Öykü

Kantonun Kısa Tarihi, Hazin Sonu ve Nurhan Damcıoğlu

Cemallettin her gece olduğu gibi yine Kadıköy’de dolaşmaktaydı. Kepenklerden birinde bir göz görünce durdu. Cebinden bir tebeşir çıkardı ve gözün yanına bir göz, iki gözü ortalayıp ikisinin altına bir burun, üstlerine birer kaş çizdi. Bunları yuvarlak bir çeneden başlayarak geniş bir alınla çerçeveye aldı. Alnın üstüne kıvırcık saçlar karaladı, bir buklesini hafifçe kaşlardan birine düşürdü. “Bira…” diye düşündü. Sapsarı, köpüklü, bir dilim sıvı ekmek. Gördüğü ilk tekel bayisinden bir kutu bira aldı. “Vapurlar, son vapur gelir birazdan. Belki…” Birasını paltosunun cebine attı. İçerden bir ses geldi, canı yanmıştı içerdekinin. Üstelik bu soğuk havada zar zor ısıttığı yırtık cep buz gibi biradan buz kesecektir tekrar. Cemallettin korkuyla ayırdı cebinin ağzını, baktı bir ufacık kadın vardı içerde. “Oğlum Turguuuut!!!” diye bağırdı yanından geçen bir adam. Hemen kapattı ayırdığı cebin ağzını. Adam biraz daha uzaklaşınca tekrar ayırdı, baktı, ufacık bir kadın. Kıvırcık saçlı, küçük çeneli, geniş alınlı. “Cemalettin” dedi, “Cemalettin abi” dedi hatta. “Ne abisi kız?” diye sordu Cemalettin de, “Az önce seni çizdim kepenklerden birine. Birisi sağ gözünü çizmiş, soluna bir göz de ben çizdim. Çeneni tıpkı seninki gibi yuvarlayıverdim avucumdan kaydırıp. Saçlarını kıvır kıvır karaladım. Düz saç çizmeyi hiç sevmem ben kız, bilirsin.” “Bilirim Cemalettin abi.” “Sonra kız, içmeden sarhoş ettin, vapur gelecekti birazdan iskeleye, bilirsin ben vapurları pek severim.” “Bilirim Cemalettin abi.” “Sonra kız, biramı içe içe yürürüm iskeleye dedim. Sahi kız, nerden çıktın sen?” “Sabah beni masadan alıp cebine sen koydun ya abi.” “Sahi, sahi kız. Unuttum gitti. Fakat onun öncesi, sahi kız, nerde buldum ben seni?” “Yağmur yağıyordu abi, sigara istediydim senden, çıkarıp bir malbuş kondurmuştun ağzıma. Hatırladın mı abi?” “Hatırladım kız abisi sikilesice, hatırladım. Abisiz kal emi, kaç yaşındasın sen kız, ha?” “Daha küçüğüm ben, az önce kepenklerden birindeki bir gözün etrafına çizdin beni, hesap et işte. Bir bira aldın, vapura koşmaya yeltendin ardından.” “Sahi kız, küçüksün sen daha. Olsun ben seni yaşa diye çizdim abisi sikilesice, yaşa kız daha miniciksin sen.” “Vapur, abi?” “Geldi mi vapur? Ne dersin kız? Binelim mi vapura? Dışarda otururuz bu ayazda, ha kız? Oturalım mı? Bira da ısıtmaz ki adamı.” “Oturalım abi.” “Gel bakalım yaka cebime, abisi sikilesice seni, o cep delik be kızım, üşümedin mi?” “Çok üşüdüm ama sonradan ısındı abi.” “Hay abini siksinler. Tamam mı, girdin mi içeri?” “Girdim abi, bu cep daha sıcak.” “Kalbimin üstü orası, ateş gibidir namussuz.” “Ateş gibi namussuz.” “Seni çizerken de yerinden çıkacak sandım kız.” “Çok mu heyecanlandın abi?” “Heyecanlanmam mı kız, heyecanlanmam mı?” “Neden abi?” “Nedeni mi var, seviyorum kız seni.” “Ama abi?..” “Ne aması kız, bir sigaraya öptürdün diye kimse sevemez mi seni? Sahi Hakkı ne yapıyordur acaba şimdi? Rakısı da vardır hem. Hakkı’ya götüreyim mi kız seni?” “Hani vapura bindirecektin beni abi?” “Hay abini siksinler senin kız, bineriz vapura, daha çok binersin sen vapura.” “Hakkı misafir ister mi ki abi? Saat geç.” “İster kız ister, abisi sikilesice, ister ama cebimde uslu uslu durursan. Merak etme sigara da bulurum sana, rakımı da pay ederim bardağına.”

