Öykü

Eden-Homes

3D duvar ekranında devasa bir sürüngen, salyalı ağzını gırtlağına kadar açar. Bir sokaktaki patlamayla birlikte bir grup insan çığlık atarak etrafa kaçışır. Ardından, bir tarantulanın bir hamsterı parçaladığı görüntü ekrana gelir. Belgeselin dublajı aniden kesilir ve son karede Sid Vicious kameraya tükürür.

Bu monitörden izlediğim ve aktardığım evin sahibesi ise Sena Hanım. Sena Hanım, 3D Wall Screen sistemimizin muhteşem görüntü kalitesinin yan etkisinden kaynaklanan bir saflıkla, kan ve Hint yeşil çayının içinde, ahşap zemininde geri geri emekleyerek ekrandan kaçmaya çalışır. Elinin sindirilememiş Pringles’a bulanmış Hermes terliğine dokunmasıyla hıçkırığa benzer bir çığlık atarak kendine gelir. Tıpta yaşadığı duruma “Hipertermik Senkrop” denir. En basit ifadeyle, sıcaklığın aşırı artışına bağlı olarak; denge kaybı, baygınlık ve kusma — yani sıcak çarpması.

Sena Hanım yavaş yavaş kendine gelmeye başlar. Gözyaşı, patolojik bir ağlama nöbeti ve yarım kalmış bir küfürle müşteri memnuniyetsizliğini dile getirmeye devam eder. Bu esnada küfür etmek, lanet okumak ya da yalvarmak için nereye bakacağını bilemeyen kararsız yüz ifadesi, durumunun histerik imajını güçlendiriyor. Hem deli olmayan hem de histerik müşteriler, inanın bana, en çekindiklerimizdendir.

Bu arada, ismim Emre ve Eden-Homes Teknik Destek hattında danışmanım. Son zamanlarda ana akım dizilerde reklamlarına maruz kaldığınız yapay zekâ destekli ev teknolojileri ve akıllı evler… Neyse, bazı özel ve bazı tahmin edilebilir sebeplerle bu gayriresmî ve kişisel istifa kaydını bırakmaya karar verdim. Elbette hepimiz biliyoruz, acil durumlarda kamera sistemine bağlanma hakkımız olsa da ayrıntıları paylaşmamamız gerektiğini. Ama bu bir istifa mektubu, resmî bir belgeye ihtiyaç duymadım. Daha geniş kapsamlı ve samimi bir geri bildirim bırakmaya karar verdim.

Şu anda ekranda grotesk belgesel kayıtlarını ve çeşitli konser videolarını, fal taşı gibi açılmış gözlerle anlamsız sözler fısıldayarak izleyen Sena Hanım’ın ve benim içinde bulunduğumuz nahoş durumun nedenlerine dair eklemek istediğim şeyler var. Ayrıca, bu tür olaylarla ilgili dedikodu ve spekülasyonları inanılmaz sinir bozucu buluyorum. Bu nedenle, ekranımdan gördüklerimi ve günün erken saatlerine dair diğer kayıtları sizinle sıklıkla paylaşacağım.

Her neyse, bu bir istifa mektubu. Asıl konumuza dönelim. Sena Hanım birkaç gün önce ilk kez aramıştı. Salonundaki aromaterapi sisteminin sorun çıkardığını belirtti. “Eden-Gin denen vasat şey saçmalıyor,” demek istemişti. Parti için çağırdıkları misafirler geldiğinde, eve Raj Dream veya o tarz bir konsept uygulaması istemiş; fakat evin cenaze evi gibi koktuğunu söylemişti. Hemen ilgilenilmesini istemişti, tabii ki.

Sena Hanım, kocasının üç gün sonra yapacağı yurt dışı seyahati olduğunu ve zaten hassas bir dönemden geçtiğini belirtmişti. Yasal süreçlerle ilgili bir şeyler anlatıyordu. “İletirim,” demiştim. Eğitimli aksanıyla her emir cümlesinin ardından eklerdi: “Lütfen bunu iletin.” Aslında her on müşteriden on tanesi de aynı şeyi yapar.

Kendisine küçük bir teknik bilgilendirme yapmam gerekmişti: “Sena Hanım, sizi çok iyi anlıyorum fakat bakın,” diye söze girmiş, ardından Eden-Gin’in kullanıcının isteklerini doğrudan anlayan bir yapay zekâ olduğunu, istediği aromayı ayrıntılı bir şekilde tanımlamasını rica etmiştim. Kalite standartlarına uygun şekilde, Büşraların evindeki aromaların listesini sorduklarında ise, o aromanın listede olmadığını söylemiştim.

Bütün bunlar yaşanırken Sena Hanım, şu anda kan ve kusmuk dolu eliyle duvardaki tablete bakıyor. O gün tütsü trajedisini yaşarken yönlendirmelerimi sorgulamadan yerine getirmişti. İndirdiği uygulamanın bir güncelleme olduğunu söylemiştim. Eğer indirip onaylamasaydı, tüm bunlar imkânsız olurdu. Şu anda müşteri, evin arka bahçesine açılan cam kapıyı çeşitli nesneler ve mobilyalar fırlatarak kırmaya çalışmakta.

Ses sisteminden iletişime geçip, camın piyasadaki en kaliteli bileşenlerden imal edildiğini ve seyahatlerinden topladıkları bibloların daha iyi bir akıbeti hak ettiğini belirtebilirim. Ancak birazdan yapacağımız konuşma öncesinde kendisinin deşarj olmasını bekliyorum. “Aroma rezaletini” yaşadığı günden beri kameraya ve kilit sistemine erişimim vardı. Yani üç-dört gündür. Örneğin dün gece, kocası seyahate çıkmadan önceki son geceleri pek iyi geçmemişti. Ev bilinmeyen bir sebepten Halloween konseptine geçmiş, tavandan sarkan plastik böceklerden dolayı yolculuk öncesi son sevişmeleri pek başarılı olmamıştı.

Kısacası, artık bizimle çalışmayan yazılımcı arkadaşım haklıydı: “Bunu yüklet ve onaylat yeter,” demişti.

Kamera görüntülerinin silinme ihtimaline karşı naklen yayına geri dönelim. Şirketin de bir şeylerin ters gittiğini fark edip bu gariplikler sirkine bir son vermek için kolluk kuvvetleriyle irtibata geçene kadar birkaç saatimiz var. Sena Hanım bu esnada, onu duyabildiğimden habersiz ya da müşterilerimizin çoğunun aşırı hassas olduğu mahremiyet konusunun daha büyük dertler karşısında önemini yitirdiğini fark ederek, ağlayarak tablete bakıyor.

“Sena Hanım, sesimi alabiliyor musunuz?” diye sesleniyorum.

“Orospu çocuğu!” diye karşılık veriyor. Cinsiyetçi ifadeleri tavandaki farklı noktalara bakarak tekrar ederken, “Duyabildiğinize sevindim. Hemen serinletme sistemini devreye sokuyorum,” diyorum.

Sena Hanım silkelenip, duvar ekranında bir yarasaya sevgisini gösteren Ozzy Osbourne’a bakarak soruyor: “Sen mi yapıyorsun lan bunları?”

“Sonunda,” diyorum. “Sena Hanım, size bilmediğiniz uygulamaları sisteme teyit ettirmeden Eden-Homes sistemine yüklememeniz gerektiğiyle ilgili talimatlardan bahsetmek isterdim, ama sanırım bu kısmı geçtik. Günlük iş hayatınızda her şeyin kitabına uygun ilerlediği, içinde doğduğunuz sosyal tabaka, genetik dizilim ve biraz da estetik cerrahların eseri olan güzelliğiniz göz önüne alındığında, doğaçlama yeteneklerinizin bu derece gecikmeli çalışmasını anlayışla karşılıyorum. Güvenin bana, bunu da derhal ileteceğim.”

Duvar ekranında, yüzünün yarısı olmayan bir çocuğun dondurma yaladığı bir sahne gösterilirken Sena Hanım tekrar bağırarak bütün bunları benim yapıp yapmadığımı soruyor. Ona, sadece müzik videolarını eklediğimi ve montajlar için teşekkür ettiğimi söylüyorum. Ne istediğimi soruyor. Elbette yardımcı olmak istediğimi belirtiyorum. Şikâyetlerine çözüm bulmak için buradayım. Örneğin, bugün arama sebebi, gece boyunca klimanın açık kalıp evi serinletmesiydi. Yaz ortasında üşüdüğü için epey gergindi. En kötüsü de kapılar kilitlenmiş ve yazlığından çıkamıyordu; telefon ve internet de çekmiyordu. Ben de sadece ortamı biraz ısıtmıştım.

Sena Hanım’ın şu anki sözlerini size aktarmam, kalite standartları açısından hoş olmaz. Öfke çığlıkları arasından yakalayabildiğim kelimeler epey nasıl derler, ‘eril’. Bu istifa kaydını taçlandırmak için onu seçmemin sebeplerinden biri de bu: Gerçek bir prototip olması.

Kendisine geri dönersek; şimdi diz çökmüş, dosdoğru tavana bakarak ağlıyor. Anlaşılan hepimiz, kontrol eden güce yalvarırken içgüdüsel olarak bunu yapıyoruz. Neyse, ona bir cevap verme ihtiyacı hissediyorum ve ses sistemine yeniden bağlanıyorum: “İsteğinizi tam olarak anlayamadım,” diyorum.

“Soğusun,” diyor teslimiyetle. “Ölüyorum,” diye ekliyor. Hamile olabileceğini söylüyor. Geçen geceki “Hot Halloween” partisinde göz misafiri olduğumu ve bunun imkânsız olduğunu belirtiyorum. Korunma bilinci konusundaki takdirimi de iletiyorum. Yeniden histerik bir çığlık atıyor ve iyi eğitimli diksiyonuyla, kulağa oldukça tuhaf gelen küfürler savuruyor. Fakat ben bir danışman olarak müşteri talebini çoktan işleme soktum. Bunu kaydederken bile sıcaklığın düşüşü gözlemlenebilir seviyede.

Sena Hanım, dizlerinin üzerinde tavana bakarak fısıldamaya devam ediyor. Aslında bunu çoğu zaman meditasyon videoları eşliğinde de yapar. Ancak bugün Buda, enerji ya da evren yerine yalnızca ben onu duyabiliyorum.

Yapay zekâ, ekranlarda ani sıcaklık düşüşü ve hipotermi riskiyle ilgili uyarı vermeye çoktan başladı bile. Eğer işi ona bıraksaydık, kapıları açar, otomatik sistemle hem acil servis hem de kolluk kuvvetlerine bildirim gönderirdi. Fakat maalesef kontrol, stüdyo dairesinin kirasını ödeyen ve birkaç kötü gün geçirmiş bir teknik danışmanda. Çoğu kişinin sandığı gibi bu teknoloji, şimdilik yalnızca isteneni anlamak ve uygulamak üzerine kurulu. Yani insanlığın sonunu getirirse, bu farkındalıkla değil, sahipleriyle oynarken onları kazara öldüren köpeklerin sebep olduğu gibi olur.

Sena Hanım; kan, sindirilememiş cips ve hardcore punk riffleri arasında muhteşem bir buz heykeline dönüşmek üzereyken eklemek isterim ki birazdan tuşa bastığımda bu istifa kaydı, birçok çevrimiçi platformda ekran görüntüleriyle birlikte yayınlanacak. Bu sırada, nihai evim olacak bir psikiyatri kliniğinde vücuduma antidepresanlar ve kırmızı reçeteli psikotikler enjekte ediliyor olacak. Ama şunu biliyorum: Ertesi gün ya da ondan sonraki gün, Ahmet Bey’in yeni doğum yapan eşi için tasarladığı müzikal terapi konseptiyle ilgili sorunları dinlemek zorunda olmayacağım. Ya da Aysel Hanım’ı, evini izleyen bir istihbarat örgütü olmadığını ve bunun imkânsız olduğunu anlatmak zorunda kalmayacağım.

Belirttiğim gibi, bu kaydın amacı, olayların medya ya da sosyal medyada aptalca spekülasyonlarla “yapay zekâ tehlikeleri” ve “uzman hacker” dedikoduları arasında saçma bir hikâyeye dönüşmesini engellemektir. Neyse, termal sistemden gördüğüm kadarıyla Sena Hanım’ın yaşam belirtileri yavaş yavaş yok oluyor. Kaydı burada sonlandırıyorum.

Aradığınız için teşekkür eder, konforlu günler dileriz.

Aslan Kızılçay

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *