Hayat, belli bir yaştan sonra rutinlerin birbirini izlediği bir döngü halini alır. Onun ise böyle süre giden bir döngünün içinde hayatı öğütülürken başına gelenler her şeyi değiştirdi. Sabah her zamanki saatte uyanmıştı. Artık saat kurmuyordu, gerekte yoktu. O sabahta diğer sabahlardan farklı değildi. İçindeki sıkıntı, kalktığı andan itibaren kendini hatırlatıyordu. Yatağı toplamadan bıraktı ve kahvesini hazırlamak üzere mutfağa yöneldi. İki fincan sade kahvesini sigarası ile içtikten sonra gömleğini ütülemeye koyuldu. Aylardır temizlemeye vermediği takım elbiselerinden birini çıkardı ve özensizce giyindi. Zaten bir iki takım elbiseden başka üstüne gelen takım elbisesi kalmamıştı.
Saat yediye doğru evden çıktı. Hava yeni yeni aydınlanıyordu. Serin ve temiz havadan derin bir nefes çekti ve ağır adımlarla yola koyuldu. Sürekli bir yerlere yetişmeye çalışıyormuş gibi oradan oraya telaşla koşturan insanlar gibi acelesi yoktu. Nasılsa mesainin başlamasına bir saat vardı. Çalıştığı yere varması yarım saatini alıyordu. Genellikle metroyu kullandığı için bu civarlarda bir ev tutmuştu. Evi pekiyi durumda sayılmazdı, biraz küçüktü ama kirası ucuz, ısıtması da kolaydı.
Evinin yan tarafındaki neredeyse yüz basamaklı dik merdivenden caddeye inmeye başladı. Sokaklar bu saatte tenha olurdu. Durakta otobüs bekleyen iki ihtiyar posta memurundan başka kimseye rastlamayalı epey olmuştu. Ama o sabah daha önce hiç görmediği, uzun boylu, geniş alınlı, zayıf ve hafif kavruk tenli adam merdivenlerin karşısında bekliyordu. Adamın üzerinde parlak lacivert renkte uzun bir kaban vardı. Aşağı inerken adamın yüzünü dikkatle inceledi. Birini bekliyor gibiydi. Sonuçta orada o saatte herkes bulunabilirdi. Biraz yaklaşınca adamın yüzündeki ifadesiz hal irkilmesine sebep oldu.
Adamın üstünde dolaşan gözlerini hissedebiliyordu. Onu birine benzettiğini düşündü ancak aldırış etmedi ve durakta bekleyen posta memurlarına doğru yürümeye devam etti. Ağır adımlarla ilerlerken ardında aynı yavaşlıkta onu takip eden bir çift ayak sesini fark etti. Arkasını döndüğünde aynı adamın onu takip ettiğini gördü. Aynı ifadesiz gözlerle ona bakıyordu. Ona doğru yavaşça yöneldi;
“Merhaba, birini mi arıyorsunuz?” diye sordu.
Adam bir süre cevap vermeden durdu. Ardından sanki yıllardır hiç konuşmamış gibi zorlanarak “Tebedibi 42” dedi.
“Ahh siz bizim apartmanı arıyorsunuz, gelin size göstereyim.” dedi ve adamı kolundan tutarak merdivenlerin oraya götürdü.
“Bakın şu yukarıdaki ev, merdivenlerin bittiği yerde solda kalan. Tebedibi 42 orası.” dedi eliyle apartmanı işaret ederken.
Adamdan herhangi bir tepki gelmedi. Sabit bir şekilde merdivenlerin ucundaki apartmana bakıyordu. Bir nezaket belirtisinin gelmemesi üzerine;
“Peki, siz buradan çıkarsınız. Benim işe yetişmem gerekiyor. Size iyi günler.” dedi ve adamın yanından ayrıldı. Biraz ilerledikten sonra adamın donmuş bir halde apartmana bakmaya devam ettiğini gördü. Ancak kaybedecek vakti kalmamıştı ve adımlarını hızlandırarak yoluna devam etti.
Ofisten ayrıldığında saat beşe geliyordu. Caddede bir an önce evine varmak isteyen telaşlı insan toplulukları etrafta koşuşturuyordu. Metroya doğru yürümeye başladı ancak bir süre sonra gördüğü şey karşısında donakaldı. Sabah merdivenlerin orada bıraktığı adam karşısına dikilmiş ona bakıyordu. Şaşkınlığını gizleyemeye çalışarak yürümeye devam etti. Adamda yürümeye başlamıştı. Bu adamın onu takip ettiğinden emin olmuştu. Adamın yanında yürüdüğünü görünce ona seslendi.
“Merhaba, aradığınız kişiyi bulabildiniz mi?” diye sordu.
“Evet, buldum.” dedi. Sesindeki tutukluk gitmiş, akıcı bir şekilde konuşmaya başlamıştı.
“Çok iyi, sizin adınıza sevindim. Burada ne yapıyorsunuz?”
“Seni bekliyordum. Aradığım kişi sensin Kartal” dedi.
“Beni mi arıyorsun? Hem adımı nereden biliyorsun?” diye sordu sesindeki şaşkınlığı gizlemeye çalışmadan.
“Sadece adını değil, senin hakkında bilmediklerini de biliyorum.” dedi.
“Kusura bakmayın ama sizi tanıdığımı sanmıyorum. Beni başkasıyla karıştırıyor olmalısınız.”
“Hayır, hayır kesinlikle aradığım kişi sensin Kartal Doğu.”
Adamın sözleri onu rahatsız etmişti. Hiç tanımadığı birinin peşine takılıp kendisiyle ilgili birçok şey bildiğini iddia etmesi hoşuna gitmemişti.
“Dinle, her kimsen bilmiyorum, ama beni takip etmeyi bırak anladın mı?” dedi sert bir şekilde.
“İstesem de peşini bırakamam. İşimi tamamlamalıyım.”
Adamla konuşmayı bırakıp adımlarını hızlandırdı. Söyledikleri canını sıkmıştı. Onu nereden tanıyordu? Neden onu takip ediyordu? Hangi işi tamamlaması gerekiyordu? Bir yandan aklında bu düşüncelerle yürürken bir yandan bu adamdan kurtulması gerektiğine karar verdi. O sırada devriyeye çıkmış iki polisin kendisine doğru geldiğini gördü. Adam hâlâ peşindeydi ve bırakacak gibi bir hali de yoktu. Belki şu polislere söylersem beni takip eden şu kaçıktan beni kurtarabilirler diye düşündü. Onu takip ettiğinden emin olmak için arkasını döndüğünde adamın ortadan kaybolduğunu fark etti.
Eve varana kadar takip edilip edilmediğini kontrol ederek geldi. Adamdan bir iz yoktu. Ortaya çıkışı kadar kaybolması da ani olmuştu. Hava kararmak üzereydi. Tüm bu yaşananlar, kendisini tanıdığını iddia eden şu tuhaf adam, tamamlaması gereken iş, hepsi kafasının içinde oradan oraya savruluyordu. Her duruma hazırlıklı olmalıyım diye düşündü.
Bu düşüncelerle üstünü değiştirdi ve yiyecek bir şeyler hazırlamak için mutfağa gitti. Evin dar koridorundaki küçük masasında yemeğini yerken feryat edercesine çalan kapının zili, onu daldığı düşüncelerden kopardı. Kimseyi beklemiyordu. Zaten pek misafiri de olmazdı. Kapının deliğinden dışarıyı kontrol ettiğinde kapıyı çalının genç bir kadın olduğunu gördü.
“Kimi aradınız?” diye sordu kapıyı açmadan.
“Kartal Doğu siz misiniz?” diye karşılık verdi kadın.
“Evet! Ne istiyorsunuz?”
“Belediyemiz hakkında bir anket çalışması yapıyoruz. Katılmayı düşünür müsünüz?”
“Kusura bakmayın bunun için vaktim yok.”
“Emin olun fazla vaktinizi almaz, birkaç soru soracağım sadece beş dakika söz veriyorum.”
Kapıyı açıp açmamak arasında gelip gidiyordu. Kapı deliğinden baktığında kadın hâlâ oradaydı. Ne olabilir ki diye düşündü. Kapıyı açmaya karar verdi.
Kapıyı araladığında gördüğü karşısında az daha bayılacaktı. O adam karşında dikiliyordu. Hemen kapıyı kapatmaya çalıştı ancak adam eliyle engel oldu. Tüm gücünü kullanıyordu. Ancak adamda o sıska vücuduna göre oldukça güçlüydü ve kapıyı açmak üzereydi. Kapıyı daha fazla tutacak gücü kalmamıştı. Bağırmaya, yardım istemeye çalıştı ancak sesinin boğazında düğümlendiğini hissetti. Kapıyı bıraktı ve hızla mutfağa koştu. Tezgâhtaki bıçağı aldığı gibi koridora geri döndü. Adam içeri girmiş ancak peşinden koşmamıştı. Aynı donuk gözlerle ona baktığını gördü. Korkudan elinin titrediğini fark etti. Bıçağı iki elinden güç alarak kavramış karşısındaki ifadesiz bir şekilde dikilen adama doğrultmuştu.
“Ne istiyorsun benden lanet olası? Seni tanımıyorum bile.”
“Beni tanıman mümkün değil Kartal. En azından bu zamanda.”
“Ne saçmalıyorsun!” diye bağırdı öfkeyle.
Adam ona doğru hareketlenince telaşla bıçağı adama doğru savurmaya başladı ancak adam çevik hamlelerle darbelerden kaçmayı başardı.
“Sakin ol! Sana zarar vermek istesem şimdiye verirdim. O yüzden şu bıçağı bırak ve şuraya otur.” dedi masayı işaret ederek.
“Sabahtan beri peşimdesin. Evime zorla girdin. Şimdide kalkmış sakin olmamı söylüyorsun. Senin gibi bir psikopata nasıl güvenebilirim?” diye sordu. O kadar hızlı konuşmuştu ki bazı kelimeler ağzından yarım yamalak çıktı.
“Evet, haksız sayılmazsın belki de seni öldüreceğim, kim bilir.”
“Belki sen beni öldürmeden ben seni öldürürüm.” dedi öfkeyle.
“Olabilir. Senin gibi bir katilin bunu yapma şansı olurdu.” dedi. Adamın sesindeki sakinlik onu daha da çok geriyordu.
“Katil mi?” dedi şaşkınlıkla.
“Evet, seni aramamın sebebi bu.” dedi masaya otururken.
“Ben kimseyi öldürmedim. Yanlış adamın peşindesin, yemin ederim ben kimseyi öldürmedim.” dedi duydukları karşısında afallamış şekilde.
“Henüz öldürmedin, ancak önümüzdeki otuz yıl içinde kırk beş kişiyi öldüreceğin gerçeğini değiştirmiyor.” dedi ve sigarasından yaktı.
“Tüm bunlar saçmalık, aptalca bir rüyanın içindeyim, bunların hepsi hayal…” sesindeki öfke yerini endişeye bırakıyordu.
“Sen dünyanın en meşhur seri katilisin” dedi ve sigarasından derin bir nefes çekti.
“Bunu bilmene imkân yok. Yaşanmamış bir şeyi nasıl bilebilirsin?” diye sordu.
“İşte, benim küçük sırrımda burada yatıyor.” diye karşılık verdi.
“Ne sırrından bahsediyorsun?” diye sordu
“Bu cinayetleri işlemeden önce seni durdurmak için gönderildim.”
“Nereden gönderildin lanet olası açık konuşsana.” diye bağırdı.
“2052 yılından.”
“2052 mi?” yüzünde duyduğu şeyi ne kadar saçma bulduğunu gösteren bir gülümseme oluştu.
“Suç Önleme Bakanlığı seni etkisiz hale getirmem için beni görevlendirdi. Bu görev için seçtikleri ajan, yani ben CP-247.” dedi ve sigarasını söndürdü.
“Sen bir delisin. Bunların hepsi uydurma. Sana inanacağımı mı sandın?”
“İnanıp inanmamak sana kalmış. Benim deli olduğumu düşünün ilk kişi sen değilsin.” dedi gülümseyerek ve ceketinin cebinden tabancasını çıkardı.
Bu olanlara inanamıyordu. Tüm bu yaşananlar gerçek olamayacak kadar saçma geliyordu. Bir seri katil olabileceği aklının ucundan bile geçmemişti. Şimdi ise onu öldürmek için gelen adamla yüz yüzeydi. Ajan CP-247 Suç Önleme Bakanlığının gözdesi. Ama pes etmeye niyeti yoktu. Bunlar doğru olamazdı, olmamalıydı. Kimseyi öldüremeyeceğini çok iyi biliyordu.
“Beni öldürecek misin?” diye sordu.
“Evet, görevim gereği.”
“Benim katil olduğumdan nasıl bu kadar eminsin?” diye sordu.
“Sen hüküm giymiş bir katilsin. Tüm deliller seni işaret ediyor.”
“Benimle, yani gelecekteki benimle hiç görüştün mü?”
“Hayır. Hedeflerimle görüşmem yasaktır.”^
“O zaman nasıl emin olabilirsin. Belki de gerçek katili aklamak için beni kullanmışlardır. Veya çok güçlü dostları olan bir psikopat bu işi bir şekilde benim üstüme yıkmıştır. Belki de gerçek katili yakalamanıza yardım ediyorumdur.”
“Bu mümkün olamaz.”
“Zamanda tek bir olasılıktan söz edilebilir mi Ajan CP-247? Ben kimseyi öldüremeyeceğimi biliyorum. Bu ne şimdi mümkün nede gelecek otuz yılda. Benim hakkımda her şeyi bildiğini söylemiştin. Bana yardım etmelisin. Ben masumum.” dedi
“Olasılıklar zaman duvarının tuğlalarıdır.” diye karşılık verdi. Sanki uzun zamandır hatırlamak istediği bir şeyi hatırlamış gibi.
Düşüncelerin uğultuları arasında kısa bir sessizlik oldu. Adamın ifadesiz gözlerinde büyük bir merakın pırıltıları açıkça seçiliyordu. Emin olmalıydı. Masum birini öldürmek her şeyi mahvedebilirdi. Daha da kötüsü kullanılmış olma ihtimalinin düşüncesi içini kemiriyordu. Hızlıca masadan kalktı ve kapıya yöneldi.
“Bunu yapacağım, ancak senin için değil kendim için. Sonra gelip seni bulacağım. Bu hikâyenin nasıl biteceğine o zaman karar vereceğiz.” Dedi ve merdivenlerden hızla inerek gözden kayboldu.
Kartal, tüm bu olanlar karşısında afallamış bir şekilde elindeki bıçağı masaya bıraktı. Hayatının bir daha eskisi gibi olamayacağını bilerek dalgın gözlerle gözden kaybolan adamın arkasından bakakaldı.
Henüz yorum yok. Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.