mutlu olmuştu ve bunu saklamakta pek başarılı değildi. “Hadi, gidip bir göz atalım.” İkisi beraber sahilin kenarına oturdular. Biraz önce Agil’in şekil verdiği sularda değişik yaratıkların yüzdüğünü gördüler. Farklı renkte birçok denizanasıyla beraber yüzen küçük balıkları gördüler. Güneş hâlâ bulutların ardında olduğundan su oldukça karanlıktı, fakat denizanalarının fosforlu ışıkları sayesinde denizin tabanını bile görüyorlardı.

“Onlara dokunabilir miyim?” diye sordu Agil, sesinde merakla beraber çocuksu bir korkunun izlerini bulmak da mümkündü. Haden, Agil’in bilmediği bir şeyi bilmenin gururuyla keyiflenmişti. Tebessüm etti, neredeyse sesli gülecekti. “Hayır Agil, onlara dokunamazsın! Çünkü onlar babamın zanaatı ve benim hayal gücümün ürünü olmaktan ibaretler. Fazlası değil.” Agil’in keyfi kaçmıştı. Biraz olsun o yaratıklara dokunmak, bu muhteşem varlıklarla oynaşmak istiyordu. Haden onu etkilemek için son kozunu oynamaya hazırlanıyordu. “İşte sana göstereyim,” dedi ve küreyi iki avucunun arasına aldı. Denizin koruyucusu Delf’in adının da yer aldığı büyülerini yapmaya başladı. Haden büyülerine devam etmesine rağmen denizde hiçbir değişiklik olmuyordu, denizanaları tüm görkemleriyle orada duruyorlardı.

“Hey, hâlâ buradalar!” dedi Agil sevinçle. Haden yıkılmış görünüyordu, yeni hediyesi onu çok erken yarı yolda bırakmıştı. Suya şekil vererek onları daha yakınına çekmeyi başarmıştı Agil. Muhteşem bir deniz büyücüsüydü, birçok büyüyü konuşma gereği duymadan yapabiliyordu. Haden onu ne kadar sevse de zaman zaman bu yüzden kıskanıyordu. Agil elini sevinçle denizanalarına uzatırken Haden yeni bir büyü yapmak için hazırlandı. Onun dikkatini tekrar çekmek için çok daha büyük bir şey yaratmaya karar verdi. Şimdi çok daha yüksek seste yapıyordu büyülerini; sahil, içinde Delf geçen cümlelerle çınlıyordu. Bir süre sonra denizin ortasından büyük bir inleme sesi geldi fakat bunun bir insana ait olmadığı kesindi. Agil’in huzur dolu oyunu bozulmuştu ve korkuyla kenarı çekilmişti. Haden beklediğinden çok daha farklı gerçekleşen olaylar karşısında şaşkına dönmüştü.

“O da neydi?” dedi Agil bir anda, panikle Haden’in elini tutmuştu. Haden anın keyfini çıkarmakla olaylara çözüm getirmek arasında kararsız kalmıştı. Hayallerindeki kız, en iyi arkadaşı sonunda elini tutmuştu fakat ortam buna hiç müsait değildi. Haden henüz karar verememişken büyük bir gürültü dikkatini dağıttı. Okyanus üzerinde bir hareketlenme oluştu ve karanlık koca bir silüet belirdi. Hareketlenen okyanus dalgalarıyla beraber sular sahile vurmuştu. Agil ve Haden şimdi sırılsıklam durumdaydılar, korkularıysa çok daha büyüktü. Çünkü gördükleri şey, ada kıyılarının yakınlarında pek görünmeyen ama göründüğü zaman da tüm kıyı yaşamını yerle bir eden bir mavi balinaydı.

“Haden…” dedi korku içindeki Agil, yüzüne düşen ıslak saçlarını arkaya atarak. “Ne yaptın sen?” Haden’in buna vereceği tonla cevap vardı, fakat hepsi aynı kapıya çıkıyordu. “Ben… sadece sana gerçek bir büyü göstermek istemiştim.” Sesindeki titreme Agil’in ona karşı bakışını değiştirmişti. Haden de yaptığı şeyden onun kadar korkuyordu.

“Peki buna karşı ne yapacağız?” diye sordu sonunda Agil. Bu sırada balina tekrar suyun üzerine çıkmış, harikulade bir manevra yaparak denizin ona bahşettiği tüm güzellikleri sergilemişti. En az yirmi beş metre olmalıydı. Haşmetli ve iri vücudunun üst kısmı siyaha çalan bir lacivert, alt kısmı ise açık denizde parlayan bir beyazdı. Her hamlesinde kıyıya gittikçe yaklaşıyor ve önüne çıkan canlıları yok ediyordu. Sahil kenarındaki ışıklı denizanaları çoktan uzaklara dağılmışlardı. “Bir şekilde köyümüzü bu yaratıktan korumamız gerekiyor sanırım,” dedi Haden sonunda. İki arkadaş konuşurken bile birbirlerine bakamıyor, el ele bir şekilde balinayı izliyorlardı.

Agil bu durumu bozmak zorunda hissederek Haden’in elini bıraktı ve arkadaşına döndü. “Haden, sizinkilere haber vermek zorundasın!” Haden düşünceliydi. “Ama bir daha asla tatil hediyesi alamam!” Söylediğinin bencilce olduğunu fark ettiğinde de yapması gerekeni kavradı. Agil’i de peşine takarak sahilin kenarındaki evine koşmaya başladı. Bahçe kapısının üzerinden atladı, birkaç çiçeği ezdiğini fark edecek vakti olmadı. İçeri bir hışımla girdi ve sallanan sandalyesinde kucağında torunuyla huzur içinde uyuyan büyükannesini uyandırdı. “Büyükanne!” dedi, nefes nefese kalmıştı. “Denizde bir balina var!”

Büyükanne uykusundan yeni uyanmasına rağmen balinadan bahsedildiğini duyunca ayaklandı. “Ada sahillerinde bir balina mi? Eleanora aşkına!” Kucağında uyuyan torununu beşiğine bıraktıktan sonra hemen evin diğer sakinlerini uyandırmak için hareketlendi. Haden de telaşla onun peşinden gitti. Agil soldaki kapının aile kütüphanesine açıldığını biliyordu ve hemen oraya girerek bir büyü kitabı karıştırmaya başladı. Ne öğrendiyse kitaplardan öğrenmişti ve şimdi onlara hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardı.

Büyükanne bir üst kattakileri uyandırmaya başlarken Haden de anne ve babasının ikinci kattaki yatak odasına kapıyı bile çalacak vakit bulamadan girdi. Uykusu her zaman hafif olan annesi Haden daha içeri girmeden uyanmıştı. “Neler oluyor tatlım?” dedi yarı uykulu bir şekilde. Haden son yarım saatte yaşanan olayları açıkladı. Annesi artık tamamiyle uyanıktı fakat yüzü düşmüştü. Bu sırada babası da banyoya girerek üstünü değiştirmişti. “O hediye masum büyüler içindi Haden!” dedi bir hışımla. “Küçük balıklar yaratman, arkadaşlarının üzerine yağmur bulutları musallat etmen içindi. Tüm köyü yok etmen için değil!”

Haden babasını hayal kırıklığına uğrattığını biliyordu fakat bunu duymak daha kötü hissetmesine yol açmıştı. Gözlerini yerdeki halıya dikti ve annesiyle babasının hazırlanmasını bekledi. Üçü birden aşağı indiklerinde Büyükanne de Haden’in amcası ve halasını uyandırmıştı. Hep beraber sahile doğru yola çıktılar. Elinde bir yığın büyü kitabıyla Agil de onların peşinden koşuyordu. Haden en önde ilerleyerek balinayı gösterdi. Ailede daha önce balina gören tek kişi büyükanneydi ve artık gören gözleri yoktu.

Haden’in amcası ve halası hemen koruyucu büyüler yapmaya başlamışlardı. Halası ada dışına çıkan tek kadındı ve dünyanın farklı bölgelerinde madde büyücülüğünü öğrenmişti. Büyüleriyle sahildeki banklardan ve sokak lambalarından bir duvar oluşturmaya başlamıştı. Ada okulundan uzaklaştırıldığı için hiçbir alanda uzmanlığı olmayan fakat farklı büyüleri büyük bir başarıyla kullanan amcası ise sahildeki kumları ve taşları kullanarak kız kardeşinin yaptığı duvarı sağlamlaştırıyordu.

Babası ise en önde duran Haden’in kolundan sertçe çekti. “Geçişçi nerede Haden?” sesi normalde olduğu gibi şefkatli değildi, bu durum Haden’i tedirgin etmişti. Elini cebindeki heybesine attı Haden, fakat heybe boştu. Küreyi kaybettiğini düşünmek onu daha da tedirgin etmişti. Babası Haden’in suçlu yüz ifadesinden durumu anlamıştı. “Haden, daha sorumlu olmanı beklerdim!” Bunun üzerine Haden sahilde Geçişçi’yi aramaya başladı. Geçişçi’nin olması gereken yerde şimdi sadece okyanus suları vardı. Haden denize atlamak için üstünü çıkarmaya başladı.

Tam tişörtünden kurtulmuştu ki annesi kolundan tuttu. “Kendine gel tatlım!” Annesi çoktan geceliğinden sıyrılmıştı. “Bu ailede denize girecek biri varsa o da benim.” Büyü yeteneği olmadığı için kendini eksik hisseden annesi, çocukluğundan beri çok iyi olduğu yüzme yeteneğiyle gurur duyuyordu. “Fakat…” dedi Haden. “Bu benim suçum. Balinayla yüzmek tehlikeli anne.” Annesi Haden’e gülümsedi. “Bazen çocuklarının hatalarını düzeltmek ebeveynlerinin görevidir.” Saçlarını bir çırpıda topladı. “Bu o anlardan biri tatlım.”

Bunun üzerine kendini denize bıraktı. Haden’in babası kardeşlerini ve kitaplardan sürekli bir şeyler okuyan Agil’i yönlendirmekten durumu kavrayamamıştı. Denize atlayan birinin sesini duyduğunda telaşla denizin kenarına geldi. “Haden! Deniz büyüleriyle anneni kollaman gerek.” Haden hemen suya şekil vermek ve annesinin denizdeki yerini tespit etmek için büyüler yapmaya başladı. Suda bir insanı bulmak, bir nesneyi bulmaktan çok daha kolaydır. Kalp atışlarının yaydığı dalgalar, bir sonar görevi görerek insanın yeri hakkında bilgi verir. Haden annesinin çok derinlerde olduğunu hissetti, bunu babasına doğrudan söyleyemeceğini fark etti.

Annesi neredeyse bir dakikadır suyun altındaydı. “Annem suyun çok altına girdi, baba,” dedi en son korkuyla. Bu sırada amcası, duvara yardım etmeyi bırakmış, Agil’in kitaplarından birindeki birkaç satırı tekrar edip duruyordu. Babası onu yönlendirmekten vazgeçip eşinin peşinden denize atladı. Doğa büyülerini yapmayı bırakmıştı fakat birçok büyücü gibi akciğerinde daha çok oksijen tutabiliyordu. Haden ikisinin de su altında daha rahat hareket etmesi için elinden geleni yapıyordu.

Babası okyanusun tabanına indiğinde eşini büyük bir çabayla kumu eşelerken buldu. Büyülü küre bir kayanın altına sıkışmıştı fakat annesi bunu görememişti. Baba küreyi yanına çekmek için içinde kalan son büyü kırıntılarını kullandı ve ikisi birlikte su yüzeyine çıktılar. Anne nefesini tutmaktan yorulmuştu, bezgin bir şekilde kendini sahile attı. Büyükanne onu sıcak tutmak için battaniye getirmeyi çoktan akıl etmişti bile. Annesi battaniyeye sarınarak kenarıya oturdu ve babası da kardeşlerinin yanına döndü. Amcasının sürekli tekrarladığı satırlar bir sonuç vermişti, çok az büyücünün yapabildiği bir şeyi başarmıştı: havada herhangi bir nesnenin yardımı olmadan süzülüyordu.

Kız kardeşine seslendi. “Balinaya seslenmeyi deneyeceğim, kıyıya daha fazla yaklaşırsa onu kontrol altında tutmak zor olacaktır.” Kız kardeşi yaptığı duvara ara vererek ona döndü. “Erlin, dikkat et!” Sesi oldukça endişeliydi ve yorgun görünüyordu. “Bu balina normal haliyle bile oldukça tehlikeli, büyüyle yaratılmış bir balinanın neler yapabileceğini bilmiyoruz.” Kardeşi ona tebessüm ederek başını salladı ve balinanın olduğu yere doğru uçmaya başladı.

Haden amcası ve balina arasında ne yaşandığını tam olarak bilmiyordu fakat balina daha da sinirlenmiş görünüyordu. Büyük bir manevra daha yaparak amcasına doğru havalandı. Erlin ulaşılamayacak bir mesafede durduğu için bu saldırıyı savuşturdu. Bu sırada Agil, kitaptan öğrendiği büyüleri uygulamak için banklar ve sokak lambalarından oluşan duvarın tepesine çıktı. Haden’in kalbi küt küt atıyordu. Sevdiği kızı, amcasını ve ailesinin tüm üyelerini tehlikeye atmıştı. Kederli pişmanlığının hiçbir işe yaramayacağını fark edince de Agil’in yanına koştu.

“Ne yapıyoruz ortak?” dedi zoraki bir tebessümle. Cesur görünmek istiyordu. Agil’in gözlerinde korkunun izini gördü. “Ona zarar vermeden okyanusa dönmesini sağlamaya çalışacağım,” dedi kızıl saçlarını toplayarak. Sonra da suya atladı. Haden de bir saniye düşündükten sonra peşinden atladı. Şimdi geri dönemezdi, artık kaderini kabullenmek ve yapması gerekeni yapmak zorundaydı. Büyükanne ise uyanan ve sahile doğru gelen torunları sakinleştirmekle uğraşıyordu. Onları rahatlatırken ara sıra da “Eleanora aşkına!” diye de sayıklıyordu.

İkili amcanın olduğu yere doğru yüzdüler ve Agil, Haden’e onun hareketlerini takip etmesini istediğini belirten bir işaret yaptı. Bunun üzerine Agil, su altında ikisinin de nefes almasını sağlayan bir büyü yaparak işe başladı. Amcası havada süzülerek balinayı oyalarken, onlar da suyu bir şekilde eğip bükerek balinanın yönünü değiştirmeye çabaladılar. Bu sırada balina, amcanın oyalamalarından bulduğu vakitle su altındaki ikiliyi fark etmişti ve onlara doğru hareketlendi. İkilinin büyüleri henüz bitmemişti ve balinadan kurtulmak için yüzmekten başka çareleri yoktu. Bazen bir büyücü de sıradan bir insan kadar çaresizdir. Haden, Agil’i korumak için öne atıldığında balinayla yüz yüze geldiler. Balina bu cesaret gösterisi karşısında bir şey yapacak vakit bulamadı ve daha ağzını bile açamadan Haden’e çarptı. Bu büyük çarpışma sonrası Haden denizin tabanına doğru sürüklendi ve bir kayaya kafasını çarptı. Son hatırladığı şey Agil’in ve artık suyun içinde olan amcasının yaptığı kol hareketleriydi…

Haden gözlerini açtığında büyük bir korkuyla yerinden fırladı. Ağzından çatallı bir ses çıktı. “Balina!” diyebildi sadece. Sallanan koltuğunda oturan büyükanne onu sakinleştirdi. “Sakin ol, Haden!” dedi şefkatle. “Artık balina ne sana ne de köyümüze zarar veremez.” Haden başının sızladığını fark etti, elini başına attığında da şişliği hissetti. “Neler oldu?” dedi sonra. Salondaki geniş koltukta yatıyordu, biraz zorlanarak da olsa tek seferde doğruldu.

“Başımıza büyük belalar açtın, Haden. Olan bu,” dedi başka bir ses. Bu Agil’in sesiydi ve çoktan ona doğru yaklaşıyordu. İki eski arkadaş büyük bir çoşkuyla sarıldılar. Haden, Agil’in omzundan odaya göz gezdirdi. Amcası Erlin kolunu kırmıştı fakat o da gülümsüyordu. Babası sert bir tavır takınsa da o da neşeliydi. Annesi kucağında Haden’in küçük kardeşini uyutuyordu. Halası ise uzun zaman sonra gelen bu macerayla baya keyiflenmişe benziyordu.

Erlin konuştu. “Sen bayıldıktan sonra balinayı durdurmak için doğrudan boğazına sarılmak zorunda kaldım. Uzun bir tartışmanın sonucunda bir anlaşma yapmaya ikna oldu. Muhteşem kız arkadaşın Agil’in yaşının üstündeki büyüleri olmasaydı, anlaşmaya yanaşmayacaktı tabi.” Bu cümle sonrasında iki arkadaş birbirlerine baktılar, fakat ikisi de amcasını düzeltmek için durmadılar. Haden tebessüm etti, gözlerinin içi gülen Agil ona daha da büyük bir tebessümle cevap etti.

“Muhteşem yaratıklar şu balinalar,” dedi halası. “Fakat bir hayli de tehlikeliler. Bunu özlemişim. Bir süreliğine evi terk edeceğim. Adanın dışına çıkıp birkaç yeni maceraya katılmak bana iyi gelecektir. Benimle gelecek misin Erlin?” Kardeşi yine tebessümle kafasını salladı. İki kardeşin anlaşması için çok fazla kelimeye gerek olmuyordu.

Herkes öğle yemeğini hazırlamak için mutfağa girdiğinde Haden ve Agil sahile çıkmaya karar verdiler. Küre Haden’in heybesindeydi, onu bir süre kullanmayacağından emindi. İkili beraber balinanın ilk belirdiği yere doğru, ufuk çizgisine baktılar. Agil, Haden’in elini tuttu ve birbirlerine bakarak kıkırdadılar. Yaz tatili beklenmedik bir şekilde muhteşem başlamıştı. Bugün yaşananlar, yazın geri kalanında yaşanacak maceraların habercisiydi…

 

Oğuzhan Koç

1998’in sonbaharında, İstanbul’da dünyaya gözlerini açan yazar hala doğduğu semtte yaşamakta. Küçük dünyaların büyük hayalcisi olması nedeniyle zaman zaman kabına sığamıyor. Eskinin öğretmen lisesi şimdininse Çapa Fen Lisesi’nde okurken lise fanzinine yazdığı şiirlerle ilk eserlerini okuyucuya sunmaya başladı. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Matematik Mühendisliği okurken aynı zamanda da edebiyat ve sinemayla ilgileniyor. Gezmeyi, izlemeyi ve yazmayı bir bütün haline getirdiği eserler verme hayali içerisinde yaşarken şimdilik sadece sitelere birkaç haber yazmakla yetiniyor.