Öykü

Bulmaca

Oturduğu koltukta uykuya dalar gibi gitmiş. Gazetenin bulmaca sayfası bir elinde, mavi tükenmez kalem diğer elinde, düşmemişler yere. Onu öyle görünce anormal bir durum olduğunu anlamıştım, dedem gazete okurken uykuya dalmazdı, okuduğu her haber onu heyecanlandır yaşama daha çok bağlardı. Ama işte sabahın bu erken saatinde sağ eline “tükenmez” gibi iddialı bir adı olan kalem tutunmuşken, o hayata daha fazla tutunamamış, ömrü tükenmişti.

Teni ömrü boyunca renkten renge girmişti mutlaka, ama o renk! Hemen anladım öldüğünü. Yüzü hızlıca çıkarılıp da yere atılmış giysiler gibiydi, bir ceket nasıl büzüşürse beden içinde olmayınca, beden de öyle ruh içinde olmayınca. Verilmiş son nefesle göğüs boşalmış, baş yana düşmüş, uykuya dalmış bir bebek gibi ağız açık, çene düşmüş. Nasıl o kadar sakin kalabildim, onu o kadar sevmeme rağmen, haykırmadan, panik içinde seslenmeden, nabzımı bir atış hızlandırmadan… Ayrılık batmış bir hançer gibi miydi, onu öyle tutmak mı istedim, kan dursun diye. Akmadı, tutabildiğim kadar tuttum zamanı ömrümde ilk defa.

Bu anların tadını çıkarmalıydım. Hâlâ beraberdik çünkü, hâlâ odalarında uyuyan kız kardeşim, annem, babam ve de ninem için o yaşıyordu. Ninem, yıldırımın düşeceği ihtiyar çınar oydu, bizler onun yüzündeki acıyı okuyunca kendi acımızı hissetmeyecektik bile. Bunu düşününce omuzlarıma binen yükü birden hissettim. Haber verici ben olacaktım. Şu tragedyalarda sahnenin yan tarafından hızlı adımlarla giden ve felaketi bildiren kişi ben olacaktım bu sahnede. Ne yapmalıyım diye düşündüm. Hemen haber mi vermeli. İlk kimi uyandırmalı, en son kimi? Daha saat 6 bile olmamıştı. Uyuyanların uyanma sırasını beklersem ilk öğrenecek ninem olurdu en son da kardeşim. Hayır, biraz düşününce karar verdim, en son öğrenen ninem olmalı. Bizler hazmetmeliyiz önce bu haberi, sonra onu başka bir dile çevirip… Öyle mi? Nasıl, hangi sözcüklerle?

Ben böyleyim işte, karar verme aşamasında hızlı davranırsam, ilk hareket eden bile olabilirim. Ama işte treni kaçırınca, bekler dururum yalnız başıma bekleme salonunda. Stres oldum, hiçbir şey yapmak istemiyorum, keşke uyuyanlar tüm gün uyumaya devam etseler, hatta ben de yatağıma gidip uyusam, başımı yastığa koyar koymaz. Sonra bambaşka bir güne uyansam. Kaloriferler gece yanmıyor ve üstümde tişört var sade, üşüyorum.

Birden salonun kapısı hafif aralandı, tamam dedim başlıyor komedya. Kapının altında, yuvarlak bir karaltı halinde Tarçın’ın kafası belirdi, kapıyı az daha ittirip içeri sızdı. Sessiz adımlarla bize doğru yaklaştı, önce ayakta bir heykel gibi dikili duran bana döndü, bir süre göz göre bakıştık, miyavlayacak ve evi uyandıracak sandım, bir süre daha anlamlı anlamlı baktı. O an anladım haberi ilk duyan ben değildim. Kim bilir ne zamandır biliyordu ve benim gibi akıl almayacak bir sessizlikle karşılamıştı. Sonra dedeme doğru yürüdü ve iki terliğinin arasından geçip koltuğun altına girdi, diğer tarafından çıktı. Kuyruğuyla perdelerde ufak bir sallantı oluşturdu, sehpanın altından geçerek tekrar bana yöneldi. Tekrar bakıştık. Ya, diyordu, işte böyle bu dünya, az önce sıcacık yatağında kim bilir hangi rüyayı görüyordun, şimdi nasıl bir güne uyandın. Yalanmaya başladı, belli ki acıkmıştı ve benden sabah kahvaltısını vermemi bekliyordu. Sonuçta hayat devam ediyor ve neredeyse günün tamamını bir köşelerde tembelce uyuklayarak geçiren bu ihtiyar teyze uyuşukça hareketlerini yapabilmesi için bile karnını doyurmalı.

Miyavlaması an meselesi olduğu için fazla geciktirmeden karnını doyurmalıydım. Eğilip kucağıma aldım, bunu çok sever, ömrümde kucakta taşınmayı bu kadar çok seven başka bir hayvan görmedim. Ama işte bugün diğer günlerden çok farklı ya birden kollarımda tutamayacağım bir şekilde rahatsızlandı, kendini sağa sola çevirdi, biraz gevşetince de sıçrayıp dedemin kucağına atladı. Bacaklarının üstündeki dörde katlanmış bulmaca eki yere düştü. O an fark ettim ki dedem her zamanki gibi bulmacanın tüm sorularını bir düzeltmeye dahi gerek kalmadan cevaplamıştı.

Hayır, birkaç kutucuk hâlâ boştu, tekrar dikkatle bakınca görebildim. Olmuş şey değil bu. Ömrü yetmemiş olmalı. Acaba soruyu okudu da tam cevabı yazarken mi? Acaba son düşündüğü şey o muydu?

Merak edip baktım:

5. Soru, yukarıdan aşağıya: Yunan mitolojisinde yarı insan-yarı boğa yaratık, 7 harfli.

_ i n_ _o r.

Ninem hep, dedeniz bir boğa gibi güçlüdür derdi, beni gömecek bu adam…

Ahmet Barış Ay

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *