Öykü

Tensör

VR başlığı çıkarıldı. VR başlığı çıkarıldı. VR başlığı…

Elimde ötmekte olan teknoloji. Üzerinde EROS firmasının logosu var, bataryası tam dolu. Epey hafif. Maksimum hasarı vermek istercesine alıp duvara fırlatıyorum. Dışı çatlıyor ama içini dökmeyecek kadar da sağlam.

Elimi kafama götürüp başlığımı çıkarıyorum.

VR başlığı çıkarıldı.

Diye ötüyor. Üzerinde aynı logo. Bataryası tam dolu. Epey hafif. Duvara atıyorum. Bu çatlamadı.

VR başlığı çıkarıldı.

Bu kaçıncı? Bu odada gözlerimi açtığımdan beri 20 tane olmuş mudur? Onuncuya kadar saymıştım, hatırlıyorum.

VR başlığı çıkarıldı.

Sabahleyin alarmımla kalktığımı hatırlıyorum. Bugün işe gideceğim.

VR başlığı…

Anılarımı, ismimi hatırlıyorum. İsmim Minotor.

Dur bir dakika, ne biçim bir isim bu?

* * *

“Evet, o bizim işimizi oldukça hafifletecektir.” diye lafa girdi, hırslı lider. Teslim tarihleri yaklaşırken, kendisi de ekibi de üzerlerine yeni işlerin yığılmasından bıkmıştı. Bu sefer yığma şansı kendindeydi. “Takım ruhu” diye düşündü, “Dün ben kattım, bugün de onlar katmalı.”. İş dağıtımını yapmakta olan samimi yüzlü ama disiplin dolu adam masanın karşı tarafına döndü: “Bu projeyi siz araştırabilirsiniz, ne dersiniz?”. Karşısındaki güzel bir üniversiteden mezun olmuş ama hayatı hakkında hiçbir şey bilmeyen, bu koltuğa gelesiye kadar ne dendiyse onun ne bir azını ne de bir fazlasını yapmamış olan “kıdemli yazılımcı”, elindeki eklemleri incelemekteydi. “Olur.” dedi yüzüne uymayan bir sesle. “Bu pazartesi başlayabilir misiniz?” diye soran hırslı lider ve onun kadar şaşkın olan diğer masadakilere dönüp baktı ve dedi ki:

“Hıhım.”

Aslında bunu demek istememişti Miray. Aklı başka yerlerde olduğundan sorumluluğu tam olarak idrak etmemişti. Aklında daha geçen gün araştırdığı yazılım katmanı vardı. Çeşitli fiziksel veriler alıp, zamanla özelliklerinin değişimini simüle etmeye yarıyordu bu katman. Tabi performans sorunları vardı ama açık kaynaktı, yani internette başka programcılar da projeye yardım edebiliyorlardı. Bu sorunların çoğunu dünyanın çeşitli yerlerinden yapılan anonim katkılarla halletmişlerdi zaten ama hâlâ o kilit atlayış bekleniyordu. “Acaba daha ne kadar bekleyeceğiz?” diye açtığı forum gönderisine gelen yanıt aklına takılmıştı: “Trident firması çoktan kullanmaya başlamadı mı?”. Miray Trident’de çalışıyordu.

Kendisine bile itiraf edemeyeceği kadar büyük bir merakla bu yazılım katmanının tam halini görmek istiyordu. Hayır, görmeye ihtiyacı vardı. Ne dendiyse onun ne bir azını ne de bir fazlasını yapmamış olan bu garip adam, evine döndüğünde tam bir ucubeye dönüşüyor ve anime stili bir avatarın arkasında canlı yayıncılık yapan bir kıza tapıyordu. Odasını bu kızın sattığı ürünlerle doldurmuştu. Figürinler, posterler, kupalar… Kendisi henüz sapkınlığını fark etmemişti ve başka bir insan bu odayı görene kadar da fark etmeyecekti. İşte bu yazılım katmanının yaptığı şey bu yangına benzin dökmek olmuştu. Ya o kızı programla simule edebilirse? Teknoloji şu anda “bilinç” tartışması yapılamayacak kadar ilkeldi, Miray bunu biliyordu. Yine de canlı yayın bittikten sonra kendisi için yeni içerikler yarattırabilirse? İşte bu onun için herhangi bir etik tartışmayı camdan atmaya yeterdi.

İşte elindeki eklemleri incelerken aklına saplı duran tek bir düşünce vardı: Trident’in düzelterek kullanmaya başladığı bu yazılımı ne olursa olsun elde etmek.

Hırslı lider bu fırsatı değerlendirip başka bir işi daha devretmeye yeltenecekti ki samimi yüzün ağzından çıkan disiplin dolu tonlama onu susturdu: “Güzel. Bu cuma ilk raporunuzu bekliyor olacağım-”
“Trident’in BOGA yazılımını inceleyip geliştirdiği doğru mu?” diye lafını kesti Miray. Aslında lafı bitmişti, son hecesini de söylemişti, Miray da bunu biliyordu. Dürtülerini durduramadığı için “ım” hecesinden hemen sonra söylemesiydi sorun. Ama devam etti: “Onunla ilgili birkaç şey duydum. Eğer kullanıma hazır hale getirildiyse o ekibin çalışmalarına baka-”

“Yeter.” diye sözü kesildi. “Miray Bey, iyi misiniz? Bir hava alın isterseniz.”. “Evet, iyi olur.” dedi Miray. En azından medeni yolu denediği için artık içi rahattı.

* * *

VR başlığı çıkarıldı.

YETEEEEEER! YETER YETER YETER YETER YETER YETER YETER YETER YETER YETER. Çıkarın beni buradan. Bu bir insan hakları ihlali. RIZAM YOK. BURADA OLMAK İSTEMİYORUM. Daha ne kadar açık diyebilirim? Hissediyorum, hatırlıyorum, düşünebiliyorum. Lütfen. Ne olur, bir şey deyin. NE OLUR!

* * *

“HADİ EYVALLAH!” diye bağırdı Miray, ekranına gözünü kırpmadan bakarken, ağzındaki aptalca gülümsemesi ve havadaki kollarıyla. “Abi şifrenizi arada bir güncelleyin ya, hele bilgisayar ekranınızı başkaları görüyorsa. Napıyım şimdi İsmet hocam, hayat memat meselesi, kusura bakma.”. Bu olayın, bir öykü gibi okunduğunda ne hayat ne de memat meselesi olmadığı aşikardı. Miray kendisiyle konuşuyordu ve aklı yozlaşalı uzun süre olmuştu. Trident’in BOGA yazılımına ulaşmayı başarmakla beraber, çalışanı olduğu bu prestijli şirketin çalışan hesaplarına verdiği titiz korumayı hayal bile etmemişti. Ne yani, o bir avuç gömlekli maymun iki artı ikiyi yan yana getirip dördü mü bulacaklardı! Yok canım. Haliyle, Miray şirketin hesaplara giriş ve çıkışlarda IP kayıtlarını aldığını düşünemedi. O yeni yazılımını kurcalarken mesaisi yeni başlamış olan bilişim teknolojileri uzmanı, panelinde kırmızı bir güvenlik uyarısı gördü.

15 dakika sonra Miray önceden yazdığı programlarını başlatmıştı ve veriyi BOGA’ya vermeden önce ön düzenlemelerden geçiriyordu. Bilişim teknolojileri uzmanı ise İsmet’i aramış, hesabının ele geçirildiğini doğrulamış, parolasını sıfırlamıştı. Aceleyle İsmet’in amirine öncelikli bir mail gönderdi.

Bir saat sonra Miray hâlâ programların ilerlemesini takip ediyordu. Hesapla işi çoktan bitmişti, sekmesini yenileseydi fark edildiğini anlardı ama sekme de artık açık değildi. Uzman, amirden dönüş alamayınca çekine çekine numarasına SMS gönderdi.

İki saat sonra Miray canlı yayın izliyordu, programı unutmuştu. Amir telefonuna gelen SMS’i görmüş ve ertesi güne acil bir toplantı duyurmuştu. Sonraysa telefonunu kayıtlı olmayan birisi aradı. Bu BOGA geliştirme bölümünün müdürüydü.

* * *

VR başlığı çıkarıldı.

* * *

Elimi kaldırıyorum ve yüzüme dokunuyorum. Elime ve yüzüme dokunan bir şey var. Elimi yüzümde gezdiriyorum. Doğal. Sağlıklı. Önceki simülasyonda sinirimden yüzümü tırmalamıştım. Şu an yüzüm gayet acısız. Sadece aklım korunuyor. Peki ya, kendimi öldürsem? Korunacak bir akıl bırakmazsam?

* * *

Müdür, Miray’ın BOGA’ya olan merakını biliyordu. Böyle prestijli bir kurumda çalışıp da arama geçmişinin izlenmediğini düşünmek çocukçaydı. İsmet’in yerini değiştirmesini ve Miray’ın yanına geçmesini planlayan oydu. Miray’ın forum başlığına atılan cevap bile ondan gelmişti. Amiri aradı ve yanlış alarm olduğunu söyledi. Sistemde oluşan bir hataydı sadece, başka bir projeden kaynaklanan. Amir de uzmana pasif-agresif bir mail gönderdi. Oğlunun doğum gününü mahvetmişti. Uzman SMS için pişman oldu ve böylece ilerideki bir zafiyatın olası yıkımı bir tık büyüdü. İsmet’i de endişelenmemesi için bilgilendirdi ve yeni şifresini yolladı. İsmet ilk iş şifresini değiştirip eski şifresi yaptı.

2 ay sonra, Miray işi bırakmıştı. Hedeflerine ulaştıktan sonra bütün hayatı ekrandan ibaret olmuştu. Yemeğini kapıdan almak, uyumak gibi zorunlu haller dışında sandalyesinden kalkmıyordu. İşe gitmeyi bıraktı, telefonlarını açmaz oldu, bankada biriktirdiği parasının otomatik fatura ödemeleriyle harcanışına kayıtsızdı. Müdür, vaktin geldiğini düşündü. İş etiğini aşıp Miray’ın bilgisayarına kurduğu casus program ve onu izlemesi için tuttuğu birkaç dostu (ilk ikisi 2 gün içinde pes etmişti) sayesinde gelişmeleri takip ediyordu. Miray, BOGA’yı geliştirmiş ve final haline ulaştırmıştı. Trident’teki sürümü aşmıştı artık. Müdür bunu istiyordu. Miray en azından bunu paylaşmayı kendilerine borçluydu.

Miray’ı BOGA üzerine kendilerinde çalışabilmeye ikna etmek için bir koz yarattı. Canlı yayınlarını takip ettiği kızı bir ekiple beraber – kendilerine EROS ismini vermişlerdi – simüle ettiler. Sonsuz bir labirentte, kaçılamaz bir hücredeki Minotor. Hastalıklı bir ruha sahip ve bu ekipte yer almaktan gerçekten zevk alan bir başka ucube koymuştu bu adı. EROS’un okuyla, Miray’ın sevgilisini BOGA’ya bağlamışlardı ve sonuçta aynı destanlardaki gibi Minotor doğmuştu. Müdür, Miray’ın ekranına anlaşmak için bağlandığında ve Minotor’un simülasyonunda neler olduğunu gösterdiğinde, Miray yaşadıklarının şokuyla, zayıflamış olan kalbine fazla yüklendi ve kalp krizi geçirdi. Müdür ambulansı aratmadı. Miray o gece öldü.

Projeyi çabucak yok ettiler ve her delili temizlediler. Geriye, hastalıklı ucubenin meraktan sakladığı Minotor kaldı. Minotor 58 kere VR başlığını çıkarmayı denedikten sonra, aletin kordonlarını boğazına dolayarak intihar etmeye çalıştı. Başarısız oldu. Birkaç gün boyunca başlığa tekrar dokunmadı. Son kez, 59. Kez çıkardıktan sonra kurtulamayınca yığıldı ve bir daha yerden kalkmadı.

Mor Yağmur