Öykü

Üç Dilek

Biz üç arkadaştık Ahmet, Mert ve ben. Benim adım Hakan, anlatacağım hikâyenin geçtiği dönem 63 sene öncesi, ben ve Ahmet 11 yaşındaydık Mert ise 9 yaşındaydı. Ahmetlerin evinin yanındaki boş arazide bir kuyu vardı. Topumuz sürekli oraya kaçtığından dolayı üstünü inşaattan aldığımız kalaslar ile kapatmıştık. Artık gönlümüzce top oynayabilecektik. Bir gün Ahmet gelip beni çağırdı “Hadi Hakan eş eksik maç yapacaz çabuk gel.” Nefes nefese kalmıştı. “Geliyorum Ahmet sakin ol içeri geç de bi bardak su iç ben hazırlanana kadar.” dedim.

“Mert sen kaleye geç Ahmet ile ben oyundayız beş golde bir kaleci değişecek.”

“Tamam Hakan.”

“Ahmet sen de paslı oyna.” dedim. “Denerim.” cevabını aldım.

Maç bitmişti. Günün kritiğini yapıyorduk. “Ahmet bak bu sefer paslı oynadın ve yendik keşke her seferinde pasşı oynasan.” dedim

“Ya paslı oynamasına oynarım da ben biraz aksiyon seviyorum.”

“Ne aksiyonmuş arkadaş sanki futbol değilde film çekiyoruz.” dedi Mert ve hepimiz güldük.

“Şaka bi yana karşı takım çok iyiydi, özellikle de Mehmet. Çocuk sanki Barcelona’da oynuyor.” dedim. Ahmet ve Mert de onayladılar. Sohbet muhabbet derken saat geç olmuş ve hava kararmıştı. Mert dışında herkes eve gitti. Mert gitmedi çünkü akşam yıldız kayacaktı ve Mert bu konulara çok düşkündür.

Eve gidip uyumayı denedim ama nafile saatlerce yatakta döndüm durdum içimde bi’ sıkıntı vardı, sebebini bilmiyordum. Saatler süren dönüp durmalardan sonra uyuya kalmışım.

Sabah kapı çalınmasıyla uyandım gelen Ahmet idi. Gözlerinin altı kızarmıştı burnundan sümükler akmasın diye ikide bir burnunu çekip duruyordu, yeni ağlamıştı belliydi. Ağlayarak konuşmaya başladı “Hakan bi bilsen ne olmuş keşke bırakmasaydık Mert’i Hakan.”

Cevabını bildiğim hâlde ağlayarak bir umut sordum, “Bi bi bizim Mert mi?”

“Evet Hakan bizim Mert. Dün gece kuyuya düşmüş. Ailesi perişan durumda Polisler gelip kuyuyu aradı ama hiçbir şey bulamadı Hakan.”

“Kuyuya düştüğünü nerden biliyorlar?”

“Üstüne attığımız kalaslar kırılmıştı.”

“Ahmet ben dün gece rüyamda Mert’i gördüm. Yardım istiyordu beni sadece siz kurtarabilirsiniz diyordu.”

“Aynı Rüyayı ben de gördüm Hakan, o yüzden geldim. Evdekiler dışarı çıkmama izin vermiyorlardı kaçtım. Organ mafyasının yaptığını düşünüyorlar, kalasları bilerek kırıp dikkati oraya çektiklerini söylüyorlar ama bence yanılıyorlar. Mert orada, bizim onu kurtarmamızı bekliyor. Bence gidip onu kurtaralım Hakan. Ne dersin?”

“Evet derim. Bekle eşyalarımı toplamam lazım.”

Kuyunun başına gelmiştik polis etrafı bantla kapatmıştı, altından geçtik. Çantamdan halat çıkardım sağlam bi yere bağladım ve aşağı doğru inmeye başladım. Bunların hepsini abim öğretmişti, abim izciydi. Sonunda dibe varmıştım Ahmete gelmesi için seslendim, gelmesini beklerken etrafa bakındım kuyu genişti ya da ben çok küçüktüm. Bir taş vardı sallanıyordu sıkı değildi, taşı yerinden oynatmamla ayağımın altındaki toprak azalmaya başladı, Ahmet de yanıma gelmişti sonunda. “Hakan neler oluyor?”

“Bilmiyorum Ahmet gevşek bir taş vardı onu oynatınca kumlar azalmaya başladı.”

Kumların azalması durmuştu gözlerimize inanamıyorduk öyle bir yere gelmiştik ki… Genişçe bir salondu bir sürü kolon vardı ve altınlarla doluydu koca salonun hepsi altınlarla doluydu. Mert’i gördük hemen koşup sarıldık ve sorularımızı sormaya başladık

“Mert burası da ne böyle?”

“Dün gece yıldız kayması bittikten sonra eve gidecektim ki kuyudan kedi sesleri gelmeye başladı, kedileri görmek için kalasların üzerine uzanmamla kırılma bir oldu, kendimi yerde buldum. Tırmanmaya çalıştım ama her seferinde düşüyordum, sesimi duyan da yoktu. Bir kere daha tırmanmaya karar verdim ve bir taşı tutmamla aşağıya doğru indiğimi fark ettim, kumlar azalıyordu…”

Konuşmasını böldüm “Mert aynı durumu az önce yaşadık, buradan bir çıkış falan yok mu?”

“Var ama ilk önce onunla konuşmalıyız.”

“Onunla derken? O kim Mert?” dedi Ahmet.

“Beni takip edin.” dedi Mert, Biz de takip ettik. Geniş salonda yürürken her şey çok parlaktı, Kolonu dönmemizle onu görmemiz bir oldu. Altın sarısı saçları, bembeyaz teni, pembe yanakları, pembe dudakları, ince vücudu, mavi gözleri ve kanatları vardı, kelebek kanatları gibiydiler.

“Merhaba,” dedi. “Ben Peri Aria. Uzun zaman önce buralardan gitmem lazımdı ama burada tutsak kaldım onun için sizi buraya çağırdım.”

“Sa sa sana na na nasıl yardım edebiliriz?” dedi Ahmet heyecandan konuşamıyordu, gerçi hepimiz öyleydik.

“Evime dönmem için üç gerçek dosttan dilek almam lazım. Ahmet ve Hakan da buraya Mert’i kurtarmaya geldiklerine göre siz gerçek dostsunuz.” dedi Aria. “Şimdi sizden dileklerinizi alacağım iyi düşünün tek hakkınız var.”

“Düşünmeme gerek yok Peri Aria. Ben üçümüz için Sonsuz dostluk diliyorum.” dedi Mert.

“Dileğin kabul olmuştur Mert.” dedi Peri Aria.

“Ben de üçümüz için Sağlıklı bir hayat diliyorum Peri Aria.” dedi Ahmet.

“Senin de dileğin kabul olmuştur Ahmet.” dedi Peri Aria. “Sıra sende Hakan.”

“Ben üçümüz için de başarı diliyorum Peri Aria.”

“Dileğin kabul Olmuştur Hakan.” dedi. “Evime dönmemde yardım ettiğiniz için teşekkür ederim, şimdi ben de size eve dönmenizde yardım edeceğim gözlerinizi kapatın.”

Gözlerimi kapattım, rüzgârın yanağıma değmesini hissediyordum ki kendimi bir anda yatağımda buldum, evimdeydim. Gördüklerim rüya mıydı bilmiyordum. Hemen dışarı çıkıp araziye gittim polisler oradaydı bantları topluyorlardı belediyeden bir kepçe de gelmişti kuyuyu toprakla dolduruyordu, Ahmet ve Mert de oradaydı yanlarına gittim.

“Dünkü olayı hatırlıyor musunuz?”

“Hakan burda olmaman lazım Hangi olaydan bahsediyorsun?” dedi Ahmet.

“Dalga mı geçiyorsunuz? Şu peri olayı, dilek dilemiştik hani.” dedim

“Hakan hatırlamıyor musun? Dün kuyudan aşağı düşmüştün polisler gelip seni çıkardı, annenler seni hastaneye götürdüler sonra eve getirip yatırdılar. Bunları hatırlamıyor musun?” dedi Ahmet. Mert de şaşkın şaşkın bakıyordu, sanki her şeyi tek başıma yaşamışım gibi.

“Kuyuya düşen Mert’ti. Ahmet, benle sen, Mert’i kurtarmaya gitmiştik bir peri görmüştük bize dilek hakkı vermişti. Nasıl hatırlamazsınız?” dedim.

“Çünkü böyle bir şey yaşanmadı, kafanı taşa vurdun diye bunları gördün sanırım ayrıca senin evde olman lazım kafandaki sargıları düşürüp mikrop kalabilirsin.” dedi Ahmet.

“Ne sargısından bahsediyorsun?” elime kafama götürdüm ve sargıyı hissettim, sonrasında olanları hatırlamıyorum bayılmışım.

Dostlarım her ne kadar hatırlamasa da ben bu olayların yaşandığını biliyorum çünkü hayatımın o andan sonrasında hiç hasta olmadım hep sağlıklıydım, başarılıydım sayamayacağım kadar çok ödülüm var dolapta, en önemlisi üçümüz arasındaki dostluk hiçbir zaman bozulmadı. Ahmet ile Mert de başarılı ve sağlıklıydılar. Sürekli hayal gördüğümü söylediler ama ben görmediğimi biliyorum, bunlar tesadüf olamaz.

Furkan Yıldız