Hakkı öyle erkenden uyuyan ihtiyarlardan değildi. Kapısını çalanın Cemalettin olduğunu görünce hemen açtı kapısını. “Rakın var mı Hakkı?” “Var abi, olmaz mı?” “Hay abini siksinler, bak bak ne var cebimde.” “Ne var abi?” “Bak bak.” Hakkı uzanıp baktı Cemalettin’in yaka cebine. “Nerden buldun bunu abi? Pek de güzel.” “Bir sigarasına öptürdü, öptürmedin mi kız?” “Öptürdüm abi.” “Hay abini ayyaşlar siksin. Sonra da ne istersem yapar mısın yani dedim. Yaparım, dedi. Demedin mi kız? Lamba cini misin güzel dedim, dile benden ne dilersen dedin. Yalan mı kız? Rakı nerde Hakkı?” “Getireyim abi, yanına bir şeyler?” “Sağol Hakkı, mezemi cebimde getirdim. İnsene kız masaya.” “Al avcuna indir beni abi, çok yüksek.” “Tamam kız tamam, Hakkı’nın yanında abi deme bari be kız.” “Tamam abi. Abi, hani sigara bulacaktın bana?” “Hakkııı!!! Hakkı oğlum sigaraya devam mı?” “Devam abi.” “Doktor yasak etmedi mi be hakkı?” “Etti ama ne yaparsın be abi.” “Tamam Hakkı tamam, paltonun cebinde mi Hakkı?” “Paltomun cebinde abi.” “Küllük de getir bize Hakkı, ben de yakarım belki. Al kız, yavaş iç ama.” “Sağol abi, yavaş içerim hiç gelmez dumanı sana.” “Hakkııı!!!” “Geldim abi, güzel de ister mi?” “İster tabi Hakkı, rakıyla sigara var diye kandırdım onu ben. Tavan iyice akıyor be Hakkı.” “Ziftletemedim kevgiri be abi.” “Dur Hakkı satayım şu tabloları, üstüne tuğladan çatı yaptırmayan ne olsun… Kız, bitti mi sigaran?” “Bitti abi.” “Dur yakma hemen, yoğurt ye üstüne zehrini alsın. Öksürme sabaha kadar.”

Rüzgar, kaynayıp yeni patlamış çamur baloncuklarını ezip genişletir gibi tavanın akan deliklerini genişletiyordu. Yağmur durmuştu. Dışardan sesler geliyordu. Bir adam “Lan orospu kisvesi!” diye bağırarak geçti gitti. “Babam ince uzun bardak olmadı mı içmezdi o gece be Hakkı.” “Nerden bulayım be abi, çayımı da rakımı da suyumu da aynı bardaktan içiyorum.” “Tamam Hakkı tamam. Kız, getir bakalım bardağını. Hadi bak senin şerefine kız. Bir dikişte iç. Haydi Hakkı…” “Şerefine güzel.” “Bir sigara daha yakayım mı be abi?” “Hakkı sigara ver şu kıza” “Nerden aklına geldik be abi?” “Rakın vardır dedim Hakkı, fena mı ettim?” “İyi ettin abi.” “Müzik yok mu Hakkı?” “Radyoyu sattım abi.” “Şu tabloları bir satayım, şuracığa bir televizyon almayan ne olsun…” “Alıcı çıktı mı abi?” “Çıkmadı Hakkı.” “Abi, rakım bitti be abi.” “Aferin kız, sigara içme ama artık. Doldur Hakkı. Evin de buz gibi be Hakkı.” “Odun alamadım be abi.” “Tabloları bir satayım…” “Abi, çıkayım mı cebine?” “Üşüdün mü kız, gel çık bakalım.” “Çok yüksek be abi, avucuna al çıkar beni.” “Rakı içmeyecek misin kız daha, cebime çıkacaksın hemen?” “Ben küçüğüm abi.” “Sahi kız, boyun kadar bardakla verdik, iyi tamam.” “O adama ne oldu be abi?” “Hangi adama Hakkı?” “Hani şu sana bir sürü bir sürü sipariş veren, padişah portresi kopyalatan adam.” “Tekrar buldu beni Hakkı, o günden beri ses seda yok.” “Başladın mı peki abi siparişlere?” “Boya mı var be Hakkı? Boya olsa bez mi var be Hakkı? Hem bu geceyi çıkartamam be Hakkı.” “Neden abi?” “Ölür giderim şuracıkta, sabahı göremem Hakkı.” “İyisin be abi, hızlı da götürdün rakıları, hasta mısın abi?” “Öküz gibiyim Hakkı evelallah, öküz… Sabahı göremezsem Cemalettin abim demişti dersin.” “Demeyiz inşallah abi.” “Kız!!! Uyudun mu kız?” “Uyumuş mu abi?” “Sıcağı buldu uyudu tabi. Paltomu getirsene be Hakkı, evin soğuk.” “Odun alamadım be abi.” “Tabloları bir satayım, şuracığa on çeki odun yığmayan ne olsun…” “O adama ne oldu be abi?” “Hangi adama Hakkı?” “Hani şu padişah çizdiren adama…” “O gün beni tekrar buldu ama sonra ses seda çıkmadı.” “Başlamış mıydın abi?” “Boya yok ki be Hakkı, boyayı geçtim bez yok. Bu geceyi çıkartırsak ne ala be Hakkı.” “Çıkartırsın be abi, ne varmış.” “Ölür giderim Hakkı, sabaha kalmam ben.” “Hasta mısın abi?” “Kırk katıra bağlasalar oynatamazlar beni yerimden evelallah.” “Helal abime…” “Ama sabah çıkamazsam Cemalettin abim demişti dersin.” “Demeyiz inşallah abi.” “Kız!!! Uyudun mu kız?”

“Kız!!! Uyudun mu kız?” Rıhtımda buz gibi bir rüzgar esiyordu. Rakı hala içini yakıyordu, paltosunun önünü ve gömleğinin yakasını açmıştı. Sultanahmet’e elini uzatsa dokunacak gibiydi. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. “Kııız?” dedi. Sesi bu sefer gür değildi. “İlla buz gibi elimi sokup mu çıkarayım kız?” İlerde iki kadın iri olanın ayakkabılarına bakarak konuşuyorlardı “Beykoz mu şekerim?” “Beykoz şekerim, Beykoz. Kırmızısını bulmak zor.” Kız cepten atlamış, kadınların ayakları arasında durmuş Cemalettin’e bakıyordu. “Beni o çizdi.” diye düşündü. “Çok içiyor, şu üstünün başının pisine bak, ağzı da bozuk. Beni o çizdi ama.” “Kırmızısını nerden buldun şekerim?” “Ay şekerim bilirsin sevenim çoktur.” Rüzgar bayrak direklerini birer metronom çubuğu gibi sallıyordu. “Boyu boyuma uymaz, sesi desen ne bed sestir o öyle. Yarın birgün ölürse ben ne yaparım.” Bir şarapçı geldi, “Ablalarım, bir şarap parası be.” Kadınların gözleri koca koca açıldı, cevap vermeden koşar adım uzaklaştılar. “Aman be.” dedi şarapçı, Cemalettin’e doğru yürümeye devam etti. Kadınlar gidince kız ortada kalakaldı, rüzgar onu uçurup denize atmasın diye hemen koşup bir büfeye, yağlı tezgahın altına sığındı.

“Abi be…” dedi şarapçı, Cemalettin’in omzuna dokundu “Abi be bir şarap parası be abi, çok soğuk be abi.” Cemalettin’in gözleri hala kapalıydı. “ Güzel abim?” Rüzgarı hissediyordu, buz gibi bir rüzgar vardı. “Bir on kağıt be abi, şarap…” Elleri ceplerindeydi, cebinin deliğine parmağı giriyordu. “Ben de bilirdim be abi senin gibi garsona en kral şarabı sipariş etmeyi. Olmadı ama, çok istedim inan. Böyle olduğuma bakma çok zengindim ben. Önce karım terk etti beni, neymiş efendim oğlancıymışım. Peeeh!” Cemalettin’in son duydukları bunlar oldu. Bir de sabahın ilk ışıklarıyla bağırmaya başlayan martılar. Son hissettiğiyse vücuduna çarpıp onu yere seren buz gibi rüzgardı. Şapkası başından düştü. Şarapçı üstünü aradı. Küfrederek uzaklaştı. Sabaha karşı olmasa, insanlar evlerinden çıkmış olmasa şarapçı ona yapacağını bilirdi.

Kantonun Kısa Tarihi, Hazin Sonu ve Nurhan Damcıoğlu” için 2 Yorum Var

  1. Merhaba,

    Öykünüzü okudum ancak diyaloglar beni çok zorladı. Bir tırnak kapatıp bir tırnak açmışsınız, neyi kim söylüyor, nasıl söylüyor anlayamadım doğrusu… Ayrıca pek tasvir yoktu, çoğu paragraf salt diyalogdan oluşuyordu. Diyalogların arasına birkaç cümle sıkıştırılsa, jest ve mimikler anlatılsa sanki daha gerçekçi olurdu.

    Seçkideki ilk öykünüz hayırlı olsun, kaleminize sağlık.

  2. Farklı bir deneme olmuş. Böyle öyküler hoşuma gidiyor. Tırnak mevzusu pek sorun olmadı benim için. Küfrü, diyalogları, konusu hoş bir öyküydü. Kurgu ya da üslup bakımından inceleyecek değilim. Kısa öykülerde bunlara pek bakılmaz. Kızın canlanıp gömlek cebine girmesi ayrıntısı çok hoştu.
    Tebrikler.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *