Döneminin ilmine, bilimine yön veren ve bütün emeğini, insanların zamanda yolculuk yapabilmesi için harcayan bir profesör varmış. Kafasındaki çılgın projeye göre insanı üç boyuta ayıracak; ayrılan boyutlardan birincisi geçmişte, ikincisi anda, üçüncüsü de gelecekte yaşayacakmış. Yaptığı çalışmalar neticesinde bir iğne geliştirmiş. Bu iğnenin, bir kadının yumurtalığına enjekte edilmesi gerekiyormuş. Daha sonra bu kadın hamile kalacak ve doğacak çocuk, tabiri caizse, üç boyutlu olacakmış.
Derken bu profesör gönüllü kadın aramaya koyulmuş. Kendisi çok saygın bir profesörmüş, herkes yaptığı çalışmalara hürmet ediyormuş fakat bu deneyde gönüllü olmak kimsenin içine sinmemiş. Bir taraftan da vakit geçiyormuş. İğne hazırmış ve iğnenin içinde enjekte edilmeyi bekleyen sıvı canlı olduğu için pek vakit yokmuş.
Derken günün birinde bir kadın çıkagelmiş ve gönüllü olduğunu ilan etmiş. Kadın, profesörün yaşadığı bölgenin insanı değilmiş. Çok uzaklardan, dağlardan geldiğini söylemiş. Profesör, kadına; böyle bir çalışmanın varlığından nasıl haberdar olduğunu sormuş. Kadın fazla manalı bir gülümseme ile yanıt vermiş ve zaten kendisinin geçmişte, anda ve gelecekte yaşadığını söyleyerek; bu iğnenin enjekte edilmesi gereken en doğru kişinin kendisi olduğunu savunmuş. Profesör çok sevinmiş zira akli dengesi çok da yerinde olmayan biri, işini epey kolaylaştıracak; kadın, dediklerine hiç itiraz edemeyecekmiş. Bu çılgın projeyi nereden öğrendiğinin de çok bir önemi yokmuş. Varsın böyle gizemli sözler söylesinmiş. Nihayetinde iğnenin kendi yumurtalığına enjekte edilmesine razı gelmiş ya; yeterliymiş.
Son hazırlıklar yapılmış ve kadın ameliyata alınmış. Yaklaşık bir saat süren başarılı bir operasyonun neticesinde denek müşahede altına alınıp beklenilmeye koyulmuş. Aradan çok da uzun olmayan bir süre geçtikten sonra, tam da planlandığı gibi olmasa da, kadın hamile kalmış ve karnı öngörülemeyen bir şekilde şişmeye başlamış. Üç ay olmuş ki kadın inler, doğum sancıları içinde kıvranır olmuş. Profesör böyle bir gelişmeyi ummuyormuş fakat artık yapacak bir şey de yokmuş; çocuk doğurtulmuş. Sağlıklı bir kız çocuğu dünyaya gelmiş. Çocuğun ismini doğal olarak profesör koymuş. Nur yüzlü kızın kulağına üç sefer Nehir, Nehir, Nehir diye seslenmiş. Hamilelik döneminde bir eli yağda bir eli balda bakılan denek anne de artık ihtiyaç fazlası durumuna düşmüş. Doğan bebek ile annenin irtibatı kesilmiş ve bebek, özel bakıcılarla birlikte yetiştirilmeye başlanmış. Denek anne de eline üç beş kuruş verilerek kapı dışarı edilmiş. Fakat tuhaf bir şekilde kadının bu duruma bir itirazı da yokmuş. Doğumu yaptıktan sonra çekip gitmiş; hatta verilen parayı da kabul etmemiş.
Derken Nehir, ismi gibi geçmişten geleceğe doğru akıp gitmeye başlamış. Fakat bu akış, hamilelik sürecinde de olduğu gibi pek hızlıymış. Henüz üç aylıkken yürümeye, dört aylıkken de konuşmaya başlamış. Konuşmaya, kendisine söylenenleri de anlamaya başladıktan birkaç sene sonra profesör, Nehir’i her gün sorguya çeker olmuş. Daha evvel kendisine bilgisi verilmemiş, bilmesine imkan olmayacak şeyleri soruyor; geçmişe dair bilgiler elde etmek istiyormuş. Fakat geçmişe dair sorduğu hiçbir soruya istediği gibi bir cevap alamamış. Nehir, sorulan sorulara daima; hatırlayabildiği kadarıyla geçmişte ne yaşadıysa onları anlatarak cevaplar veriyormuş. Özellikle de geçmişinde yaşadığı üzüntü ve acı verici olaylardan söz açıyormuş. Örneğin profesör elli yıl evvelki savaşla alakalı bir soru soracak oluyormuş fakat Nehir ona; henüz bir yaşındayken kliniğin bahçesinde koşarken düşüp dizini kanattığı anısını anlatıyormuş. Aynı şekilde gelecek ile ilgili de bir bilgi veremiyor, gelecekte ne olmak istediğinden bahsedip duruyormuş. Bir süre bu şekilde devam etmiş fakat artık profesörün tahammülü kalmamış. Üzülerek, başarısız olduğunun farkına varmak zorunda kalmış. Giderek daha da tuhaflaşan Nehir’i de daha fazla klinikte tutmanın bir alemi yokmuş. Onun da eline biraz para sıkıştırıp kapı dışarı etmişler.
Bu onur kırıcı başarısızlığa rağmen profesör pes etmemiş ve tekrar çalışmalara başlamış. Nerede hata yaptığını tespit etmeye çalışmış ve on beş yıl süren bir incelemenin neticesinde yeni bir iğne geliştirmiş. Bu kez gönüllü denek bulması çok daha zor olacakmış çünkü ilk seferki başarısızlığı ortadaymış. Beklediği gibi de olmuş; insanlar kendisinden kaçışır vaziyete gelmişler. Artık bir saygınlığının da kalmadığını hissetmeye başlayıp bu işlerden tamamen vaz geçerek, geliştirdiği iğneyi nehre atmayı düşündüğü bir sırada bir kadın çıkıp gelivermiş. Çok uzaklardan, dağlardan geldiğini söyleyen ve hatta kendisinin zaten geçmişte, anda ve gelecekte yaşadığını iddia eden bu kadın; 20 sene evvel gelen kadından başkası değilmiş. Profesör heyecan içerisinde bu kadına ismini sormuş. Kadın 20 yıl evvelki kadar manalı…
Oldum olası kısa ve etkili öyküleri sevmişimdir. Nehir de bu kıstasları sağlayan masalsı ve iyi bir öyküydü. Kaleminize sağlık.
Eee, nehir istediğiniz gibi akmaz profesör bey. Emeğinize sağlık.