Öykü

Amatör

Gözlemci, stratosferin yukarısındaki özel alaşım kaplı uçan balon şeklindeki zeplinindeydi. Pis kokulu karargâhından dünyadaki besili damızlık insan çocuklarının hayati değerlerini an be an takip ediyordu. Gök kubbedeki dumansız alevle yanarak asılı kalmaya devam eden zifir renkli süzülen balondanlardan, olmazsa yaşayamayacakları beslenme konağı talihsiz insan yavrularını daha doğumdan itibaren izlemeye başlıyorlar ve gerekli durumda gerekli müdahaleleri yapıyorlardı.

Duygusal olarak hassas, atadan kalma travmatik genetiği bulunan ve ince ruhlu kişiler tam onların istediği hedeflerdi. Onlara çocukluktan itibaren şiddetli sarsıntıların düşük dalga boylarını göndererek enerji alanlarını zayıflatıyor ve depresyondan anksiyeteye, sarsıcı olaylardan intihara kadar her türlü yıkıcı duruma maruz bırakarak onların gençlik enerjisini emiyorlardı.

Bu tür olaylara maruz kaldıkça eriyen savunma duvarlarından yayılan acılı ruh hallerinin enerjisi; Şemosfer’deki Kara Balonlar’a kadar astral yolla vakumlanarak o parazit gözlemcilere enfes bir besin kaynağı oluyordu.

Dünyada hali hazırda soyu Nazilere, Anadolu yörük atalarına, Yakuza köklerine, Odin tapar İskandinav kültlerine, Hazar mafyası kurucu ruslarına, Çinli yecüc mecüclerin iğrenç kurucu analarına, Yahudilerin kabala büyücülerine, Zerdüştlerin Ahura Mazda müritlerine, Ezidilerin Tavus kültüne, Mezopotamya’nın Babil krallarına, İskoç Riti kurucularına, Aleister Crowley’nin büyük dedesine, Aztek yerlilerinin atalarına ve Vlad Tepeş’e dayanan toplamda on üç tane travmatik enerji kaynağı vardı.

Tüm etkilenen yeni tohumlar, nesillerdir kötülüğün aktarıldığı, dünyadan titizlikle gizlenen bu soy hatlarındaki görevli kişiler tarafından parazit canavarlara kurban olmak üzere seçilirdi. Bu on üç soy hattının görevlileri dünya dışı alevden saraylarda beslenmeyi bekleyen parazitlerin uşaklığını yaparak karşılığında dünyevi teknolojiye ve iktidarın büyülü gücüne sahip olmuşlardı.

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna yaklaşılırken, bu kötülük soyları öylesine büyük bir güce sahip olmuşlardı ki dünyadaki negatif enerjinin yarattığı ağır tortu, uzaysal deviniminde bile korkunç bir çatırdamaya yol açarak dünyayı güneşten uzaklaştırmıştı. Bu iklim krizi özel alaşımıyla her türlü koşula dayanan balonlardaki karanlık varlıklar için daha kolaylık sağlamıştı. Çünkü bu balon görünümlü gök evleri yapay zekâ tarafından yönetiliyor ve yapay zeka soğukta daha rahat çalışıyordu.

Mini bir buzul çağının geldiği bu karanlık vampir çağında, yerel kaçırılma haberleri, kayıp çocuklar, vahşet tarikat cinayetleri, paranormal vakalarla dolu cinayet mahalleri gibi haberler dünya genelinde her zamankinden fazla duyulur olmuştu.

Deep webden çıkarılan türlü türlü vahşet ve şeytani posesyon videoları artık prime time haber kuşaklarına kadar düşmüştü. Dünya kaynıyor ve karanlık içinde yanıyordu. Her etkinin tepki oluşturacağı gibi bu üstün eziyet karşı direnişçilerini de açığa çıkarıyordu. O direnişçilerden biri de kendine Amatör diye hitap takan bir parazit avcısıydı.

Yeraltı mekanlarında bu lakabının sebebinin, dünyanın profesyonelleşen kötülüğüne karşı takım elbiseye duyduğu nefretten türediği söyleniyordu. Söylentilerin devamına göre muhtemelen gündüzleri 8-5 bir işte çalışan bu işinde gücünde görünümlü insan, geceleri parazitlerin maşalarını avlayarak karanlıkla gölgeler içinden savaşan bir avcıya dönüşüyordu.

* * *

Amatör için hareketli bir cumartesi gecesi akşamıydı. Bu tür hafta sonları, son zamanlarda git gide artan genç kız toplu kaçırmaları için ideal bir av pazarına dönüşmeye başlamıştı.

Bir diskonun çıkışında eski nesil Tofaş’ının sürücü koltuğunda sabırla bekliyordu. Yanında bir şişe Kanyak’ını ağır ağır yudumlarken saat sabah 3’e doğru kalabalığın yavaşça dağılmasını izliyordu. Sokağın köşelerinde çeşitli karaltıların oynaştığını gördüğünde pisliklerin mekâna geldiğini anladı.

Kızıl vampir gözlerini metrelerce uzaktan seziyordu. İblisin soyları yeni genç dişi bedenlerini kemirmek üzere bataklık kenarına usul usul yanaşmıştı. Amatör’ün kurt sezgileri tetikteydi. Kimliğini belli etmeden arabasını birkaç metre rölantide bırakır gibi yanaştırdı ve tam vampirleri görebileceği bir noktada kontağı kapattı.

Kel kafaları ve uzun sakallarından bu tiplerin kabalist majisyenlere kurbanlar bulan tetikçiler olduğunu çıkarmıştı. Sarhoş halde çıkan üçlü kız grubunu yakın takibe alan yamyam şeytanlar belli etmeden arkalarından yaklaşıyordu. Amatör, onların taktiklerini aylardır iyi ezberlemişti. Gözden uzak karanlık bir sokakta onları eterle bayıltıp yanlarında taşıdıkları katlanabilir çuvallara koyacaklar ve arabalarına bindirip ayinde kurban vermek üzere merkezlerine götüreceklerdi.

Amatör arabasından indi ve zebani kılıklı kelleri Alsancak’ın izbe bir ara sokağına kadar takip etti. Kızlar, bu ara sokakta umumi tuvalete gidip kusacaklar ve ardından Bornova sokağına çıkıp kestirmeden İzban’a gideceklerdi. Ancak Zebaniler onları tuvaletin yoluna doğru arkadan yanaşıp bir anda üstlerine atıldılar ve kızların çığlıkları altında onları eterli pamukla bayıltmaya çalıştılar. Tam o sırada Amatör’ün işini yapma zamanı gelmişti.

Bitirip elinde taşıdığı kanyak şişesini zebanilerin birinin tam omurilik soğanında arkadan patlattı. Adam aygır gibi bir inlemeyle yere düşerken şaşkınlıkla yabancının kim olduğunu görmek isteyen diğer zebani ayağa kalkarken ona bir döner tekme attı. Tam göğsüne gelen tekmeyle sersemleyen izbandut birkaç adım geri sekerek yerdeki diğer arkadaşına takılıp sırtüstü yere kapaklandı.

Kabalistleri darmadağın ettikten sonra yapması gereken şey kızların çığlıkları eşliğinde adamları kararagâha götürmekti. İzmir’in ücra şehir dışında bir dağın yamacına kurulmuş karargâha götürüp izbandut zebanileri bağladığında saat gecenin 4’ü olmuştu bile.

Üstat Harun, kızıl peleriniyle ritüellerine başlayarak adamları sorgulayabilmek ve bilgi alabilmek için Agartalıların yardımına başvuruyordu. Harun’un işini izlerken kendi ağrıyan yumruklarını ovalayan Amatör’ün tek hayıflandığı şey içkisinin bitmiş olmasıydı. Zebanilere bakarken içinden geçen tek şey dünyanın bu pislikler yüzünden mevcut bataklık durumunda olduğu ve kolektif bir cinnetle yandığıydı.

Harun’un ritüeli ilerledikçe odayı dumanlar ve çatırdamalar aldı. Pencereler çarpıyor, ışıklar yanıp sönüyor ve korkutucu uğultular dumanların arasından duyuluyordu. Zebaniler neyin yaklaşmakta olduğunu, baş düşmanlarının geldiğini anladıklarında korkuyla bağırdılar. İşte Amatör’ün keyif aldığı en büyük an bu andı. O iblislere anladığı dilden konuşmak gerekiyordu.

Üstat Harun, karşısında bedenlenen ruhani ışıktan varlığın karşısında diz çökerek ona ilgilenilmesi gereken iblisleri gösterdi. Kabalist şeytanların uşakları sonlarının geldiğini anlamışlardı. Işıktan varlık, kendinden beklenmeyecek korkutuculukta bas sesiyle “Anlat” dediğinde hepsinin dilleri lastik gibi uzayarak dışarı sıçradı ve gözleri patlayacakmış gibi büyüdü. Tek tek yedikleri tüm pislikleri ve planlarını anlatmaya başladılar.

Planlarının kilit noktası İzmir’deki Efes antik kentinin altındaki Nekropolisi canlandırmaktı. Söylediklerine göre İyonyalılar zamanından beri Yahudi öncesi magus kanıyla karışan bir tarikatın soylarının devamıydılar ve Efes’in altındaki şeytani barınaklarında bebekleri Yahve şeytanına kurban vererek hüküm sürmüşlerdi. Oradan Finikileliler ve Sicilya yer altı ağına kadar uzanan pruva gemileriyle insan kaçırma şebekesi kurarak antik kötülüğün temel taşlarını oluşturan bir hareketin özünü oluşturmuşlardı. Zamanla siyasi dalgalanmalar ve Türk bağımsızlık hareketinin etkisiyle Mason locaları da kapatıldıktan sonra oradan sürülmüşler ve Amerika’ya yerleşmişlerdi. Şimdi iyice zayıflayan Türkiye’ye tekrar sızarak eski vahşiliklerini tekrar başlatmışlar ve Uzaylı iblis efendilerine hasat edecekleri enerjiyi sunarak kendi iktidarlarına giden yolu kör alevlerle aydınlatacak kurban kaçırma işlerine tekrar başlamışlardı. Merkezi Efes’in altından yeniden yükselecek kuru kafaların üstüne kurulu korkunç Nekropolis olacaktı.

On üç lanetli genetik hat ve karşılarında Üstat Harun’la tetikçi Amatör… Kabalistlerin fedaileri pisliklerini döktükçe ağızlarından leş sülfür kokulu ektoplazma artıkları çıkarak yaşattıkları travmaların mağdurlarını canlandırıyorlardı. Dakikalar içinde plazmik akışkan odanın ahşap zemininde; ızbandutların katlettikleri bebekler ve kadınların formuna bürünerek onların çarpıtılmış, mahvolmuş, haksızlığa uğramış varlıklarını yansıtacak şekilde canavarca biçimlerde hayat buldular. Harun’un gözleri neşeyle açıldı.

“Şimdi, iblisin kurbanları, cellatlarınızdan intikamınızı alın. Tortularınızı onların üzerinde yakın! Elohimi kendi cehenneminde boğun! Yerdeki ve gökteki yetmiş iki şeytanın adına, nefretinizi zebanilere kusun! Elohim, Tiamat, Iananna ve geburah ve gedullah!”

Ektoplazmadan yapılı, çarpılmış suratlara ve ruhlara sahip kurbanlar yeniden hayat bulmanın coşkusuyla kendilerini türlü işkencelerle katleden haydutların üzerine atlayıp bütün vücutlarını paramparça ettiler. Etlerini kemikleriyle birlikte sonsuz astral açlıklarını doyurmak için kıtır kıtır yediler. Amatör, Harun’un şovunu keyifle uzaktan izledi.

Kurbanlar kendi etrafında ters ayaklarıyla dans edip çapraşık şarkılarıyla gecenin sessizliğini yırttılar. On üç travmatik enerji hattından birine bu gece bir darbe daha vurulmuş, yaydıkları astral enerji onlara negatif tortular olarak geri gönderilmişti. Ektoplazmik kurbanlar danslar ve tersten söyledikleri şeytani ilahilerle gecenin içine doğru kayboldular. Güzel bir gece avı olmuştu.

Can Çelikel

12.03.1992 Alanya doğumluyum. Kimya mühendisliği mezunuyum. İzmir’de yaşıyorum.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Merhaba:
    Öykünüzü okudum ve karanlık bir geleceği anlattığı için pek beğenmedim (!) Elinize sağlık. Ama dikkatimi çeken bir kaç noktayı iddiasızca belirtmek istiyorum. Öncelikle aceleye gelmiş gibi, bana bir roman veya bir film özeti gibi geldi. yada şöyle mi demeliydim. Size birileri “bize anlatmak istediğini 2 dakikada anlat denilmişte sizde kafanızdakileri acele acele anlatmışsınız” gibi bir tarzda yazmışsınız. Felsefi alt yapınızın ve kültür birikiminizin oldukça zengin olduğunu gördüm. Bu ben dahil pek çok kişinin özeneceği bir birikim. Hani biraz daha özen olsa veya olayın tamamını değil de içinden bir bölümünü anlatsaydınız daha mı iyi olurdu.
    Olayın İzmir’de geçiyor olması daha bir mutlu etti beni. Tekrar kaleminize sağlık…

  2. Merhaba,

    Evet dediğiniz gibi öykülerde can alıcı yerlere çabuk gelip ayrıntıları atlamaya biraz meyilliyim çok doğru bir gözlem. Yorumunuz beni mutlu etti teşekkür ederim :slight_smile:

  3. Daha ilk paragraftan uzun, ahenkli ve anlamlı cümlelerle kalbimi çalan öykü, karanlık altyapısıyla ve başarılı tasvirleriyle okuttu kendini. Kaleminize sağlık. :slight_smile: Üstteki yoruma katılıyorum. Roman olabilecek genişlikte bir kurgu.

  4. teşekkür ederim ! yorumunuz iyi hissettirdi :slight_smile:

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for can.celikel Avatar for azizhayri Avatar for acimatriyarka