Gökyüzünün masmavi, Güneş’in pasparlak olduğu kış günlerini çok sevdiğini söylemişti oysaki. Yaşamına doyamadan kısacık hayatına bir gecede veda etmişti. Küçük çocuğun uyuyakaldığı bir gecede… Sadece dört gün dayanmıştı çocuk da, o da. Hatırlayamayacağı kadar uzun zaman önce annesinin ördüğü, artık lime lime olmuş eldivenleriyle kardan yaratmıştı onu. Ormandaki en güzel karları bir araya getirerek yapmıştı. Babası, atkısını ve beresini ona vermeyi kabul etmemişti: “Sanki yün fabrikamız var fazlalarını da etrafa atıyoruz. Seni getirmekle hata ettim zaten. Kalacaktın babaannenle. Hayır geldin de ne oldu?…’’ diyerek söylenmişti. Çocuk babasının cümlelerini takip etmeden sadece yüz ifadesine bakıp kardan adamın yanına dönmüş ve atkısız idare etmesi gerektiğini söylemişti. Zaten ‘o’ da istememişti. İhtiyacı yokmuş atkılara.
Ev, tek odadan oluşan küçük bir kulübeydi o yüzden salonu da misafir odası da- ki hiç misafir gelmezdi- mutfağı da yatak odası da aynı yerdeydi. Küçük bir sobası, sobanın üzerinde her zaman kaynayan bir çaydanlığıyla kulübe çatırdama sesleriyle dolu olurdu. Köyden ve herhangi bir yaşam merkezinden uzakta, ormanın içindeki bir kulübeydi burası. Doğal olarak çocuğun birkaç ayda bir gördüğü arkadaşlarından başka bir arkadaşı yoktu.
Kardan adam, çocuğun en iyi arkadaşı hatta tek arkadaşı olmuştu bu uçsuz bucaksız ormanda. Çocuk bütün gününü onunla geçirir, sohbet eder olmuştu. Onu karla- yine bulabildiği en güzel karlarla- yenilemişti. Uzun zamandır kesmediği sakallarıyla babası yine bir gün eve sırtındaki odunlarla döndüğünde oğlunun heyecanla ‘yeni arkadaşını’ tanıtışını kahkahalarla gülerek karşılamıştı. Çocuk önce korkmuş sonra babasının bir şey yapmadığını görünce saklandığı ağacın arkasından çıkmıştı. İnsanın mutlu olunca bu tür bir tepki verdiğini daha önce görmemişti. Uzun zamandır mutlu olan birini de görmemişti zaten. Babası:
-Bunun kolları nerede?’ diye sorunca çocuk:
-Onun kola neden ihtiyacı olsun ki?’ diye soruya soruyla yanıt verdi cevabını düşünerek.
-Olmaz öyle, sen hiç kolsuz arkadaş gördün mü?’ dedi ve topladığı odunlardan küçük olan iki tanesini kardan adamın iki yanına taktı. Şimdi daha sağlıklı görünüyordu.
Çocuk geceleri de onun yanından ayrılmıyordu. Uyuyana kadar kardan adamla sohbet eder, babasının onu eve çağırışını dikkate almazdı. Babası fazla üstelemiyordu. Çocuğun gerçek arkadaşı yok zaten, bari bununla zaman geçirsin diye; ama odun taşıyarak eğittiği güçlü kaslarıyla; çocuğun kardan adama aşırı derecede bağlanacağını, onu kaybedince de çok üzüleceğini bilemezdi ya!
Çocuk bütün gece nöbet tuttuğunu düşünüyordu, nitekim rüyasında da nöbetteydi. Sabah kalkınca da onun yanında buluyordu kendini. Babasının onu uyuyakalınca yatağına taşıdığının; sabah da tekrar kardan adamın yanına koyduğunu bilmiyordu tabi ki. Bu, birkaç soğuk gün daha böyle sürdü. Bir gece yine sohbet ederlerken kardan adamın güneşli, açık gökyüzünü ne kadar sevdiğini, daha önce hiç görmediğini öğrendi çocuk. Bütün gece nöbet tutarken bunun için dua edeceğine de söz verdi.
Temiz kalbiyle ettiği dualar kabul olmuştu çocuğun: Güneş son derece parlaktı; ama bir terslik vardı. Yatağındaydı. Yoksa gece nöbet sırasında uyuya mı kalmıştı? Hemen yatağından fırladı, dışarı çıktı ve çıkar çıkmaz gözleri kamaştı. Gözleri parlak ışığa alışınca tahta kulübenin arkasını dolandı, arkadaşının yanına koştu. Kulübenin çatısındaki saydam bir su damlası yere düşünceye kadar onun yanına varmıştı. Arkadaşının beli eğilmiş, küçük taşlardan oluşan dudakları aşağı doğru bükülmüştü. Konuşamıyordu! Çocuğun hiçbir sorusuna cevap vermiyordu. Çocuk dizlerinin üstüne çöktü, ağlamaya başladı bebekliğinden bu yana böyle ağlamamıştı. Anlaşılmayan sesler çıkararak günlerce ağladı. Babası ne yaparsa yapsın – geriye kalmış çamurlu karlardan yaptığı kardan adam da dahil – susmuyordu. Gözyaşları dondurularak yeni bir kardan adam yapılabilirdi. Vücudunda su kalmayana dek ağladı.
İlerde lanet etmeyi öğrendiğinde bütün gece ettiği dualara, uykuya dalmasına ve güneşe lanet etti. Bir daha hiç kardan adam yapmadı, Güneşli günlerde dışarıya çıkmadı.
Selamlar. Küçük bir çocuğun ilk kardan arkadaşını kaybedişinin duygusal ve naif bir öyküsüydü bu. Belli başlı cümle düşüklükleri ve bazı kelime hataları dışında o duyguyu aktardığınıza inanıyorum. Eminim yazmaya devam ettikçe kaleminiz daha da güçlenecek.
Kaleminize sağlık.
Yorumunuz için teşekkür ederim. Kelime hataları gözümden kaçmış olmalı. Umarım yazdıkça daha güçlü yazmayı başarırım.
Yeni öykülerine baktığımda kalemini ne kadar geliştirmiş olduğunu anladım. Bu da hoş bir öykücük/masaldı. Küçük bir çocuk ve onun kardan adam ile imtihanı. Güzeldi.
Yalnız şu dikkatimi çekti. Diyaloglardaki konuşma çizgileri, tırnak işareti kullanman çok daha iyi olacaktır.
Kalemine sağlık.