Öykü

Ah Mine’l Aşk ve Mine’l Garaib

ilham alınan eser

THE WALKING DEAD

Direnecektik, başka çare göremiyordum. Zaten artık Lori’den başka bir şey de göremiyordum. Gözümü kapattığım anda yahut açıkken gördüğüm tek şeydi Lori. Direnecektik, direniyorduk. Yaşama insiyakiyle yaptığım, yapmak zorunda kaldığım şeylerin haddi hesabı yoktu. İnsan kaç kere ölür, biz her gün yüzlerce kez ölüyorduk ama yüzlerce kez de yaşıyorduk. Yorgunluğumu anlatacak cümlelerin kelimelerinin her harfi ezilip büzülüveriyor. Sen hiç yorulmaz mıydın, insanın kendi cümleleriyle başa çıkamaması ne menem bir şey idi. Sen. Hiç. Yorulmak. Artık iyi bir adam değildim ben, yaptığım her şeyin tesirini görüyorum vücudumda, Dorian olmak ne güç. Yaptıklarımın bedelini vücudumun ödemesi, öyle ağır ki. Bir an çıkıp zihnimin hançeriyle kıyıverseydim şu cana. Hani derdi ya Macbeth de “kafamdaki bir hançer misin yoksa? / ateşli beynim mi yarattı seni? […] Yok, hançer falan yok / benim kanlı tasarım bu gözlerin gördüğü” Eski ruh halim yok, halim yok yaşamaya ama direnmek zorundaydık. Canıma kıymayı düşünmedim desem ezilirim bu iddiamın altında, tutup boğazlayıverir beni söylediğim her söz. Hamlet’i ne kadar da iyi anlıyorum şimdi, neler çektiğini “ah bu katı, kaskatı beden bir dağılsa / eriyip gitse bir çiy tanesinde sabahın! / ya da Tanrı yasak etmemiş olsa kendi kendisi öldürmesini insanın!” derken. Evet, ne bunaltıcı bir dünya bu, hiçbir şey aynı değil, hiçbir şey hiçbir şeye benzemiyor.

Çok uğraştım bu yabancı dünyada hayatta kalabilmek için, kendim için de grubum için de. Ağır geliyor artık her şey, dünyanın böyle bir yer olabileceğini düşünmedik hiçbirimiz, zaten neyi düşündük ve neyi bulduk ki. İnsan olduğumuz için kendimize çok ağır yükler yükledik, bindirdik kendi omuzlarımıza, ne ki hepimiz birer karbon parçacıklarıyız şunun şurasında. Yaptıklarımdan nedamet duydum, deliler gibi. Kendimle ne zaman baş başa kalsam, zihnimde kurtçuklar ürüyor, yiyorlar, yedikçe yiyorlar; oysa bedenimi yemelerini isterdim. Tanrı’ya da küfrettim beni insan olarak yarattı diye. Düşünmek insanı hayvanlardan ayıran özellik falan değil, beynimdeki kurtçuklar diyorum; iç içeyiz. Bir farkımız mı kalmış. Ah, Lori, elimi uzatsam avucumda yüzün. Görüyorum seni işte, gülümsemelerin kalbimin yerini değiştiriyor sürekli, önümdesin, arkamdasın, sağım ve solum ve soluğum.

Beni duyduğunu da biliyorum, gördüğünü de. Herkes uyuyor şimdi; ama Rick uykuyu öldürdü işte. Uyku yok. Uyku ölümdür, ölmek için uyumama gerek yok. Beth, Hershel, Maggie ve Glenn, Carol ve Daryl, Carl. Niye bu kadar sakinim yüzlerce aylak buraya gelirken, bilmiyorum. Niye onları uyandırıp, direnişe çağırmıyorum, bilmiyorum. Niye aylaklar üzerimize üzerimize gelirken ben burada oturup, bunları düşünüyorum, bilmiyorum. Çok yakın mesafedeler Lori, hani elimi sana uzatsam sana dokunabileceğim mesafede. İstemsizce kalkıyorum yerimden, geri geri ayağımı sürüye sürüye geri kaçıyorum. Neden insanları uyandırmıyorum Lori, neden sadece kendim gidiyorum. Sen çağırmasan, ellerinle gel işareti yapmasan, gülümsemesen… İnancım var, çağırdığın yere gelsem, vücut bulacaksın yanımda. Kafamdaki Lori misin yoksa, kanlı zihnim mi tasarladı seni. Hayır, bu sefer gerçeksin, evet gerçek. Sana doğru koşuyorum Lori, bunca zorlukta, bu yabancı dünyada beraber direndiğim arkadaşlarımı bırakacağım aklıma gelmezdi ama sana geliyorum Lori. Bakıyorum arkadaşlarıma, Glenn! Glenn uyandı Lori, kalktı herkesi uyandırmaya çalışıyor. Ama bak Beth ile Hershel çoktan aylakların yemi oldu, Hershel’in bana yaptıklarını nasıl da hemen unutuverdim ben, nasıl böyle bir şey yaptım. Ama sana geliyorum Lori. Glenn beni gördü uzaktan ve “seni ben kurtardım, sen etrafta ne olup bittiğini anlamazken seni ben çıkardım o aylakların arasından, seni ailene ben kavuşturdum, bu mu karşılığı ha?” dercesine baktı Lori, geri dönmem lazım ama sana geliyorum Lori. Maggie ve Carol da öldüklerini bilemeyecekler Lori, uykularında aylakların oldular, şimdi uykularında aylak olacaklar işte. Hayat neydi Lori, yaşamak neydi, bundan sonra mı anlayacaktım? Daryl uyandı bak yardım ediyor şimdi Glenn’e; kurtulamadılar Lori, kurtulmaktan yorgun düştük artık, hayatımı kurtaran adamı göz göre göre ölümüne yolladım ben, bir kez daha söylüyorum ben artık iyi değilim işte Lori, aklım, duygularım bunlar vücudumun neresinde bilmiyorum. Ah Lori, Carl! Carl da aralarında, kardeşini almış kucağına, kaçıyor oradan Lori. Bana doğru, bize doğru koşuyor. Lori, Lori! Nerdesin Lori? Ah yoksun işte, kanlı zihnimin tasarısısın. Hançer dedim hançer, saplandı göğsüme. Ölmek, uyumak. Ah, Lori, zihni ne kadar yanıltıyor insanı. Ve ah Carl, ne yapacaksın bu bunaltıcı, berbat, tatsız, boş dünyada tek başına. Ve bu dünyada ne varsa ah mine’l aşk ve mine’l garaib

Ah Mine’l Aşk ve Mine’l Garaib” için 2 Yorum Var

  1. Her zaman Walking Dead’in insan psikolojisine çok iyi eğilen bir dizi olduğunu düşünmüşümdür. Bir aksiyon dizisinden ziyade psikolojik gerilim olarak algılamışımdır. “Ah Mine’l Aşk ve Mine’l Garaib” de Walking Dead’in bu yönünü ön plana çıkarmış, formülüne şiir ve tiyatro oyunu esansı da eklenmiş, hoş bir öyküydü. Eline sağlık. 🙂

  2. Öykü ismi aklıma hemen İhsan Oktay Anar’ı getirdi niyeyse.

    Biraz kısa olmasının dışında bir problem yok. Ha bir de paragrafların böyle uzun olması okurun gözlerini yoruyor, daha çok paragraf kullanman çok daha iyi olacaktır. Severek takip ettiğim bir dizidir The Walking Dead, öyküyü de sevdim. Rick’in duygularını çok iyi yansıtmayı başarmışsın.

    Kalemine sağlık.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *