Öykü

Şampiyonluğun Bedeli

Derin bir nefes alınca etraftaki hafif rutubetin, karşısındaki kapıların cıvatasında birikmeye başlayan pasın ve kapının ardındaki alandan gelen kanın birlikteliğinden oluşan kokuyu aldı. Ne üzerine sürülen parfümlerin, ne boynuna asılan çiçek kolyelerinin kokusu, ne de kapının ardından adını haykıran binlerce kişinin verdiği coşku bu kokuyu görmezden gelmesini sağlayamıyordu. O koku buraya ilk kez geldiğinde de aynıydı, şimdi de. Arada değişen tek şey o zamanlar basit bir köle iken şimdi bir şampiyon olmasıydı. Bugün unvanını korumak için arenaya çıkıyordu. Onun diğer şampiyonlarda farkı onu isleyenlerin şampiyonluğunu kaybetmesini istememeleriydi. Ondan önce hiçbir şampiyon onun kadar sevilmemişti. Şampiyon olmadan evvelinde yaptığı dövüşler ozanlar tarafından şarkılara dökülmüş ve ülke sınırlarını aşmıştı. Daha önce adını ve dilini bilmediği farklı milletlerden binlerce kişi tarafından adı haykırılıyordu. “Maxinian.” Ama bu onun gerçek adı değildi. Ondan önceki şampiyonlardan imparatorluğun dört bir yanına gladyatör dövüşlerini sevdiren efsane şampiyonun adıydı bu. Adam birçok dövüşünden sonra o kadar çok sevilmişti ki anonsçular onun adını söylediğinde kalabalık “Maxinian” diye bağırarak karşılık veriyordu.

Kapılar açıldığında gözleri bir anlığına kamaştı. Gözlerini birkaç kez kırptı. Kendini toparladıktan sonra etrafa bakıp kalabalığı coşturacak birkaç hareket yaptı. Seyirciler boğazları yırtılırcasına bağırıyor, sahaya çiçekler atıyorlardı. Maxinian durup yerdeki çiçeklerden birini alıp kokladı. Sonra çiçeği havaya kaldırdı. Kalabalık iyice coşkuyla doldu. Rakibine doğru baktı. Güçlü durmaya çalışıyordu fakat gözlerindeki tedirginlik belliydi. Büyük ihtimalle o da bir köle olarak buraya gelmişti. Ama onun için rakibinin nereden geldiği veya kim olduğu önemli değildi. Önemli olan kazanmaktı.

Maxinian’ın elinde bir gladius ve küçük bir kalkan vardı. Üzerinde sadece bir omuzluk ve basit bir miğfer vardı. Rakibi ise eline üç dişli mızrak ve file almış ve bir omuzluk giymişti. İlk hamleyi rakip yaptı. Maxinian üç dişli mızrağı savuşturup geri atladı. Rakip daha sonra ona ağını attı. Maxinian bu hamleyi de savurup kalkanıyla rakibine vurdu. Rakibi sendeledi ama çabuk toparlanıp ağını aldı. “Ne yaptığını bilmiyor.” diye düşündü Maxinian.

Dövüşün geri kalanı rakibin vahşi bir hayvan gibi rastgele saldırıları ve Maxinian’ın bu saldırıları savuşturmasıyla geçti. Kalabalıktaki coşku git gide azalıyordu. Maxinian bunu fark ettiğinde savunmayı bırakıp saldırıya geçti. Rakibin hamlelerini savuşturup ardarda kalkanıyla darbeler indiriyordu. Rakip gladyatör bu hamlelere daha fazla dayanamayıp üç dişli mızrağını savurdu. Maxinian gladiusuyla mızrağı kırıp kalkanıyla rakibinin omzuna sert bir darbe indirdi. Darbenin etkisiyle gladyatör acı bir çığlık attı. Seyirciler ise Maxinian’ın ismini haykırarak tezahürat yapıyordu. “Bitir işini!” ses zihninde yankılandığında etrafında gri bulutlar belirdi. Diz çökmüş, omzunu tutan rakibinin arkasında kara cübbe giymiş kırmızı gözlü bir adam belirdi. Maxinian elindeki gladiusa baktı. Kabzasında bulunan yakut, adamın gözleri gibi parlıyordu. Gladiusunu sıktı. Rakibine yaklaştı. Adam acı içinde kıvranırken ani bir soğukluk hissetti. Ne olduğunu anlamadan Maxinian rakibinin kafasını geriye attı. Gladyatörün korku dolu gözlerine bakarak gladiusunu adamın boğazına geçirdi. Gladiusun kabzasındaki yakut bir kalp atışı ritminde parlayıp sönmeye başladı. Maxinian kılıcını adamın boğazından çektiğinde etrafı aydınlandı. Kendine geldiğinde karşısında rakibinin cesedi ve ona tezahürat yapan bir kalabalık vardı.

* * *

 Akşam eğlencesi için tavernada kafasını dağıtırken garsonlardan biri ona kırmızı gözlü bir kartal resmi olan bir kağıt verdi. Maxinian masasından kalkıp tavernanın arka çıkışından çıktı. Onu kapüşonlu pelerin giymiş bir kadın karşıladı. Birlikte bir süre yürüdüler. Tavernadan çok uzakta olmaya bir evin önünde durdular. Kadın kapıyı açıp Maxinian’a içeri girmesini söyledi. Maxinian kadının dediğini yaptıktan sonra kapı arkasından kapandı. Karşısında yeşil gözlü, yer yer beyazlaşmış siyah saçlı, zayıf yaşlı bir adam vardı. Elindeki tüy kalemle önünde duran kâğıda bir şeyler yazıyordu. Adam başını kaldırdığında Maxinian’ı gördü ve onu yanına çağırdı. Maxinian biraz tedirgin adımlarla adamın yanına gitti. Adam “Öncelikle bugünkü zaferin için seni tebrik ederim şampiyon.” dedi başını kaldırmadan.

“Teşekkür ederim, efendim.” diye cevap verdi Maxinian gergin bir ses tonuyla.

“Lakin sen de farkındasındır ki bu rakipler beni tatmin etmiyor.”

Adamın bu sözleriyle birlikte Maxinian’ın eli aniden acımaya başladı. Maxinian nefesi kesilerek diğer eliyle acıyan elini bastırdı. Adamla göz göze geldiklerinde elinin acısına alışmıştı. Adam tekrar yazmaya döndü. “Seni köle pazarında bulduğumda arenadaki ilk dövüşünden sağ çıkamayacağını düşündüm. Fakat beni yanılttın ve bana gediğinde sana iki seçenek sundum: Özgür olabilirdin ya da adıyla sonsuza dek yaşayacak ulu bir savaşçı olabilirdin. Sen ikincisini seçtin. İşte şimdi buradayız. Yeni yüzünle birlikte. İlk ömrünü bitirdin ve tekrar doğdun. Sonra ki iki hayatında dövüşlerle savaşlar arasında gittin geldin. Bu sefer yine başladığın yerdesin.”

Adam kalemini bırakıp iki elini kavuşturarak “Ama bu sefer nedense yavaş davranıyorsun.” dedi.

Maxinian “Efendim bu sefer benden istediğiniz şey çok büyük.” dedi sesi titreyerek.

“Daha önce de bunları dedin ama bir şekilde sana verdiğim görevlerin üstesinden geldin.”

“O zamanlar gençtim.”

“Şimdi yaşlı mısın?” diye sordu adam kinayeyle.

Maxinian’ın kulağı çınladı ve elinin acısı arttı. Gözlerini kırpıp açtığında adamın başında arenada iken karşısına çıkan karanlık figürü gördü.

“Benimle oyun oynama evlat. Senden bu sefer istediğim basit bir senatörün kanı. Eğer bunu yapamayacak kadar korkaksan sana verdiğim kılıcı hak etmiyorsun demektir.”

Maxinian bu sözleri duyduğunda dehşete kapıldı. Kılıcını kaybetmesi hayatını kaybetmesi demekti.

“Yapacağım efendim, yemin ederim!”

Adam Maxinian’ın bu sözlerini duyduktan sonra güldü. Maxinian’ın acısı dindi. Başını kaldırıp adama baktı.

“İki hafta içinde o senatör kanını istiyorum, Maxinian.”

“Emredersiniz efendim!” dedi Maxinian ve oradan ayrıldı. Şampiyon gladyatör evine doğru giderken kurbanını nasıl öldüreceğini kara kara düşünüyordu.

Ali Sarp Sunay

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *