Lexpe, boyuna ve cüssesine bakmadan bekliyordu sislerin içinde. “Kes şunu!”… Dedi! Lexpe. Sanki gerçekten de bunu sonlandıracağıma kendisini inandırmış gibi görünmeye çalışarak. Halbuki kendisi de böyle bir ihtimalin söz konusu olmadığının farkında olarak çattı kaşlarını!
“Yapmadım bir şey öyle!” Dedi! Lexpe, böyle bir şey yapmadığını iddia ediyorken bile kaşlarını çatmaya devam ederken.
“Off!” Oflama! Tam dört dolunay boyunca, hep buraya geliyordu. Bu iğrenç bataklıkta, ruhunu ve gönlünü kaptırdığı güzeli bekliyordu. Umutsuz bir aşık gibi! Gerçi, zaten kendisi umutsuz bir aşık idi!
“Değilim aşık ben bir kere! Ediyoruz biz sohbet, konuşma abidik gubidik sen!” Çok ayıp! Ne demek abidik gubidik! Sohbet ediyoruz şurada seninle. İki çift lafın belini de kırmayalım mı yani? Neyse, nerede kalmıştım? Ah evet! Umutsuz bir aşık gibi! Dur bakayım! Nasıl başlamıştı bu hikaye?
“Of!”
Oflama! Hah! Bu yeni yetme ergen, erkek olmanın verdiği şevk ile anasına babasına postayı koyup, sırtını da dönüp, gerisin geri evden kaçmıştı! Sonra…
“Değil o öyle! Kaçmadım ben hem!” Ne yaptın peki?
“Ettim ben terk evi!” İyi bakalım. Hadi öyle diyelim!
Ettin sen terk evi!
Akşamdan sabaha kadar durmadan ilerleyip bu bataklığa kadar geldi. Sabaha kadar süren bu yolculuktan, bitkin düşmüş olacak ki, bataklığın kenarına yığılıverdi bizim postacı ergen! Evinden uzakta, uzun ve yapraksız ağaçlarla çevirili, alabildiğine çürümüş, leş kokan bu bataklıkta uyuyabilmek gibi bir yeteneğin dışında herhangi bir mahareti olmayan bu ergen, gönlünün zincirlerini kıran deli bakışlı o yaratığa da işte böyle rastladı.
“Başlıyorum kızmaya ben!”
Niyeymiş o?
“Etmelisin dikkat kelimelerine!” İyi be! Tamam! Neyse, buz gibi sulara atıldığında kızgın demirden çıkan cos sesi misali, eridi yüreğinin yağları bizimkinin. Her ne kadar onu uyardıysam da, dinlemedi beni! Ne bulduysa artık onda!
“Vardı bir gizem duruşunda. Gözleri, parmakları! Görmedi ben daha önce böylesini!” Dedi Lexpe, hülyalı şekilde dolunaya bakarken. Evet görmedin tabi! Göremediğin başka şeyler de vardı ama? Mesela, deli bakışları! Ağzından çıkan sivri dişleri? Ya o dudaklarının kenarından salya misali akan kana ne demeli?
“Abartıyor sen! Söyledi hem bana. Isırmış dalgınlıkla dilini!” Hala hülyalı halde dolunaya bakıyordu! Hııııı! Sen onu benim külahıma anlat! Hem söyle bakalım, neden sadece geceleri geliyor buraya? Neden güneş doğmadan gidiyor? Neden gündüzleri de gelmiyor? Niçin seninle oturup, normal bir yemek yemiyor da sen yiyecek yerken seni izliyor? Söylüyorum işte! Bir anormallik var bunda ama, dinlemiyorsun ki!
“Başladın gene saçmalamaya sen!” Tabi tabi! Peki… madem öyle, söyle bakalım geçen dolunayda ne olmuştu?
“Olmamıştı bir şey dolunayda geçen!” Boyuna bakmadan diklenmeye çalışarak! Tabi canım! Hiç bir şey olmamıştı! Misal senin parmağını yerdeki diken kanatmamıştı! Sonra o da tutup senin parmağını -Ighhyyy- yalamamıştı…
” Temizliyordu yaramı bir kere!” Dedi, Lexpe daha da sinirlenerek! Hem de boyuna bakmadan! Tabi tabi, parmağındaki kanı yalamıyordu canım! Olur mu öyle saçma şey! Nerede görülmüş birinin, bir başkasının kanıyla beslendiği!
“Yeter!” Diye inledi Lexpe. Parmaklarını büzüp, yeri yumrukluyor, hıncını taze bitmiş bataklık otlarından çıkarırken bir yandan da sinirden tıslıyordu. Aman be,tamam sustuk!
“Dinlemeyecek bundan sonra seni ben! Almayacak ciddiye!” Diye söylenirken, arkasından gelen hışırtıyla bir an sıçradı yerinden Lexpe. O gelmişti. Tam dört dolunaydır, bu iğrenç bataklıkta buluştuğu yaratık gelmişti gene. Ve öylece dikiliyordu karanlıkta. Ama bir tuhaflık vardı bu akşam…Bu biraz garipti, öyle değil mi Lexpe?
“Yok bir tuhaflık onda! Vardı biraz gizem sadece!” Büyülenmişti adeta, kapattı gözlerini ve açtı kollarını sevdiğine sarılmak için. Öylece bekliyordu dolunay ışığının aydınlattığı bataklıkta!
“Haklıydın sen! Oldum ben aşık bu güzele! Etmiyorum inkar ben.” Lexpe, beni dinle yalvarırım. Yaklaşıyor Lexpe. Durdur onu! Gözlerine bak! Başka bir şey var onda Lexpe! Gözlerinde bir şey var…şey…gibi…
“Var gözlerinde aşk onun!” Dedi Lexpe. Sevdiğinin kollarında, hayatımızın son anlarını yaşarken. O bizim kanımızı emerken, biz son kez dolunaya baktık kanatlarımızla çırpınarak. Ah Lexpe ah! Demedim mi sana; Biz farklı dünyaların yarasalarıyız diye!
Devrik cümleler çok fazla. Öyküyü okurken ne yazık ki fazla bir şey anlayamadım. Güzel bir şeyler yazmaya çalışmışsın, olmuş gibi de olmamış gibi. Karmaşık duygular içerisindeyim.
Merhaba Atakan. Yorumun için teşekkür ederim. Kendimce yeni olan bir şey denedim bu öyküde. Görüşmek dileğiyle.
Merhabalar. Çok güzel bir öykü okudum sayenizde. Lexpe; isim de çok hoş. Anlatım, kurgu, tavırlar hepsi yerli yerindeydi. Birkaç yerde zamanlar birbirine girmiş gibiydi lakin olur o kadar, bir göz atarsınız. Final de çok hoştu, biraz muğlaktı ama; Lexpe ve anlatıcı aynı kişi mi (yarasa mı) yoksa anlatıcı mı Lexpe’nin aşık olduğu? Bilemedim ama ziyanı yok, biraz kapalılık her daim iyidir. Ellerinize sağlık. Gelecek seçkilerde de görüşebilmeyi umuyorum.
Merhaba. Vakit ayırıp okuduğun için ve yorumunu eksik etmediğin için teşekkür ederim. Yazınsal türlerde muğlaklığı ve gizemi seviyorum. Okuyan finale kadar neyin ne olduğunu çözemezsin istiyorum. Bence okuyanın bir şeyleri öyküden bulup çıkarması daha keyifli.Bir de bu öyküde 1.tekil ya da 3.tekil anlatımın dışına çıkmaya çalıştım. Kendime şunu sordum. Öyküyü kahramanın kendisi ya da 3. Bir göz dışında başka biri anlatsaydı, bu nasıl olurdu? Sonunda böyle bir öykü çıktı. Bu konuda da öykü amacına ulaşmışmı bilemedim. Aklınızda varsa öneri fikir alabilirim 🙂 Son olarak bence anlatıcı olayını çözmüşsünüz 🙂
Tekrar merhabalar. Diğer yorumlara şöyle bir göz attım, okumanın zor olduğu ve aşırı muğlaklık üzerinde yoğunlaşmış arkadaşlar. Bir de Lexpe’nin devrik konuşması. Haksızlar diyemem ama öykü fikriyle benim çok hoşuma gitmişti. Zaten başlık olay hakkında beklentiye girmeyin diye bağırıyor resmen, o yüzden olay içinde olaylar, maceralar beklemedim okurken, zaten oldukça da kısa bir öykü. Bana Lexpe gayet sevimli geldi, tavırları, konuşmaları, diretmeleri vs. ve bu hoşuma gitti, finali ise beklediğimden daha güzeldi. Tabii ki zevkler ve renkler devreye girebilir burada. Ama asıl öykünün olayı dediğim gibi fikriydi bence. Kavgaya giden bir çocuğun benim bu boyla, bu vücutla o çocuğu alt etmem imkansız diye düşünmesi gibi, ama yine de gider sonuçta (çoğu zaman). Birinci ve üçüncü şahısı bir kenara bırakıp da iç sesin öyküyü anlatması (sanırım buluş size ait?) bence çok ilginç. Böyle bir öykü yazılabilir mi? Yukarıda somut bir delili var. Önerebileceğim tek şey devamlılık olacaktır. Bu şekilde birkaç öykü daha yazarsanız ancak o zaman gerçek bir kanıya varılabilir diye düşünüyorum. Ellerinize, aklınıza sağlık. Görüşmek üzere 🙂
Tekrar merhaba. İç sesin öykünün anlatıcısı olma fikri bana ait. Ancak belki de örnekleri vardır. Ben karşılaşmadım 🙂 Bu öykü taze bir fikrin ilk tohumuydu. Olgunlaşması için dediğiniz gibi bir kaç öykü daha yazmam gerekecek. Bu konuda beni cesaretlendirdiğin için ayrıca teşekkür ederim. Görüşmek üzere 🙂
Devrik cümleler, Türkçenin esneyebilirliğini arttırsa da anlamda bozulma ve kaymalara yol açmaması gerekir. Konuşma metinlerinde bunu seçmenizin ayrı bir temeli de olabilir tabi, buradan bakınca da öyle duruyor. Lakin yine de biz bunun kaynağını bilmek isteriz. Örneğin, yüzüklerin efendisinde gollum da oldukça fantastik bir çarpıklıkta konuşur ancak bunun böyle olmasının sebepleri vardır. Eğer, bir hayvan olduğu için öyle konuşuyorsa daha basit ve anlamı düşük cümleler kurmalı zannımca. Yok eğer devriklik başka bir şeyden kaynaklanıyorsa(yaşadığı bir olay sonucunda korkmuş ve şok yaşamış olabilir.) bunun da belirtilmesi öyküye zenginlik katar.
Bilinmezlik, yerinde kullanıldığı sürece merak uyandırmak adına güzel bir detaydır. Ancak bilinmezliğin, gizeme mi yoksa anlaşılmazlığa mı yol açacağı yazarın bize aktarımıyla ilişkilidir. Gizem söz konusu olduğu zaman ser verip sır vermeme durumu ön plandadır. Seri vermelisiniz ki sırrı merak edelim. Öykünün içine öyle ya da böyle dahil olamadığımızda, konuya yabancı kaldığımızda; bilinmezlikler, bizim için sadece anlamakta zorlandığımız detaylar olur. Sandığı açmaya arzu duymamız için onun içinde ne olduğu hakkında en azından masallar duymamız veya düşler kurmamız gerekir. Kısa öykü yazmak, okuyucuyu kendi zihninize dahil etmeniz için zor bir seçim. Ya açık anlatımlar yapın, ya da bizim, zihninize dahil olabileceğimiz daha uzun anlatımlar yapın ki, bilinmezlikler bizim için gizem niteliği kazanabilsin. Elinize sağlık.
Onur merhaba. Zaman ayırıp okuduğun için ve bir o kadara daha zaman ayırıp yorumunu ve görüşünü belirttiğin için teşekkür ederim. 🙂
Eleştirilerine ve verdiğin bilgilerde haklısın. Ancak ben senin belirttiğin şekilde yazmaya karşıyım. Atladığım bazı noktalar var evet. Buna bir itirazım yok. Ancak eğer yazdığım diğer öyküleri de incelersen hep bir üstü kapalılık bulunuyor. Bu şekilde yazmak benim tercihim. Yanlış ya da doğru tartışılır o ayrı. Devrik cümle konusunda ne yazıkki aynı fikirde değilim. Hikayenin anlattığı şey Lexpe’nin kendisi olsaydı, karakterin kendisi odak noktası olsaydı konuşmasının neden o şekilde olduğuna dair bir açıklama zorunluluğunu hissederdim. Bu hikayede Lexpe bir karakter değil bir tip. Tip’ler bütün detaylarına kadar açıklanmaz. Bunlar benim bakış açım tabiki.
İkincil olarak gizem kısmında da haklısın ve çok güzel detaylandırmışsın. Sanıyorum ki Lexpe ve aşık olduğu şeyin yarasa (normal yaratanın vampir yarasayım aşkı) olduğu finalde açıklığa kavuşuyor. Atladığım nokta anlatıcı olmuş ki kendisi Lexpe’nin iç sesi. Mantık tarafı. Son iki paragraf bana yeterli geldi ancak aldığım yorumlardan, istediğimden daha fazla muğlaklık oluştuğunu anladım. Bunu sorunu da halledeceğiz sizlerle birlikte. Diğer seçkilerde görüşmek dileğiyle.
Merhaba,
Yarasaya aşık olma ve kanını emmesine izin verme fikri de, bunu alkın körlüğüyle görmezden gelmesi de çok hoş. Yalnız diğer konuşarda yukarıdaki yorumlara katılıyorum. Okuması zor bir metin olsa da fikir ve kurgusu hoştu. Elinize sağlık.
Selam Burak. Açıkçası bu tema beni çok zorladı. Aklıma hep vampirlerle ilgili konular geldi ama hiç biri benim ilgimi çekmemişti. Hoşuna gitmesine sevindim. Görüşmek üzere 🙂
Merhaba,
Devrik cümlelerin fazlalığı -turist konuşması gibi; fazla devrik- öyküye odaklanmamı zorlaştırdı açıkçası. Önceki iki öykünüzü daha çok sevmiştim ama burada hikayenin içine giremedim maalesef.
Kaleminize sağlık.
Merhaba Öznur. Yorumunu eksik etmediğin için teşekkür ederim. Bu hikaye bir fikirden yola çıkarak yazıldı. Hata ya da eksik olarak sayılabilecek şeyleri not aldım.Diğer seçkilerde de görüşmek üzere 🙂
Merhabalar, devrik cümlelerin varlığı ve noktalama işaretlerinin kullanım şekli öykünün içine girmemi zorlaştırdı. Bir çok noktada Lexpe mi iç ses mi konuşuyor anlamakta bile bir karmaşa yaşadım.
Sonuç olarak deneysel bir öykü olduğu bilinci ile yorumlamak gerekiyor. Alışık olmadığımız için biraz yadırgıyoruz.
İleride çok daha iyi örneklere kapı açabilecek bir yaklaşım göstermişsiniz. Buradan iyi ekmek (orijinal fikir) çıkar size. 🙂
Kaleminize sağlık.
Merhaba Ufuk. Vakit ayırdığın için teşekkür ederim. En kısa zamanda bu fikri tekrar ele alıp yeni bir öykü yazacağım. Yapılan yorumlar ve eleştiriler benim gözden kaçırdığım noktalar, hepsi not alındı 🙂 Görüşmek üzere 🙂