Sol ayağımın başparmağı.
Ağrıyor. Kemiği ince ince sızlıyor.
Dünyanın tüm kötülüklerinden de fena. Başkalarının çektiği onmaz acılar, dinmez gözyaşları hiç umrumda değil. Yeter ki kurtulayım bu illet sızıdan.
56. saate giriyoruz sızımla, hiç durmadı, şiddeti de değişmedi. Acı hep orda, başparmağım hep tetikte.
Aklım, kalbim, ilgim hep sol ayağımda. Her anımı dürtüyor. Her ince sızı kendini sürekli hatırlatıyor.
Gitmesini o kadar istiyorum ve o kadar gitmiyor ki. “Ama insanlar ne acılarla boğuşuyor,” diye teselli etmeye çalışanları kovalıyorum. “Halime şükretmeyeceğim, bu acıyla da tükenmeyeceğim!”
Aklımdan bu sızıyı başka bir ayağa devretmek geçiyor. Bu nasıl mümkün olur? Mesela mutfakta yemek hazırlarken diyelim ki sol ayak başparmağım sevgilimin serçe parmağına değse ve tüm sızı oraya geçse? Bunu tahayyül ettiğim için saatlerdir vicdan azabı duyuyorum. Ama bu sızıdan kurtulmak zorundayım. Yoksa çıldıracağım!
Gözüme uyku girmiyor. Ayağımı koparıp atmamak için çılgınca planlar yapıyorum.
Mürekkebi azalan bir damga gibi, sürekli parmak basarak azaltabilir miyim bu sızıyı? Nereleri damgalayabilirim başparmağımla? Toprağa bastırsam bitkilere bulaşır mı? Betona desem sızıya yazık, orda öylece kalakalır, hiçbir şeyi titreştiremeden. Hayvanları sızımla mühürlemek, sanırım zihnimden bugüne dek geçmiş en mide bulandırıcı fikir. Geriye insanları damgalamak, sızımın şiddetini herkese paylaştırarak bu acıdan kurtulmak kalıyor.
Şanssızlık bu ki aylardan kış. Bir yaz günü daha kolay olurdu, plajda yalınayak ya da şehirde sandaletlerle. Kimse de şüphelenmezdi. Şimdiyse başparmağımı sızlayan mağarasından çıkarmanın dikkat çekmeyecek yollarını bulmak zorundayım.
Hamama gidiyorum. Yanımda su dökünen kadına bir sızı damgası, tellak kadına iki.
Pedikür. Gıdıklanıyorum diye ömür boyu uzak durduğum bu koltukta, sevimli bir kıza uzatmışım sol ayağımı. Bir damga da ona, becerikli parmaklarına.
Bir sızı da abiye ayakkabı tasarımcısına. Bu bana pahalıya mal oldu ama sonunda sızım azalmaya başladı. Planım başarılı.
Sızı nerelere gidiyor? Umurumda değil. Başkalarının nereleri sızlıyor? Her yerleri, herhangi bir kemik olabilir. Benden gidiyor ya, sevdiklerime uğramıyor ya.
Sol ayağımın başparmağından tüm dünyaya derin bir sızı bulaştırıyorum! Bende azaldıkça başkalarında çoğalıyor. Onlara dokunduğum yerlerinden giriyor sızı, tam o noktadaki kemiklerine işliyor. Çok sürmüyor gezegene yayılması, herkes sızladıkları yerlerinden bulaştırıyor binlerce insana. Bazen parmaklar damgalıyor bazen de burunlar. Dünya duruyor, herkes sızlıyor, düzen işlemiyor, her şey boşa çıkıyor. Sızım geçti, uykum geldi, gerisi ilgimi çekmiyor.
- Sızım Sızım Dünya - 1 Mart 2020
Öncelikle selamlar,
Hikayenizin çok güzel yerlere gelebilme potansiyeli var aslında fakat kısa tuttuğunuz için kendi zirvesine erişememiş, o zirveden birazcık yuvarlanmış sanki…Yine de verilmek istenen mesaj hoşuma gitti ve ilginç bir konu doğrusu. Kendi açımdan bu konuyu biraz daha açarak, detay vererek anlatmanızı tercih ederdim. Genel anlamda sevdiğimi söyleyebilirim. Elinize sağlık.
Merhabalar;
Ben öykünüzü genel anlamda beğendim. Karakterin yaşadığı psikolojik durumu çok güzel özetlemişsiniz. Kendimden ve özellikle yakın çevremden parçalar buldum hatta. Okumak keyifliydi. Kısa olması beni rahatsız etmedi. Kaleminize sağlık, gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…
Bence yazınız tam tadında bitti. Bir günlükten bir kısım okuyormuşum gibi geldi. Hatta daha bugün yaşadığım şeylere örnek vererek okudum. Benim bu hikayeden aldığım mesaj beni yeterince tatmin etti. Kaleminize sağlık. Gelecek seçkide görüşmek üzere…
Merhabalar,
Akıcı bir dille anlatmışsınız. Hikaye hızla okunduğu gibi bitti. Biraz tuhaf bir konu seçmişsiniz. Virüs temasına uygun olmuş. Acınızı paylaşmak güzeldir. Ama diğer insanların iznini almadan acıyı yaymak gerçekten ilginç bir kurgu olmuş. Bundan bir kitap çıkar. Aynı zamanda güzel psikolojik filmde olur. Sonrasını hayal etmesi eğlenceli olacaktır.